hesabın var mı? giriş yap

  • gördüğüm en acı kendini avutuş ve yanlış tespit. burada uzun uzun yazarak kendilerini avutmaya çalışanlar için gerçekten üzülüyorum.(eleştiri-hakaret olarak demiyorum, gerçekten saf, %100 bir üzülme hissediyorum)

    arzu zevk filan vermez. rahatsızlık verir. elde edemediğin için rahatsız hissedersin. zevk filan değildir bu. hissettirdiği şey oturduğun rahatsız tahta sandalyenin kıç kemiğine batması gibi. elin ayağın durmaz ya bir an önce kalkıp gitmek istersin, aynı onun gibi işte. ortaokulda casio saatten saniye sayardık ders bitsin diye. arzu etmek budur.

    elde ettiğinde tatmin eder. o zaman inanılmaz rahat bir koltuğa geçmiş, rahatsız sandalyeden kalkıp mis gibi yatağa uzanmış gibi, saniyelerin bitmediği ortaokul dersinden çıkıp eve gitmiş gibi olursun. hayvan gibi dopamin vurur yani. ayak parmak uçlarından saç tellerine kadar.

    eğer elde ediş kısmı birden olmaz da bir sürece dönerse, o zaman işte, sizin dediğiniz gibi zevk filan vermez. çünkü o yola çıktığınız arzuyu yolda bıkıp usanarak kaybettiniz. (bkz: pirus zaferi) gibi. keşke elde etmeseydim, ömrüm çürüdü, kaç yıl geçti, neler çektim vs vs. bu yüzden yıllarca uğraşıp yaşlanınca parayı bulanlar gider ayak çaresizlikten ve üzüntüden kahrolurlar. ya da tepkisizdirler. bir ömür harcandığı için korkudan parayı da harcayamaz. daha da tutucu olur. bir kızın peşinden yıllarca koşup yaka silkmiş erkekler elde ettikleri zaman "bu muymuş" diye düşünüp halk diliyle "vurup" geçerler.

    oysaki istediğin şeyi ilk gün elde edersen sen gör o zaman zevki. sarhoş olursun dopaminden. anında bağımlısı olursun. bu yüzden kumarda ilk girdiğin anda kazandırırlar. anında kapılırsın. sonra zamanla paranı alırlar. büyük bir zararla çıkarsın. o ilk hissi aradığından. şirketler kampanyalarda hep kendilerine yeni gelenlere çok büyük kazançlar verir. sonra silkelemeye başlar.

    elde etmenin zevkinin üzerine başka bir zevk yoktur. arzu etmek ise sürekli kaşınmak gibi, uyuz bir durum. elde edemeyen, kendini avutmak için elde etişe bok atabilir, arzuyu zevk zannedebilir. çünkü zevk görmemiştir.

  • ferrari modellerim * * * * *

    gerekce: oglum kac yasina geldin hala oyuncak arabayla mi oynuyorsun?

    halbuki ne ebay birakmistim, ne italya ya giden tandikilara yalvarmistim o modelleri toplayana dek...

    2 hafta konusamadim annemle, en sonunda muhabbetin bombasi ise suydu:

    -üzülme oglum oyuncagi yerine gercegini alirsin ileride

    sustum...

  • edit: mesaj kutuma üşüşen dişiler! düşük profilli sevgililerinize trip atar üslupta mesaj atmazsanız makbule geçer. düzgünce fikrinizi belirtirseniz cevap yazabilirim belki.

    kadınları tavlamak için yazıyorsunuz ya hani iyi eğitim + iyi iş + iyi maaş vb bir dahakine şunu deneyin

    3 gasp + 6 torbacılık + 2 adam yaralama tüm kızlar düşecektir (tüm demeyelim aklı başında, kendine değer veren, akıllı birçok kadın da var haksızlık olmasın)

  • tatli, biskuvi, cikolata gibi seyler nispeten ucuz fiyatli kalori bombalaridir. evsiz ve en alt tabakadaki vatandaslarimiz icin bulunmaz nimetlerdir. kendini kontrolden aciz obezleri uzak tutmak icin yapilacak boyle bir ayar, sagduyu eksikligidir.

    edith: aha bildigim yerden soru gelmis. simdi neuroscience diplomali ve yuksek lisansiyla mesgul biri olarak vikipedi alimlerine anlatalim:

    dopaminin sagladigi seye tokluk hissi denmez. dopamin mezolimbik sistemin sagladigi odullenme ve pozitif reinforcement fenomeninden sorumludur. cikolatanin kalori kaynagi olarak kullanilmasinin dopaminle alakasi yoktur.

    sosyoekonomik siniflarin varligini reddederek herkesin alim gucunu esit saymak sagduyu degil, tam aksine gerceklikten uzak, tamamen kurama dayali bir iluzyondur.

  • insan lanet ankaradan biraz uzaklaşmadıkça bilemiyor kıymetini. ankara'yı sevecek ne kadar sebep olduğunu...
    sonbaharda odtü'nün içinde yürümek, turuncuya doymak, türkiye'nin en güzel simitini yemek, atatürk bulvarından güvenpark dolmuş durağına koştururken mevsimine göre nergis, sümbül ya da papatya koklamak, tüm yolların kızılay'a çıkması, bahar günleri öğleden sonra çay içip tuzlu erik yiyerek yağmuru izlemek, yaz akşamlarının uyunabilecek kadar serin olması, sakaryada net piknikte bira içip patates kızartması yemek, çoğu konsolosluğu barındırdığı için dertsiz tasasız vize alabilmek, heryerde bulunan atatürk orman çiftliği dondurması, eymir gölü, yola düştün mü heryere yakın olması, kuğulu parkında daima elinde balonu olan sevindirik çocuklar görebilmek, elinde küçük bir kese kağıdı kestaneyle bahçelievler yedinci caddede boş boş yürümek, suyunda demlenen çayın daima güzel olması, kale içinde türk kahvesi içmek, d&r ve dost kitabevi, aşağı ayrancıda zamanın 20 yıldır hiç ilerlememiş olması, seğmenler parkındaki ufak çeşmenin yanında kitap okumak, cermodernde saf saf raylara bakmak, ulusta her cins kamp ve tamirat malzemesini bulabilmek, gece öten kumrunun sesi...
    ankara, asla kıymeti bilinmeyen gri, karanlık, tozlu, hüzünlü bir şehirdir. 24 yıl yaşadıktan sonra bu şehirden tiksiniyorum diyerek terk edilen, 2 ay sonra yollarındaki çukuruna kadar özlenen şehirdir. hiçbir heyecanı yoktur, konserleri güdüktür, aşti keşmekeştir, kızılay kalabalıktır, trafiği berbattır, büyükşehir belediyesinden nefret edilir, ama ankara güzeldir.

  • 85 yaşından da bir adam doğum hanenin kapısında beklemektedir.
    doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir b...a...kındıktan sonra yaşlı adama sorar:

    doktor- "içerde doğum yapan bayan yakınınız mı?"
    adam- "evet,eşim.”

    doktor- "ama bayan 25 yaşlarında..."
    adam- "tamam işte, eşim o. niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?"

    doktor- "yoo, aklıma benim dedem geldi de."
    adam- "nesi varmış dedenizin?"

    doktor- "kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. kendisi israr etti ve hazırlandı. e, tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. ben de kendisiyle gittim. ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. dedim ya, dedem yaşlı. bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. geyik o anda vurulup yere düştü..."

    adam- "olur mu, başkası vurmuştur onu."
    doktor- "ben de onu demeye çalışıyorum işte .. başkası vurmuştur