hesabın var mı? giriş yap

  • olması gereken lise eğitimini almış her hangi bir insan evladının rahatlıkla cevaplayabileceği soru.

    lakin, bu ülkede doğa bilimleri öğretimi bile bile, özellikle, kasten verilmediği için antin kuntin fikirler uçuşur insanların kafasında.

    güneş yok olursa sırasıyla şunlar olur:

    (1) tüm güneş sistemi dağılır.
    güneşin yok olduğu anda güneşin etrafında dönen tüm cisimler son bulundukları yörünge noktasından geçen teğete yakın bir açıyla uzay boşluğunda düz bir hareketle yol almaya başlarlar. kuvvetle ihtimal, dönme tarafına doğru hafif bir sapma olur.

    ilgili müfredat konusu:
    (bkz: merkezkaç kuvveti)
    (bkz: yerçekimi)
    (bkz: newton kanunları)

    (2) dağılan gök cisimlerinin bir kısmı çarpışır
    elbette yörünge düzlemleri ve cisimlerin birbirine uzaklığı ile kütleleri etki edecektir buna. ama, hemen hepsi, yarısı ya da dörtte biri gibi bir şey söylemek sanırım olası değil. bir sürü simülasyon yapmak lazım. keza, ne kadar bir süre içinde olacağını da pek söyleyemeyiz.

    ilgili müfredat konusu:
    (bkz: yerçekimi)
    (bkz: newton kanunları)

    (3) dünya karanlığa gömülür
    güneş kaybolduktan yaklaşık 8 dakika sonra dünyada sadece yapay ışık kaynakları kalır ve dünya baka bir yıldızın yörüngesine giresiye kadar karanlığa gömülür.

    ilgili müfredat konusu:
    (bkz: ışık hızı)
    (bkz: güneş sistemi)

    (4) dünya soğur
    hemen soğumaz, zart diye donup kalmayız. zira, q=mc(d(t)) formülüne göre dünya mevcut ısısını hemen kaybetmez. kalıcı bir buzul çağına girmemiz dahi ayları alabilir.

    ilgili müfredat konusu:
    (bkz: ısı)

  • o memurun da yarı eleştiriyi hak ettiği aptalca espri kasılmış düşük düzeyli bir merasim.

    memur diyor ki; kimsenin etkisi altında kalmadan kendi hür iradenle vs vs vs..
    el cevap: son kez bir anneme bakayım, ne diyorsun anne? (salakça el hareketleri, manavdan karpuz alır gibi)

    bostan korkuluğu memur efendi, desene beyefendi beni duymadınız sanırım kendi hür iradenizle demiştim kimsenin etkisi altında kalmadan diye.

    okuduğunu geçtim, duyduğunu bile anlamayan ve kendince şaka yapan damat ve bununla evlenen kadın. gelecek zamanda başına be gelirse hak ettin şimdiden söylemeli.

    hep diyorum: (bkz: #142965722)

  • bu adam yargılanana kadar gündemde kalsın. ben izlerken kemiklerim acıdı, kalbim sızladı. tutamazsın böyle yaralı bir bebeği. cahil insanların gazabından koru bizi allahım.

  • yeğenime alacaktım ancak 17 tl olduğunu duyunca şok oldum ve farklı arayışlara girdim.

    küçük prens de büyümüş de adam s*kiyor. zalım kapitalizm.

    edit (2015): galiba teliflerle ilgili malum süre geçmiş ve fiyatı 5-7 lira gibi mantıklı seviyelere inmiştir.
    edit (2022): düşünün o zaman için 17 lira o kadar saçma bir fiyattı ki şu an bile 11-12 liraya alınabiliyor.

  • ekip çalışması gereken film, tiyatro, çizgi roman, video oyunu gibi üretimlerde senaryo yazarları genellikle üretimin ilk aşamasını gerçekleştirir ve nihayetinde tamamen görsele dökülecek olan hikâye onlar için bu aşamada sadece metinden ibarettir. sahneleri zihinlerinde görselleştirirler fakat nihayetinde ortaya çıkacak görsele dair tahminleri her zaman tam olarak isabetli olmayabilir. bazı senaristler daha en başından akıllarında bir aktör, tasarımcı veya çizer düşünerek yazarlar ve bu durum onların metinlerini zihinlerinde görselleştirmelerine yardımcı olur. ekip çalışmasının sağlıklı bir şekilde sonuçlanabilmesi için senaryo ile bunun görselleştirilmiş halinde kullanılan üslubun (filmler için aktör seçimi, sahne tasarımı görüntü yönetmenliği, çizgi roman ve video oyunları gibi sanatlar için çizim ve tasarım üslupları vb.) uyum içerisinde olması gerekir. senaryoya uygun şekilde görselleştirilmesi eserin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasını sağlar. görselleştirme üslubunun doğru tercih edilmesi, uyumun da ötesine geçerek, kendi başına bir hikâye elementi haline gelir; senaryo ve görsel arasındaki ilişkiyi bir katman daha güçlendirir, senaryoyu daha kuvvetli kılarken senaryonun da görselle kaynaşma seviyesini artırır. metin ve görselin kaynaşması bakımından en önde gelen sanat biçimlerinden olduğu için çizgi roman bu konuda incelenmeye değer bir branş teşkil etmektedir.

