ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
son kale yıkıldı
-
(bkz: oo umut kırarım bir dal)
evliliğe dair mide bulandırıcı detaylar
-
yeni akrabalar edinmektir. ulan benimkilerle zor baş ediyorum bir de sırf evlendik diye saçma sapan tiplerle muhatap olmak zorunda kalacağım. planlarım arasında eşimin sevmediğim akrabalarından borç para isteyerek kendimden uzak tutmak var. bu yöntem hep işe yarar, hiç arayıp sormazlar.
edit: muhattap değil, muhatap. *
migros'un alkol yasağına uymaması
-
olması gereken tavırdır.
yeter ya, adamlar ne dese ferman sayılıyor
kimse padişah değil. burası türkiye cumhuriyeti, laik bir hukuk devleti.
isteyen zemzem içer isteyen rakı, bırakın ortaçağ zihniyetini
üç beş marjinalin komplekslerine ve şahsi ego tatminine göre yönetilmeyecek kadar büyük bir ülkeyiz.
uçmak varken koşan güvercin
-
anlam veremediğim güvercindir. geçen bir tanesini gördüm, caddeden yürüyerek karşıya geçmeye çalışıyordu. manyak mıdır nedir
liar liar
-
sırf, mahkeme salonunda, adamın* rakip avukata stratejisini acıklamaya çalışırken cıkardıgı doğa üstü sesler cıkardıgı sahne ve kalemle kavga etme sahnesi için izlenebilecek filmdir. o sahneler akla gelince bile insanı kopartır... ha birde kendini dövme sahnesi vardır o ayrı bir olay.
hiç gelmeyecek birisini beklemek
-
belki de gelir la bi gün.
benimki geldi mesela. gitti bi gün, gelebilecek durumdaydı ama gelmedi çok uzun süre. ben de hiç gitmedim. o da gelmedi. çok zaman geçti, 8 yıldan biraz fazla.
sonra bir şey oldu, ne olduğunu anlamadım. o da anlamamış.
geliverdi. geldi değil, tam olarak geliverdi.
o kadar yıllık susamışlık, o kadar zamanlık eksiklik. eve dönmüş gibi olduk, çook uzun bir seyahatten sonra kendi koltuğumuza uzanmış gibi. hani kendi evinin kaloriferi bile başka ısıtır ya, öyle.
şimdi neden gelmedi diye sorgulayıp bok etmek de var her şeyi, koltuğa uzanıp o muhteşem sıcaklıkta ısınmak da.
uzandık ısınıyoruz. dönüp baktığında gördüğün şey şaka gibi geliyor, inanamıyorsun, inanamadığına sevinip tekrar bakıyorsun.
belki de gelir, mevzu, gelmiyorken zamanını nasıl geçirdiğinle ilgili. ya gelirse, ne anlatacaksın?
beklerken öyle yaşa ki, dönüp geldiğinde gurur duysun seninle, anlatacak bir şeylerin olsun.
yeni rakı'nın almanya'da yayınlanan reklamı
-
bir ürün düşünün ki, üretildiği ülkede reklamı yapılamayıp başka bir ülkede reklamı yapılmaktadır.
ne tuhaf değil mi? vay rakıcı almanlar vay..!
önemli not: türkiye'de ilk rakı fabrikası, 1901 yılında 2. abdülhamit zamanında kurulup faaliyete geçmiştir. "deniz kızı rakısı" ve "üzüm kızı rakısı" olarak iki ayrı marka ile.
unutulmaz sanayi esnafı lakapları
-
ayarcı nuri ( lpg ayarı yapar konya'da)
metreci yaşar( bu da arabaların kilometresini düşürür)
yapbozcu sedet ( bunu tanımayan yok, sözlük yapar, bozar)
obur kanzuk (hakkında avukat derler ama daha çok yöresel lezzetler durağı yapımcısı)
bir tatlı huzur almaya geldik kalmamış lan
-
kalamışlılar derneği mottosu. eski kalamış yok tabi artık.
atatürk'ün yapay zekayla yapılmış güncel fotoğrafı
-
daha çok atanamamış ali koç gibi duruyor.
not: bir sebepten ilk entry silinirse falan fotoğraf linki.
hubris sendromu
-
insanlık eşitlik ve özgürlük mücadelesinde mevzi kaybedip geriye düştükçe yeni duyduğum bu "sendromlarla" daha çok karşılaşacaktır.
toplumlar uygarlık aşamasına ulaştıkları zamandan itibaren ve bundan yaklaşık 15yy öncesine kadar köleler ve efendiler biçiminde örgütleniyorlardı, tabii tüccarlar da vardı. uzak asya'da 2000 yıl önce feodal devrim başlamıştı ve avrupa'nın yüksek köle kültürüne sahip köleci devletlerinin yıkılması sonucunda geri avrupa feodal döneme çok daha geç girmiştir. bu tarihler her toplum için değişiyor ve bir bıçak hamlesiyle kesilip başlamıyordu elbette...
insanlık tarihinin en yoğun ve şiddetli sömürü döneminde kölelerin emeğine el koyan ilkel devletlerin sahibi hükümdarlar, surların içine hapsedilmiş insanların gözünde tanrı katındaydı.
devletler gelişti ancak kölelik devam ettiği müddetçe tanrı-hükümdarlar varlığını sürdürdü. firavun, hammurabi, 2. pakal, tengri kağan vb boyunduruğundaki insanlar için her şeye kadirdi.
doğa tapınıcılığı, önceki dönemlerin dilden dile aktarılan iyi ya da kötü özelliklerinin liderler (tanrı-hükümdarlar, kabile şefleri) şahsında efsaneleşmesi (mitoloji) tek tanrılı dinlerin egemen hale gelmesine kadar sürdü.
feodal devrim, toprağa bağlı köylülerce tarım yapılmasının köle emeği sömürüsünden daha nitelikli hale gelmesiyle, bilimsel gelişmeler ve elbette sınıf mücadeleleriyle gerçekleşti.
altyapısal bu değişim sonucunda hükümdar-tanrılar yıkıldı ve yerlerini tanrının yer yüzündeki elçileri aldı. ortaçağ'ın tek tanrılı din devletlerinde imparatorlar, şahlar ve padişahlar tanrının gölgesi, kılıcı veya allah'ın elçisiydi, tanrının buyrukları ile hükmediyorlardı.
demokratik devrim mücadeleleri ile insanlık toprağa bağlılıktan, imparatora tebaa, aşirete mensup, tarikata ve beylere kul olmaktan kurtuldu. feodal devrimi geç yapan avrupa bu kez -diyalektiğe uygun biçimde- kapitalist devrime öncülük etti.
sonuçta tanrı-hükümdarların ve tanrıdan yetki alan egemenlerin yerini zamanla temelde bizden farklı olmadığını bildiğimiz yöneticiler aldı.
demokratik devrimini tamamlamış toplumlarda yöneticiler toplumdaki bireylerle eşit kabul edilmekte fakat bu devrimlerin gerisine adım adım düşen bizim gibi toplumlarda yukarıda yer alan sıralamaya uygun biçimde yöneticiler giderek kutsallaşıp, tanrılaşma merdivenlerini tırmanmaya başlarlar.