hesabın var mı? giriş yap

  • isviçre'de yaşlı nüfusun talebi sebebiyle geliştirildiği konu edilmiş. türkiye'de olsa gençler tarafından rağbet görür. maalesef hal bu.

  • üzerine çok fazla spekülasyon yapılmış, estetik, sanatsal, kendi duruşu içinde değil de, dinleyicisinin çizdiği kümülatif imaj ile yargılanmış müzik türü. şimdi, simon reynolds kalemini hex üzerine oynatırken, dinlediği, algıladığı ve yorumlaması gerektiği müziği mevcut janrlardan ayırmak için, o ayrılığı göz önüne getirebilmek için post-rock terimini türetti. ileri dönemlerde bu türetimin müzik sahasında ne tür ayrılıklara, infiallere, çelişkilere, tartışmalara yol açacağını düşünmemişti ve tartışmaların bu boyuta geleceğini öngörmemişti. post-rock'ın göbeğinde yattığı sorunsal, bir müziğin janrlaştırılması, bunun sınırlarının çizilmesi ve o sınırların tek boyutta olmaması değil, -- bu bambaşka bir tartışmanın mevzusudur -- notalardan, bunların permütasyonundan-kombinasyonundan ortaya koyulan birikimli bir metanın insanların kimliklenmesini sağlayabilmesi, hatta bunu dayatabilmesidir.

    insanları ekonomik durumlarına göre belirli sınıflara ayırmak, hepimizin malumu, kaçınılmaz, acı bir gerçek. mevzunun acı kısmı, işbu somut olarak varlıksız bir kast sistemini yaratmak değil, bu kast sistemine göre insanların yapması gerektikleri şeyleri, zevklerini, yapabileceklerini, yapamayacaklarını, ne olması gerektiklerini aloke etmek. buradan çıkarılacak şey şu ki; post-rock'ı, progresif rock'ı dinleyecek insanın belirli bir gelir düzeyini aşmış olması, belirli bir sosyal statüye ulaşmış -- mümkünse bunun üstünde olması -- psikolojik durumunun buna elvermesi ve sair toplumsal normların bu kişiye post-rock, progresif rock dinleme hakkını vermesi gerekiyor. bu kuramın üzerinden devam edersek; asgari ücretle çalışan bir garson, ne kadar istek duysa da, dürtüsü olsa da, mevzu bahis türlerden haberdar olsa da, bu türleri dinleme muvaffakiyetine ulaşamıyor, zira sosyal sınıfının dinlediği ortak tür arabesk olarak aloke edilmiş.

    bu örneği biraz daha distopik bir boyuta çekersek; janrlaştırma ve janrları sosyal sınıflara atama durumu, hali hazırda gelişmekten olan sosyo-modern bir toplumun yakın geleceğinde, bürokrasinin içine dahil edilebilir ve kast sistemi daha da somut hale getirilebilir. bu uygulama aracılığı ile, sosyal bariyerler daha sağlam hale getirilip, insanların her biri ile iletişimi kolay şekilde engellenebilir. -- işbu segmentasyon sair şeylerle de yapılabilir, ama janrlar, hali hazırdaki çizilmiş sınırları ile, bu iş için ziyadesiyle uygun görünüyor -- bu tür bir ayrımdan çıkabilecek şey şu ki;

    1- asgari ücret: arabesk, türkçe pop, tezgah altı disko
    2- açlık sınırı: elit türkçe pop, türkçe rock
    3- yoksulluk sınırı: burası bayağı kozmopolit, türkçe rock'tan heavy metal'e kadar uzanan bir skalayı barındırıyor
    4- bunların üstü: jazz, blues, klasik, neo-klasik, post/prog. rock

    gibi bir sınıflandırma yapabilir, bunu huxleyan bir toplumda yaşatabiliriz. henüz, kan bağı ile, genler ile aktarılabilen bir sınıflandırma sistemimiz olmadığına göre, bu tür sınıflandırmalar pek ala kullanılabilir.

