ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
erdoğan'ı sevmeyenler bayram ikramiyesi almasın
-
yalnız bu ikramiye işi için ilk önerge veren cehape zihniyeti değil miydi?
peki neden bu kadar nefret ettiğiniz cehape zihniyetinin önergesini alıp aradan zaman geçtikten sonra hayata geçirdiniz?
sonradan gelen ekleme: pratikte mukemmel adam ekledi meğer cehape zihniyetinin önerisi 1000tl degil, asgari ücret kadar ikramiye imiş ve neticede kuş olup uçmuş.
7000 €luk petrus şarabının açılışı
-
işin tiyatral kısmını bir kenara bırakırsanız çok da abartılmaması gereken bir açılıştır. sadece 2 kişi olması biraz absürt olmuş.
biraz eskimiş şaraplarda mantar çok daha kolay parçalanır. hoş boktan şaraplarda da boktan mantar olduğu için onlar da çabuk parçalanır.
ayrıca tirbuşon ile mantarı açmak istediğinizde -büyük ihtimalle- mantarı delerken kopan parçalar şarabın içine düşecektir.
bazı suserler yazmış, içine mantar parçası düşmez ama bu şekilde cam parçaları düşer diye. düşmez. camı zaten bu yüzden ısıtıp kırıyorlar. yani oradaki cam oldukça yumuşak oluyor ve ısıtıldığı için parçalanması önleniyor.
dediğim gibi şov kısmını bir kenara koyarsanız çok da mantıklı olan şişe açılışıdır.
hatta bu tür açılışlardan sonra kırılan şişenin ucuna alüminyum'u rulo yapıp şarabın düzgün şekilde ayrı bir şişeye dökülmesi sağlanır. keza bu şişeye dökülürkende şişenin ağzına ayrıca bir filtre konulur ve şarap şişesi içindeki partiküllerin diğer şişeye aktarırken boğazınızdan geçmeyeceğine emin olursunuz.
yani şişeyi kırdıktan sonra bardağa servis yapılmaz. önce filtrelenmiş şekilde başka bir şişeye, sonrasında bardağa servis olur.
sürecin tamamını anlatan güzel bir videoyu buradan izleyebilirsiniz;
https://www.youtube.com/watch?v=ycqvwmvgqtu
gereksiz bir not;
şişenin bu yöntemle açılması için şarabın 7000 euro olmasına gerek yoktur. belli bir kalitenin üstündeki restaurantlarda bu yöntemi görebilirsiniz.
kızınıza sahip çıksaydınız
-
sen oğluna insan olmayı öğret de kadınlar sahip çıkılacak noktaya gelmesin.
söyleyenin utanç duyması gereken laf.
18 aralık 2022'den gelen adam
-
gidecek başka zaman dilimi bulamamış mı? gelmeseydi, zahmet etmeseydi. biz zaten 19 gün sonra gelecektik. *
5 liraya 5 yıl hapis cezası almak
-
(bkz: gasp)
öyle bir yansıtılıyor ki;
gasp ettiği kişinin 5 bin lirası olsa, 4995 lirayı bırakacaktı sanki.
kullanıcı delirtme odaklı tasarım
-
zamanında, "kullanıcı dostu* tasarım" nedir, verimlilik nedir bilmeyen bir adam tarafından tasarlanmış, daha sonra da değiştirmek kimsenin aklına gelmemiş ya da gelmiş de kimsenin işine gelmemiş tasarımlara verilen -en azından benim az önce verdiğim- addır bu. örnek vermek gerekirse:
makarna poşeti: yahu kardeşim yırtarak açmaya çalışırsın açılmaz. sinir olursun, zorlarsın. birden yarıya kadar yırtılır poşet; her yer makarna olur. bir kısmını zorla tencereye dökersin, kalanıyla ve yırtık bir torbayla baş başa kalırsın. atsan atılmaz satsan satılmaz.
selobant: bir gün biri çıkar da çocukluğunun "en zor dönemi neydi" diye sorarsa, selobandın ucunu bulmaya çalıştığım o elim anlar gelir ilk olarak aklıma. bazı tasarımcı denyolar işi o kadar abartmıştır ki ucunu bulsan bile bandı ordan sökemezsin. bazen de tam ucunu buldum derken tutup çektiğinde bant tam ortadan enlemesine yaryılır ve yarı kalınlıkta bir bant çıkar. şimdi bir değil birçok kayıp uç vardır elinde. her şey daha karmaşıktır.
mayonez kavanozu: dünyanın stresli işi, dibinde azıcık kalmış bir mayonez kavanozundan çay kaşığıyla, eline mayonez bulaştırmadan kalan mayonezi sıyırmaya çalışmak değil de nedir?
