hesabın var mı? giriş yap

  • zhou'nun kazası ve halo meselesi sıcak gündemken bu konuda 27 yıllık f1 seyircisi olarak ben de halo ve f1'deki güvenlik konularında eyyorlamak istiyorum.

    başlıkta halo yokken ne oluyordu diye sorulmuş. öyleyse nürburgring'de koşulan 1999 avrupa gp'de pedro diniz'in yaptığı kazanın videosuyla örneğini göstereyim. görsel görsel görsel
    pedro diniz'i o gün allah korumuştu. 2002'de sauber'in kullandığı 2003'de zorunlu olan hans sistemi diniz'in üzerinde olsaydı o gün o kazada ölecekti. hatta villeneuve bu sisteme bu nedenle ilk başta çok karşı çıkmıştı. peki hans kötü bir sistem mi? kesinlikle hayır. sadece f1 araçlarının pilotun kafası açıkta bırakan kısmına bir çözüm düşünülerek halo ya da benzeriyle kullanılmalı.

    üstelik sadece halo meselesi de değil. kazalı araç traktörlerle kaldırılırken yarışın tam gaz koşmasının ne kadar tehlikeli olduğunu ingiliz tv yorumcusu eski f1 pilotu martin brundle 1998 yılında şu şekilde dile getiriyordu.
    "ne zaman pist üstünde bir john deere* görsem dehşete kapılırım. eğer o araç oraya sürüklenebiliyorsa diğer araçlar da sürüklenebilir. bir gün araçlardan biri o traktörün altına girecek" diyordu.
    peki kendisi müneccim mi? hayır tabii ki de. 1994 japonya gp 'de bizzat kendisi de yağmur altında tam gaz koşulan yarışta morbidelli'nin aracına müdahale eden görevliyi ezip ağır yaraladı.

    bugün yağış oldu mu yarışların durmasına sinir oluyoruz, ya da pistin kenarında araba durdu diye safety car çıkıyor, sevdiğiniz pilotun yarışı berbat oluyor dün leclerc'e olduğu gibi. hatta ben de diyordum eski pilotlar saf delikanlıydı, şimdikiler süt çocuğu diye. ancak eskiden de yarışlar böyle can güvenliği olmadan koşuluyormuş. can onların canı sonuçta. gridde jules bianchi'nin ölümünden en çok etkilenen kişi olan charles leclerc'in şampiyonluğuna mal olmuş olsa bile ocon yolda kalınca safety car çıkmasına itiraz ettiğini sanmıyorum. sizler de artık bu olayları f1'in doğal bir parçası olarak kabul edin. bunlar zamanında düşünülmüş olsa jules bianchi bugün belki de hayatta olacaktı.

    peki konumuz haloya geri dönelim. kendisi ideal çözüm mü. bence hayır. halen daha zayıf noktaları var. bu nedenle halo hayat kurtardı diye övmek yerine daha iyisi nasıl olur diye düşünmek lazım. o nedenle benim gözümde halo tartışması bitmemeli.

    2009 macaristan gp 'de felipe massa'nın geçirdiği kazanın benzeriyse halo ile de yaşanabilir. massa bu kazadan sonra ölebilir ya da eski takım arkadaşı michael schumacher'in kayak kazası sonrası konumuna düşebilirdi. massa kaza öncesi şampiyonluk kovalayan bir pilotken sonradan asla eski formuna kavuşamadı. kariyeri bana göre erken bitti. görsel bu nedenle halo, hiç koruma olmamasına kıyasla iyidir ancak ideal çözüm için bana kalırsa halo + aeroscreen şeklinde bir çözüm gerekli. görsel

    neticede aytron senna'nın ölümünden sonra alınan güvenlik önlemleri vs. derken f1 rehavete kapıldı, göz göre göre gelen kaza sinyallerini görmezden geldi. şansla atlatılan kazalardan sonra modern f1 araçları çok güvenli denildi ve neticede jules bianchi aramızda artık yok. bugünkü kazadan da ders çıkarmak lazım. halo yine hayat kurtardı diye kolaycılık yapmak yerine önlem almak lazım.

    - startta sert ve yumuşak hamurla kalkan araçlar yüzünden oluşan büyük hız farkları ve kaosun önüne geçmek gerek. tamam strateji falan önemli ama güvenli değil işte. çaresi herkes tek tip lastik kullansın olmamalı ama bir şeyler düşünülmeli.
    - tekerlek temaslarında araçların takla atmasını önleyici bir formül gerek. bunu ön arka tekerlerin boyutlarıyla mı yaparlar, arka darbe emici düzeneğini uzatıp teker temasını engelleyici koruyucu bir parça mı eklerler bilmiyorum ancak bu da çok tehlikeli bir durum.
    - lastik bariyerlerin yüksekliği de gözden geçirilmeli. ne olursa olsun araç bariyerleri aşıp tel örgüler ile bariyerlerin arasına sıkışmamalı. başka bir pist ve virajda o araç tel örgülerin ötesine uçup seyircileri de öldürebilirdi. bu kazadan çıkartılması gereken çok ders var. f1'in çok ödevi var. çok uzun yazdım. sadeleştirebilirdim ama vaktim kısıtlı o nedenle kusura bakmayın diyerek entryimi sonlandırıyorum.

