hesabın var mı? giriş yap

  • fileye yüzünüzü döndüğünüzde sıralanmanın;
    4-3-2
    5-6-1
    şeklinde olduğu "6 + libero" kişiyle oynanan akılcı bir takım sporu.

    voleybolun türkiye'de çok geliştiği 90'lı yıllardan beri minik takım seviyelerinde bile 4-2 taktiğini ortaya koyan çok az takım kalmıştır. kaldı ki 4-2 oynanıyorsa bile orta oyuncu dediğimiz oyuncunun yeri 3 numara, pasörün yeri de 2.5* numaradır.

    profesyonel takımların hiçbiri 4-2 oynamaz. 5-1'de pasörün arka oyuncu olduğu pozisyonlarda önde 3'lü hücum var demektir. pasör çaprazı 2 numaradan hücum yapar. libero denen defans oyuncusu her top oyununda 5'e kaçar, karşı takım ortadan hücumdayken sol kısa çapraz ve havuza gelecek plaseden, 4'ten hücumdayken keskin çaprazdan ve havuzdan, 2'den hücumdayken sol paralelden tamamiyle sorumludur.

    orta oyuncu kendi bölgesi olan 3 numaradan başka hem 4'e hem de 2'ye bloğa yardıma yetişmekten sorumludur haliyle çok yorulur. orta oyuncu arka oyuncu olup 1 numaraya geldiğinde servis rakip takıma geçene kadar oyunda kalır. top kaybedildikten sonra da libero genellikle hem defansı güçlendirmek hem de orta oyuncuyu dinlendirmek amacıyla hakemden izin almaksızın orta oyuncuyla değişip oyuna girer.

    (bkz: pasör)
    (bkz: smaçör)
    (bkz: orta oyuncu)
    (bkz: pasör çaprazı)
    (bkz: libero)

  • kardeşim ve ben çocukluğumuzdan beri şener şen hayranıydık, kardeşimin arkadaşından aldığı vcd player ile bir gün 5 defa şalvar davasını izlediğimizi hatırlarım, çiçek abbas ve davaro, üst üste o vcd playerda izlediğimiz filmlerdendir.

    şener şen'in bizim evimizdeki yeri farklıydı, tam muhabbetin ortasında kardeşim can salonun ortasında şener şen'in davaroda karısının düğününde oynama sahnesini veya kibar feyzo'nun sonundaki takla atarak ölme sahnesini taklit ederdi, hiç olmadı mekan elverişsizse filmlerindeki diyalogları kurup kahkahalar atarak kendimizden geçerdik. evet kendimizden geçerdik, biz bu adamla oturup kalkıyorduk. uzunca bir süre gerçekten böyle geçti.

    bir gün kardeşim çok hastalandı, hastaneye yattı, hastaneden çıktı, sonra yine yatmak zorunda kaldı ki, artık çıkıp çıkamayacağından emin olamıyorduk, doktorlar çıkamayacağını biliyordu da, biz ailesi yakıştıramıyorduk, konduramıyorduk, yaşayanlar bilir.
    kardeşim artık yatağından kalkamıyordu, bu çocuğu var olan durum içinde nasıl mutlu ederiz diye düşünürken 'şener şen sevgisi' bize ışık oldu.

    şener şen'e ulaştık, o'na durumu izah ettik. 21 yaşında bir delikanlının ölümle buluşmasına az kala onu mutlu etmek için ziyaretine gelebilir misiniz? dedik.

    kabul etti. ricası 'basına haber vermeyin.' oldu.

    nedir ne değildir bilmiyorum, bunu anlatacak, tarif edecek bir cümle bulamıyorum, kardeşimin şener şen'in geleceğinden haberi olmamasına karşın (görüşme iptal olur da üzülür diye söylememiştik) o sabah, 'anne bana sakal traşı yap, top sakal istiyorum, üstümü de değiştir' demesi, sanki bu buluşma kalbine doğmuş gibi hazırlık yapması çok enteresan.

    şener şen geldi ve kardeşim mutluluktan ağladı, hemen o an defalarca fotoğraflandı, sohpet ettiler kardeşim en sevdiği filmlerden bahsetti.

    bu buluşmadan 2 yada 3 hafta sonra kardeşim hayatını kaybetti. tarih 15.04.2005 i gösteriyordu,doğum gününü kutladığımız 11 nisandan 4 gün sonra..

