hesabın var mı? giriş yap

  • dominos'a verilen siparişe iliştirilen not :

    "mümkünse 30 dk yı geçsin...fazla paramız yok da :)"

  • mezapotamya bölgesinde milattan önce 1800’lü yıllarda kil tabletlere sümerce yazılmıştır ve günümüzde yazılmış en eski destan olarak bilinmektedir.

    hikayeye göre gılgamış yüce bir kraldır ve kendisini tanrılardan bile üstün görmektedir. tanrılar, gılgamış’a ders vermek için dünyaya enkidu isimli bir adamı gönderirler. enkidu yabani bir adamdır ve hayvanların arasında yaşar, hayvanlarla konuşabilir. bu sebeple gılgamış’ın enkidu karşısında pek şansı yoktur ancak gılgamış bir plan yapar ve güzel, alımlı bir kadını enkidu’nun yanına gönderir. kadın enkidu’nun yanına gidince elbiselerini çıkarır, enkidu ise bundan etkilenir ve kadınla birlikte olur. enkidu’nun kadınla işi bittikten sonra tekrar hayvanların arasına dönmek ister ancak hayvanlar artık enkidu’yu kabul etmezler ve enkidu’nun hayvanlarla konuşma yeteneği kaybolur. bunun üzerine gılgamış, enkidu ile mücadele etmek üzere karşısına çıkar. enkidu ve gılgamış güç açısından eşit olsalar da mücadelenin galibi gılgamış olur. enkidu yenilgisini kabul eder ve gılgamış ile arkadaş olmayı teklif eder.

    gılgamış ve enkidu arkadaş olarak birçok maceraya birlikte giderler ve zaman ilerledikçe arkadaşlıkları da ilerler. gılgamış, bir gün kutsal sedir ormanı’na gitmeyi ve burada yaşayan muhafız humbaba’yı öldürmeyi planlar. enkidu, sedir ormanı’nın kutsal olduğunu ve ölümlüler tarafından ziyaret edilmemesi gerektiğini söylese de gılgamış’ı durduramaz. gılgamış’ın annesi de bu plana karşı gelmektedir ancak o da engel olamaz, bunun üzerine oğlu gılgamış’a destek olması için güneş tanrısı şamaş’ın yardımını ister.

    gılgamış ve dostu enkidu sedir ormanı’na doğru ilerlerler. dinlenmek için durduklarında gılgamış uykuya dalar ve sürekli kabuslar görür. bu kabuslarını enkidu’ya anlattığında enkidu bunların iyiye işaret olduğunu söyler ve gılgamış’ı cesaretlendirir. sedir ormanı’nda humbaba isimli devle karşılaşan ikili büyük bir mücadeleye girerler ve güneş tanrısı şamaş’ın yardımıyla humbaba yenilir. gılgamış, humbaba’yı aciz bir halde görünce ona acır ve öldürmek yerine canını bağışlamayı düşünür. ancak can çekişirken humbaba, gılgamış ve enkidu’yu lanetler, bunun üzerine gılgamış humbaba’yı öldürür. ardından ikili bir sedir ağacı keserler ve enkidu, bu ağaçtan devasa boyutta tanrılar için bir kapı yapar.

    bir süre sonra gök tanrısı anu’nun kızı ve aşk ve savaş tanrıçası iştar, gılgamış’la birlikte olmak istediğini söyler. gılgamış ise bu teklifi kabul etmez ve iştar’ın daha önceki sevgililerine çok kötü davrandığını söyler. iştar, reddedilmesinin üzerine sinirlenir ve babasından cennetin boğasını dünyaya göndermesini ve intikamını almasını ister. cennetin boğası dünyaya gelince büyük afetleri de peşinde getirir ancak gılgamış ve enkidu, bu kez tanrıların desteği olmadan boğayı yenmeyi başarırlar ve boğanın kalbini söküp, tanrı şamaş’a sunarlar.

    bütün şehir bu galibiyet karşısında kutlama yapar ancak enkidu, boğayı ve humbaba’yı öldürmesi sebebiyle kabuslar görmeye başlar. kabuslarında tanrılar yaptıkları için enkidu’yu cezalandırmaktadır. bunun üzerine enkidu, tanrılar için yaptığı kapıya ve gılgamış’ın gönderdiği kadınla birlikte olarak vahşi doğadan ayırdığı güne lanetler okur. ancak sonrasında tanrı şamaş’ın sözlerini duyar ve ettiği lanetlerden pişmanlık duyar. şamaş, eğer enkidu ölürse gılgamış’ın vasıfsız birisi olacağını da söyler. enkidu hastalanır ve gün geçtikçe hastalığı daha çok ilerler. gılgamış, hastalığı boyunca enkidu’nun yanında kalsa da onu iyileştirmek ve eski haline getirmek için elinden bir şey gelmez. en sonunda enkidu ölür ve ölüler diyarına doğru gider.