  • filmin çekimi ile ilgili dramatik bir olay;

    spoiler sayılamayacak önemsiz bir detay barındırıyor entry, fakat yine de uyarayım ben çok takıntılıysanız...

    şu yazıyı çeviriyorum: https://reverb.com/…-hates-on-six-strings?_aid=tank
    -------------------------
    john ruth karakterini canlandıran kurt russell'ın, daisy domergue'un yani jennifer jason leigh'nin rol icabı elinden kaparak kolona vurup parçaladığı gitar, martin gitar müzesi'nden kiralanan 145 yıllık altı telli antika bir martin imiş*. oscar ödüllü sound mixer mark ulano'nun dediğine göre tarantino, tam o anda sahnedeki performanstan memnun olduğundan, dudağında tuhaf bir kıvrımla odanın köşesinde izliyormuş*. parçalayan kurt russell'ın durumdan haberi yokmuş, dekor sanıyormuş*. kendisine bilgi verilmemiş. söz konusu sahnede gitar elinden alınan jennifer jason leigh ise durumu bildiğinden verdiği tepki gerçekmiş. gitarın parçalandığını öğrenip çıldıran müze temsilcileri ssninsider.com'a göre, kiralayanlara (yani film ekibine) şu iki soruyu sormuş: ''başka bir tane daha lazım mı?'' ve ''acaba kırılanın tüm parçalarını, müzemizde sergilemek için alabilir miyiz?''

    gitar 1870'lerde üretilmişken; filmdeki olaylar 1861-1865 yılları arasında gerçekleşen amerikan iç savaşının hemen sonrasındaki yıllarda oluyormuş. film, çevrelerden gitarın orijinalliği üzerinden artı puan kazanırken, aslında malum sahnede gitarı çalan kadın karakterin söylediği şarkı 1907'de yayınlanan geleneksel avustralya halk şarkısı ''jim jones at botany bay'' imiş.
    -------------------------

    şimdi linkini vereceğim yazı ise yukarıdaki yazıya martin firması tarafından gelen cevap imiş ama bunu daha sonra çevireceğim, uykum var*; https://reverb.com/…old-guitar-on-hateful-eight-set

    uyku sonrası edit: hemen yukarıdaki satırda linkini verdiğim, firmadan gelen cevap hakkındaki yazının çevirisi;
    -------------------------
    müze, arşiv ve özel projeler direktörü dick boak, firmanın, sitede yayınlanan ve gitarın parçalanışı hakkındaki detayları içeren* yazıdaki olaylardan haberdar olmadığını söyledi.

    filmde kullanılan sahnede parçalanan gitar, sette mevcut diğer kopyaların aksine 1870'lerde üretilen orijinal gitarmış.

    boak, ''olayın kaza olduğunu, üzerine iskele, dekor falan düştüğünü sanmıştık. böyle kazalar olur anlarız ama bu hafife alınacak bir şey değil. bu olayların, bir gitarın parçalanmasının senaryoda olduğu ve bunun oyunculara bildirilmediği için gerçekleştiği bilgisi bizler için tamamen yeni. senaryo ya da kurt russell'a gitarın, martin müzesi'nden alınmış paha biçilemez ve yeri doldurulamaz bir eser olduğunun söylenmemiş olması hakkında hiçbir şey bilmiyorduk.'' diyor.

    mark ulano, sahnenin belli bir noktadan, arada kesildikten sonra orijinalin, kopya gitarla değiştirilip kopyanın parçalanması şeklinde çekilmesinin gerektiğini söylemiş. ''bir şekilde kurt russell'a bu bilgi iletilmedi ve orijinali parçalanırken jennifer j. leigh gerçek bir tepki verdi.'' demiş.

    boak, firmanın başka bir tane teklif etmediğini, bu olayın ardından bir daha hiçbir koşul altında filmlere gitar kiralatmayacağını söylüyor.

    kazanın rezilliği yetmezmiş gibi, yeri doldurulamaz bir müze eseri olduğu gerçeğini göz ardı edip değerini hiç de yansıtmayan bir şekilde, gitar satış fiyatı kadar sigortalanmış. ayrıca boak, firmanın, gitarın parçalarını müzede sergilemek için değil ssninsider.com'da söylendiği gibi olası bir restorasyon amacıyla istediğini söyledi. ''parçaları incelememiz üzerine farkettik ki gitar tamir edilemeyecek kadar dağılmış, yok edilmiş.'' dedi.

    boak ekliyor, ''insanların bu olayın bizi çok üzdüğünü bilmesini istiyoruz. bunun gerçekleştiğine inanamıyoruz. hiçbir şeyin bunu gerçekten çözebileceğini sanmıyorum. gitarın sigortalandığı ücret kadar ödeme aldık fakat mesele bu değil. mesele amerikan müzik tarihinin ve mirasının korunması.''
    -------------------------

  • çoçukluguma denk gelen dönemdir. oynayan aynını etrafında bütün çocuklar toplanırdı, ayı lan ayı. sokaklarda ayı gezerdi, elinde tef ile bir adam o ayıyı oynatırdı. şimdi böyle bir şeyi hayal etmek bile olanaksız.