    çizgi roman, hikâyenin çizim ve metin birlikteliği ile, birbirlerini takip eden paneller vasıtasıyla anlatıldığı bir sanat biçimidir. çizim ve yazı olmak üzere iki farklı anlatım ve ifade biçiminin kaynaşmasıyla ve uyumuyla ortaya çıkmaktadır. kimi uzmanlara göre çizgi romanın kökeni, lascaux mağara resimlerine kadar geri gidebilir. bu bağlamda hikâye anlatmak için resimlerden yardım alma fikrinin insanlık kadar eski olduğu görüşü öne sürülür. çizgi romanın, mağara resimlerinden başlayıp sürekli gelişim göstererek her çağda ve çeşitli medeniyetlerde kendini göstermesi bir sanat biçimi olarak geçerliliğine vurgu yapmaktadır ve günümüzde çağdaş sanat-edebiyat türleri arasında kendisine özgün ve ciddi bir yer edinmiştir. modern anlamda çizgi roman için ise anlatımsal özelliklerine ek olarak basılı olma şartının da aranması gerektiğinden, günümüzdeki haliyle çizgi romanın tarihçesi matbaanın gelişiminin tarihçesiyle paralel seyreder. bu bağlamda ilk çizgi romanlar metinleri destekleyici görseller ile ortaya çıkmıştır. bu durum onları çizgi romandan ziyade kitap illüstrasyonu türüne yakın tutmuştur. fakat zaman içerisinde görselin metin ile uyumlu kullanımı konusunda gelişmeler yaşanmış, panel sistemi, düşünce kutuları ve konuşma balonları gibi yenilikler eklenerek çizgi roman günümüzdeki nihai formuna kavuşmuştur. günümüzde çizgi romanın en popüler ekollerini “comics”, “manga”, “frankofon-bd” ve “fumetti” türleri oluşturur. comics, abd merkezli olup, “ana akım” tabir edilen süper kahraman çizgi romanları tarafından domine edilmiştir. “manga”, japonya merkezli olup kendisine has çizim ve hikaye anlatım üslubuyla ortaya çıkar ve bu bağlamda “anime” adı verilen japon çizgi filmleriyle yakından ilişkilidir. “frankofon-bd”, fransa ve belçika merkezlidir ve tüm türler içerisinde gerek görselliği gerek hikayeleriyle en sanatsal çizgi romanları bünyesinde barındırdığı söylenebilir. “fumetti” ise italya merkezli olup genellike kült holywood film ve aktörlerinden esinlenilerek yaratılmış devamlı seriler ile ön plana çıkmakta olup, baskın hikayelerini western’ler oluşturmaktadır.

    çizgi romanda çizim üslubunun hikâye bakımından önemi

    çizgi roman çizim ve metnin uyumlu bir karışımı olarak ortaya çıkan bir sanat türü olduğu için, hikayeye uygun bir çizim üslubunun tercih edilmesi önemli bir husustur. her çizerin tarzı her hikaye için uygun olmayabilmektedir. uygun bir çizim üslubunun kullanılmasının da ötesinde, bu üslup, sadece hikayeyi görsele döken bir araç olmaktan çıkıp, bizzat kendisi bir hikaye elementine dönüşmektedir.

    çizim ve metnin bir karışımı olarak çizgi romanda resimlerin, metne eşlik etmek gibi bir misyonu söz konusuyken, bu resimlerin sadece metni süsleme amaçlı kullanılması istenmeyen bir durumdur. çizgi romanda metin, resim ve tipografik öğeler (düşünce kutuları ve konuşma balonları) birbirlerini tamamlamalı ve tek başlarına elde edemeyecekleri bir etkiyi yaratabilmelidir. böylelikle görüntüler sözel anlatıma dönüşürken, sözel anlatım da görsellere dönüşmektedir. metin, çizimde görülemeyecek kısımları ifade ederken, çizimler de dikkati odak noktalarına çekmeli, hareketin hızını artırmalı ve dramatik vurgu için okurun zamanı ve olayları algılama biçimini manipüle etmelidir. çizgi romanda çizim ve metin arasındaki ilişki tek panel ve tüm paneller olmak üzere iki başlıkta ele alınabilir. her bir panel kendi içinde ayrı bir çizim ve yazı dengesine sahipken, aynı şekilde, bir sayfada, hatta çizgi romanın genelinde de benzer bir çizim-metin dengesi söz konusudur. bu dengeler sürekli değişkendir, ne zaman çizimin, ne zaman yazının ön plana çıkacağı veya ne zaman eşit olarak kullanılacağı, kurgunun biçimine ve anlatılmak istenen hikayeye göre değişime uğrar.

