hesabın var mı? giriş yap

  • ben kendime böyle bir öğüt verebilseydim eğer şunları söylerdim, kaşlarımı çatardım, sinirle söylerdim aynen şöyle;

    'dümbük,

    sen şimdi ölsem de kurtulsam ne bitmez derdim var diyorsun ya şu ergen halinde, sen daha üzüntü nedir bilmiyorsun inan, sen daha ne acılar, ne ölümler, ne kaybedişler yaşayacaksın hayatında.

    liseyi bitir, sonra defol git yurtdışında üniversite oku, sakın geri dönme, burda aylarca iş ararsın, orda işini bul çalış. sakın aşık olma. birine bağlanmak gibi bir hata yapma. gez,dolaş,eğlen kimseyle uzun süre görüşme. baktın aşık olacak gibisin, baktın onsuz hayatın kötü oluyor, anında bırak. arkana bile bakma. yıllarının ne kadar çabuk geçeceğini unutma, üzülüp dövünene kadar yıllar geçecek, pişman olacak kadar vaktin yok. para, hiç bir zaman mutluluğun tek sahibi olmuyor, para kazanmak için yaşama, mutlu olmak için yaşa. 27 yaşına geldiğinde 17 yaşındaki aklım olsaydı dememek için, unutma; hiç bir şey için, hiç kimse için 1 günden fazla üzülmeye değecek hiç bir şey olmuyor hayatında'

  • vay arkadaş. oy kaybı baya yüksek sanırım, atatürk sevgisi ile başlayıp devam eden, o saatte anca sarhoşlar gezer diyenlerden nerelere geldik, yakında 22:00 sonrası alkol satışının da önünü açarlar bunlar.

  • oldukça gamsız bi' insan. ya senin daha kıçına başına giymeye elbisen yok, elbiseyi icat etmemişsin, karnını doyurmak için mamut avlayan bi' tipsin, her an kurda kuşa yem olma tehliken var, ama sen napıyorsun, hayat çok şahaneymiş gibi gidip bi' de mağaraya resim yapıyorsun, el izini bırakıyorsun. ya bi' insan bu kadar dünyasız olmamalı arkadaş ya, bu kadarı da ayıp ama. yazıklar olsun. evet.

  • bugün itibariyle açıklanmış sonuçlardır.

    https://www.theguardian.com/…l-oecd-pisa?cmp=twt_gu

    2015 yılı sonunda okuduğunu anlama, matematik ve bilim dallarında dünyada 500bin öğrenci ile yapılmış değerlendirmede, türkiye olarak son sıralarda yerimizi aldık.

    işin kötüsü 3 yılda bir yapılan bu sınavda, 2012 sonuçlarına göre ülkemiz öğrencileri çok şiddetli bir düşüş gösterdi.

    https://twitter.com/…rgur/status/806076994576334848

    sonuç:
    anadolu liselerini, fen liselerini ve genel lise eğitimindeki yapılan değişikliklerin üzerine bir de imam hatip okullarına yapılan yatırımın meyvelerini anlamaya başladık hamdolsun.

    gelecekten gelecek edit:

    2029 a geldik bir tane yüksek teknoloji sınıfında markamız yok. neden yok acaba?

  • fragmanı taze çıkmış olan*,the matrix revolutions'dan sonra bir sebeple makinelerin neo ve trinity'i yeniden dirilttiği film.

    kare kare gidince daha fragmanın 12. saniyesinde makinelerin neo üzerinde bir operasyon yaptığı görülüyor. görsel

    bir sonraki karede ise düşük kaliteli bir yakın çekim var, neo'nun gözlerinin kör olduğunu görüyoruz, revolutions'ın sonunda olduğu gibi. görsel

    ve neo'nun tekrar tarlalardan uyandığı bir kare. görsel

    fragmanda neo ilerlerken ara sıra ilk filmden görüntülerin arka plana yansıdığı görünüyor. görsel görsel

    son olarak da trinity'nin tarlalardan uyanışını görüyoruz. görsel

    makineler neden neo'yu diriltmeyi planladı bilinmez ama filmde neo'nun, bütün bunların farkına varmasını izleyeceğiz çok büyük ihtimalle.

    bu filmin dördüncü film olarak kalacağını hiç sanmıyorum, ikinci bir trilogy gelecek gibi.

    edit: fragmanda gördüğümüz renk paleti bile the matrix revolutions'ın finaliyle uyumlu. görsel

    finalde sati ve kahin arasında geçen konuşma;

    s: look look!
    k: just look at that! beautiful. did you do that?
    s: for neo.
    k: that's nice. i know he'd love it.
    s: will we ever see him again?
    k: i suspect so. someday.

    edit 2: şu "saç sakal, con vik bik bik bik" diyenlere bir açıklama getirelim. the matrix'de neo "dünyanın en saygın" yazılım firmalarından birinde masa başı çalışıyor. kılık kıyafeti, saçı sakalı da buna uygun şekilde. tarlalardan uyandırılıp "gerçek dünyaya" gözlerini açtığında ise vücudu deliklerle dolu, kafasında saç yok vesaire.