    şener şen ölüm döşeğindeki gencecik bir insanı mutluluktan ağlatmış insandir.

  • bu adami bu kadinin dansina bakmiyor diye otekilestirdiginiz anda siz bagnaz oluyorsunuz. adamin kendi hur iradesi. bakmak zorunda degil ki.

  • tarihteki en ilginç vakalardan biri tanganyika gülme salgını.

    salgın, 30 ocak 1962'de tanganyika'nın (yeni adıyla tanzanya) kashasha kentinde sadece kızların kaldığı bir yatılı okulda başlıyor. öğrenciler arasındaki bir şaka sonucu başlayan gülme, gelişigüzel bir şekilde tüm yatılı okula yayılıyor. yatılı okulda yaşları 12 ile 18 arasında değişen 159 öğrenciden 95'ini etkiliyor gülme salgını. belirlemelere göre salgının etkisi kişiden kişiye değişmiş. bazı kişilerde birkaç saat, bazılarında ise dile kolay fakat tam 16 gün sürmüş.

    öğretmenler bu salgından etkilenmemiş ancak olayın önüne bir türlü de geçememişler. öğrencilerin derslerine konsantre olamadıklarını belirten öğretmenler, 18 mart 1962'de okulun kapatılmasını istemişler ve okul o tarihte kapatılmış.

    okul kapatılmış kapatılmasına ancak gülme salgını yine de devam etmiş. tanganyika'nın nshamba köyünde nisan ve mayıs aylarında okul çağındaki çocuklar ve genç yetişkinlerden oluşan 217 kişi salgından etkilenmiş ve gülerek eğlenmiş.

    kashasha'daki okul 21 mayıs'ta yeniden açılmış. mayıs'tan haziran'a kadar açık kalan okul sayesinde salgın bukoba yakınlarına kadar yayılmış ve bu sayede 48 kişi daha salgından etkilenmiş.

    sonrasında yetkililer duruma el atmış ve salgının patlak verdiği okula dava açılmış. okuldaki öğrenciler çevre köylerdeki okullara dağıtılmışlar. çevre köylerdeki okullara giden kızlar orada da benzer etkiye sebep olmuşlar ancak salgın, başladıktan 6-8 ay sonra tamamen sona ermiş.

    toplamda 14 okul kapatılmış tanganyika'da bu mevzu yüzünden. yaklaşık 1000 kişi de olaydan etkilenmiş. gülme salgını denildiğine bakmayın, durmadan gülmek insana iyi gelen bir şey değil. zaten bu olay sonucunda da o bölgede birçok genç ağrı çekmiş, baygınlık ve kızarıklık atakları geçirmiş.

    peki nasıl oldu da böyle bir olay meydana geldi?

    uzmanlara göre bu durumun sebebi toplumsal histeri. toplumsal histeri genellikle çok fazla güçlü olmayan topluluklarda meydana geliyor ve düşük statüye sahip olan insanlar için son çare gibi bir şey. bir şeylerin yanlış olduğunu ifade etmenin bir yolu.

    purdue üniversitesi'nden charles f. hempelmann, tanganyika gülme salgınının "stres" kaynaklı olduğunu belirtmiş. 1962'de tanganyika bağımsızlığını yeni kazanmış. bu sebeple de öğrenciler; öğretmenlerin ve ailelerin kendilerinden daha fazla beklentiye girdiğini belirtmişler ve aşırı stres yaşamışlar. öğrenciler de kendilerine böyle bir kaçış yolu bulmuşlar ve tarihteki en ilginç olaylardan birine imza atmışlar.

    kaynak

  • şeyma subaşı gibi birinin kitap çıkarmasından daha kötü bir şey varsa bu kitaba para verip satın alacak insanların olmasıdır.
    edit: önyargılı olduğumu ifade eden bir çok mesaj aldım, tolstoy da zengindi zengin insan yazar olamaz diye bir kaide mi var diye soran yazarlarımız da oldu tüm bu mesajlardan sonra belirtmek istedim ki şeyma subaşı’nın kitabını satın almaktan daha kötüsü onu canhıraş savunmak.