• her erkeğin hayatında birkaç kez başına gelen ve unutmak istediği kara lekelerdir. eğer kendisi ile barışık, başına gelen saçma sapan şeylerle bile eğlenmeyi bilen biri değilse kimseye anlatamaz.

    yeni tanışılmış, pek bir güzel kaynaşılmış, bol bol kahkahalar atılmış ve bir gece dışarı çıkmak için sözleşilmiştir. yalnız yaşayan bir kadın her zaman daha bir çekicidir. o gece gelip çattığında akşamüzeri aranır. hatun, kız arkadaşları ile bir barda muhabbette olduğunu gece 10 gibi onları bıraktıktan sonra buluşulabileceğini söyler.

    lakin 21 sularında bir sms gelir. "bu gece baya bir canım sıkkın, ilk buluşmamızda böyle tanımanı istemiyorum beni. daha sonra buluşalım mı?" bir süre sms'e baktım. o kadar kendimi hazırlamışım. bir kaç başarısız cevap denemesi sildikten sonra; "ben mutlu olduğun zamanlardan öte canının sıkkın olduğu zamanlarda yanında olmak istiyorum" ve cevap. "peki madem:) 22:30 gibi evden al beni."

    zaten sarhoş olan bir kadını evinden ilk buluşma için almaya giderken, nasılsa hatun içkinin etkisi ile rahatlamış olacak ve gece mutlu sona ulaşacak diye çok şanslı olduğunu düşünüyorsun. kadının bir kaç saat önce kızlarla kaynatmış, tekilaları fondip yapmış oluşunu, iyi bir şey zannediyorsun.

    konuştuğumuz saatte evinin önüne arabayı çekip aradım; "ben geldim, çok keyifsizsen dışarı çıkmak yerine evde de muhabbet edebiliriz" diye inceden bir zarf attım. "yok yok iniyorum" cevabı ile arabada bir bekleyiş başladı. lakin gelen kişi üç önce tanışılan, konuşurken 'benim karakterim şöyle, ben böyleyim, şöyleyim' diye sallayan hatun değil. ayakta zor duruyor. tekilanın dibini görmüş lan. işte o an aslında yapılabilecek en büyük hatayı yaparak bara gitmeyi önerdim.. salak, sen zaten kafayı bulmuş hatunu neden bara götürüyorsun. götürsene açık havaya, dayasana kahveyi. yesin rüzgarı açılsın.

    yolda birden ağlamaya başladı. en şefkatli yüz ifadesini takınarak arabayı sağa çektim, önceki gün benzincinin promosyon olarak verdiği kutu mendili torpidodan çıkarıp uzattım. iki dakikaya kadar kendine geldi. müzik açtı, dans edip müzikle beraber bağırmaya başladı. kafası arada vitesi tutan elime düşüyordu. yallah bara..

    birer bira söyledik. sandalyeleri yan yana çektik, yüksek sesli müzik yüzünden bağırarak konuşuyorduk. konu onun neden ağladığına geldi. biraz naz yaptı ama anlatmaya başladı.

    "ya bak şimdi benim mehmet diye bir sevgilim vardı, geçen ay ayrıldık, iki senelik ilişkimiz vardı. ailesi bunu zorlamış, o kız sana göre değil demiş, bunlar şehrin en zengin ailelerinden biri tamam mı? sonra babasının benim hakkımda bildiği bir şey varmış ama mehmet'e söylememiş. bıraktı gitti. aradım 'seni bir daha aramıcam yemin ederim' dedim. 'inşallah sözünde durursun' dedi bana yaaa, çok gururum kırıldı." dedi ve yine ağlamaya başladı..

    meriç olmak hayatım boyunca en nefret ettiğim pozisyondur. hem kendi cinslerini satarsın, hem de bir yatak uğruna kendini batırırsın. lakin "benim meric'im olur musun" gözlerine dayanamadım. bir süre mehmet'in ne kadar şerefsiz bir adam olduğundan bahsettim, birkaç özlü söz söyledim. ama kısa kestim. meric'in olamam ben senin bebeğim. gece uzun.

    -"peki sen şimdi benim sevgilim olsaydın ne yapardın?" dedi. hobaa. işte bu.. işte beklediğim fırsat. meriç'likten kurtulmanın en kısa yolu. yüzümdeki meriç ifadesi tatar ramazan'a dönerken saçlarını okşayarak ensesinin tuttum ve dudaklarına yapıştım.

