• sevgili sozluk 10 gundur backspacer hakkinda kafamda bir tanim veya verebilecegim bir ornek olup olmadigini soruyor, kendisine ne diyecegimi bir turlu bilemiyorum. self titled album ciktiginda yazdigim entry'e donup bakiyorum (bkz: #9499337), ne kadar objektif olmaya calismis olsam da en sevdigim grubun yeni album cikarmis olmasinin verdigi gazla biraz uctugumu farkediyorum. yield sonrasina aday gosterdigim o albumu ciktigi donem delice dinlemis olsam da sonraki 3 yilda cok az dinledigimi farkettim. biraz life wasted (ki entryi okuyanlar kendisine vaktinde nasil burun kivirdigimi bilir), biraz unemployable, biraz inside job, biraz severed hand. onun disinda army reserve dahil diger sarkilari cok az dinledim, army reserve'un adam gibi bi nakarati olsaydi sonu farkli olurdu tabi ama orasi ayri. bunun yaninda o donem de pek sevmedigim come back, gone gibi sarkilarla aram iyice acildi, yuzlerine bakmaz oldum. vaktinde bok attigim binaural'in aslinda cok cok daha iyi bi album oldugunu farkettim.

    ha bunlari neden anlatiyorum, bu entryde yazacagim seyleri ilerde yutmamak umuduyla elimden geldigi kadar "brutal" olacagim, bir anlamda albumle gercek yuzlesmem de bu entry sirasinda olacak sanirim. oncelikle gecen albumdeki ani tempo dususu sorunu burada da var, yani just breathe oyle bir yerde tempoyu oyle bir dusuruyor ki, album ondan sonra tekrar ayaga kalkmakta zorlaniyor. pearl jam yavas sarki yazmasin demiyorum, ama bu kadar bodoslama tempo dusmez ki be anam.

    albumu sevmedim mi? yooo gayet sevdim, ama album butunlugunden ziyade parca parca sevdim galiba. once bi ilk 4 sarkilik bolum var, sonra aralarda unthought known - supersonic ikilisi, sonra da force of nature. dinlerken yarim album dinliyormus gibi hissediyorum, hepi topu 36 dakikalik bir album icin cok da iyi olmasa gerek. saymadigim sarkilarin hepsini sevmedigimi iddia etmeyecegim, ama mp3 player caginin elime verdigi "pil yemeden sarki atlama" gucunu ustlerinde kullanmayi sik sik dusunuyorum.

    bu albumun en buyuk eksisi yine hit sarki olmamasi, fakat self titled'dan ayrildigi en buyuk nokta da burada geliyor. self titled hit sarki icermemesine ragmen hit sarkilari oldugunu sanan bir albumdu, severed hand'i yazarken yeni bir porch yazdiklarini dusunduklerine eminim, fakat cakma bir porch'dan baska birsey degil bence o sarki. sololari, gitar tonlari, hep hit olmaya calisan bir albumdu. backspacer oyle degil, "edgy" gitar rifflerine sahip olmadiginin, 5 dakikalik epik gitar sololarina ihtiyacinin olmadiginin farkinda, bu yuzden gecen albumde tamamen unutulan gizli silahini ortaya cikarmis: melodi !!!

    sonunda tekrar guzel melodiler duyuyoruz, ozellikle vokallerde. eddie punk solisti olmadigini biraz hatirlamis, o ozledigimiz melodileri keskin olmayan gitarlarin uzerine yerlestirmis. iste burada efsane album no code'un yoluna gidiyoruz zaten, bence no code'dan iki buyuk eksigi var: 1) sarki kalitesi ortalamasi daha dusuk 2) ensturmanlar no code'daki gibi ustaca kullanilmamis. present tense'in bas gitarlari gibi birsey bu albumde hic duymuyoruz. hatta dikkatimi ceken baska bir konu da bu albumde hicbir ensturman adam gibi one cikmiyor, hakikaten eddie'nin vokal melodileri uzerine kurulmus bu album, ama album genelinde cok guzel melodiler bulduklari icin cok da buyuk bir sorun olmamis.

    bu arada albumu bircok kisi gibi internete sizan versiyondan dinledigimi ekleyim, orijinal albumum hala gelmedigi icin bir farklilik var mi bilemiyorum (pearljam.com'a selam ederim). kisa kisa sarki yorumlarina geceyim de biraz daha derli toplu olsun:

    gonna see my friend: daha albumun basinda aklima iki fikri zirt diye soktu bu sarki. 1) "anaaa, guzel album olacak lan galiba" 2) "hastir eddie'nin sesi gitmis". malesef eddie'nin sesinin acayip zorlandigini hissediyor insan, yillar kadife seslimi yormus, allahtan konserlerde hala yardiyor. sarkiya donersek, pek pearl jam'den beklemeyecegim gitar leadleri var, ama guzel olmus, albumun en sevdigim sarkilarindan olabilir. album genelindeki guzel vokal melodisi / melodik nakarat olayi daha burada basliyor.