    gılgamış, enkidu’nun ölümüyle büyük bir çöküş yaşar ve tanrılara hediyeler sunarak enkidu’nun ölüler diyarına gidişinde yanında yolculuk etmek istediğini söyler. gılgamış, şehrinde yaşayan çiftçilerden rahiplere kadar herkesin enkidu için yas tutmasını ister ve enkidu’nun bir heykelinin dikilmesini emreder. enkidu ölmüş olsa da gılgamış cesedin yanından ayrılmaz ve dostu enkidu’nun gömülmesini kabul etmez. 6 gün sonra ceset çürümeye başlayınca gılgamış mecburen cesedi terk eder ve gömülmesine müsaade eder.

    bunun üzerine gılgamış, enkidu ile aynı kaderi yaşamak istemez ve utnapiştim’in yanına giderek ölümsüzlüğün yöntemini aramaya karar verir. utnapiştim ve eşi, büyük tufan’dan kurtulan tek insanlardır ve bu sebeple tanrılar tarafından ölümsüzlükle kutsanmışlardır. gılgamış’da utnapiştim ile görüşerek tanrıların kendisini ölümsüzlükle nasıl kutsayacaklarını öğrenmek ister. utnapiştim ve eşi, ölümsüzlükle kutsandıkları günden itibaren artık yaşlanmamışlardır ve doğuda bulunan dilmun şehrinde yaşamaktadırlar. gılgamış bu şehre gitmek için dağları, ırmakları, vahşi hayvanları ve denizleri aşar.

    gılgamış uzun yolculuğunun ardından dünyanın sonunda bulunan maşu dağı’nın tepesine çıkar. bu tepeden baktığında güneşin diğer dünyadan doğuşunu görmektedir, ayrıca ileride bir kapı vardır ve bu kapıyı akrebe benzeyen iki canlı korumaktadır. gılgamış bu yaratıklara doğru gelir ve amacını söyler. bu akreplerden birisi erkek, diğeri ise dişidir ve insanların bu kapıdan içeri girmelerinin uygun olmadığını söylerler. gılgamış yine de girmek ister ve akrepler kapıyı açar ve gılgamış içeri girer. kapılar kapanınca etraf karanlık olur ve en ufak bir ışık bile olmaz. ne bir ses, ne bir rüzgar vardır bu diyarda ancak gılgamış doğuya doğru ilerlemeye devam eder. günlerce gılgamış hiçbir ışık görmeden, ses duymadan ve rüzgarı hissetmeden yürür. yakınlaştığında ilk önce bir ırmak sesi duyar, ardından rüzgarı hisseder. daha ilerleyince ışık ortaya çıkar ve gılgamış istediği diyara ulaşmıştır.

    gılgamış burada han işleten bir kadınla karşılaşır. bu kadın gılgamış’ın niyetinin kötü olduğunu düşünür ilk başta ancak konuşmalarının üzerine yardımcı olmaya karar verir ve bir kayıkçı görevlendirir. adı urşanabi olan kayıkçı, gılgamış’a geri kalan yolculuğunda sulak bölgeleri geçmesinde yardımcı olur. bu bölgelerden birisi ölüler suyu olarak adlandırılır ve bu suya en ufak şekilde dokunan kişi hemen ölmektedir.

    gılgamış ve urşanabi yolculuklarında taştan devler görürler ve gılgamış, bu devleri düşman sanarak öldürmek ister. ancak urşanabi bu devlerin zararsız olduğunu söyler ve yolculuklarına devam ederler.

    sonunda ikili dilmun şehrine gelirler. utnapiştim teknede urşanabi dışında başkası olduğunu görünce bu kişinin kim olduğunu sorar. gılgamış kendisini tanıtır, hikayesini anlatır ve geliş amacını söyler. bunun üzerine utnapiştim, ölümden kaçmanın imkansız olduğunu ve ölümü düşünmenin günlük hayattaki eğlenceyi kaçırdığını, insanların yaşadıkları zamana değer vermeleri gerektiğini söyler. bunun üzerine gılgamış, utnapiştim’e nasıl büyük tufan’dan kurtulduklarını ve tanrılar tarafından ölümsüzlükle kutsandıklarını sorar.

