hesabın var mı? giriş yap

  • uzun entry okuyamayanlar için özet:

    - bir grup kadın kafa dağıtmaya beşiktaş'taki "ünlü" turgut vidinli'ye gidiyor
    - gecenin sonunda bu insanlara fahiş ve alakasız bir hesap çıkarılıyor
    - itiraz edilince mekanın kapıları kilitleniyor, kadınlar darp ediliyor
    - polis çağırılıyor, elbette ki polis gelmiyor
    - ne güzel darp ettik ama diye biraz daha darp ediliyor

    daha kısa özet:

    kafa dağıtmaya gideyim derken kafanızda bardak dağılsın istemiyorsanız turgut vidinli'ye gitmeyin annem.

  • gecen sene doğuda ebesinin örekesinde bir hastanede günde 500 hasta bakan arkadaşımın hesabına 3500 lira olarak yansıyan maaş. hatta bazı aylarda ambulans şoförü kendisinden yüksek döner alıyordu. hemşireler de 2500 civarı maaş alıyordu.

    yok eğer uzmandan bahsediyorsan evet alıyorlar. bunu hak etmediklerini iddia eden varsa gitsin yırtsın bir tarafını, tıbbı bitirip tusa hazırlansın, uzmanlık kazansın, zorla ücra yerlerde çalıştırılsın. çok kolay geliyor değil mi kulağa? nasıl da şıp diye konuvermiş beleş 7500 lira maaşa!

    bu maaşı hemşire maaşına endekslemek ise daha da saçma. hemşirenin maaşının az olduğu gibi bir ihtimal gelmiyor mu o çeyrek aklına? suçlusu doktor mu bunun?

  • tam ismiyle donald leroy lafontaine, 26 ağustos 1940 yılında abd'nin minnesota eyaletinin duluth şehrinde dünyaya geldi (bob dylan'ın baya baya hemşehrisiymiş).

    13 yaşlarındayken sesinin hafiften çatlamaya başladığını ve kendisine ileride büyük bir ün getirecek olan vurgu ve tonlamaların inceden belli olmaya başladığını söylüyor. 1958'de liseden mezun olduktan sonra orduya yazılmış ve bandoda ses kayıt mühendisi olarak görev yapmış.

    lafontaine daha sonraları, 1962'de ses mühendisi olarak new york'taki national recording studios'ta çalışmaya başlamış, ki burası stanley kubrick'in dr. strange love filmi için radyo reklamı seslendirerek onu o yapan kariyere adım attığı yer. bu işte beraber çalıştığı yapımcı floyd peterson lafontaine'deki cevheri fark etmiş ve onu bu tarz başka işler yapması için cesaretlendirmiş. sonuçta 1963'te lafontaine ve peterson, işbirliği yaparak özellikle film endüstrisi için çalışmalara başlamışlar. lafontaine'in imzalarından biri haline gelmiş "in a world..." klişesi de bu sıralar ortaya çıkmış.

    kendisinin ilk piyasa yaptığı işi 1964 yapımı western filmi gunfighters of casa grande olmuş. filmin yapımcısı olan mgm stüdyosu lafontaine'i kendi bünyesine almış ve sanatçı, bir seslendirme sanatçısı olarak kariyerine başlamış. (o sesle başlamaması garip olurdu zaten)

    lafontaine sonradan, fragman yapan kaleidoscope films ltd.'in başı olmuş 1976'da. kısa süre sonra ise paramount tarafından fragman işleri için kiralandıysa da oradan ayrılmış ve 1981'de hollywood'un kalbi los angeles'a taşınmış. burada ajanslar yardımı ile seslendirme sanatçılığını icra etmiş. burası da mesleğinde zirveye çıktığı nokta oluyor. lafontaine, kariyerinin bu zirvesinde haftada ortalama 60 promosyon seslendiriyormuş. bazen bir günde 35 tane seslendirdiği bile oluyormuş (oha).

    burası don lafontaine'in parayı vurduğu kısım. kendini los angeles'ta bir kee ispatladıktan sonra stüdyolar kendi fragmanlarını seslendirmesi için adamın kapısında yatar olmuşlar. haliyle de lafontaine'in kazancı milyonları bulmuş. hollywood hills'deki evine bir ev stüdyosu kurmuş ve işlerini buradan yapmaya başlamış.

    gerçek bir efsane olan dan lafontaine bugüne kadar sayıları binlerle ifade edilebilecek kadar fragmanı seslendirmiş, her stüdyodan her film türünde işe imza atmış. kendisinin favori işi david lynch'in the elephant man fragmanıymış 2007'de söylediğine göre.

    en ünlü catchphrase'i olan "in a world where..." lafını neden kullandığını ise şu sözlerle açıklıyor:

    "seyirciye çok kısa bir sürede bir dünya sunmak durumundasınız. bunun en kısa yolu ise 'in a world where...' (şöyle bir dünyada...) demek. çok hızlı bir şekilde sahneyi hazırlamış oluyorsunuz."

    don lafontaine abiye 22 ağustos 2008'de akciğer embolisi teşhisi konuluyor ve durumunun kritik olduğu söyleniyor. 1 eylül'de de maalesef kendisini kaybediyoruz. geriye ise davudi, kallavi, görkemli ve muazzam sesiyle hayat verdiği sayısız iş bırakıyor. herkes en azından bir defa "one man... one woman... in a world where..." diye diye sesini kalınlaştırarak kendisini taklit etmiştir. huzur içinde uyu müthiş sesli adam!

    kaynak: wikipedia

  • şaka değil. komik değil zaten. daha önceden özelleştirilen ido'nun yabancı ortağı souter ınvestments türkiye'yi dava etmeye hazırlanıyormuş. çünkü özelleştirme yapılırken onlara da bir garanti verilmiş(!).

    demişiz ki biz bu adamlara, "biz bu köprünün ücretini 42 dolar olarak belirledik. bunun altına düşmeyeceğiz. yani sana bir etkisi olmayacak, çünkü kimse o parayı verip bu köprüyü kullanmaz. sana da bunu ihalede garanti ediyoruz, merak etme."

    osmangazi köprüsü içinde yapan firmaya bir güvence vermişiz. kimse kullanmıyor, ama parayı ödememiz lazım. kur da yükseldi. ne yapacağız? bari günde 5-10 kişi daha fazla kullansın diye indirim yapmışız. ne olmuş, 121 tl olması gereken ücret, 64 tl'ye düşmüş. ido'dan daha fazla. ido ne yapmış? "sen bana bunun garantisini verdin, bu indirimi yapman suçtur" diyerek bizi washington'da ki mahkemeye veriyormuş.

    yani ne olursa olsun biz kaybediyormuşuz. ordu'da oturan ve belki bu köprüyü de, ido'yu da hayatı boyunca hiç kullanmayacak hikmet amca kaybediyormuş. çoğ güzel projeğ. megağğğğ proje.

    haber linki

  • ciddi ciddi kulak verilmesi gereken tavsiyelerdir. önce tekne ile ne yapmak istediğinize karar verin. her yüzer aracın baskın bir fonksiyonu ve fiyatı vardır.

    önce şu kriterleri bir düşünün:
    rahat rahat balık mı tutmak istiyorsun?
    hız mı istiyorsun?
    güvenlik mi istiyorsun?
    bakım kolaylığı mı istiyorsun?
    su sporları mı yapmak istiyorsun?
    konaklanacak bir şey mi istiyorsun?
    rakı-balık mı yapmak istiyorsun?
    bira içsem yeter mi diyorsun?
    estetik mi istiyorsun, fonksiyonellik mi istiyorsun?
    oturduğun yerin yakınında tekneyi bağlayacak liman var mı, boş yeri var mı aylığı yıllığı ne kadar?
    ve daha bir sürü şey...

    önce ne yapmak istediğine karar verilir. sonra tekne seçilir. seçtiğin klasmandaki teknelerin fiyatları ile ilgili araştırma yapılır. deniz piyasasında ikinci el çok uygundur. özellikle de hava soğukken tam alma zamanıdır. parası çok olanlar " lan param var napiym napiym?" diye düşünüp hemen bir tekne alırlar ve bütün bir sezon boyunca 1-2 kere binip satarlar. baş edemeyeceklerini anlayınca kurtulmak için neredeyse yarı parasına bırakırlar.
    neredeyse her tekne sahibinin teknesinden sıkıntısı vardır. asla tam istediği gibi olmaz. onun için, dışarıda gördüğünüz her tekne, satılık yazmasa bile aslında satılıktır. sahibini bulun yeter.

    alacağınız tekne ruhsatlı yani bağlama kütüğüne kayıtlı olsun. kaçak mülteci olaylarından dolayı sıkı denetim var dikkat edin. evraksız tekne almayın, elinizde kalır, ya da çok zarar ederek kurtulabilirsiniz.

    tekneniz için para toplayana kadarki sürede bir amatör denizci belgesi alın. sadece bir kitap okumanız yeterlidir. kolaydır. ucuzdur. sınav ücreti 50 tl dir. belge ücreti 27 tl dir. başvuru işlemleri ve sınav randevusu internetten yapılır.

    yüzme bilmiyorsanız yüzme öğrenin. tekneye yüzme bilmeyeni bindirmeyin ya da güvenlik teçhizatınız tam olsun. aklınızdan çıkarmayın: "her tekne batar."