    got some: conan'da caldiklarinda sevincten at gibi siritmistim, sonra album cikana kadar biraz eskittim galiba. bu entry'i yazmadan once actim bir daha tonight show'daki performansi izledim, niye bu sarkiyi bu kadar cok sevdigimi hatirladim. sonunda matt cameron'in tarzini gruba uydurmaya basladilar, bu surecte nerdeyse grubu bitirecekti essoguluesekler ama olsun. bu sarki hakkindaki tek sikayetim sonundaki lead gitarlar, tonight show'da mike resmen yardiyordu, burada ise kedi osurugu gibi birseyler caliyor. albumun orijinaline dair en buyuk temennim buralarin duzelmis olmasi.

    the fixer: ilk dinledigimde kendisine meh bakinizi vermeyi layik gormustum, intikami aci oldu malesef. got some ile johnny guitar arasina girdiginden midir nedir, kanim kaynadi sipaya. hakkaten nasil oldu bilmiyorum ama albumde en cok eslik ettigim bir iki sarkidan biri, yani soyle baktiginda da "surasi iyi" diyebilecegim bi yeri yok, gayet siradan bi sarki, ama dedim ya, sevdirdi kendini.

    johnny guitar: bu kadar osuruktan isimli bir sarki olmasindan mutevellit, albumde en dusuk beklentim de bu sarkidandi, got oldum, mutluyum. matt cameron nasil oldu da boyle bi sarkinin yazilmasinda rol sahibi oldu bilemiyorum*, ama albumun benim icin en guzel suprizlerinden biri. gitarlarin belki de en one ciktigi sarki bu, ama yine de pearl jam ortalamasina gore son derece gerideler, yine sarkiyi vokaller goturuyor. arkada dusmeyen bir tempo var, sarkinin iskeleti saglam.

    just breathe: dusmeyen tempo dedigimiz anda zort diye tempo gidiyor. bu sarki girdigi anda hemen herkesin ilk soyledigi uc kelimenin "into the wild" olduguna emin gibiyim. eddie'nin into the wild sarkilarindan en buyuk farki ise ensturman olarak daha zengin olmasi, arka planin daha dolu olmasi. tam emin olamadigim bi sarki bu, tam sikildim derken nakarat geliyor, yine yelkenleri suya indiriyorum. kopru kismi ise sarkinin en guzel yeri herhalde. butun bunlari soylemisken, birkac ay sonra bu sarkiyi da aynen parachutes gibi pek dinlemeyecegimi tahmin ettigimi eklemeliyim. ha bir de, keske into the wild sarkilari gibi 2 dakikalik olsaymis, cok daha temiz olurmus bence.

    amongst the waves: bence albumun en iyi 2. sarkisi, johnny guitar ile beraber gitarlarin en onde oldugu sarkilardan, harbiden super bi nakarati var (kendimi tekrar etmeye basliyorum), ensturmantal olarak da albumun en zengin sarkisi olabilir, ozellikle kopru kisminda harika yardiriyorlar. konslerde baya guzel jam'lere de on ayak olabilecek bir sarki. seviyoruz, dinliyoruz.

    unthought known: itiraf zamani, muzik zevkine guvendigim bir suru kisinin bu sarkida gordugu kivilcimi ben henuz goremedim. hayir seviyorum, ama nasil anlatayim, elin adaminin demesiyle "we didn't click yet"*. biliyorum bi noktada olacak ve ben bu sarkiya tapacagim, ama o noktaya henuz gelmedik. yine de "nothing left..." diye giden kismin hastasi oldugumu belirtmem lazim.

    supersonic: londra konserinde dunyaya ilk kez duyuruldugunda orada olan sansli insanlardan biri oldugumdan midir nedir*, albumde sevdigim sarkilardan biri supersonic. ilk dinledigimde ben de bircok kisi gibi mankind'a benzetmistim. albumde hem o benzerlik daha az geliyor, hem de sarki daha gaz duyuluyor. gecen albumde comatose'un ustlendigi gorevi bu albumde supersonic devralmis, ama gorevini daha basarili bir sekilde surdugunu soylemem gerek.

