hesabın var mı? giriş yap

  • cok yeni ogrendim... abimin esine kanser teshisi konuldugunda doktor fazla vakti kalmadigini da soylemis abime. o kimseye soylememis, biri agzindan kacirir diye. o yuzden cok umutluydu, saclari dokulecek diye, kendine renk renk bereler almis. resimlerini cekmis. ameliyat icin hastaneye yattiginda, hastaliktan kirildigi halde, bir gun olsun yanindaki refakatciliginden "of" dedigini duymamam bundanmis. birileri kalmaya geldiginde, esinin o'na gitme diye bakan gozlerinin sirriymis bu vefa. teshisten sonra 3 aya yakin yasadi. vefatindan bi' gece once aldigi agir, agri kesicilerin etkisinde, abime sarilip omzuna basina koydugunu, boynunu optugunu ve agir agri kesicilerin etkisinde ona veda ettigini...
    resimlerine bakamiyor simdi...

    varmis boyle adamlar dedirten adamdir...

  • akıllı akıllı okumayı gerektiren iştir. sabah ya da sözcü okumaya benzemez.

    herşeden ilk senin haberin olur ama neye itibar edip edemeyeceğini anlamak için kafanın çalışması ve bolca saçma sapan şeyi de okuman gerekir.

    gündem butonu, dünün en beğenilenleri, şükela modu ve linkler aracılığıyla yapabilirsiniz.

  • saçları nem ve rüzgardan korumak için, saça püskürtülen şekillendirici bir kozmetik üründür.

    saç spreyinin tarihsel gelişiminden biraz bahsedelim:

    ilk saç spreyleri 1920'li yıllarda avrupa'da denenmeye başlandı. fakat asıl gelişimi amerika'nın ikinci dünya savaş'ı sırasında aeresol kutuları keşfetmesinden sonra gerçekleşti. 1943'te amerika birleşik devletleri ordusu, asya ormanlarındaki böcekleri öldürmek için aeresol ilaç kutularını kullandı. kloroflorokarbonlarla yapılan basınçlı kutulardaki spreyler; ozon tabakası için çok iyi olmasa bile güçlü, tutarlı ve kolayca hedeflenebileceği anlamına geliyordu. bu; 1940'larda en son teknolojiydi ve savaş bittiğinde, mühendisler aerosol kutu teknolojisini kullanmanın yeni yollarını aradılar.

    saç spreyi, aerosol işleminin patenti ve 1940'larda aerosol sprey kutusunun yapımından sonra yaygın hale geldi. güzellik endüstrisi, böcek ilacı için ikinci dünya savaşı'nda kullanılan aerosol kutularının saç spreyi için de kullanılabileceğini düşününce 1948'de seri üretimlere başlandı.

    buna bağlı olarak, 1950'li yılların ikonik saç stilleri aerosol saç spreyleri ile özdeşleşti görsel. hatta helene curtis'in 50'li yıllardan bir saç spreyi reklamını da şöyle bırakalım: görsel

    1960'lı yıllar çalkantılı bir değişim dönemiydi ve saç spreyi endüstrisi buna hazır değildi. on yılın ilk yarısında, saç spreyi en çok satan güzellik ürünü oldu. hatta 1964 yılında satış rekoru kırdı (1964 yılı saç şekillendirme yarışması kazananları görsel). piyasadaki saç spreyleri o kadar etkiliydi ki, birçok kadın haftada bir kez saçlarını yıkayıp yaptıktan sonra tüm randevularında dolgun ve parlak saçlar için saç spreyi kullandı. fakat bunların hepsi 1960'ların sonuna doğru değişti. aykırılık, gençler arasında popülerleşti. kadınlar, kendilerini toplumun empoze ettiği toplumsal cinsiyet rollerinden ve onlarla birlikte gelen tüm etkilerden kurtarmak için kararlıydı. bu yüzden, daha doğal ve kolay saç stillerini tercih ettiler. ancak bu akım saç spreylerinin sonunu getirmedi. daha basit, daha doğal saç modellerinde bile hafif bir tutuş için yine kullanıldı.