    morpheus bunun açıklamasını yaptı neo'ya;

    "your clothes are different, the plugs in your arms and head are gone. your hair has changed. your appearance now is what we call residual self-image. it is the mental projection of your digital self."

    bu ne anlama geliyor? fragmanda gördüğümüz neo, matrix'in içinde ilk filmdeki görüntüsünü gerektirecek bir hayat yaşamıyor. harry potter'ın merdiven altındaki dolabı gibi bir yerde yaşıyordu the matrix'de, fragmada ise luxury suite diyebileceğimiz hoş bir eve sahip. ez cümle: 22 sene önceki gibi görünmesini gerektirecek bir durum fragmandan anladığımız kadarıyla yok. film sırasında "her şeyi hatırlıyorum" moduna girip eski görüntüsüne döner belki, bilmiyoruz. o yüzden bilmeden bok atmıyoruz. *

  • hangisinin benzediğini anlamadığım polis memuru.
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    .
    ek: esas komik olanı, şenol güneş sağdan ikincisine daha çok benziyor. bak, sağdan ikincisi şenol güneş'e benziyor demiyorum, nüans var.

  • kazıdayız. yaz vakti. 20 tane öğrenci, kazı evinde kalıyoruz. gündüz ne kadar yoğun çalışıyorsak, geceleri de aynı oranda içiyoruz. bozkırın ortasındaki kazı evinde, içki içmek için alternatifler belli... bazıları eski bir ilkokuldan bozma kazı evinin merdivenlerinde içiyor, bazıları bahçe duvarında, bazıları laboratuvarda, bazıları mutfakta.

    hepimiz rock dinliyoruz. kazıya iron maiden külliyatını getiren de var, teoman dinlerken kafa sallayıp kendisini metalci sayan da var. o sene, kazı uzadıkça uzadı. hoca "haftaya bitiriyoruz!" diyor, bir sonraki hafta, tekrar bir hafta uzatıyor kazıyı. yorgunluk artıyor. akşamları içerken neşelenenler, yavaştan hasrete düşüyor.

    çarşamba günleri izinliyiz. kazı evindeki müzik seti bozulmuş. sadece kasetçaları çalışıyor. birkaç kaset bakalım diye bir müzik markete giriyoruz arkadaşımla. raflarda, neşet ertaş'ın ondan fazla kasetinden oluşan best of serisi var.

    "neşet baba alsak iyi olur ama hangi birini alacağız!" diyorum.
    "para dayanmaz o kadar kasete." diyor arkadaşım.
    tezgahtar gençten bir eleman...
    "abi" diyor, "siz istediğiniz şarkıları seçin, ben size karışık bir kaset çekeyim."

    karışık kaset lafını duyunca yaşadığım nostaljiyi anlatamam. karışık kaset çekenlerin nesli tükendi sanıyordum ben. tarih öncesinden çıkagelen bir dinozora bakar gibi hayranlıkla bakıyorum kasetçiye. alıyoruz kağıdı kalemi...
    "çek baba bize bunları!" diyoruz.
    3 saat sonra uğrayıp alıyoruz kaseti.
    doksanlık, önlü arkalı neşet ertaş külliyatı.

    akşam kazı evindeyiz. diğerlerinden mutfağı bize bırakmalarını rica ediyoruz arkadaşla.
    "niye?" diyorlar.
    "biz neşet baba dinleyeceğiz." diyoruz.
    gülüyorlar bize.
    "sizin olsun mutfak.” diyorlar.

    ışıkları söndürüp kuruluyoruz mutfak masasına. biralarımızı açıp basıyoruz play tuşuna. uzatmayayım... iki saat içinde, kazı evindeki tüm öğrenciler yavaş yavaş toplanıyorlar mutfağa. kaseti birkaç defa dinledikten sonra, bir tarafın ilk şarkısı olan ah şu yalancı dünya'yı sürekli başa sararak tekrar tekrar dinlemeye başlıyoruz.

    iki kişi içmeye başladığımız mutfakta yirmi kişi oluyoruz.
    masaların üzerindeki boş bira şişelerinin üzerine mumlar dikiliyor.
    herkes teslim olmuş müziğe, kimse konuşmuyor.
    bazıları başını masaya dayamış, ağladığını göstermeden usulca ağlıyor.

    bozkırın çocuğu vuruyor sazın teline... o sazın teli, bozkırdaki çocukların yüreğine dokunuyor.

  • şuraya tecrübe, işgücü falan yazan olmuş...

    arkadaşlar ben sizin hayalgücünüzü seveyim ya...

    azıcık gerçekçi olun. farz-ı mual aşırı derecede parasızsınız ve acilen para lazım. ne satıcan? tecrübenin ilanını mı vericen?

    sabah sabah ya... tövbe tövbe

  • yozgatlı, lise mezunu bir youtuber. memleketinde buna sunny side up denmesi onun suçu mu yani? cringe kere cringe ama neyse. yeterince gömerler burada zaten.*