hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • türk işçilerini işten çıkarıp yerine hindistan'dan ucuz işçi getiren iğrenç şirket. ürünlerini kesinlikle almayacağım artık.

    gördüğüm kadarıyla bu skandalın üzerinde tek duran parti de zafer partisi. ümit özdağ işçilerin yanına gidip bizzat destek vermiş.

  • senin yuzunden kendi ulkemizden 15 bin km uzakta yasiyoruz. yeri geliyor muhendis adam bulasikcilik yapiyor yeri geliyor garson oluyor yeri geliyor kebapci oluyor burda. birsuru beyin gocu oldu, birsuru muhendis, doktor, yuksek egitimli insan kacti ulkeden. ıssizlik diz boyu. ulkenin hali icler acisi. bir gun allah askina disari cik su etrafinda 1000 koruman olmadan sadece insanlarin yuzune bak. konusmana gerek yok sadece yuzlerine bak. ne kadar mutsuz ve stresliler. kavga etmeye, kendi stres ve sinirlerini bir baskasinda cikarmaya yer ariyorlar.
    birak artik. bare kacip gelen, birsuru zorluktan gecen ve hala gecmekte olan bizleri burda rahat birak.

  • 2. evliliğimin boşanma duruşması 22 ocakta.

    ilk evlendiğim eşim de benden sonra bir başkası ile evlendi, daha sonra boşandı.

    ben bir daha evlenir miyim, evlenmez miyim bilmem. ama tecrübelerimden yaptığım çıkarımları naçizane sizlerle paylaşayım, madem başlık açılmış...

    boşanmaya bir anda karar verilmiyor * , aksine uzun zaman boyunca bir düşünce sürekli içini kemiriyor duruyor. "acaba" sorusu bir kere içine yerleştiğinde kemiriyor ha kemiriyor. ve inanın ki, eşiniz için de aynı süreç başlamış oluyor.

    şöyle bir örnek vereyim;

    15 temmuz 2020 günü kendi kendime bir karar verdim. anılar, yaşanmışlıklar ve sevgimiz için ilişkiye 1 sene daha mühlet verdim. kendi kendime dedim ki "15 temmuz 2021 tarihinde, o an aramızın ne kadar iyi veya kötü olduğuna bakmaksızın bir karar vereceğim. ya tamam, ya devam.."

    anlamışsınızdır ki; bu kararı verdiğim zaman sorunlarımız vardı eşimle. o da bunun farkındaydı pek tabi. nitekim ekim ayında eşim geldi ve boşanmak istediğini söyledi. dedi ki;

    "neredeyse son 2 senedir yaşadığım bu hayatın benimle ne ilgisi olduğunu anlamaya çalışıyorum"

    ben de düşüncelerimden bahsettim ve boşanma kararı aldık. sonra benim aklıma aile terapisti geldi, bir seans gittik. ama terapistin elinde sihirli bir değnek yok. bazı şeylerin düzelmeyeceği aşikardı. 1 hafta sonrasında kesin olarak boşanacağımız konusunda anlaştık.

    eşimle o kadar iyi eğlenirdik ki, çevremizdeki arkadaşlarımız sırf biz eğlenirken o ortamda olmak için yanımıza gelirlerdi. parmakla gösterilirdik. diyaloglarımız, atışmalarımız, dans etmemiz, beraber şarkı söylememiz insanları kıskandırırdı. kıskandıklarını da açıkça söylemekten çekinmezlerdi.

