• "ismini, cismi ve rengiyle "auberge"lerde sarap servisi yapılan küçük siselere benzemesinden alır" diye düsünülebilinirse de arapçaya farsçadan geçen al-bâdindjân kelimesinin katalancasi olan alberginia'nin da aubergine'nin kökleriyle* bir ilgisi olsa gerek.
  • ilkin avustralya yerlileri aborijinler tarafından keşfedildiğinden bu adı almış olan sebze. aynı zamanda bu sebzenin adı, onu keşfeden halkın adına da kaynaklık etmiştir.

    evet, garip ve karışık bir ilişki - hikayeyi şöyle anlatırsak daha anlaşılır olacaktır: ingiliz kolonileri avustralya'ya geldiklerinde ilk evvela yerlileri ellerinde bu sebze olduğu halde görürler. "what?" derler; yerlilerin cevabı "ao-beri-jin" olur. yerlilerin bunu derken kendilerine mi yoksa sebzeye mi göndermede bulundukları haliyle anlaşılamadığı gibi, bir an evvel adaya yerleşmek isteyen ingilizlerce fazla iplenmez de. "sktiret, ikisi de aynı bok zaten," der ingilizler; böylece sözcüğü direktman eşsesli olarak kullanmaya başlarlar.

    ancak zaman içerisinde bu eşseslilik gündelik dilde sorun yaratmaya başlar, sebzeyle halkın adını birbirinden ayırmak zorunluluğu doğar. kapsamlı bir saha çalışması sonucunda "ao-beri-jin"in, adada yaşayan ingiliz halkın dilinde, sebzeden ziyade, adadaki diğer halka işaret etmekte kullanıldığı teyit edilir. (bu, öngörülmüş bir bulgudur; çünkü malum, patlıcanın mevsimi vardır, aborijinler ise 365 gün 24 saat ingilizler'le içiçedir.) o yüzden adada sebzeye "eggplant" denmeye başlanır*; "ao-beri-jin" de yerli halkın adı olarak kalır.

    bu arada sebze çoktan britanya'ya "aubergine" adıyla kargolanmıştır. şükür ki britanya'da aborijin yoktur, bir eşseslilik sorunu o adada yaşanmaz. günümüzde aynı sebzeye avustralya ingilizcesi'nde "eggplant", ingiliz ingilizcesi'ndeyse halen "aubergine" denmesinin sebebi işte bundan başka bir şey değildir.
  • patlıcan'ın ingiliz ingilizcesindeki adı. amerikancası eggplant.
  • tadindan yenmeyen patlican sebzesinin britanya adasindaki adidir ve dahi nefis bir dialogun da bas sebzesidir. soyle ki:
    markete gidilmis, tane ile sebze meyve alisverisi yapilmisti. (kuyumcuda gibi aliyoruz, oyle boktan bi ulke burasi turk gibi beslenmeye devam etmeye calisan bunyeler icin). kasadayiz, sira yalnizligin doruklarindaki tek patlicana gelmis. kasiyer kiz:

    - what's thiiis? (bu neaa?)
    -aubergine??? (patlican)
    -oberjiiinn, i can't find it. (onundeki zimbirtiya bakarak, bulamiyorum burda diyor)
    -??? (ne desem bos)

    kiz birini cagirir, o gelen ekranda bi seye basar, patlicanin fiati cikar. anlasilir ki bu dogma buyume ingiliz yavrucak patlican sebzesini hic gormedigi gibi bir de ustune 'o' harfinde aramistir. kendisini parayi odemeden once alkisladim ve gene gelecek ben dedim.

    haftaya rezene almayi planliyorum.
  • kalkan'da restoran. gösterişli görünüp, çok güzel dekorasyona sahip olan, nazik maskesinin altından ananıza avradınıza söven garsonların olduğu restoranlar vardır ya, bu onların ağa babasıdır. her daim full olması, rezervasyonsuz falan girilemiyor olması aldatıyor haliyle insanı.

    hayatımda gördüğüm en geniş menülerden birine sahip. gelgelelim yediğimiz şeylerin bir tanesine bile lezzetli diyemedik. büyük balon. dünya para. içki içmeden bile ödediğiniz hesap kısa bir baygınlık geçirtebilir. uzak durulası.

    kalkan'a gittim, aubergine'ı dömelmeden dönmeyeyim memlekete diyen varsa buyursun, afiyet olsun.
  • kalkan'da dış görünüşe aldanılıp gidilmemesi gereken restoran. çalışanların yerli turiste takındıkları olumsuz ve küstah tavırlar ingiliz karşısında kölevari tutuma dönüşüp insanı memleketinden soğutuyor. ingilizler para veriyor biz gazoz kapağı veriyoruz sanki. yarın öbür gün ingilizler ayaklarını keserlerse batmaya mahkum işletme olacaktır.
  • kalkan'da bulunan bir restoran. mekanın çok güzel olduğu duyumlarına karşılık servisin bir o kadar yavaş ve işletmede çalışanların da son derece küstah olduğunu duyumlarını aldım. çok sevdiğim iki arkadaşımın başından geçen olayların ardından bizleri uyarmak için gönderdikleri e-mail'i aşağıda herkesle paylaşmak istedim. amaç kimseye zarar vermek değil tabi. söz konusu e-mail ilk önce mekan sahibi ile paylaşılmış ancak kendisinden herhangi bir cevap alamayınca çareyi herkesi uyarmakta bulmuşlar. yorum sizlerin.