    çizimin metin ile uyumlu kullanımı ve panellerdeki dengeye ek olarak, tercih edilen çizerin, dolayısıyla çizim üslubunun, hikâyenin yapısına uygun olması gerekmektedir. bu durum anlatımı bir katman daha derinleştirir ve çizgi romanı daha kaliteli kılar. çizim üslubu hikâye ile uyumlu olduğunda hikayeyi doğru şekilde aktarmanın da ötesine geçer ve çizim üslubunun bizzat kendisi bir hikaye unsuru olur. çizimdeki küçücük ayrıntılar bile, bir hikayedeki önemli gelişmeleri ön plana çıkarabilir. soyut, dışavurumcu veya sembolik bir imge, yoğun olarak hissedilen bir duygunun anlatılmasını güçlendirebilir. aşırı stilistik bir seçim, bir hikâyenin her anına baskın bir ruh hali ile yatırım yapabilir. çizim üslubuna ek olarak, illüstrasyonda kullanılan boya / renklendirme türü de farklı anlamlar barındırır. teknik yalnızca çizimde iletilen mesajı taşıyan bir araçtan ibaret değildir; görselleştirilen konuya, mesaja veya düşünceye anlam düzeyinde büyük oranda katkı sağlayan bir öğedir. çeşitli malzemelerin kullanılması vasıtasıyla çizimlerin görsel tesiri ve kavramsal altyapısı kuvvetlendirilebilir. nihayetinde resimleme tekniklerinin yalnızca görsel anlamda ilgi çekici olmadığı, iletinin anlatımına ve mesajı iletebilme fonksiyonuna önemli ölçüde katkıda bulunabileceği görülmüştür. tercih edilen tekniğin biçim ve içerik ilişkisi bakımından görselleştirilen konunun kavramsal altyapısını destekleyici nitelikte olması, resimleme sürecini daha kuvvetli kılar.

    örneğin dick tracy’de chester gould, yetişkinlerin karanlık ve ölümcül dünyasını canlandırmak için cesur çizgiler, küt açılar ve yoğun siyahlar kullanırken, carl barks’ın varyemez amca’sında kullandığı yumuşak kavisler ve açık çizgiler gençlik, maymun iştahlılık ve masumiyet ifadelerini taşır. r. crumb’ın dünyasında masumiyetin kavisleri, modern yetişkinliğin nevrotik fırça darbeleriyle ihanete uğrayıp ızdırapla dışlanırken, krystine kryttre’nin sanatında çocukluğun kavisleriyle munch tarzı çılgın çizgiler, deli bir çocuk imgesi yaratır. 1960’ların ortalarında, ortalama marvel okuru, ergenliğe girmek üzere olan gençlerden oluşuyorken, popüler çiniciler kirby/sinnott’a öykünen dinamik ama dost canlısı çizgiler kullanırlardı. ama marvel’in okur tabanı ergenlik endişeleriyle tanışır tanışmaz, rob liefeld’in saldırgan ve tırtıklı çizgileri çok daha uygun görünmeye başladı. onyıllar boyunca renkli çizgi romanlarda nick cardy gibi sanatçıların kendilerine özgü üslupları, her hikâyeye kişisel bir damga vurmuşken, jules feiffer’in düzensiz çizgileri, modern hayatın içsel çatışmalarının bir pandomimi içinde kendi kendileriyle savaşır. jose munoz’un sanatında yoğun mürekkep birikintileri ve yıpranmış çizgiler, fesat ve çürümüşlüğün kol gezdiği bir dünyayı betimlerken, joost swarte’nin körpe ve zarif çizgileriyle gözalıcı tasarımları, ironi ve havalı bir bilmişlik taslar. spiegelman’ın “cehennem gezegeninde bir tutsak” adlı eseri, özellikle kullanılmış ekspresyonist çizgileriyle, gerçek bir korku hikayesi anlatır. eisner’ın modern işleri ise, çizgi üslubundaki geniş yelpazeyle, birçok duyguyu ve farklı ruh halini yansıtır.

  • bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;

    -eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.

    -başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"

    öyle işte.. anlayana!