    speed of sound: bayik, acikcasi speed of sound hakkinda baska cok da fazla birsey soyleyemiyorum. guzel yerleri var, inisleri cikislari var, aradaki piyano kisimlari cok tatli, hani sarki ara ara sizi alip goturuyor, ama ekstra bir olayi yok, tekrar dinleme istegi uyandirmiyor, bence albume pek de birsey katmiyor.

    force of nature: albumun bence uzak ara en iyi sarkisi, pearl jam'in light years'den, insignificance'dan beri yazdigi en iyi nakarat, albumun en iyi insa edilmis, en iyi "build up" eden sarkisi (guzel dilimize tecavuz 101). hakkinda fazla birsey yazip da buyusunu bozmak istemiyorum, ama gelmis gecmis en sevdigim 20 pearl jam sarkisi arasinda olabilir, bi liste yapmam lazim. hastasiyim. bu arada hala canli calinmamis olmasi bildigin insanlik sucu.

    edit: saplantılı bir insan olduğumdan oturdum en sevdiğim 40 pearl jam şarkısını sıraladım (20'ye indirmeye gönlüm elvermedi), kendisi 31 numaradan listeye girdi. 30 numaranın betterman oluğunu düşününce bence gayet iyi sonuç.

    the end: force of nature'dan sonra o kadar cekilmez oluyor ki bu sarki, zaten halihazirda the end adiyla efsane bir sarki olmasina kil oldugumdan kalbimdeki mucadeleye 1-0 yenik basladi, ondan sonra da kaleye tek bir sut cekemeden musabakayi tamamladi. (bu noktada albumdeki isim sorununa dikkat cekmek istiyorum, supersonic, speed of sound, force of nature, the end adiyla daha once yapilmis sarkilar var, cocuklarin ilham perileri nereye gitti anlamadim ki). forumlarda biri sarki hakkinda "sarkinin ismi "ear ile kafiyeli kelimeler" olmaliymis" gibisinden bi laf etmisti, altina imzami atarim, o sonlari bi cekilmez ki offf... ha bu arada, aslinda nakarattan once o kadar da kotu sarki degil, baya guzel yukseldigi yerler var, ama butun albumun tersine nakaratta sicmis.

    toparlamak gerekirse, evet belki o bekledigimiz geri donus albumu bu degil. zaten bekledigimiz geri donus de ten'deki pearl jam'in geri donusu degil, o grup gideli cok oluyor, ama yield'deki, no code'daki gibi yeni birseyler cikaracak pearl jam'i geri bekliyoruz. binaural'dan beri en iyi album oldugu benim icin kesin, binaural'dan iyi mi o konuda emin degilim. bu grup matt cameron ile bundan daha iyisini yapabilir mi ondan da emin degilim, ama en azindan iki albumdur ilerleme var, cocuklardan umit kesilmez. baby steps...

    son birsey eklemek isterim, nedense album ciktigindan beri sozluge ne yazacagimi dusunuyorum, nasil bir moda girdim bilmiyorum, kendimi rolling stone'da yaziyor mu saniyorum ondan da emin degilim, ama albumu ilk dinledigim andan beri olabildigim kadar objektif olmaya calisiyorum, sevmedigim her noktanin uzerine gidiyorum. boyle aptal bir ciddiyetle dinlemek yerine "en sevdigi grup yeni album cikarmis insan" tadinda dinleseydim, sadece pearl jam bana gozlerimi kapayip eslik edebilecegim yeni sarkilar verdigi icin sukredip, guzel olanin tadini daha cok cikarsaydim bu album hakkinda ne dusunurdum gercekten merak ediyorum. kendi kendime "pearl jam konusunda cok takintilisin, abartma bu sefer, adam gibi dinle su albumu" diyip durdum, salagim ben sozluk, "peaaaaaarrrrllll jaaaaaaaaaaammm!!!!" diye dinlemem lazimdi, bildigin malim. neyse artik, entrymi yazdim, takintilarima geri yelken acabilirim. aha johnny guitar giriyor, yallah!!!

