hesabın var mı? giriş yap

  • bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

    bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
    şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
    ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
    şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
    bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
    sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
    kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
    kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
    sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
    o durgun, iri gözler sevilmez miydi ama

    bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
    yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
    duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
    ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
    ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
    gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
    hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
    yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
    gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
    yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana

    artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
    sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
    ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
    o ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
    artık sevmiyorum ya severim belki yine
    ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
    böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
    yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

    belki bana verdiği son acıdır bu acı
    belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

    pablo neruda
    (sait maden çevirisiyle)

  • çok sevmem, tutarsız bulurum, mantıksız bulurum, hatalı bulurum, ancak konu eğer buysa, nursultan nazarbayev'dir.

    "biz islamı resmi din olarak kabul ediyoruz ve bundan gurur duyuyoruz. fakat müslümanlığımızı konu ederek bir yerlere gelemeyiz. diğer müslüman devletlere ve islami yaşama biçimlerine saygımız sonsuz, fakat biz arap değiliz. biz göçebe ve türki bir halkız, araplar gibi kızlarımızı, dini, kültürel ve toplumsal baskılarla kapatıp, bunu müslüman devlet imajı olarak kullanamayız. onları çarşaflara bürüyerek eve hapsetmek bizim yolumuz değildir. tekrarlıyorum, herkese saygımız sonsuz fakat giyim kuşam insanların kendi özelindedir. biz kazağız, halkımız göçebe hayatı süresince, at üzerinde bu günlere kadar kadın-erkek ayrımı yapmadan geldi. kadınlarımız, erlerinin yanında veya ardında değil, aksine önünde yürürdü.
    islam öncesi dönemlerde, kadınlarımız nasıl isterlerse öyle giyinirlerdi, ve toplumu rahatsız etmek gibi bir amaçları hiç olmadı. bu gün ise bir sorun olması, bizim halkımız için mümkün değil. müslüman ve sünni bir halk olmamız, insanların hayatlarına karışmamız için sebep değildir."

    http://www.youtube.com/watch?v=utxsupzuyjq

  • yunanistanın girit adasında 1908 yılında keşfedilen tarihi ise milattan önce 2000li yıllara dayanan kimilerinin matbaanın atası,kimilerinin alfabe,kimilerinin evlilik cüzdanı dediği üzerinde spiral şeklinde imgeler bulunan iki yüzlü kilden yapılma bir eser. yunanistanda heraklion arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.
    tahminim,miken uygarlığının en parlak dönemi mö 1400'lü yıllarla mö 1100'lü yıllar arasındadır. bu dönemlere gelmeden, yunanistan 1800lerde tunç silahlı akalarca istila edildiği zaman,izole bir yerde kalmış bir yunan tüccarı, köklü kültüründen ve geniş bilgi yelpazesinden faydalanarak sümerlerden gördüğü duyduğu hiyeroglif yazısını içinde bulunduğu koşullara uygun bir şekilde denemeye veyahut iz bırakmaya çalışmıştır. tarihler,ve disk üzerindeki imgeleri düşündüğünüz zaman makul bir cevap gibi geliyor ancak tabii ki diğer tüm tahminler gibi bu da kesinlik belirtmiyor

  • ülkemizde ve dünyada sporcu sağlığını oldukça ileriye taşıyacak sağlık merkezi. literatürdeki her türlü sakatlığı yaşamış mustafa pektemek ve onunla çalışmış sağlık ekiplerinin tecrübelerinden yararlanılacak. her sakatlık türünün iyileştirilmesi için özel odalar olacak. bu odalarda mustafa pektemek'in malum sakatlığa uğradığı anda ve sağlık ekibinin mustafa'ya müdahalesi sırasında çekilen fotoğraflar duvarlarda asılı olacak. ayrıca tedavi sırasında mustafa pektemek'in sakat sporculara tavsiye videoları izletilecek. yaşadıkları sürecin aslında o kadar da korkunç olmadığını anlayan sporcular da mental olarak rahatlayıp sakatlıklarını daha çabuk atlatacak.

    bonus: mustafa pektemek'in geçirdiği sakatlıklar:

    --- spoiler ---

    2008/2009 sezonu ; - ayak kırılması , sakatlık süresi ; 2 ay , kaçırılan maç ; 6

    2010/2011 sezonu ; - ön çapraz bağ yırtılması , sakatlık süresi ; 6 ay , kaçırılan maç ; 26

    2011/2012 sezonu ; - bilinmeyen sakatlık , sakatlık süresi ; 2 hafta , kaçırılan maç ; 3

    2012/2013 sezonu ; -çapraz bağ yırtılması , sakatlık süresi ; 7 ay , kaçırılan maç ; 28

