hesabın var mı? giriş yap

  • oynarken seymen fm dinliyordum, yayına biri bağlandı, konya izmir arası mal çekiyormuş, tırcı. sıradaki şarkıyı tüm tırcılara istedi. nasıl üstüme alındıysam bir sigara yaktım, camdan dışarı çıkardım elimi, öyle sürdüm.

    bir de adam sol şeritte sıkıştıran otobüsçülerden dert yandı, ellerini öpesim geldi.

    öyle bir oyun. yemek yiyeyim de bi..

  • "bi ortamda kız yoksa mizah vardır,eğlence vardır.çünkü erkekler kendini kasmaz,karizma yapmaya çalışmaz.doğal olurlar."

    30 kasım 2014 - 10:56
    tipsiz cingene cocugutipsiz cingene cocugu / alkislarla yasiyorum

  • ahmet çakar'ın vurulduktan birkaç gün sonra yaptığı "...sonra bilincimi kaybetmişim. gözümü hastanede açtım, bir baktım karşımda reha muhtar! kendimi cehennemde sandım" açıklaması.

  • dostoyevski'nin bu denli sevilmesinin esaslarından birinin "karakter" ya da karakter kurulumu olduğu oldukça aşikardır.

    bir karakter imgesinin yaratılması, bir karakterin kuruluşu yeni bir yazar görüşünü, yeni bir yazar konumunu da gerektirmektedir. dostoyevski'nin yaptığı da, yeni karakterler, kişilikler ve kurulumlar yaratmaktan ziyade, bu kişilere, toplumdaki portrelere yeni ve bütünlüklü bir bakış açısı getirmekti.

    biraz daha açmak gerekirse, dostoyevski'nin yaptığı salt yeni baştan karakterler yaratıp bunları sunmak değildi ; onun yaptığı daha ziyade "çoklu" - monolojik olmayan - bir bakış açısı ile karakter içerisindeki ya da kişi içerisindeki kişiyi açığa çıkarmaktı. yani, yeni bir yazar ve yeni bir bakış açısı yaratmaktı. *

    yine de bu karakter tahlilleri ile yazarı yanlış değerlendirmemek gerek zira dostoyevski şöyle der:

    "tam bir gerçekçilikle insandaki insanı bulmak... psikolog diyorlar bana; bu doğru değil. daha yüksek bir anlamda gerçekçiyim sadece, yani insan ruhunun derinliklerini resmediyorum."

    karakteri tihon'un da dediği gibi:

    "bakın, casuslarla psikologları - hiç değilse benim ruhuma girmeye çalışanları - sevmem"**

    ek olarak belki de bakhtin'in maddelendirmeleri bu hususta açıklayıcı nitelikler sunmaktadır.

    "öncelikle, dostoyevski kendisini kendi bilincinin dünyasında sıkışıp kalmış öznel bir romantik değil, gerçekçi addeder. yeni görevini - "insan ruhunun tüm derinliklerinin resmedilmesi" - "tam gerçekçilik"le yerine getirir, yani derinlikleri kendisinin dışında, başkalarının ruhunda kavrar [...] dostoyevski psikolog olduğunu kesinlikle redddeder."

    her ne kadar dostoyevski karakter yaratma ve yansıtma hususunda üstüne mertebe bir başarı gösteriyorsa da, belki de kendisini bir romantiklik şeması içerisinde değerlendirmekten ziyade bir dostoyevski gerçekçiliğini anlamak gerek.

    ________

    * dostoyevski ve öncesi dönemleri ele aldığımızda fark edilecektir ki karakterler hakim yazarın tonu altındalardır. bu ne demektir? karakter, yazarın sesini, görüşünü, fikrini, zikrini yansıtır durumdadır. kendi içlerinde bütünlüklü bir özgürlüğe sahip olmadan adeta yazarın biçimlendirdiği, yazarın sesinin her daim duyulduğu, yazarın her daim hissedildiği kurgulardır. işte bu nedenden ötürü monolojiklerdir. işte dostoyevksi'nin yaptığı da bu monolojik sesi yıkıp, "yazar" makamını daha geri plana çekip, karakteri kendi içerisinde özgür, kendi sesine sahip, hatta yazarla çatışan/çarpışan bir kurulumla okuyucuya sunmaktı.