    bununla birlikte, 70'lerdeki satışlar, saç stilleri artık “hippi” döneminin ağırlıklı olarak düz ve bol modasına uyduğu için düştü. ayrıca 70'li yıllardaki çevreci çalışmalar (kloroflorokarbon aerosollerin ozon tabakasına zarar verdiğinin kanıtlanması), satışların düşmesinin başka bir nedeniydi. ancak 80'li yıllarda; saç spreyi popülaritesi, punk-rock sahnesiyle birlikte tekrar artmaya başladı. (70'li yıllarda ozon dostu olarak üretilen yeni bir sprey kutusu ve dönemin modasından bir saç şekli görsel)

    günümüzde ise saç spreylerinin rakipleri fazla olsa da; bu spreyler, doğal görünüme daha çok yaklaşması için yumuşak ve orta sertlik olarak tekrar güncellendi ve hala kullanılmakta. ayrıca, sert ve ultra sert gibi seçenekleri olan saç spreyleri de mevcut.

  • an itibariyle başlattığım kampanya.

    bu nedir hocam?

    debe editi:
    sayın kıymetli, devletli, haşmetli kanzuk ve sözlük yönetimi, bu kadar suser durumdan rahatsız olduğunu söylemiş. eski temaya dönüş için bir seçenek sunsanız insanlara fena olmaz sanki.

    ankete de bir oy verelim (bkz: #58819875)

    sözlüğün eski muhteşem günlerinden bir kare
    foto için @allah standarttan ayirmasin' a teşekkürler.

    konuyla ilgili güzel bir entry

    bir yazarın çözüm önerileri

    anket devam ediyor

    --- spoiler ---

    1. eski tema daha güzeldi
    4591 votes (85%)
    2. yeni tema daha güzel
    812 votes (15%)
    5403 total votes

    --- spoiler ---

    bir çözüm yolu daha (bkz: ekşi normalleştirici/@sahtepetrucci)

  • f1 takipçileri, son yıllarda yarışların sıkıcılığından şikayetçi. bunun nedeni ilk bakışta mercedes dominasyonu gibi görünüyor. çünkü lewis hamilton'ın arka arkaya aldığı şampiyonluklar var ama burada mercedes'i suçlamamak lazım. sonuçta her takım grid'e olabilecek en iyi arabayı getirmeye çalışıyor. mercedes-petronas takımı ise belli ki diğer takımlara göre kaynaklarını iyi değerlendiriyor.

    buradaki asıl problem ise rekabetin olmaması. yani kimse mercedes aracının yanına yaklaşamıyor. aslında ferrari, mclaren, williams gibi geçmişi başarılarla dolu takımlar var ama senna vs. prost gibi bir rekabet izleyemiyoruz son yıllarda. işin kötüsü yetenekli pilotlar da yok değil. mesela ideal bir evrende hamilton ve vettel'in şampiyonluk kapışmasını; versteppen, leclerc, ricciardo, sainz, russel gibi pilotların da zirve için girdiği mücadeleyi izliyor olurduk. ancak burada scuderia ferrari ve williams gibi takımların teknik sorunlarla boğuşmasına şahit oluyoruz.

    rekabetin ne kadar önemli olduğunu anlamak için adı efsaneler arasında yer alan pilotlara da bakabiliriz. çünkü bu pilotların hepsi mücadeleye girdikleri rakiplerle anılıyor hep. mesela schumacher vs hakkinen, senna vs prost ve son olarak lauda vs hunt gibi. 2013 yapımı rush da formula 1'in iki efsanesi arasında yaşanan rekabeti konu alıyor. şimdi bu filmimizde anlatıldığı şekliyle niki lauda ve james hunt rekabetine bir göz atalım.