    p.s. gecen album ciktiginda pearl jam tarihinde gorup gorebilecegim en igrenc album kapagini gordugumu dusunmustum, beni yanilttilar sagolsunlar. ilustrasyonlar benim tarzim olmayabilir, ama onlar kapaga oyle thumbnail gibi mi konur be adam? o ilkokul ogrencisi tadindaki tipografiye ne diyim peki? harbiden nefret ettim kapaktan, artik kitapcigi bekliyorum bi umut.
  • neyse,
    günlerden bir gün vedder, bono ile karşılaşıyor. bono durumu özetlemek için hevesli ama adımları karanlık kadar ağır;
    dış sesi tertipli ama düşüncesiz-
    “her bir albümümüz” diyor bono; “yarış atları gibidir. onları eğitiriz. onları besleriz. ve yarışa girdikleri zaman; kazanmalarını bekleriz.”
    eddie önünde ki şarap şişesini, kumral bir kadınmışçasına kavrayıp sıkı bir yudum alıyor. (burası tamamen benim hayal ürünüm). bir saniye bile düşünmeden:
    “bizim albümlerimizde atlar gibidir. ve evet; bizde onları besler ve eğitiriz. tek farkımız; biz onlardan bir yarış kazanmasını beklemeyiz. onların özgürce-uçsuz, bucaksız vadilerde koşmasını isteriz…”
    backspacer işte bu yaklaşımın ürünü bir albüm. yer, yer sticky fingers ile too tough to die arasında mekik dokuyormuş gibi gözükse bile, gurup için doygun, hala arayışta olan bir sesin yolculuğu gibi. üstelik albüm kapağından sözlere, kitapçığın son sayfasın da ki; “gurup olmadan [çooook] önce ki gurupsuzluk özlemine.” (yine de resim içeriğinden çok emin değilim-bu sadece iyi niyetli bir tahmin.) ve nihayet; “bu cd’yi bilgisayarına tak ve iki konseri bedava indir” yaklaşımıyla tamlanan bir punk etiği, -hala cd aldığına göre yaşlı kurtsun, cansın, tren garında ki karanlıksın…-bir tür belli, belirsiz gülümsemeye uzanan bir gelecek retrospektifi.
    peki, bu açıklıkta bu albümün konumlandığı yer neresi? açıkçası bir kıyasın müzikal dönemiyle ağırlaşan yapı eksikliğini bir yere bırakıp, babamın elinde telsizle “arkadaş arıyorum?” teklemesiyle havaya yayılan bir döneme ışınlarsam kendimi. yani ilk kez kavga edersem, ilk kez sevişip, dandik bir maçı seyretmek için dört telli anteni kaygan çatıda ikna tuzağının içine çekersem, “nasılsa kredili sistem, kalmak yokmuş bak,” deyip koca senenin ardından sıfır kredi çekip ailemi şoke edersem, araba telefonlarının odunsu havasına kahkahalarla gülersem, istanbul’da günler boyu süren karanlığa gömülürsem ve gökyüzüne doğru baktığımda, şehrin üzerinde gezen shp helikopterlerinden atılan plastik topları peşinde koşan yüzleri görürsem ve o ara backspacer çıkmışsa piyasaya, yalnız birkaç şanslı insanda varsa bu “kaset”-okulu kırıp vapurla akmar’a varmak şartsa artık, kulağımda kulaklık, elimde kağıt/kalem, yarım/yamalak ingilizcemle sözleri çıkartmaya çalışırken bulursam kendimi…o gün ne hissediyorsam 2000’li yıllarda da aynı şeyi hissedeceğimden emin, tek camlı bir pencereden geleceğe bakıyorsam ve müzik takip ediyorsa gölge mi?
    … olumsuz bir şey söylemek marifet değildir her şey zaten olumsuzken. arkamıza yaslanıp, müzikle yüzleşme vaktidir. hala yarı, yarıya şansımız varken.
  • artık pearl jam'in de sıradan bir alternative rock grubu gibi müzik yapmaya başladığını gösteren albümdür.
  • sanat yönetmenliği eddie'nin kankasına verildiğinde baya kıllanmıştım zaten, the fixer'ın kapağı çıktığında iyice korktum, son çıkan görsellerden sonra artık pearl jam katalogunda sırıtacak yarrak gibi bir albüm tasarımı olacağına inancım pekişti. hadi belki şarkı sözleriyle birleşince daha iyi oturur diyeceğim ama şu ana kadar çıkan işlerin tipografisi o kadar kötü ki, o konudan da hiç umudum yok. zaten yapan eleman da tasarımcı değil karikatürist, ne tipografisi bekliyorsam? herif dairelerin içine koymuş harfleri, pearl jam yazmış. ulan eddie, ulan eddie...

    ha bir de, eğer şu çıkan kolaj gibi görsel albümün kapağının bizzat kendisiyse o zaman yarın ilk iş forumlara girip önüme küfretmeye başlıyorum. bu ne lan? bir de kesin "no code tarzı" geyikleri döner iyice deli olurum. no code nerede, bu hilkat garibesi nerede ?!?
  • hakkında, dinlemeden kurduğum tüm olumsuz cümleleri bana yedirmesini dilediğim albüm. amin.
  • www.pearljam.com'dan pre-order satışlarına başlanan albüm.

