• bu haslanmis misir satan kucuk tezgahlardan birinin yaninda geciyordum bi gun. hic de ilgimi cekmemisti o ana kadar. ta ki o muthis tezgahtar-musteri diyalogu kulagima calinana kadar.
    + ay ne koydursak ki acaba, neleriniz var?
    - nefis parmesan peynirimiz var hanim efendi, cok taze...
    + aa bizim cocuklar bayilir o peynire, koy koy bol koy...

    ulan bahsi gecen peynir parmesan peyniri. bir nevi kayseri pastirmasi-kayseri altini. italyan altini bu da. yani oyle 3 liraya sattigin misirin icine bol bol boca edebilecegin birsey degil ki. hanim teyze de " aa vallahi olmaz, parmesan peyniri olmadan fettuccine koymam ben agzima" havalarinda ki sorma. cocuklar bayilirmis parmesana, bim de tekerlek seklinde satiyolar sanki.
    diyalogu duyunca ayrilamadim civardan pek tabi. merak ettim, dedim bir bakayim, nasil bir parmesanmis koyacagi. rendelenmisinden bi tatli kasigi atar diyorum bardagin icine en fazla, kabaca bi hesapla. bekliyorum, rendelenmis italyan altiniyla dolu kaseyi bekliyorum. ben kase beklerken, parmesanla dolu oldugunun dusunuldugune inandigim, buyuk madeni kokorecci tuzlugu gibi bir zamazingo aldi eline tezgahtar.
    - "ucune de atiyorum parmesan" dedi.
    + "at at, bol at" diye onayladi kadin.

    tuzluktan, parmesan peyniri diye misirin uzerine boca edilen tozun ne oldugunu bilmiyorum. parmesan kulturu, parmesan ruhu gibi bisey olsa gerek. ama teyzenin ve cocuklarinin misirin uzerine boca edilen tozdan, maksimum parmesan hazzi elde ettiklerinden eminim.
  • kanyon, akmerkez, istinye park gibi lüks alışveriş merkezlerini bu derece rezil bir yağ kokusuna bulamanın tek nedeni bu sektörün kodaman bir takım adamların mahdumlarının elinde olması olabilir. bu alışveriş merkezlerinin yöneticilerinin bu iğrençliğe izin vermelerinin başka bir açıklaması aklıma gelmiyor. ben aynı alışveriş merkezlerinin tam orta yerine kokoreç ya da midye tava standı koymaya kalksam, bana verecekleri yanıt sağ el baş parmaklarını işaret ve orta parmakları arasına alıp sallamaktan öteye gider mi? ayrıca haşlanmış mısır yemenin yolu bu değildir. kocaman mısır kazanının içinden süt mısırlardan birini gözüne kestirir, mısırcıya "şunu ver dayı" dersin. mısırcı -bir ritüeli gerçekleştirir edayla- seçtiğin mısırı maşayla sıcak suyun içinden çıkarır, mısır yapraklarından hazırladığı yatağa yatırır, döndüre döndüre tuzlayıp sana sunar. önce üfleye üfleye dişlersin koçanı, sonra soğudukça daha bir ağzını doldura doldura yer bitirirsin. daha sonra yarısı koçanda kalmış darı tanelerini tekrar dişleyip onları da mideye indirirsin. en son, üzerinde hiç mısır kalmamış koçanı emer, mısırın tadıyla tatlanmış tuzlu suyu kana kana içersin. ayrıntılı bilgi için (bkz: haşlanmış mısır). haşlanmış mısır sevmem diyenler için (bkz: közlenmiş mısır).
  • türkiyede satılan markalardan birinin distribütörlüğü abdullah gül'ün oğlunda, öbürü kadir topbaş'ın oğullarındadır.

    edit: az önce headlocktan öğrendiğim kadarıyla melih gökçek'in oğlu da aynı işe girmiş. siyasette yeni moda sanırım bu. *
  • pazarı akp kodamanlarının yaşları 17-29 arasında değişen oğulları tarafından paylaşılmış olan ürün.
    (bkz: bir üründen tiksindirtme yolları)
  • alışveriş merkezlerine gitmekten haz etmeme nedenlerimden biri. nasıl bir kokusu varsa tatmık tatmık bütün kata yayılır. insanın midesi kalkar çevresinden geçerken. sigara gibi, kapalı alanlarda yasaklansın. millet glisemik şokuna açık havada girsin.
  • bir ülkenin insanlarını karbonhidrat ağırlıklı beslenme ile kısa yoldan aptallaştırıp toptan cırcır yapmak için (bkz: circir olmak) kullanılan yeni nesil biyolojik silah.
  • abdullah gül'ün 17 yaşındaki küçük oğlu mehmet emre gül bu ürünün dünya çapındaki franschise'larından birini almıştır
    kadir topbaş'ın oğulları hüseyin ersan topbaş ve mustafa ömer topbaş da bir diğer uluslararası markanın türkiye franschise'ını almıştır.
    o da yetmemiş bayındırlık ve iskân bakanı faruk özak’ın oğlu mehmet akif özak da bu ürünün türkiye franchise'ını alıp şube şube üstüne açmaya başlamıştır.

    (bkz: yiyin efendiler)(bkz: afiyet olsun)
  • şu aralar çılgınlar gibi tüketiliyor. halbuki bizim zamanımızda böyle miydi? nerde o kaynamış darı diye bağıran dayılar.
  • geçen hafta sonu town center alışveriş merkezi içinde gördüğüm ve yurtiçinde uzunca bir süredir halkın beğenisine sunulmasına rağmen ilkkez tattığım gıda maddesi. babamda yanımdaydı, sordum:
    "bardak mısır alcam, sende ister misin?"
    "yok ben yemem sen kendin için al" dedi.
    "iyi" dedim bende.. standın başına gidip ilgili arkadaştan "tadımlık" mahiyetinde küçük kapta olanından aldım*. az tuzlu bol barbekü soslu olsun dedim. tattım fena değil bildiğin mısır.. barbekü sosuda tatlımsıydı. maksat abur cubur olsun. biraz da merak..
    sordum görevliye "rağbet var mı?"
    "abi, o eskidendi, şimdi yüzüne bile bakmıyorlar.. franchising olayı bizim memlekette başlarda bir tutuyor, ondan sonra saman alevi gibi sönüyor" dedi. doğru lan dedim kendi kendime, diğer avmlerde de bu standların başında artık eskisi gibi kalabalık gözüme çarpmıyordu. millet başta yedi mısırı, çok farklı birşey sandı belkide. bir süre sonra konservesiyle evde iyi kötü yapabileceğini anlayınca faaliyete başladı insanımız. benimde ilk ve son kez bardakta tadışım oldu zaten.
    babamın yanına gittiğimde beni kaşık kaşık mısır yerken gördüğünde ilk söylediği "ooo hayırlı olsun! milli olduk sonunda" oldu.
  • dondurulmuş mısırı mikrodalga fırında ısıtarak evde de yapılabilecek yiyecek.
hesabın var mı? giriş yap