ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
türkiye artık avrupa'da değil
-
bunu anlamak için sokağa çıkmak, sahile inmek falan yeterliydi oysa!
şok olmuş gibi tavırlara girmeye gerek yok kardeş. senin dükkan tabelaların arapça olurken birer birer,
gençlerin bir mülteci tarafından öldürülürken,
genç kızların, kadınların yine bunlar tarafından gizli gizli fotoğrafları, vidyoları çekilirken anlamalıydın gidişatı.
dipçe-i istila: arkadaşlar, yukarıdaki açıklama doğrudur değildir. olay bu değil. avrupa birliği, " siz avrupa'da değilsiniz " dese ne, demese ne!
mevzu başka. mevzu, ülkemizde yaşanan şu olaylardan biri bir avrupa ülkesinde yaşansa halkın tepkisi ne olurdu?
mevzu, benim geçtiğimiz aylarda istanbul'da adres soracakken beşinci denememde bir türk'e denk gelebilmem.
mevzu, bazı semtlerde sokak boyunca sadece arapça tabelalar olması!
uzar gider bu liste. sen önce vatanına sahip çık; sonra bana çemkirirsin " hepsi mültecilerin suçu mu? " diye.
senin ülkende zaten sürüsüne manyak varken bir de ithalatına girdin bu işin!
okunması gereken edebiyat dışı kitaplar
-
(bkz: ezilenlerin pedagojisi) - paulo freire
eğitim hakkındaki düşüncelerinizi tamamiyle değiştirecek türden, çok özel bir insanın eseri.
konut reklamlarının ciddi şekilde artması
-
emlak balonuyla alakalıdır. herkesi kredilerle ev sahibi yapma politikasının iflasıyla ilintilidir. evet orta gelirliyi 15-20 yıl borçlandırarak daireleri sattınız. ama o dönem bitti zira orta sınıf gittikçe fakirleşiyor artık. ay sonunu zor getiriyor. her şey çok pahalı çünkü; önceden 100 lira ile yaptığı haftalık market alışverişi 300 lira oldu bugün. arabasına benzin alamıyor. böyle bir ekonomik ortamda insanlara kredi çektirip de ev satamazsınız. reklamlar da patlayan emlak balonunu canlandırmak içindir. tanıdığım birçok reklamcı uzun zamandır sırf daire satışlarından ekmek yiyordu. önce herkes emlakçı oldu. gaziantep'te emlakçı olmayan kimse yok misal. herkes emlakçı. sonra emlakçılık mesleği(!) reklamcılığa dönüştü. ama durum gittikçe ev satışlarını durduran bir noktaya doğru gidiyor zira geçmişten ev sahibi olup kredi borcuna giren epey kişi var, ev satacak insan azaldı bu bir; ikincisi de ev satın alabilecek orta sınıf fakirleşmeye başladı. yanı artık ev satın alabilecek durumda değiller. üretime dayanmayan ekonomi çökmeye mahkumdur. inovasyonu espri yapmak zanneden insanların olduğu bir ortamda salt inşaata dayalı bir ekonomi elbette krize girmeye mahkumdur. cepler şişti, üretim yok, elbette bu zenginlik sürdürülebilir olmayacak. hadi basın reklamları şimdi dönsün dursun ortalıkta deli dana gibi. cogito?
bir sinemada yaşanabilecek en dumur olaylar
-
munih'te bir sinemada filmden once vizyona girecek filmlerin fragmanlari gosterilmekte. son fragman olarak twilight serisinin gelecek filmi gosterilir. sonra teknik bir sorun olur, sinema projeksiyonu perdeye sadece beyaz isik yollamaya baslar. bu esnada en arkada ve projeksiyonun altinda oturan ben ayaga kalkip elimi projeksiyonun onune goturerek kus, kopek vs golge oyunlari yapmaya baslarim. bir kac dakika sonra birakinca on siralardan bir ses yukselir:
"bu twilight'tan daha iyiydi"
tum salon kopar...
türkiye'nin en sonradan görme insanı
-
o değil, şu değil, bu hiç değil. çok farklı, görgüsüzlüğe çağ atlatan biri.
istanbul eğlenilecek ankara ise evlenilecek kızdır
-
yozgat dünya ahiret bacım olur bu durumda.
yatak çarşafı değiştirme sıklığı
-
4 gün ve aşağısından bahsedenlerin şov yaptığını düşünüyor ve bir hafta kâfi deyip aranızdan ayrılıyorum,selametle...
not: pasaklı sensin. kendi diyen,kendi olur. damdan düşen kel olur tşk:)
türklere döve döve öğretilmesi gereken şeyler
-
önce dövme eylemi olmadan da öğretim yapılabileceği.
seda sayan'ın oğluna 12 milyon dolarlık hediyesi
-
az önce radikal'de gördüğüm haberle hayatı yeniden sorgulamama sebep olan olay. milano üniversitesi sik sok bölümünden mezun olan 23 yaşındaki oğluna 12 milyon liraya bina almış ablamız. ablamız bu hareketi üzerine sinan abi* durur mu içini de ben döşiycem amk demiş o da bastırmış 4 milyon.
iş kuracakmış bu mezun ve başarılı arkadaş. adam hayata 1-0 değil 1000-0 önde başlıyor. sonra fırsat eşitliği. heee fırsat eşitliği hee. son olarak zenginin malı züğürdün çenesini yorar
edit: lira değilmiş dolarmış. biz fakirler böyleyiz işte yabancı para birimini hayal bile edemiyoruz.
kedilerin gariplikleri
-
şimdi şöyle bir şey var ki, kediler nereye def-i hacet edeceklerini bilmiyorlar. bu alışkanlıklarını yetişkin kedileri izleyerek öğreniyorlar. "hmm bir yere giriyoruz, oraya çömeldikten sonra sabit bir yere gözümüzü kırpmadan bakıyoruz ve işimizi görüyoruz. sonra da böyle fışı fışı kollarımızı oynatıyoruz" şeklinde bir öğrenim söz konusu.
ancak olayı yanlış anlayanlar da yok değil.
kum kabına giriliyor, orada hacet gideriliyor. buraya kadar normal. bu noktaya kadar bir problem yok. ders iyi tatbik edilmiş, özümsenmiş. uygulama da kusursuz.
ancak bundan sonra kritik bir hata var; pisliğin üstünü kapatma maksadıyla yapılan fışı fışı hareketinin kumun içinde yapılması gerekiyor. kum kabından çıktıktan sonra, parkelerin üzerinde değil. o yanlış. orada ezbercilik var.
çocuk yaşta izlenmiş travmatik diziler ve filmler
-
(bkz: jumanji)
çocukken izlediğimde çok korkmuş uzun süre kendime gelememiştim. kaç yaşıma geldim hâlâ cesaret edip tekrar izleyemem.
taha duymaz
-
çok kalabalık bir ailenin, ailesine bakmak için okuyamayan oğlu olduğunu söylemişti taha. kıt imkanlarıyla, mutfağında onu en mutlu eden şeyi yaptı, yemek pişirdi. “insanların bir bardak su bile içmem dediği o mutfakta ben çok mutluydum” diyordu. hiç rahat vermediniz; eleştirdiniz, dalga geçtiniz. bugün enkazdan cansız bedeninin çıktığı haberini gördüm. tabi ki birçok kaybımız var ve hepsi üzücü. ancak soruyorum; değer miydi? küçümsemeye, dalga geçmeye değer miydi? hayat bu kadar kısayken onun çabalarını hor görmeye değer miydi?