hesabın var mı? giriş yap

  • entry girerken bir sekme daha açıyor ve tekrar ekşi sözlük'e girerek kelimelerin yazılışlarını kontrol ediyorum. ve bunu yapan tek yazar olmadığıma adım gibi eminim.

  • "pazarlık olmamış, fidye de yok, operasyon zaten olmadı, geriye tek bir ihtimal kalıyor, mit rehineleri biriken bonus puanlarıyla aldı."

  • ön edit: lütfen konu ile ilgili fikri olan mesaj atmak yerine entry girsin. entry girin ki o müthiş fikirlerinizden sadece ben değil tüm herkes faydalansın. yoksa sabaha kadar çene çalsak ne olur en fazla beni ikna etmiş olursunuz.

    stad taş çatlasın 60 milyon liraya yapılabilir, geri kalan 100 milyon lira hayır olsun diye eşe, dosta, akrabaya, lise arkadaşına dağıtılabilir. hiç sevap kazanılmasın mı?

    "dini tilkiden öğrenen, tavuk çalmayı sevap sanır" hesabı.

  • an itibari ile şu şekilde beklemektedir.

    şimdi aradım genel merkezi, dedim ki; kapınızın önünde haber var beyler, bu sefer kaçırmayın.

  • bir nevi içten içe intikam alma duygusuyla hayalgücünün birleşmesi sonucu çocuk hissiyatının varabileceği son nokta. bir diğer tanımla da çocukluğum..

    evi alt üst etmişim, vitrin aşağı inmiş, elektrik süpürgesinin borusu kopmuş, abime top atayımm derken vazoyu kırmışım, duvarlarda resimler, parkelerde çizikler.... evet evet aynen öyle....

    ve gittiği misafirlikten ya da çarşıdan dönen anne eve girer...

    - oğlum bu evin hali ne böyle?
    - anne rasim gelmiş...
    - ya sen ne biçim bi çocuksun? iki dakika kıçının üstünde oturamaz mısın?
    - annee...
    - bıktım senden bak bakalım akşamüstü dışarı çıkabiliyor musun sen?
    - ann....
    - rezil şey seni defol odana allahım ya nasıl süpürücem ben şimdi evi, daha da yeni almıştık...
    - üühühüüüü

    odasına çekilen ben bir yandan sular seller gibi ağlar, bi yandan hıçkırık nöbetleri ile sarsılırken kafamdan çektiğim film sahne sahne akardı:

    'pencereyi açıyorum. bir kağıda 'anne seni her zaman sevdim' yazıp aşağı atlıyorum. annem çığlıklar içinde... cenazemde herkes ağlıyor. babam bitkin. 'nereye gittin oğlum' diyor. herkes perişan. herkes beni seviyor herkes beni seviyor'.

    ve hemen ardından başka bir senaryo:

    ' o kadar çok ağlıyorum ki nefessiz kalıp ölüyorum. içeri annem geliyor ve 'naptım beeeen' diye ağlıyor. işte beni üzdü sıra onda, o da üzülsün'.

    bu görüntüler eşliğinde ruhum dayanamıyor ve bağırmaya başlıyorum:

    -keşke ölseydim de sen de rahat etseydiiiiinnnn

    ehh ana yüreği işte. az önce azarlayan o değilmiş gibi ağlamama, son söylediğim lafa dayanamayıp odama giriyor, sarılıyoruz, hemen ölme planlarını bir dahaki sefere kadar rafa kaldırıyorum ve hayatı ve annemi seviyorum. hem de çok.

    'keşke ölseydim de siz de benden kurtulurdunuz' diye bağırdı yarım saat önce 6 yaşında dünyalar tatlısı kuzenim. aklından neler geçtiğini biliyorum bebek beni kandıramazsın ahahaha:)

  • kısaca rafael olarak bilinen rönesans sanatçısı raffaello sanzio tarafından çizilen atina okulu isimli eserde platon'un da vinci modeli üzerinden çizilmesi sonucu ortaya çıkan yanılgılardan biri.

    atina okulu isimli eser: görsel

    olay şu şekilde gerçekleşiyor:

    rönesans döneminden önce avrupa'da resim sanatı sadece ve sadece dini propaganda için kullanılabiliyor. bu sebepten rönesans öncesi resimler ya o dönemlerde basılmış kutsal kitaplarda ya da kiliselerdeki çizimlerde olabiliyor. böylelikle o dönemler yapılan resimler hep şapellerde, kiliselerde veya katedrallerde bulunuyor.

    rönesans döneminde ise italya'da bir aydınlanma hareketi başladığı için artık sadece dini bilgilerin değil, felsefe, hukuk ve edebiyat gibi alanlardaki bilgilerin de önemli olduğu ve dindar olunsa bile bu alanların da öğrenilmesi gerektiği fikri benimseniyor.

    bu dönemde italya'da üç büyük sanatçı var.

    bunlar leonardo da vinci, raffaello ve michelangelo.