    öyle ki; kardeşim bir gün babamın yanına gitmiş ve demiş ki "baba sana sorsalar, abime nasıl bir eş istersin deseler, şimdiki eşini eşini anlatırdın" o kadar uyumlu görünüyorduk ama değilmişiz.

    nelerden uyumsuz olduğumuzu örneklerle anlatmayacağım, gerek yok. her ilişkinin, her insanın kendi içindeki dinamiği farklı. asıl olan; insanın kendisini tanıması + eşini tanıması. hayattan beklentiler ve aksiyonlar uyuşmazsa, iyiyken ne kadar iyi olduğunuzun hiç bir önemi olmuyor.

    madde madde aktarabileceklerim şunlar;

    - konuşamıyorsanız
    - tartışmadan kaçıyorsanız
    - kişisel alanlarınıza saygı göstermiyorsanız
    - rahatsızlıklarınızı dile getirmekten rahatsız oluyorsanız

    boşanmak en en en ennnn iyi şey olacak sizin için.

    boşandıktan sonra daha iyisini bulabilir miyim düşüncesiyle geri adım atmayın. her insan ilişkiye kendi dinamiğini katar, bu da demektir ki bambaşka haz durumları, bambaşka sorunlar. ama karşınızdaki insanla artık konuşamıyorsanız veya konuşmuyorsanız, ikiniz de kendi hayatlarınıza ıstırap etmeyi bırakın.

    kimsenin gazına gelmeyin.

    aile terapisti şu yönden güzeldir, iki tarafı da açıkça dinleyen, iki tarafı da o an tanıyan, bu konuda profesyonel eğitim almış ve sizin aranızda -o an yaşanması gereken tartışmaya- profesyonelce hakemlik edecek kişidir terapist. sana karşı duyularını kapatan eşine dönüp "hayır sen bu konuda hatalısın" diyebilecek ve farkındalık yaratacak kişidir. ama dediğim gibi, elinde sihirli bir değnek yok. olmuyorsa zorlamanın da anlamı yok.

    tek tavsiyem aile terapisti, ama kişisel düşüncem içinize uzun zamandır sinmiyorsa ve bu duygu karşılıklıysa boşanın gitsin.

    evlilik kurmak zordur, boşanmak maksimum 20 dakika sürüyor. kararı alırken bunu aklınızdan çıkarmayın.

  • bir ismin uzun süre zirvede kalamaması demek o kişinin zirveye hiç çıkmadığı anlamına gelmez.

    adam bildiğin futbolcu idi. yani belli bir mevkiye dahil edilemeyecek kadar büyük bir yetenekti. bir adam düşünün ki paslarıyla kanattan oyun yönlendiriyor, son derece estetik bir şekilde adam eksiltiyor, top saklayıp takım arkadaşlarının desteğe gelmesi için süre sağlıyor, kolay kolay yıkılmıyor, adamın şutları bile o kadar estetik ki kaleciler çok defa yerlerinde çakılı kalmıştır. chelsea fc'nin sırf bu adam oynayamasın diye stamford bridge'i şampiyonlar ligi maçında patates tarlasına çevirmesi hala dün gibi aklımda. messi ve ronaldo'ya elbet saygı duyuyorum. ama futbolun seyirci odaklı bir spor olduğunu düşünürsek kesinlikle ronaldinho'yu izlemek futbola çok daha davetkardı. şunu da ekleyeyim: her üçünün de zirvedeki performaslarını düşündüğümde takımımda ronaldinho'yu isterdim.

    en hoşuma giden pozisyonu ise: https://youtu.be/pdcjc8v3bze

  • mızrak özellikle atlı birliklere karşı oldukça işe yarayışlı. atlılar kılıçlı ise mızrak oldukça işlevsel oluyor. bu durumlarda mızraklı atlılar devreye girebilir tabiki. azıcık age of oynayın lan.

  • karisinin adini kendi adina ekleyen sevgililerden evladir.

    uzaktan bir tanidik var facebookta. herifin adi süleyman idi en son. baktim okşan süleyman olmus.

    gerci evlendi mi travesti mi oldu bilmiyorum.

