hesabın var mı? giriş yap

  • belli ki marifettir. burada gururla anlatıldığına göre hırsızlar tarafından yönetiliyor olmamız şaşırtıcı değil. hırsızlar yönetici olarak kimi seçecek ya? tabii ki içlerinde en becerikli olanları. yazık benim annem çağ dışı kalmış, bize hırsızlık yapmamayı öğretti, sonra biz kopya bile çekmedik hırsızlıktır diye. meğer ahlak algısı değişeli çok olmuş, hırsızlık marifet olmuş. zavallı annem, zavallı ben. siz burada yediğiniz küçük (!) boku böyle keyifle anlatırsanız başka hırsızlar tabii övünür gemicikleriyle. aranızda hiçbir fark yok, biliyor musunuz? sizin çaldığınız küçük bir şey değil, onların imkanları sizde olsa aynı boku yiyeceksiniz. midem bulandı...

    edit: hiç gençlik aklı demeyin, ben de genç oldum. koca üniversiteyi bir tane kot pantolon, iki çift ayakkabı ile bitirdim. ama böyle şeyler yapmadım. ahlaksızsınız sadece.

  • arada bir bizim kahveye gelirdi. kendi halinde efendi bir insandı. nasıl böyle bir şey yaptı hala aklım almıyor.

  • hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.

    aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.

    diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?

    o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?

    ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?

    hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.

    çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:

    hayata izin verin!

    bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...

    çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:

    köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

    ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

    köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

    “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

    köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

    “o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

    birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

    köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

    “siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”

    lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
    “acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  • 1980'lerde meksika’da faaliyet gösteren acımasız bir tarikat lideri: adolfo de jesus constanzo

    adolfo de jesús constanzo, meksika'daki medya tarafından narkosatanist olarak adlandırılan, tarihin en tehlikeli madde satıcısı, seri katili ve tarikat lideriydi. 1 kasım 1962 yılında miami, florida'da kübalı göçmen bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi, ancak annesi delia, o henüz küçükken kocasının ölümü üzerine san juan, porto riko'ya taşındı ve orada yeniden evlendi. delia, katolikliğin unsurlarını geleneksel afrika inançlarıyla birleştiren senkretik bir din olan santeria inancına sahipti, constanzo da katolik olarak vaftiz edildi ve küçük yaşta vodoo büyülerine merak salarak papaz yardımcısı olarak çalışmaya başladı. delia ikinci eşinin de ölümüyle 1972'de miami'ye dönerek tekrar evlendi. constanzo burada hayvan kurban etmeyi içeren palo mayombe isimli bir dini benimsedi ve yeni üvey babası ise hem bu dini ritüellere hem de madde ticareti işine bulaşan bir sabıkalıydı. constanzo ve annesi bu süreç boyunca hırsızlık, vandalizm, dükkân soygunculuğundan defalarca kez tutuklandı, bir süre sonra da mexico city’e taşındılar.

    constanzo, yıllardır gördüğü santeria, palo mayombe ve vodoo büyülerini kullanarak tavuk, keçi, yılan, zebra ve hatta aslan yavrularını kurban etmeye başladı ve bu ona ciddi bir para kazandırdı bu vesileyle meksika’da yaşayan şehrin güçlü kartellerinin, suçlularının ve yozlaşmış polislerinin de dikkatini çekti. burada aynı zamanda, martín quintana, jorge montes ve omar orea gibi suçluları da doğaüstü güçlere sahip olduğuna ikna ederek ciddi bir mürit kitlesi edindi. constanzo bir süre sonra, bu ritüellerin şiddetini arttırmaya karar verdi ve insan kemikleri bulmak için mezarlıkları yağmaladı. çok geçmeden de ruhların canlı insanlarla daha güçlü olacağını düşündü ve bir yandan madde temini ve kaçakçılığı ile uğraşırken bir yandan da mexico city sokaklarından insan ve hayvan kaçırmaya başladı. kısa sürede yirmiden fazla kurbana ulaştılar, hatta süreç sonunda tarikatın amerikalı bir öğrencinin beynine ihtiyaç olduğunu karar vermesine kadar tırmandı ve 1989'da mark kilroy'un öldürülmesiyle sonuçlandı.

    constanzo insanları manipüle etmekte yetenekliydi bu nedenle dönemin en güçlü ailelerden biri olan calzadalar ile iş ortağı olmayı talep etti. talebi reddedilince ailenin yedi üyesi ortadan kaybolarak öldürüldü ve cansız bedenleri bulunduğunda işkence izleri tespit edildi. constanzo aynı zamanda burada tarikatının baş rahibesi olacak olan sara aldrete isimli bir kadınla ve yeni bir kartel olan hernandez kardeşlerle tanıştı. aldrete’yi sınırdan abd'ye madde temini yapan müritlerini gözlemesi için görevlendirdi. 1988'de constanzo çölde bir ev olan rancho santa elena'ya taşındı ve bazen yabancılara, bazen de rakiplerine yönelik daha sadist ritüel cinayetler işlemeye devam etti.

    constanzo'nun yarattığı bu suç evreni, abd’li politikacıların 1989 yılında kaybolan ve daha sonra öldürüldüğü anlaşılan üniversite öğrencisi mark kilroy için meksika üzerine yaptığı baskıyla sona erdi. meksikalı polisler başlangıçta ikisi hernandez kardeşler olmak üzere dört kişiyi gözaltına aldı ve constanzo'nun kilroy'un ölümünden sorumlu olduğu öğrenilince hemen çiftliğe baskın düzenlediler. çiftlikte biri kilroy'a ait olmak üzere işkenceye uğramış 15 cansız beden bulundu. baskın sırasında, constanzo dört yandaşıyla birlikte mexico city'ye kaçtı, ancak constanzo ve müritlerin yeri, polisin başka bir olaya müdahale ederken yakalandıklarını düşünerek makineli tüfekle ateş açmasıyla belirlendi ve bunun üzerine polis destek ekibini çağırarak constanzo'yu sıkıştırdı. hapse girmek istemeyen constanzo, silahı müridi álvaro de león'a verdi ve hem kendisine hem diğer müridi martín quintana'ya ateş açmasını emretti. polis daireye girdiğinde ikisi de ölmüştü. sara aldrete, elio hernández ve serafín hernández birden fazla cinayetten hüküm giyerek 60 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı. de león'a ise 30 yıl hapis cezası verildi.

    olay, tarihin en tüyler ürpertici ve rahatsız edici tarikat faaliyeti örneklerinden biri olmaya devam etmektedir.

    kaynak

  • aci cekerler. etraflarindaki kotulukleri, kotu kalpli insanlari, acimasiz insanlari gordukce bitmez tukenmez bir sekilde aci cekerler. etrafindaki haksizliklardan etkilenmeyen, baskasinin acisini goremeyen insanin ruhu guzel olmaz cunku.

  • sonunda tarkan'la kızın ayrılmasına sebep oldular. sonra aralarından bir ikisi kıza yazmış dediler. gücendim yar. deli gibi yürekten sevmeli.

  • "kimliklerimizi seçemeyiz ama ahlaklı, adil olmayı seçebiliriz." dediği videoyu içerir.

    şimdiye kadar yayınladığı en iyi video olmuştur.