    ( üzgünüm donatello )

    rafael kendisini bir sanatçı olarak değil, filozof olarak görüyor. daha doğrusu rafael aslında sanatçıların da filozof oldukları görüşünü benimsiyor.

    bu sebepten rafael'e göre da vinci ve michelangelo da kendisi ile birlikte filozof sınıfına giriyor.

    rafael 1509 yılında vatikan'da bulunan apostolik sarayı'nın birkaç odasının duvarlarını boyamak için vatikan'a çağırılıyor.

    bu odadaki duvara dört farklı resim çiziyor.

    bu resimlerin (aslında fresk deniyor bunlara) atina okulu ile aynı odada olanları sırasıyla kardinal ve teolojik erdemler, kutsal ayin tartışması ve parnassus isimli eserler.

    signatura odasının fotoğrafı 1 : görsel

    signatura odasının fotoğrafı 2: görsel

    rafael bu dört resimde teoloji, felsefe, hukuk ve edebiyat konularını işliyor.

    felsefe konusunu işleyen resim atina okulu resmi ve bu resimdeki kişiler antik yunan döneminin en etkili filozofları ve matematikçileri.

    rafael kendisinin ve dönemin sanatçılarının filozof olduklarını düşündüğü için resmi çizerken filozofların yüzlerini dönemin sanatçılarını model alarak çizmeye karar veriyor.

    bu sebepten resimde platon'u da vinci'nin yüzü ile, heraklitos'u michelangelo'nun yüzü ile, öklid'i donato bramante'nin yüzü ile ve apelles'i de kendi yüzü ile çiziyor.

    yani aslında bu resimdeki filozoflardan dördü o dönemde yaşamış sanatçıların resimleri.

    resmin tam ortasında bulunan ve eliyle tanrıyı işaret eden platon, aslında leonardo da vinci'nin şu resminden esinlenerek çiziliyor: görsel

    ancak bu durum pek bilinmiyor ve bu resim çok ünlü bir resim olduğu için zaman içinde filozoflar bu resimdeki halleri ile bilinmeye başlıyorlar.

    bu sebepten günümüzde google görsellere platon yazdığımız zaman bir sürü da vinci portresi ile karşılaşıyoruz: görsel

    ileri okuma için:

    atina okulu wiki

    resimdeki tüm filozoflar

    rafael odaları

  • saruman: alo? ha anne naber.
    deniz the brutal: iyiyim bak kuzenin baba olacak bi ara tebrik et.
    s: ha? ne zaman ?
    dtb: karısı bir aylık hamileymiş.
    s: e doğursun ederiz daha kutlanacak bişi yok ki?
    dtb: oğlum saçmalama ara çabuk.
    s: iyi iyi. lan ne diyces ki şimdi herife?

    kuzen: alo
    s: alo naber kuzen?
    k: iyilik senden, nası gidiyo
    s: iyi iyi ya şey diycektim...
    k: ne?
    s: eeeaa komuşun çocuğu..?
    k: ???!!!!

  • 4 ayın sonunda 39 kilo vermemi, dolabımda bir bahar temizliği ile kutladım bugün.

    dolabımın yaklaşık %70i çöpe gitti bugün. kalanların yarısı da atmaya kıyamadıklarım, birine veririm dediklerim ve bol da olsa daha giyiliri olan şeyler. üstüme normal olan kıyafetim çok az. iç çamaşırından ayakkabıya kadar her şey çöpe gitti. (ayaklarım da ufaldı biraz, şişi indi zaar) şu an sadece iki çift ayakkabım var. biri spor ayakkabım, diğeri de kışlık botlarım. ayağıma giymeye çorap yok. hepsini attım. kıçıma giymeye don kalmadı sadfghfdfs hepsi çöpte. kabanlar, kazaklar, ceketler, elbiseler, pantolonlar, pijamalar... hepsi gitti.

    kelimenin tam anlamıyla, üstüme giyecek hiçbir şeyim yok. iyice kıvama gelene kadar alışveriş yapmamaya karar vermiştim üstelik. ama artık dondur çoraptır alıcaz mecbur. buna rağmen, aşırı mutluyum. işte kilo vermek böyle bişey.

    niye kıyafetlerini çöpe attın diye darlayanlar için edit: size ne arkadaş, size ne? ister çöpe atarım ister saklarım istersem yakarım istersem makasla kırpık kırpık yaparım yaa, babamın oğlu musunuz arkadaş "niye çöpe attın birine versene" diye hesap soracak kadar? ki zaten kalan kıyafetlerin bir kısmını "birine vermelik" olarak ayırdığımı belirtmişim. ki o birine vermelikler, hiç giyilmemiş olanlar. millet sırf fakir diye benim giye giye sündürdüğüm kıyafetleri kabul etmek zorunda mı? donumdan çorabıma her haltımı attığımdan bahsediyorum, eleman mesaj yazıyor niye birine vermedin diye. eski donumu mu vereyim lan bu kadar mı sapıksınız? manyak mısınız arkadaş? çok meraklıysan git sen dolabındaki eskilerini ver bi fakire. emin ol yer bezi yapıyorlar.

    birine hayır yapılacaksa, gidilip yeni alınır verilir. "al ben bunları giydim giydim paraladım, şimdi de sen giy" diye giyilmiş kıyafet verilmez insanlara. ayıp denen bişey var yaa...