    "bu barda öpülecek bir kız var, onu da ben öptüm"

    öpüşürken aklımdan geçen tek cümle; "hesabı isteyecek garson bulmalıyım." şimdi bir insanın bira içip içip işemeden yaşaması mümkün değildir. neticede bunu yapabilen tek insan behzat ç'dir ve hatunumuz behzat'ın kadın versiyonu olmadığı için tuvalete gitmesi gerekti. birkaç masaya çarptık, kendisine acıyan gözlerle bakan diğer hatunların yanından sendeleyerek geçti, alt kattaki tuvalete indik, biraz da orada öpüştük. ayak üstü hesap ödedik ve çıktık.

    bar çıkışı "ayakta duramıyorum" dedi, aldım bunu kucağıma, gülmekten kırıldı. yol boyunca kırmızı ışıklarda, fasileli sarılarda, bir çok kez daha öpüşüldü. arabayı park ettim. hiç konuşulmadan indik. bak o kadar sarhoş olmasına rağmen üst komşuların duymaması için bardaki çatlak kız halinden eser yoktu.

    içeriye girdik. salonun ortasında kocaman bir yatak. harika.. klasik 'evin çok güzelmiş, teşekkürler' muhabbetinden sonra başladı gereksiz bir odaları gezdirme turuna. bu oda gezme merasimi benim için lostun yeni bölümünden önce gösterilen eski bölüm özetleri kadar gereksizdir. izlesem de olur, izlemesem de olur. en son bir odaya girdik, oda inanılmaz derecede tertipli ve düzenli. çocuk odası gibi ama lakin yatağın üzerinde bir metre boyunda çerçeveli bir fotoğraf var ve orta yaşlarında bir kadın sırıtmakta. hatun koca fotoğrafın yanına gitti, tozunu siler gibi yaptı, hüzünlendi. ama kafası bir milyon, ayakta zor duruyor.;

    -halam, dedi.
    +aaa ne hoş bir kadın.
    -öldü o.
    +a.. nas.. başın sağolsun.. çok üzüldüm..
    -bu oda onun hatırası için..

    evet hatunumuzun evinde bir anıt mezar var. resmen "halakabir". bir süre yatağın başında saygı duruşunda bulunduk. seks öncesi böyle bir etkinlik hiç cazip değil ama yapacak bir şey yok. akabinde yatağa doğru turu tamamladık.

    bizimki eski türk filmlerini çok sevdiğini söyleyerek yeşilçam tv'yi açtı. olabilecek en sikindirik filmlerden biri oynuyor. gereksizliğin daniskası. oynayan kimseyi tanımıyorum. filmde orta yaşlarda bir kadın tek odalı bir gecekondunun tek odasının ortasında mavi bir leğenin içinde çırılçıplak banyomsu bir şey yapmakta. kamera arkadan çektiği için sırtı ve göt çatalı ortada. evin içinde gezinen başka bir kadın daha var, ayrıca altı yaşlarında iki tane erkek çocuğu yatakta yorganın altına girmiş yıkanan kadının sırtını ve göt çatalını izliyor. kadının götü leğenden az biraz ufak. bu ne lan?

    bir süre türk sinemasının işte böyle aptal saptal filmler yüzünden ilerleyemediğinden, sanat filmi yapıcaz diye saçmalamalarından bahsettik.. bu arada ufak ufak soyunmaktayız. en sonunda eşkıya'ya kadar geldik, türk sineması kurtardık ve çıplak kaldık. çok şükür.

    bira kokulu öpüşmeler bir süre devam etti. hatun banyoda prezervatif olduğunu söyledi. daltaşak, yataktan buz gibi evin içine kalktım. üşüdüğümü belli etmemek için ağır adımlarla banyoya doğru yürdüm. hatun ise, o türk filmindeki altı yaşındaki çocuklar gibi yataktan benim götünü izliyordu. banyoya girer girmez hemen hızlı hızlı, "amına kodumunun prezarvatifini" bulmak için bakınmaya başladım. yaklaşık beş dakika sonra buldum. banyodan ağır adımlarla çıktım?.. oha.

    ortada yorgandan çıkmış güzel bir kadın kıçı var başka bir şey yok. hatun sızmış lan. bir süre hatunu dürttüm, seslendim, yatağın içine girdim arkasından öptüm, memelerini avuçladım? yok yok yok.. sızmış ki ne sızmış. zaten kafası bir milyon olan bir kadını üstüne bir de bara götürmenin akıllıca bir şey olmadığını fark etme anı geldi çattı. elimde kalan gayet can sıkıcı bir testis ağrısı oldu.

    kalktım giyindim. cüzdanımı, telefonumu, arabanın anahtarını vs unutmadığından emin oldum. kapıyı çektikten sonra istediğim kadar çalayım sikseler uyanmaz. "hmm sikseler uyanmaz" yok lan o ne öyle?.. o kadar da değil.. apartmanın kapısından çıkarken yine üst komşunun duymaması için sessizce yürüdüm, arabama bindim ve gecenin karanlığına doğru farları yaktım.

    her zamanki benzinliğe girdim, benzinini aldım, pompacı yeni bir kutu kağıt mendil uzattı. bir süre yan koltuğun dibinde zeminde duran, hatuna gözyaşlarını silmesi için verdiğim kağıt mendile baktım, "istemiyorum" dedim sinirli bir sesle. pompacı bana öyle bir baktı ki bi an "hatunlarla barda gezen miyagi bey..sen mi pompacısın. hayır ben pompacıyım, ben, yaşar usta" diyecek sandım. gazladığım gibi kaçtım.

    bir hafta hiç aramadı. (iki kere aradım meşgule düşürdü) bende aramayı kestim. sonra birden, bir akşam aradı. açtım. zil zurna sarhoş..
  • (bkz: #31114962)
hesabın var mı? giriş yap