    2013/2014 sezonu ; - ayak yaralanması , sakatlık süresi ; 1 hafta , kaçırılan maç ; 2

    2013/2014 sezonu ; - göbek ihlali , sakatlık süresi ; 1 ay , kaçırılan maç ; 3

    2013/2014 sezonu ; - bilinmeyen sakatlık, sakatlık süresi ; 5 gün , kaçırılan maç ; 1

    2014/2015 sezonu ; - buzağı yaralanma , sakatlık süresi ; 2 hafta , kaçırılan maç ; 3

    2014/2015 sezonu ; - uyluk yırtık , sakatlık süresi ; 1 ay , kaçırılan maç ; 4

    2014/2015 sezonu ; - ayak bileğinde sakatlık , sakatlık süresi ; 10 gün , kaçırılan maç ; 2

    2014/2015 sezonu ; - yüz yaralanması, sakatlık süresi ; 2 ay , kaçırılan maç ; 12

    2014/2015 sezonu ; - ayak parmağı kırılması , sakatlık süresi ; 1 ay kaçırılacak maç ; 3

    --- spoiler ---

  • endişe ile gözlemlediğim durum.

    farkında mısınız? her geçen günle birlikte değerlerimizi biraz da yitiriyoruz. çivi çakmasını bilmeyen insanlar türk genciyim diye dolaşıyor ortada.

    övünmekten hoşlanmam, ancak ben her zaman hırdavata yatkın olmuşumdur. menteşesi çıkmış bir kapıyı üç dakika içinde onarabilirim. izolasyondan anlarım. birkaç gram cam macunu ve tek kutu silikonla harikalar yaratırım.

    benim gibilerin sayısının git gide azaldığını üzülerek görüyorum. zira, testere, çekiç tutması gereken körpe eller kıyasıya tinder kaydırıyor. çivi tutması gereken ağızlar beğeni geldiğinde kıvrılıyor. bu böyle olmaz!

    misal, geçenlerde birine "tut şu boruyu. ben de bu arada penseyle kenarlarını bükeyim ki yerine rahat girsin" diyorum. ürkekçe tutuyor. penseyle sert bir hamle yaptığımda boru hemen kayıveriyor elinden. "neden böyle oldu?" diye soruyorum. "abi ben anlamam bu işlerden .kitap okurum. tiyatroyu severim" diyor. " evladım ben de kitap okurum" diyorum ." sor bir edgar allan poe ,bir frank herbert anlatayım saatlerce" diyorum. "bu bir bahane olmamalı bence. kitabını okuyacaksın , tiyatrona operana gideceksin. ama hırdavatını da ihmal etmeyeceksin. atatürk geleceği sizlere emanet etmiş. akıllı olun biraz" diyorum.

    kolları da incecik oluyor bunların. babalarımıza, dayılarımıza bakalım. hepsinin bilekleri kalın.

    hırdavat sanatına vakıf olabilmek için çaba göstermeliyiz. çalışalım çocuklar! tamir etmek için bir şeylerin bozulmasını beklemeyelim! ben ,şahsen, canım sıkıldığında yatak odamdaki gardrobumu söküp tekrar monte ediyorum. mutfağın musluğundaki contayı çıkarıp banyonunkine takıyorum. banyonunkini de mutfağınkine...havalandırmak için pencereyi açtığımda kendimi tutamıyor, beyaz plastik boya ile köşelerinden güzelce geçiyorum. herkes uğraşsın! tekrar eskisi gibi olalım! hem mutlu bir evlilik sürdürmek için de böyle işlerde biraz maharetli olmak şart kanımca.

    milletçe doğalgaza geçtik .tüpçü kabusumuz sona erdi. ama tesisatçılar, tamirciler; bunlar hala birer tehdit olma özelliklerini sürdürüyor. ben korkarım arkadaşım! filmlerden hepimiz görüyoruz kadın milletinin tamircilere, ustalara ne kadar meraklı olduğunu. gün geçmiyor ki bunun bir yeni örneğini ekranlarımızda görmeyelim. kısa bir tamir faslının ardından, hanımlar ustanın maharetleri karşısındaki zaaflarını gizleyemiyor ve şimdi burada yazmamın yakışıksız olacağı pek çok hadise cereyan ediyor. bunun böyle olmasına izin vermeyelim! hanımlarımıza sahip çıkalım! eve usta çağıracaklarına "bizim bey halleder" diye düşünüp akşamı beklesinler.

    delik çok genişse kibrit çöpü tıkayıp çiviyi öyle çakabiliriz. yıldız vidayı düz tornavidalarla açamayız diye düşünmeyelim. bazıları açıyor. keserin arkasıyla çivi çakarken ürkek olmayalım. galiptir bu yolda mağlup! haydi çocuklar!