    utnapiştim, tanrı enlil tarafından dünyaya gönderilen tufanı anlatmaya başlar. enlil, insanların yaptığı gürültüden dolayı rahatsız olmuştur ve bütün insanları öldürmeye karar verir. insanları yaratan da enlil olduğu için bu planını başka tanrılara söyleme gereği duymaz. başka bir tanrı olan ea ise bu planı öğrenir ve o zamanlar insan olan utnapiştim’i gelecek felaketlere karşı uyarır. dünyanın sular altında kalacağını söyleyen ea, utnapiştim’in bir gemi yapmasını, bütün canlılardan bu gemiye almasını, varlıklarını ve ailesini de bu gemide saklamasını söyler. beklendiği gibi yağmur yağar ve utnapiştim'in teknesinin dışındaki bütün canlılar ölür. tekne nisur dağının tepesinde engele takılır ve ilerleyemez, herkes suların çekilmesini bekler. utnapiştim birinci gün bir kumru gönderir ve kara arar ancak kumru konacak bir yer bulamadığı için geri gelir. aynı şekilde ikinci gün bir kırlangıç gönderir ve kırlangıç da konacak yer bulamayarak geri gelir. üçüncü gün ise bir karga gönderir ve karga geri gelmez, bunun üzerine karganın bir yere konduğunu ve kara bulduğunu anlayıp o yöne doğru gitmeye karar verirler. enlil, bu tufandan kurtulanlar olduğu için öfkelidir, ea ise bu enlil'in öfkesini dindirmek için utnapiştim'in tanrılara hediyeler sunmasını bağışlanmayı dilemesini söyler. diğer tanrılar da fikirlerini sormadan dünyaya tufan gönderdiği için enlil'e öfkelidirler ve aralarında bir tartışma yaşarlar. bu tartışmaların ardından utnapiştim'in hazırladığı sunakları gören tanrılar öfkelerini yatıştırarak ziyafet çekmeye karar verirler. utnapiştim'i ise ölümsüzlükle kutsayarak tanrıların arasına almaya karar verirler ancak bir şartları vardır, utnapiştim diğer tanrılarla aynı yerde yaşamayacak, eşiyle birlikte dilmun şehrinde diğer tanrılardan uzakta yaşayacaktır.

    utnapiştim, tanrıları bir araya getiren bir olay yaşadığını ve bu olaydan tek kurtulan olarak ölümsüzlüğü kazandığını, gılgamış'ın böyle bir olayı nasıl yaşayacağını ve bütün tanrıları bir araya toplayabileceğini sorar. gılgamış'ın bu soruya bir cevabı olmaz ancak yine de utnapiştim, gılgamış'a bir şans verir ve altı gün yedi gece boyunca hiç uyumamasını ister. ancak gılgamış, utnapiştim'in konuşması bittiği anda hemen uykuya dalar ve yedi gün boyunca uyur. yedinci gün uyanınca utnapiştim, gılgamış'a başarısız olduğunu söyler ve şehrine dönmesini, kral olarak görevini yapmasını, tanrıların herkesi krallıkla ödüllendirmediğini ve bu görevi layıkıyla yapması gerektiğini söyler.

    gılgamış bu aşamada elbisesi yırtılmış, saçı ve sakalı dağılmış, oldukça bitkin bir haldedir ve bir krala hiç benzememektedir. utnapiştim, gılgamış'ın kendine düzen vermesini söyler ve nehre giderek yıkanmasını, elbisesini değiştirmesini ister.

    gılgamış geri dönmek üzere geldiği kayığa biner ve biraz gittikten sonra utnapiştim'in eşi, gılgamış'ın bunca yol geldiğini ve aradığı şeyi bulamadığını, en azından buradan dönüşte bir hediyeyi hak ettiğini söyler. bunun üzerine utnapiştim, gılgamış'a merhamet eder ve bir sır verir. denizin dibinde yetişen bir bitki sayesinde insanlar tekrar gençliğine kavuşmaktadır ve ölümsüz olmasa bile oldukça uzun bir hayatı yaşayabilmektedirler. gılgamış, kayıktayken ayaklarına taş bağlar ve denizin dibine dalarak bu bitkiyi koparıp alır. ardından tekrar kayığa döner ve yolculuğuna devam eder. bitkiyi kendi ülkesine dönünce önce bir ihtiyara vermeyi ve onun gençleştiğini görünce de kendisi kullanmayı düşünür. geri dönüş yolunda bir göl bulur ve yıkanmak için bu göle girer, bitkiyi ise elbiselerinin yanında bir yere koyar. ancak bir yılan gelir ve bu bitkiyi yer, ardından yılanın deri değiştirir ve gençleşir. gılgamış ise bitkiyi yılana kaybetmenin ve uzun bir ömrü kaçırmanın üzüntüsüyle birlikte ülkesine geri döner.

    ve zamanı geldiğinde gılgamış'da ölülerin arasına katılır. ülkesindeki insanlar bir daha onun gibi birisinin gelmeyeceğinin üzüntüsüyle büyük yas tutarlar.