  • bir mahmut uslu beyanati. ne demek istedigi oldukca acik sanirim. 25 yildir kufur ederim, hic bu kadar klas kufur ettigimi hatirlamiyorum.

  • yara bandını bir seferde çekip çıkarıyor, soğuk denize hiç tereddüt etmeden atlıyordur. içkiliyken midesi çok bulanırsa da beklemez kendini kusturur. kendisini tanıyorum, sınavlarda soruları bitirdikten sonra cevaplarını kontrol etmezdi. otobüse binmeden önce akbilini çıkarır, sonra da ortalarda oyalanmaz, kesinlikle en arkaya giderdi. hayat çok kesin değildir onun için aslında. her şey bir bulamaç halinde olduğu için bazı sıkıntıların hızlıca aşılmasını istiyordur. o sıkıntılar ise kendileriyle hızlıca yüzleşilse de, bir türlü aşılamıyordur.

  • "evrenin başka yerlerinde de zeki canlıların var olduğunun en kesin kanıtı, şimdiye dek bizimle hiç irtibata geçmeye çalışmamış olmalarıdır"

  • cübbeli’nin yakın zamanda imam hatipleri eleştirmesi jakuzi medyası tarafından tepkiyle karşılanmıştı. “çocuklarınızı imam hatip’e vermeyin” diyen cübbeli, yeni şafak başta olmak üzere yandaş gazeteler tarafından hedef alınmıştı. bunun yanı sıra akp taraftarlarının da ağır eleştirilerine uğrayan cübbeli isyan etti.

    --- spoiler ---

    ben dinin, imanın gereklerini söylüyorum, mahmut hoca’yı savunuyorum, saldırılara maruz kalıyorum. söylediğimin hangisi yalan, hangisi inanca aykırı? sorsan yüzde 99’u müslüman diyorlar, toplumun yüzde 17’si ateist olmuş, ne kadar deist var bilmiyoruz, ama hataları dile getirdiğim için beni hedef alıyorlar.

    bir zamanlar atatürk’ü savunduğum için de hedef olmuştum. ben atatürk dönemi diyaneti’ni istiyorum. onun döneminde diyanet, maturidi çizgisindeydi. ya şimdiki ilahiyatçılar? bir kısmı vehhabi, bir kısmı ehli sünnet dışı başka ekollerden. bunları söylemeyelim mi?

    inanın artık tarikatları, cemaatleri savunamaz oldum. liyakat yok, koltuklara oturmuşlar. dernek diye, vakıf diye holdingleşmişler. ben bedel ödedim, fetö de beni hedef aldı, hapse attı. ya bunlar? bugün beni hedef alan yeni şafakçılar o vakit fetö’nün izindeydi
    --- spoiler ---

    kaynak

  • - şikayetiniz nedir?
    - ishalim doktor bey.
    - bırakın teşhisi ben yapayım lütfen, siz şikayetinizi söyleyin sadece.
    - günde 10 kere cayır cayır sıçıyorum.
    - ishal olmuşsunuz.

  • "korona virüs çıktığından beri bir kere bile test yaptırmadım.halen de yapmış değilim.bu virüsün fazlaca abartıldığını; influenza'dan farklı olmadığını düşündüm"

    annesinin durumunun ağırlaşmasına ve iki defa hastaneye gitmek zorunda kalmasına rağmen halen şu zihniyette olmak gerçekten araştırma konusu olmalı.

    diyabet hastası ve muhtemelen yaşı ilerlemiş olan annen belki de şuan aşı sayesinde hayatta.

  • ülkenin en şımarık kenti ve nüfusu trabzon. sloganları "bize her yer trabzon". onların bayrakları her yerde dalgalanacak, her gittikleri yerde trabzon'daymış gibi davranacaklar ama karşı taraftan aynı talep gelse neredeyse silah çekip vuracaklar. trabzon'a istanbul takımlarından birinin bayrağı asılsa şehir olarak cinnet geçirecekler ama istanbul'un köprülerine bayrakları asılacak. hayat onlara güzel. işine gelince bizans, bayrağın asılacak olunca "istanbul'un köprüleri". biri de demiş ki lige renk menk katan, şanlı trabzon. şanlı manlı değil, rezilsiniz.

    edit: mesaj atıp küfreden, hakaret eden, "zaa kudur" diye yazan trabzonlu arkadaşlara teşekkürler. tespitlerimi haklı çıkarmış oldular. istanbul'da elbette diledikleri gibi davranabilirler. trabzon'da aynı özgürlüğü bulamayacak olmak problem.

  • oruç dediğiniz olay zaten nefis terbiyesi değil mi? kimse sokakta, ofiste, orada burada yemek yemezse oruç tutanlar hangi nefsi terbiye edecek bre am trafoları?