    --- spoiler ---

    formula 1'in çehresi sürekli değişiyor. mesela bir motorsporu olmasına rağmen "spor" kısmı özellikle pilotlar tarafından uzun süre görmezden gelinmiş. şimdiki gibi özel diyetler, idman programları falan yok. google'a james hunt yazıyorsunuz üzerinde yarış tulumu, elde bira sigara fotoğrafı çıkıyor varın gerisini siz düşünün. bu tabi örnek olacak bir davranış değil ancak dönemin ruhu böyle. sonuçta hunt 70'lerde yarışan bir pilot. kendisi rock'n roll dünyasında yaşıyor ve hem filmde hem pistte dönemin ruhunu yansıtıyor.

    dönemle ilgili en belirgin düşünce anı yaşamak üzerine. şimdi tabi halo'lar falan geldi ancak 70'lerde araçlar tasarlanırken güvenlik çok ön planda değildi. f1, yapılan hatalardan ders çıkararak bugünlere geldi. zaten filmde hunt da bu durumdan bahsediyor. bu nedenle 70'lerde pilot olabilmek için james hunt gibi biraz gözü kara, biraz hayatı umursamaz biri olmak gerekiyormuş.

    ancak james hunt sadece eğlencesine bakan bir adam değil. zaten öyle olsa ne lauda ile mücadele edebilirdi ne de bu filme konu olabilirdi. hunt aslında, lauda'ya göre piste aklıyla değil kalbiyle çıkan bir pilot. evet, şampiyonluklar çoğunlukla ince düzenlemeler, yoğun pratik ve yarış içi stratejiler ile kazanılıyor. ancak izlediğimiz yarışlara dönüp baktığımızda bize yaşattıkları sevinç, üzüntü ve heyecan olmadan bir yanın da eksik kalacağı kesin. bu nedenle hunt için formula 1'in ruhunu yansıtan bir pilotmuş diyebiliriz.

    niki lauda ise filme göre hunt'ın tam zıddı. onun dünyasında duygulara yer yok. duygular, sadece kararlarınızı etkileyecek ve hırsınıza engel olacak şeyler. eğer bir pilot yarış kazanacaksa aracın, pistin, takımın tüm yapısına hakim olmalı. ve istediğini almadan asla vazgeçmemeli. bu nedenle kendisinin bu filmde f1'in akıl yönünü temsil ettiğini söyleyebiliriz.

    lauda aynı zamanda sevilmesi zor bir adam. çünkü pistte muazzam olsa da insan ilişkilerinde gerekli manevraları yapamıyor. ona göre bir şeyin sadece bir kez söylenmesi gerekiyor. ikinci defa anlatmak zorunda kalmak ya da karşısındakinin tepkisinden kaçmak için dolambaçlı yollara girmek pitte vakit kaybetmek kadar sinir bozucu. bu nedenle altındaki araba kötüyse bunu aracı üreten kişilerin yüzüne (ferrari de olsa) çat diye söyleyebiliyor.

    ancak bu, niki lauda'nın tarzının hunt'a göre daha kötü olduğu anlamına gelmez. zaten f1'in evrimine bakarsanız, düşünce tarzının lauda'ya benzer şekilde evrildiğini görebilirsiniz. çünkü lauda sadece bir iki yarış parlayan bir pilot değil. f1'de kazanmanın bir istikrar işi olduğunu çözmüş. kariyerini de bu ilkelere göre devam ettiriyor. zaten bu fark nedeniyle hunt dünya şampiyonluğundan iki yıl sonra emekliye ayrılırken lauda üç defa şampiyon oluyor.

    şimdi filmin bireysel olarak lauda ve hunt'ı nasıl işlediğinden bahsettik. bir de aralarındaki rekabet konusunda neler söylenmiş ona bakalım. rekabet konusunda hunt burada biraz daha gözü kara görünüyor. ancak james hunt ile rakip olmak görece daha tercih edilesi. çünkü laf dalaşına girersiniz birbirinize en fazla birkaç yumruk patlatırsınız. ancak niki lauda, rekabet konusunda karşınıza çıkmasını isteyebileceğiniz biri değil. bunun sebebi de sadece yarışlarla alakalı diyemeyiz.