  • gerçekten sorulması gereken soru üstte sorulmuş. cebinden mi verdi?
    7 maaşını bağışlayıp butun turkiyeye maske kolonya ikram edebiliyor mu?
    yoksa bu devletin karşıladığı bişey mi?
    ne zamandır kişiler devlet oldu?

    edit:
    an itibariyle 809 fav almış bu entri debe'de yokken, 15 favlı bir westworld spoileri 13 favlı bir hakan ural eleştirisi 12 favlı bir fatih altaylı gafı 3 favlı bir "yasak elma" dizisiyle ilgili ne olduğu anlaşılmayan 258471263418723. entri ve daha niceleri debe'de.
    şahane gerçekten.
    tamam bu entri de bi bilgi değil belki, ben de debeye gireyim diye yazmıyorum. kendi kendime söylenmek için yazıyorum da neyse ben bişey demiyorum. sansüre karşıyız.

  • nokia zil sesini borçlu olduğumuz bestecidir.

    gran vals

    ispanyol müziğinde piyanoda albéniz kim ise gitarda tárrega odur. ikisinin arkadaş olduğunu belirterek hikayeye başlayalım.

    tárrega'nın ailesi ona küçük yaşlarda gitar eğitimi aldırmıştır. tárrega, henüz 17 yaşındayken gitarını ispanya'nın en iyi gitar üreticisi olan antonio de torres'den satın alacaktır. torres ile yollarının kesişmesinin sebebi ise dolaylı olarak tárrega'nın ailesinin çocukluk döneminde castellón'a taşınması ile bağlantılıdır, zira tárrega burada ispanyol müzik tarihine damgasını vuran başka bir müzisyen ile tanışma fırsatını yakalayacaktır: julián arcas. tárrega burada arcas'ın öğrencisi olacaktır ve arcas'ın da gitarını yapan torres olduğundan tárrega, ispanya'nın en kaliteli gitarlarına erken yaşta ulaşma şansını elde edecektir.

    müziğe istidadı olan tárrega'nın takdir edilmesi gereken bir yönü, onun maddi imkanları çok kısıtlı bir aileden gelirken yeteneğini kanıtlayarak bursla konservatuara girebilmiş olmasıdır. profesyonel anlamda ilk eğitimini aldığı okul günümüzde real conservatorio superior de música de madrid olarak geçer. çok geçmeden ünlenen tárrega, turnelere başlar ve öğretmenliğe soyunur.

    ispanya önemli bir tarihsel olay yaşamıştır: la gloriosa. ispanya kraliçesi kötü yönetimi nedeniyle muhalefetin hedefi olmuştur ve kendisine karşı ayaklanmalar başlamıştır. alcolea muharebesi'nde kraliçeye bağlı güçlerin kaybetmesiyle kraliçe ii. isabel vatanını terkederek paris'e yerleşmek zorunda kalmıştır.

    tárrega'nın şöhreti, paris'teki ii. isabel'e kadar ulaşır. isabel onu saray müzisyeni olması için çağırır ve tárrega mesleğini bir süreliğine paris'te icra eder.

    francisco tarrega - isabel

    tárrega'nın yolu, sonraki dönemlerde londra'ya da düşmüştür. lakin unutmamak gerekir ki bestecimiz bir ispanyoldur. sıcak hava sever, güneş sever. londra'nın kapalı havası tárrega'yı depresyona sürükler. ingiltere'nin karamsar ambiyansını avantaja çeviren tárrega, meşhur lágrima'yı böyle besteleyecektir. (lágrima, latince "lacrima"dan gelir ve "gözyaşı" anlamındadır.)

    francisco tarrega - lagrima

    57 yaşında dünyaya gözlerini kapayan besteci, ispanyol müzik tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak tarihe geçecektir.

    bazı eserleri:
    tango maria
    adelita
    capricho árabe