    ** cinler/ ecinniler romanının yayınlanmayan bölümünden.

  • müstakbel eşimle evlenmek için yanına taşındığımda içinde bir adet eş kişisi, çift kişilik yatak, kablolu tv bağlanmış bir adet antika bilgisayar ve üç çatalla gelen evdi bizimkisi. bir de dışarda yeme artık demem sebebiyle bir yıl kadar önce aldığı ve hiç kullanmadığı uyduruk tencere tava seti vardı ki ben ciddi bir ev aşçısıyım. alet edevat lazım diye çemkirmedim. öyle evlendik, bir yandan tayin bekleyerek.

    garaj üstü, buralarda kaynana dairesi denen bir artı bir minnicik bir evimsi. bazan o da yeter, en azından ihtiyaçlarınız netleşene kadar. yani bir kere evleniyorum diyerek sanki bir daha hiç vaktiniz, naktiniz olmayacakmış gibi ihtiyacım var mı yok mu diye düşünmeden her bir şeyi alıp kendinize yüklenmeyin. mühim olan sizsiniz ve sizin içinde bulunduğunuz şartlar. bana kendi çevremden manyakmısın diyenler de çıktı, hiç canımı sıkmadım. kendileri " eviniz mülk, çıkar kiracıyı otur. bahçedeki bit kadar evin neresine sığacaksınız. bir kere gelin oluyorsun, ne istiyorsan aldır ilerde nazın geçmez. hem yarın çocuğunuz olacak, bık bık vıdı " diye rengarenk yumurtalar yumurtladılar, aldırmadım. tayin gelse, başka yere taşınsak eve zurt diye kiracıyı kim bulacak. altı üstü iki kişi olan bizim için alınmış kervanlar dolusu eşyayı taşıma derdine kim düşecek. ne güzel içinde oturanı var zaten, biz ufak yerden ve gerekirse sadece birbirimizle başlarız ortak hayatımıza diye düşündüm.

    şimdi bakıyorum, iyi ki öyle alel acele ev dayayıp döşememişim. tayin olmadı ama çok daha güzel bir ev bulduk burda. knik arm ve karlı dağları yuva bilmiş insanların ışıkları uzaktan göz kırpıyor bu uğurlu eve. kapalı havalarda bulutlar altımızda kalıyor ve güneş altın başını gösterdiğinde öyle güzel süzülüyor ki ışıklar. kocaman pencerelerden yıldızları izleyerek battaniyelerin altında dürüm yapıyoruz kendimizi uzun kış gecelerinde. yeni taşındık, küçük evde geçen süre zarfında ihtiyaçlar oldukça listeledim ve çoğunu sakin zamanda, çok daha uygun fiyatlara alıp kutularında muhafaza ettim. buna rağmen hala televizyonumuz yok, salonda ışıl ışıl bir noel ağacı ve tombik bir kanepe var sadece. bu sadelik çok hoşuma gidiyor. yeniden evlenmiş gibiyiz. minik evimizi boyadım, şimdi kiraya vereceğiz. onu bunu, hemen şimdi istemek yerine mali kaynaklarımızı düzenlemişim iyi ki.

    yani evlenirken onca telaş arasında güzel huzurunuzu bozmayın, maddi manevi kendinizi cendereye sokmayın. yuva kuruyorsunuz ve madem ömürlük bir yol, uzunca zamanınız var ihtiyaçlarınızı temin etmek için.

    o yüzden eşya derdine düşmeden önce iki gönül bir olun, samanlığı seyran edin gitsin. gerisi kendiliğinden gelir.

  • japonlar bundan sonra okullarda penaltı atmayı bütün çocuklara öğretir , 20-30 yıla dünyada en iyi penaltı atan ülke olurlar.