    şöyle düşünün, james hunt daha duygularıyla hareket eden biri. bastırmaya çalışsa da vücut diline bakarsanız zaman zaman yaşadığı gerginliği görebiliyorsunuz. bu nedenle karşınızda bir insan olduğunu ve her insan gibi zaaflarına yenik düşeceğini bilirsiniz. bu nedenle hatasını kollamak ve o anda atak yapıp kendisini geride bırakmak (en azından teoride) daha ihtimal dahilinde.

    niki lauda ise böyle biri değil. öncelikle duygularına yenik düşme olasılığı daha az. james hunt, kız arkadaşıyla yaşadığı bir tartışma sonrası test sürüşüne gelmeyebilir. lauda ise akşamın bir köründe garajdaki zavallı teknikerlerin ensesinde boza pişirmekle meşguldür. ayrıca bir kazadan sonra herhangi bir pilotun güvenini toplaması zaman alır. niki lauda ise alevlerin arasında kaldığı bir kazadan sonra hastanede ölümden dönebilir sonra hiçbir şey olmamış gibi gelir yarışa çıkar. üzerine bir de şampiyonluk kovalar.

    lauda'nın kazasından özellikle bahsetmemiz gerekiyor. çünkü bu geri dönüş, yarış tarihinde görülmüş şey değil. niki lauda'nın yüzü bu kazada yanıyor. özellikle başının sağ yanı alevlerden hasar görüyor. yüzünde kalıcı hasar oluşması bir insanı çok kötü etkiler. ki bu durum da normaldir. yani alışma süreci, o kazadaki kötü anıları atlatmak falan zaman alır. ancak niki lauda muhtemelen etten ve kemikten yapılmadığı için gelip yarışa katılmış. üzerine bir de yerine başka bir pilot çağrıldığı için sinirlenmiş.

    sırf bu geri dönüşünde gösterdiği azim nedeniyle bile lauda'yı rakip olarak istemezsiniz gerçekten. çünkü james hunt, biraz john connor gibi. karizmatik, lider ruhlu, cesur ancak temelde insan. niki lauda ise t1000 gibi. eğer sizi avlamayı kafasına koyduysa yanan aracın içinden bile çıkıp gelebilir.

    normalde rekabet hakkında konuşurken iki rakip arasında yaşanan sürtüşmeler ön plana çıkar. ancak filmin anlattığı üzere lauda ve hunt arasında düşmanlık yok. çünkü bu karakterler zirveye oynuyor ve oranın nasıl bir yer olduğunu ancak daha önce zirveye çıkmış insanlar bilebilir. bu nedenle lauda ve hunt'ın sadece birbirlerinin anlayabileceği bir yerde oldukları için dostluk kurduklarını söyleyebiliriz. filmde de bazen çekişmeler gösteriliyor ancak ortada f1 dünya şampiyonluğu gibi bir konu varken söylenen bir kaç sözün çok da bir önemi yok.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak bu filmde hunt formula 1'in duygusal yönünü yansıtmış. yarışmaktan keyif alan, rekabet ve gösterişten hoşlanan ayrıca karizmatik de bir adam. niki lauda ise formula 1'in çalışma, azim ve zeka yönünü temsil ediyor. duygusal anları var ancak eşiyle tanıştığı sırada araba hakkında yaptığı yorumlar ile formula 1'de kazanmanın aslında ne kadar büyük bir yetenek gerektiğini ortaya koyuyor.

    peki hangi karakter tam olarak formula 1'i tanımlıyor? filmin güzelliği burada aslında. çünkü formula 1'in tanımı bu iki karakterin ayrımından değil sentezinden çıkıyor. yarış tutkusu önemli ancak aerodinamiği de göz önünde bulundurmak lazım. motor bloğunun ağırlığını azaltmak önemli ancak hepimiz sporun bize yaşattığı heyecan için buradayız. film de bu ayrımı ve sentezi çok güzel aktarmış. böylece hem artık aramızda olmayan niki lauda'ya hem james hunt'a hem de genel olarak formula 1 ruhuna çok sağlam bir saygı duruşu olmuş.

  • vanilyanın fazla konulmasıyla alakalı olabilecek durumdur.
    vanilya kekteki yumurta kokusunu kırmasıyla bilinir lakin keke sertlik kazandırır. trabzon vakfıkebir ekmeği yapıverebilirsiniz :'(

  • köyde sobanın alevinde cnbc e den spartacus izlerdim geceleri.şimdi para vererek o zevki alamıyorum

  • "evrenin başka yerlerinde de zeki canlıların var olduğunun en kesin kanıtı, şimdiye dek bizimle hiç irtibata geçmeye çalışmamış olmalarıdır"