• çocuğuna göz kulak olmak için gittiği atari salonunda oyunlara sardıran babanın durumu da başlı başına ayrı bir vakadır.
  • 13-14 yaşlarımızda mersin-erdemli'deki yazlığımızda sitedeki bir bloğun bodrum katında açılan ve bir başka kız arkadaşımla saatlerce street fighter oynadığımız ter kokulu, tıkış tepiş ama bir o kadar da eğlenceli mekandır.
  • yıllarca bu ülkede anne-baba ve öğretmenler tarafından genelev muamelesi görmüş mekanlardır. çocuğun atari salonunda yakalanması, fuhuş yaparken yakalanmış gibi tepkilere yol açtı. çocuklar bu yüzden kim bilir ne cezalar aldı, ne dayaklar yedi. "oyun oynamak", "bilardo salonuna gitmek", "sigara içmek" eşit şiddette suçlar olarak kabul edildi. şimdi her çocuğun kendi odasında, anne-babaları tarafından para vererek alınmış, kişisel "atari salonları" olduğunu düşünürsek, yazık değil miydi o yılların çocuklarına?
  • (bkz: malibu)
    (bkz: fındıkzade)
  • aileler bunu yasaklarken "oralardan çocukları kaçırıp organlarını satıyorlarmış" gibi örnekler kullanırlardı. ama işte çocuk aklıyla bunları umursamaz, eldeki üç beş kuruşla oyun oynamaya giderdik.
    birçok kişinin başına gelmiş olması muhtemel olay ise oyun başındayken kulağınızda bir çekilmeden ötürü acı hissetmek ve arkanızı döndüğünüzde "baba"yla karşılaşmaktı. işte o durumlarda "baba"yı alıyordunuz.**
  • bir de bazı oyunların beklenen adamı olma karizması vardı bu mekanlarda. benim o yıllarda (lise yıllarına tekabül eder) sürekli takıldığım atari salonunda samurai shodown 2 çok tutulmazdı. o popülasyonda o oyunu becerebilen, oynayabilen birkaç kişi vardı benle beraber. bu sebeple mekanın kapısından girip salonu işleten eblek amcadan jetonu aldığım andan sonra içeride "vaaay w.h.a.n.a.o gelmiş, gel şu oyunu bi oyna da izleyek, x adamıyla bitir de görek, y kişisiyle bi kapışın bakalım hanginiz iyi vs..." gibi sözlerle karşılaşırdım. tabi o yaşlarda bu durum gururumu okşardı. hemen jetonumu atıp başlardım oynamaya yanımdaki hatrı sayılır izleyici kitlesiyle beraber.

    aradan nerden baksanız 12-13 sene geçmiş. şimdi o zamanları düşününce sadece tebessüm ediyorum. ama insanın içindeki tutku bitmiyor asla. atari salonunda olmasa bile pcdeki mame emulatörü ile hala oynuyorum ben o oyunu ve hala eski formumdayım. tek eksik o hatrı sayılır izleyici kitlesi...
  • izmir'de çankaya'da vardı bunlardan. pek salaş bi yerdi çok da fazla gitmezdim abiler götürmedikçe. fuardakini herkes bilir zaten. ankara'ya falan gittiğimizde cemre parkı diye bi yerde güzel bi salon bulmuştuk kuzenimle. her yerde var mı bilmiyorum ama siz jetonu alır almaz piçin biri gelir bitiriyimi abi derdi. ulan göt daha oynuyorum bitmemiş, niye yenemicekmişim gibi moral bozuyosun. bi de param değerli olduğundan bilmediğim oyunlarla hiç uğraşmazdım street fighter oynardım sadece.
  • (bkz: barcade)
  • benim için burdur ilinde pentagon isimli bir salonla anlam kazanan yerdir. az evden ekmek parası çalınıp annenin bozuk paraları ile art of figthing, street fighter ve mustafa (cadillac and dinasoures) oynanmamıştır. hey gidi günler.
  • herhalde hayatım boyunca en çok terlediğim mekan.

    yaz vakti, tabi o zamanlar klima oraya buraya "salonumuz klimalıdır" yazılmasına sebep olacak kadar yaygın değil. vantilatör var bir tane, şerefsizin oğlu da kendisine doğrultmuş tabi onu bir tek, püfür püfür kasa. benim gibi adrenaline giren çocuklar sayesinde ortam saunadan farksız bir hale geliyor.

    adrenalini bulunca yüzüne gözüne bulaştıran bir çocuk olarak street fighter oynuyorum. hükmettiğim dövüşçü ryu. tuşları içeri göçürtmek ve kolu çevirip kopartmak için elimden gelen gayreti gösteriyorum. beyin duralı çok olmuş, iletişim direkt eller ve gözler arasında. darbe alındığı ya da çok güzel darbe koyulduğu zamanlarda ise tüm vücut istemsiz olarak kasılıyor.

    son yenilginin burukluğuyla ayaklar salonun dışına götürüyor bünyeyi. güneşin ışıklarıyla beyin tekrar çalışmaya başlıyor. ilk düşüncesi ise "hassiktir çok terlemişiz lan ?"
hesabın var mı? giriş yap