    "esimle birlikte 25 haziran 2007 aksami henuz vardigimiz kalkan’da yemek yemek icin aubergine restaurant’a gittik.
    oldukca guzel ve kaliteli bir atmosfer sergiledigi icin burayi sectik elbette basimiza geleceklerden habersizdik.
    bizi masamiza almak uzere karsilayan calisanlar ise oldukca profesyonel bir tavir icerisindeydiler.
    ancak deniz kenari masanin bos olmasina ragmen bizi zaten elde edilmis musteri olarak degerlendiren garsonun “o masa rezervasyonlu” diyerek almamasi ve o masanin biz orada bulundugumuz surece bos kalmasinin yine bir derece kabul edilebilir bir isletme taktigi oldugunun farkindayiz.
    masamiza oturduktan bir sure sonra siparisimizi verdik.
    malesef baslangic olarak gelen salatamizdan sonra daha once hic bir restaurantta beklemedigimiz kadar uzun bir sure ana yemeklerimizin gelmesini bekledik.
    bu arada onumuze konan salata ve ekmek ile gittikce artan acligimizi yatistirmaya calisiyorduk.
    asil rahatsiz oldugumuz konu ise bizden sonra gelen tum ingiliz musterilerin yemeklerinin coktan gelmis olmasiydi.yerli musterinin birakin 2. sinifi 5. sinif bile olamayacak kalitede servis gormesi bizi bir hayli uzdu.
    yanimiza gelen garsona yemeklerimizin cok gec kaldigini ve siparisimizi artik iptal etmek istedigimizi soyledik. zira saat 22:40 olmustu ve biz siparislerimizi tam 21:20’de vermistik.
    fakat isminin daha sonra mustafa oldugunu ogrendigimiz sef garson yemeklerimizle ile birlikte geri dondu.
    bu sahis bize son derece kustah ve sert bir tavirla siparislerimizi getirdigini ve artik iptal edemeyecegimizi aksi takdirde tutari bize fatura edecegini soyledi.
    oysa ki tuketici haklarini koyuyan 4077 sayili kanuna gore ayipli hizmeti iptal etme hakkina sahibiz.
    ustelik esimin uzerine yuruyup mali hicbir degeri olmayan, ki bu bir suctur ve maliyeye sikayet edildigi takdir de cezasi da vardir, bir adisyon ( siparis fisi) ile siparislerimizi 30 dakika once diger gelen misafirlerle ayni anda verdigimizi ispatlamaya calisiyordu.
    sikayette bulunacagimizi soyledigimizde, bize o siparis fisini zorla imzalatmaya kalkti
    oysaki hic bir sekilde soylediklerinde dogruluk payi yoktu.
    ancak bunu yaparken is ahlakina sigmayan davranislar gosterdiginden biz de oldukca gerilmistik.
    klasik bir argumentum ad hominem vakasi ile karsilasacagimizi biliyordum zira ortadaki tarzimsi onu endike ediyordu, oyle de oldu.
    fikre muhalafet edilemeyince sahsa edilmesi atina'nin sofistleri kadar eskidir.
    son derece gerildigimizden dolayi hesabi odeyecegimizi ancak bu durumdan da gerekli yerlere sikayette bulunacagimizi soyledik.
    bu mustafa isimli “sef garson” daha hesabi bile gostermeden elimden kredi kartimi cekip yemedigimiz yiyeceklerin hesabini bizden tahsil etmeye gitti.yani kisacasi bizden bir adet salata, bir fanta ve bir kolaya 100.00 ytl tahsil etti.
    anlayacaginiz kalkan ‘da aubergine restaurant’ta tam anlamiyla gaspa ugradik...."
  • (bkz: eggplant)in eşanlamlısı olan, patlıcan anlamına gelen ingilizce kelime.
  • yemediğiniz yemeklerin parasını elinizden kredi kartınızı zorla kapmak suretiyle tahsil eden, güzide kalkan beldemizi bu tür davranışlarıyla rezil eden restorancık.
  • kalkan'da limanın hemen yanı başında yer alan güzel restaurant. manzarası daha tepelerdekilere göre biraz zayıf kalsada tasarımından çalışanlarına kadar farklı olduğunu hissettiriyor.
hesabın var mı? giriş yap