  • böylesine yolculukta kılınan namazın adı 'şov namazı'dır. farz bile denilmez.
    çok istiyorsa, oturduğu yerden kılsın da, diğer yolcuların hakkına girmesin.

    edit: biz de biliyoruz lan farz olduğunu. tee bilmem nerden van'a giderken hem öğle hem akşam namazımı kılayım demek tamamen bencilliktir.
    3 dk molaymış pehh. mescite git-gel zaten 5-6 dk tutar. bir de üstüne en az 2 rekat namaz kılacaksın. minimum 12-13 dk falan.
    ee ben de budistim, kenarda 10 dk durdurup meditasyon yapacam. var mı iznin? eminim, kafir, zındık diye basbas bağırırsın.

  • çocukluğumdan aklımda kalan garip fotoğraflardan biri.
    yaşım 12-13. karşı apartmanda - ama nası karşı bak, tam bizim evin hizasında. bizim evin ayna görüntüsü gibi düşün- birlikte yaşayan fantastik bir çift oturuyor. şimdi bundan 11 sene öncesine git. bak bakalım orda birlikte yaşayan çift denen şeyden kaç tane var. çevrede yarattığı yankıyı düşün. erkek olanın adını jose mariano koymuştum. (o zamanlar yayınlanan salak dizilerden birinin jönüydü ehehea) o yüzden bundan sonra kendisinden jose mariano diye bahsedeceğim.

    şimdi bunlar çevredekilerden oldukça farklı bir çiftti. zira evli olmadıkları için, evde bir aşk havası süzülür dururdu. o yaz, açık balkon kapısından, onların hayatına dahil olmuştum. hatta sitece olmuştuk ahahaha. ama bunlardan onların haberi yoktu sanırım. çünkü öyle davranıyolardı. akşam olurdu, jose kapıdan koskoca bir çiçekle eve girer, karşı evde bir fransız güncel dizi filmi mutluluğu yaşanırdı. abla mütemadiyen jose'nin kucağındaydı. kucağa atlandıktan sonra, evde mutfaktan antreye, antreden yatak odasına doğru ışık geçişini takip etmek zor olmazdı. aynı zamanda tasarrufsever de bir çiftti bunlar.

    gene gecelerden bir gece, abla mutfakta yemek yapmaya başladı. yere kadar olan jaluzi sayesinde görünmediklerini zannediyolardı fakat biz hepsini görüyor, god bless their love diyerek ellerimizi birleştirip tanrıya yakarıyorduk. abla tezgahta bişeyler doğrarken (oha detaya gel) jose mutfağa girdi ve yemek yapan o kadına arkadan sarıldı. 1-2 sallandılar. sonra ne mi oldu? mutfaktan antreye, antreden yatak odasına bir ışık geçişi. yemekten haber alınamadı.

    bu saadet bir kaç yıl böyle sürdü. hatta üst komşunun oğlunun dediğine ve bizim de şahit olduğumuza göre (hohoahah kaçmaazz) o evde çok daha çılgın hikayeler yaşandı. diğer başka ablalar gibi. sonra, aniden evlendiler. eve bi mutsuzluk çökmüştü. çocukları oldu. aşk bitmişti. ne yemek yapan ablaya arkadan sarılma kalmıştı, ne çiçek, ne ot, ne kucağa alma ne de ışık geçişleri.

    hayatımda ilk kez bi aşkın ölümüne, bir ikilinin macerasever genç bi çiftten "amca ve teyze"ye geçişine şahit olmuştum. ilişkilere bakışımı etkileyecekti bu.

  • kredi kartıyla işlem demek fiş kesme zorunluluğu demek.
    fiş kesme zorunluluğu demek vergi doğması demek.
    vergi doğması demek küçük esnaf/kobinin korkulu rüyası demek.

    yemek-tatlı-pasta yediğiniz, saçını kestirdiğiniz, ev kiraladığınız yerlerde asılıysa vergi levhasına bir bakın... günde binlerce lira kazanan işletmelerin nasıl da 2-3 bin lira yıllık gelir vergisi ödediğini. sonra gidin maaş bordronuzu inceleyin 1 ayda gelir vergisi diye ne kadar ödediğinizi görün.