    bu tür bir janr dağılımını ideolojilerin üzerine de yapabiliyoruz, tabii ki. sol kanat diye tabir edilegelen kısmın, sıklıkla -- kimileri sürekli -- yeni türkü, ezginin günlüğü dinlediğini görmek mümkün. işin daha acı yanı, bu grupları 7/24 dinlemenin kendilerinin politik-aktivist kimliklerine katkı yaptıklarını düşünüyorlar. aktivist kimliklerini bulamamış, nasıl politik olabileceğini kavrayamamış insan güruhlarının, bu tarz hal ve davranış bütünlüğü içinde, kendilerini bu şekilde politik göstermesi de, ideolojilerin şovenist taraflarının müziğin kanatlarına yıkıldığının bir işareti.

    hülasa, insanları bir müzik türü üzerinden kimliklendirmek, kişiliklerini belli kalıplara sokmak, yeni ayrılıklar ve horgörüler dışında, göründüğü üzere bize bir şey kazandırmıyor. post-rock'ın şu zamana kadar -- tamamen beşerî faktörlerden dolayı -- edindiği elitist bir duruşu var. lakin, janrlaştırmaya, ülke sınırlarının çizilmesi ciddiyetiyle ve bu kesinlikle bakmanın mantık sınırları çerçevesinde olduğunu düşünmüyorum.

  • kuralın, takımlar en iyi kadrosuyla sahaya çıkar kısmını anlamadım .

    neye göre kime göre, teknik direktör en iyi kadrom bu amk derse kim itiraz edecek, teknik direktörler niye var.
    kadroyu uefa yapsın o zaman,.

    uefa, ceza verip hükmen mağlup mu ilan edecek. adamlar zaten yenildi, iyice mi yenilecekler.

    kural saçma cezası daha saçma, iyice yenilmek.

  • normalde aktrollere asla yazmam ama şehit polisimizin kanı hala kurumamışken, çatışma görüntüleri gösteriyorum ayağına siyaset yapmak tek kelimeyle adiliktir, şerefsizliktir, şehit kanından beslenmektir.

    bari şehidimizi alet etmeyin köpekler...

  • van persie kostugunda pas verilmeyince ya da basarisiz pas olunca, ulan ayip oldu adama yaa diyip utandigim mactir

  • milli güvenlik dersi, bir hafta önce yapılan sınavın sonuçları okunacaktır... sınıfta sukunet sağlandıktan sonra not okuma işlemi başlamıştır.. olaylar gelisir:

    -tunç kim?
    -eehh benim hocam.
    -95 otur
    -oleyyy beeee!!!
    -geri kalanlar 100

  • rahmetli olan bir arkadaşım ve yine onun rahmetli olan babasından muhteşem bir diyalogtur.
    bizimki evde canı sıkıldıkça telefonu bilmemne polis karakolu buyrun diye açardı babası arıyor bir gün
    bizimki- iyi günler bilmemne polis karakolu buyrun
    babası-oğlum ?
    bizimki-baba?
    babası-oğlum karakolda ne işin var senin???

  • olay anında kız arkadaşın taksiye bindirip gönderilmesi gereken, devamında önce sakin sakin adamlarla konuşmaya çabalamanız, daha sonra da güzelce sopanızı yiyip - ama bu durumda bir-iki tanesini iyi benzetmeniz gerekiyor- eve ya da hastaneye gitmeniz gereken durumdur...

    yoksa içinizde sürekli rahatsız edici bir durum olarak kalır.
    deneyin mutlu olacaksınız yaralar ve şişikler bir haftada geçiyor.

    bir de şunu eklemek istiyorum; eskiden yani 17-20 yaşlarında bizim de sevmediğimiz ne bileyim yakalasam mikecem dediğimiz adamlar vardı ve biz onları kız arkadaşıyla ne bileyim kız kardeşiyle, annesiyle vs. gördüğümüzde ya görmezden gelirdik ya da nazikce bir selam verirdik... ha daha sonra yakaladıgımızda güzelce kavgamızı da ederdik...şimdi ayrı bir kepazelik ayrı bir anlayış... bu arada yaşım 26 yani 1940 lardan bahsetmiyorum.