ortalı defter: ilk sayfalara yazmaya başlamakla eş zamanlı başlar kabus. eğer defter tek ortalı ve kalınca bir defterse satırın sonuna gelince elinizdeki kalem pıt diye giriverir altı boş kağıda. girmese de yazı bozulur eğri büğrü olur. ortalara ulaştıkça her iki taraftaki sayfalar bombelenir. gün ortasındaki kabustur. off.
meyve suyu kutusu: yeni çıkan ve güya modern tasarımlı olan bu kutuların kapakları çevirerek açılır ve hatta açılırken içindeki koruma bandını da açar. buraya kadar her şey güzeldir. ama eğer bardağa koymaya kalkarsanız güzel başlayan maceranız hiç de hoş olmayan bir şekilde devam eder. bu kutulardan ilk bardağı yere dökmeden doldurabilene tetrapak tarafından fenerbahçeli rambo'nun çaldığı avrasya maratonu kupasının verileceği efsanesi dolaşır market rafları arasında. kutuların üzerinde "açmadan önce çalkalayınız" yazması ama içinde hava olmayan kutuyu çalkalamaya kalkınca oluşan sessizlik dünyanın en hüzünlü sessizliğidir. kutunun dibinde kalan ve asla sahip olamayacağınız o bir yudum meyve suyu da ayrılıkların en acısını yaşatır insana*.
en iyi kürt futbolcu
bugüne kadar kurulmuş en güzel soru cümlesi
-
belediyenin önündeki fışkiyeyi kim kırdı?!
black eye specialist
-
1940’ların amerika’sında, morarmış göz ve diğer kavga izlerini makyajla kapatan berber ve dövmecilere denir.
the godfather 2’de, genç vito’nun, signor roberto’yu kiracısı signora colombo’yu evinden çıkarmaması için ikna ettiği sahneyi izlerken, berber dükkanının camında tuhaf bir logo dikkatimi çekti. siyah oval bir zeminin ortasında bir göz ve çevresinde “black eye specialist” yazıyordu. o sahne
google’da araştırınca, ilginç bir bilgi edinmiş oldum:
buna göre; o dönemde limanlarda ve inşaatlarda çalışacak işçilerin “eli yüzü düzgün” olması beklenirdi. iş için başvuran amelelerin boyuna posuna, yüzüne bakılır; at hırsızı gibi duranlar ayıklanırdı.
çünkü gözü morarmış, yüzü şişmiş bir aday, muhtemelen iş ortamında da bela çıkaracağı için “sen gelme ulan ayı!” diye nazikçe reddedilirdi.
dolayısıyla bar veya sokak kavgalarında ağzı burnu dağılan adamların iş bulma şansı azalırdı. işte bunların imdadına “black eye specialist” yetişirdi.
aslen dövmeci ve berber olan bu zanaatkarlar, morarmış gözleri makyaj ve sülük kullanarak kapatır, saçı başı da güzelce tarayıp, dağılan façayı tekrar düzeltir ve bu iş sayesinde ek gelir elde ederdi. o dönemde berber ve dövmeciler müşterek mekanlarda hizmet verebiliyordu.
bu bilgileri edinirken, the godfather’in yapımcılarına saygımın bir kat arttığını söylemeliyim. dönemin ruhunu, fiziki şartlarını ve sosyokültürel unsurlarını filmin en ince ayrıntılarına nakış gibi işlemişler çünkü.
kaynakça:
link
link
kaynak editi:
ikonu filmde fark eden başkaları da varmış:
black eye
black eye-2
los pollos hermanos
-
meth ettikleri kadar iyi olmayan firma.
ben ayrılmak istiyorum diyen sevgiliye cevaplar
-
kabul edin ve nedenini sorun. krizi fırsata döndürüp sizin daha iyi bir insan olmanızı sağlayabilir nedeni. kendinizdeki eksik bir yeri doldurmanızı sağlayabilir. ama en önemlisi nasıl bir insanla beraber olmanız gerektiğine dair önemli ip uçları verecektir.
bir neden olmadığını söylerse de (aşkı bitmiş, başkasına aşık olmuş, heyecanı kalmamış vs. ) bunları da bir neden olarak alıp, ilişkinize dışarıdan bakabilirsiniz.
ayrılıklardaki en önemli nokta birinin gitmesi değil, kalanın kendini geliştirme fırsatı yakalamasıdır.
bir lisede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
günün son dersinde kapı çalınır ve içeri giren nöbetçi öğrenci filan değildir;
- hocam bi duyuru yapabilir miyim?
- tabi..
- erkan yarın cd'leri getir! unutma!
- ?!?
(bkz: kocaeli anadolu lisesi)
sen daha yarısındayken fatiha'yı bitiren adam
-
senelerdir aklımı kurcalayan sorudur. sanırım fıkradaki gibi duaları numaralandırmışlar. fatiha mesela 4 numaralı dua. hoca el fatiha deyince, içlerinden "bismillahirahmanirrahim 4" deyip ellerini yüzlerine sürüp amin diyorlar. başka türlü olamaz çünkü bana kalırsa.