    resmileşen tracklist şöyle:

    1. gonna see my friend
    2. got some
    3. the fixer
    4. johnny guitar
    5. just breathe
    6. amongst the waves
    7. unthought known
    8. supersonic
    9. speed of sound
    10. force of nature
    11. the end

    ayrıca sadece 36 dakikaymış.
  • pearl jam grubunun desteklediği kaplumbağanın adı. olimpik yüzücü eric shanteau tarafından çalıştırılan backspacer atlantik okyanusunda yüzüyor. great turtle race adlı yarışmaya keyif için katılmış. pembe gözlükleri var ve üzerinde pj yazan bir gitar çalıyor.
    http://kidsblogs.nationalgeographic.com/…pacer.html
  • şimdi bu albümle ilgili bir sürü şey okudum ben.pearl jam'in ten albümünü keşfetmemden çok uzun bir süre geçmemişti.(biraz geç kalmışım aslında ama hiç keşfetmeyedebilirdim neyse.)o yüzden çok ilgilenmedim ilk başlarda açıkçası yeni albümle.duymadığım bir sürü şarkısı olduğu için yeni albümünün çıkması beni o kadar da heyecanlandırmıyordu.ama şimdi biraz daha değişti işler.eski albümlerinin tamamını dinledim neredeyse,şarkıları sindirdim,ezberledim,defalarca dinledim.ve yeni şarkıları vardı di mi bu adamların dedim kendime.ve backspacerla asıl tanışmam o zaman oldu.(daha öncesinde the fixer'ı dinlemiştim.)o arada austin konserini izledim ve bu albümden olduğunu tahmin ettiğim birkaç hoşuma giden parça duydum.sonra dinledim tabi hepsini ve insanların neden bu kadar eleştirdiklerini anlamadım.(kötü eleştiriler için söylüyorum)bence albümün içindeki şarkıların çoğu gayet kaliteli,gayet başarılı ve bana çok keyif veren şarkılar.burda biraz öznel yaklaşmışım gibi duruyor fakat sonuç olarak pearl jam'in eski albümlerini dinlemiş ve beğenmiş kişilerden söz ediyoruz yani ortak bir zevk var ortada.albümden önce dikkatimi çeken got some oldu.hoşuma gitti temposu falan dinledim.daha sonra slow takılmak istediğimde the end ve just breathe yardımıma koştu.amongst the waves le sokakta gülümseyerek dolaştım,unthought known'la nothing left diyerek çığlık attım.yani benim açımdan pearl jam'den beklentilerimi yüzde doksan karşılamış albümdür.ve daha öncede yazıldığı gibi dinlendikçe daha da güzelleşiyor.

    bu yüzden bence alınası,dinlenesi bir albümdür.ten le karşılaştırmaya kalkarsanız dünya üzerindeki birçok albüm onun gerisinde kalacaktır.o yüzden kıstası ten koyarsak sayılı müzik dinlemek zorunda kalırız.bu adamlar hala heyecanlarını kaybetmediler,hala dağılmadılar,hala ölmediler(allah korusun tabi) ve hala müzik yapmaya çalışıyorlar.bence onların bize verdiği bu şansı onları en iyi işleriyle karşılaştırarak yok etmeyelim.son diyeceğim de budur.
  • iki gun takip etmedik, hemen sizmis kendisi. simdi henuz dinlemedim, o yuzden iyidir kotudur diye bi yorum yapamam. acikcasi beklentim de epey dusuk, riot act gibi vasat bi albumun ustune "eh" self-titled album geldi, ikidir pek iyi isler yapmiyor yani pearl jam. got some cok iyiydi ama the fixer da bi o kadar vasatti, o yuzden hakkaten album hakkinda beklentim az. ama bu albumu "grunge'in g'si kalmamis" diye elestirmek bence cok sacma, pearl jam zaten sadece 2 album grunge yapti, vitalogy grunge albumu mu allah askina? bu adamlar yillardir grunge falan yapmiyor zaten.

    dedigim gibi, cok kotu bi album olabilir, bilmiyorum, daha dinlemedim. indirip dinlemekle cikmasini beklemek arasinda da biraz kararsizim, ama elestirilecekse "boktan album" diye elestirilsin gitsin, "bu nasil grunge" denmesin, zira pearl jam son grunge albumunu cikarali 16 yil oluyor...*
  • kadri kıymeti pek bilinmemiş pearl jam albümü.
    şu playlist ile tamamı dinlenebilir
hesabın var mı? giriş yap