  • juventus'un:

    angelo peruzzi, ciro ferrara, moreno torricelli, paolo montero, angelo di livio, antonio conte, alen bokšic, alessandro del piero, michele padovano, didier deschamps, christian vieri, nicola amoruso, vladimir jugovic, alessio tacchinardi, zinedine zidane, gianluca pessotto, fabrizio ravanelli, gianluca vialli, attilio lombardo, filippo inzaghi ve juan pablo sorín'li;

    ac milan'ın:

    sebastiano rossi, christian panucci, paolo maldini, filippo galli, franco baresi, francesco coco, mauro tassotti, alessandro costacurta, demetrio albertini, marcel desailly, dejan savicevic, roberto donadoni, zvonimir boban, massimo ambrosini, stefano eranio, patrick vieira, paolo di canio, george weah, roberto baggio, gianluigi lentini, ibrahim ba, leonardo; hatta marco van basten, jean-pierre papin, frank rijkaard ve ruud gullit'li;

    parma'nın:

    luigi apolloni, antonio benarrivo, nestor sensini, dino baggio, hernán crespo, gianluigi buffon, roberto mussi, fabio cannavaro, enrico chiesa, lilian thuram, tomas brolin, diego fuser, alain boghossian, faustino asprilla, luigi apolloni ve ariel ortega'lı;

    inter'in:

    gianluca pagliuca, giuseppe bergomi, francesco colonnese, javier zanetti, fabio galante, youri djorkaeff, salvatore fresi, aron winter, ronaldo r9, nicola ventola, zé elias, diego simeone, benoît cauet, taribo west, francesco moriero, iván zamorano, paulo sousa, andrea pirlo, sebastien frey, dario šimic, mikaël silvestre, mauro milanese, alessandro pistone, marco delvecchio, clarence seedorf ve álvaro recoba'lı;

    lazio'nun:

    paolo negro, stefano lombardi, giuseppe favalli, marcelo salas, roberto mancini, siniša mihajlovic, alessandro nesta, sérgio conceição, giuseppe pancaro, paul okon, guerino gottardi, pavel nedved, alen bokšic, dejan stankovic, iván de la peña, fernando couto, matías almeyda, giampiero pinzi, christian vieri, diego simeone, josé chamot, marco di vaio, massimiliano esposito, simone inzaghi, giuseppe signori, caluio lopez ve juan sebastián verón'lu;

    roma'nın;

    antonio chimenti, cafu, vincent candela, aldair, luigi di biagio, dmitri alenichev, ivan tomic, damiano tommasi, francesco statuto, paulo sérgio, francesco totti, marco delvecchio, vincent candela, daniel fonseca, abel balbo, martin dahlin'li;

    italya milli futbol takımı'nın;

    peruzzi, apolloni, maldini, carboni, costacurta, nesta, donadoni, mussi, torricelli, albertini, d. baggio, toldo, rossitto, del piero, di livio, di matteo, fuser, casiraghi, chiesa, ravanelli, zola vieri, vialli'li yıllarına;

    ayrıca unutulmaması gereken gabriel batistuta ve giuseppe signori'ye tekabul eder.

    90'lı yıllarda 'lig' dendiği zaman, saymaya italya ligi'nden başlanırdı. ingiliz takımları, alman takımları ve ispanyol takımları çok eksiklerdi italyanlar karşısında. bu yüzden bu oyunculara ve akla gelmeyen tüm diğer oyunculara, o yıllar için ayrıca teşekkür etmek gerekir. çünkü futbol, asla bu futbol olmayacak tekrar.

    (bkz: birden duygulanmak)

    not: futbolcu eklemesi yapan red morning red'e teşekkürler.