hesabın var mı? giriş yap

  • her insanin olumden korkma, olmeyi istememe sebebi aslinda aynidir. geride biraktiklarindan yoksun olma korkusu. ahmet kaya "baba olamayacagim ornegin" der, kimi evladindan kimi asik oldugu kisiden ayrilmaktan korkar. ınsan uzerine ozlem nedense hep aşılabilir gelmistir bana. kucuklugumden beri, annem ne zaman kitap alsa, büyüdüğümde de ben ne zaman kitap alsam, "ya bu kitaplari okumadan olursem?" diyorumdur mutlaka. paranoya falan degil tabi her gun dusundugumden degil de, ben yokken cikacak kitaplari ve onlari okuyacak olanlari kıskanmıyor degilim. obur dunya gibi bir sey varsa umarim kutuphanesi vardir.

  • bence bu konu şu an klavye başında değil de, mesela bi 10bin metrede türbülanstayken de tartışılmalı. o zaman da fazla geliyor mu görmek lazım.

  • eğip bükmeye gerek yok, azılı bir kadın düşmanı olduğu doğrudur. "kadınlar üremekten başka bir işe yaramayan canlılardır" gibi önermelerle dolu bir makale kaleme alan adama ılımlı bir eleştirmen muamelesi yapmak, bacak ısırıp çene kilitlemiş bir pitbull'un oyun oynadığını iddia etmekle eşdeğerdir.

    lakin düşünürleri, yaşadıkları hayattan bağımsız değerlendirmek gafletine düşmeyenler bilirler ki, schopenhauer'ın sadece kadınlarla sınırlı olmayan bu düşmanca tutumu, annesi başta olmak üzere çevresindekilerle etkileşiminin bir sonucudur ve daha önemlisi, bütün entelektüel üretiminin tetikleyicisidir. bu konuya ışık tutan en önemli kanıtlardan biri, kendisi on dokuz yaşında iken annesi joanna'nın kendisine yazdığı mektuptur. mektubun bir bölümü şöyledir:

    "sinir bozucu ve dayanılmazsın, seninle yaşamak çok zor. bütün iyi niteliklerin, aşırı zekan karşısında karanlığa gömülüyor ve her şeyi başkalarından daha iyi bilmeye dair hırsın, bu iyi niteliklerini yararsız kılıyor. bu özelliğinle etrafındaki insanları gücendiriyorsun; hiç kimse, özellikle senin gibi önemsiz biri tarafından zorla geliştirilmeyi ve senin gibi birçok zayıflığı olan biri tarafından azarlanmayı, terslenmeyi anlayışla karşılamaz. senin yaptıklarının daha azını yapan biri, sadece komik olurdu ama sen bu halinle son derece rahatsız edicisin."

    burada joanna’nın yakındığı şey temel olarak, oğlu arthur’un çağdaşı erkekler gibi olmamasıdır. dönemin aristokratları arasındaki sosyal normlar; bir erkeğin genel olarak kibar, cana yakın bir mizaca sahip olmasını, centilmenlik adı altında kadınlara hürmet göstermesini ve belirli kurallar dahilinde kur yapmasını buyurduğu için, arthur'un da bu doğrultuda olması beklenmektedir. özellikle, döneme ait romanlarda da görülebileceği üzere, yıllarca yapılagelip sıradanlaşan bu kadın-erkek ilişkilerine ilişkin kurallar, artık herkesin uyduğu bir çiftleşme ritüeli haline gelmiştir. fakat mesele şudur ki, arthur sıradan bir adam değildir. ergenlik yıllarını seyahatlerde ve kadın peşinde koşup para ezerek geçirdikten sonra, bu çevreden ve çevrenin temsil ettiklerinden tiksinmiş ve kendini toplumdan soyutlayarak felsefeye vermiştir. annesinin çevresinde birçok üyesi olan alman entelijansiyasındaki şarlatanlığa ve felsefi bilgiyi çözülemez şifreler halinde sunmaya çalışan obskürantizme karşı yoğun bir nefret duymuş ve bunu her fırsatta dile getirmiştir. bunun bir sonucu olarak eserlerini, entelektüel derinlikten hiçbir şey kaybetmeksizin, mutlak bir berraklıkla kaleme almış ve keskin bir zekâya sahip olduğunun birinci dereceden göstergesi olarak, felsefenin anlaşılması zor konuları ve olgularını anlaşılabilir hale getirecek şekilde filtreleyip basitleştirme konusunda olağanüstü bir yetenek sergilemiştir.

    bu fiiliyatın iyi huylu, adab-ı muaşeret adına kasılan sıradan bir adamda bulunması çok zordur. joanna’nın istediği gibi yumuşak başlı, sünepe, annesi düşüncelerini beğenmediği için düşüncelerinden vazgeçen bir ana kuzusunun bu mertebeye erişmesi, bu kadar üst perdeye çıkması ise mümkün değildir. nitekim schopenhauer’ı schopenhauer yapan şey, kendisine dayatılan gerek sosyal, gerekse entelektüel norma karşı çıkmanın getirdiği aykırılık ve hegel gibi büyük felsefe üstadlarının karşısında yer aldığı bu aykırı pozisyonda kendini kanıtlama hırsının, içinde kopan fırtınaların getirdiği mental kıvraklıktır.

    annesine duyduğu öfke, birkaç başarısız romantik ilişki girişimi ile birleşince, çevreye karşı genel tavrı zaten kötümser ve düşmanca olan bu adamın kadın düşmanı olup çıkması şaşırtıcı değildir. bu nedenle kendisi, weimar sosyetesinin popüler isimlerinden olan ve sağlam bir party girl olduğu bilinen joanna'nın biricik oğlu olarak, annesinin yanında ortamlara akmak ve "siz de mi mutlak idealizmden sıkıldınız hanfendi tsısısısı" gibi sohbet başlatıcılarla bu çevreden hatun kaldırmak varken, bu yolu seçmemiş; annesini ve annesinin temsil ettiği bu dejenere hayata karşı çıkıp bugün tanıdığımız schopenhauer haline gelmiştir.

    kadınlara dair yazdıkları veya karakterinin yanında eşantiyon olarak gelen diğer bir takım borderline fikirleri, diğer düşüncelerinin itibarına gölge düşürmez. bunlar yok sayılır, kalanı okumaya devam edilir. zira kendisi estetik, metafizik ve etik gibi birçok alanda ufuk açıcı beyanatta bulunmuş olmakla birlikte, kanaatimce kant’ı en iyi şekilde yorumlamış olan düşünürdür.

  • cengiz diye kimi kimsesi olmayan birisi askere gitmiş. arkadasları aileleriyle konuşuyor, ailelerinden para falan istiyormuş, fakat bizim cengiz telefon açacak kimsesi olmadıgı için, oturmuş allaha bir mektup yazmış.
    allah'ım durum sana ayan beyan, kimsem yok biliyorsun, ne olur bana 200 milyon.'
    cengiz kapatmis zarfı yazmış üstüne ' cengiz'den rabbine' atmış postaya.
    cengiz'in mektubu tabii asker mektubu, incelenir ,.

    subaylar bir bakmışlar birliklerinde gariban asker. subayın birisi 'bizim birlikte böyle gariban askerler de mi vardı? haydi çıkın paraları' demiş.
    200 milyon çıkmamış, 150 milyon çıkmış. koymuşlar zarfa yazmışlar 'rabbinden cengiz e'...

    aslanım cengiz almış zarfı bakmış 150 milyon. oturmuş allaha 2. mektubu döşemiş.
    allahım mektubunu aldım çok teşekkür ederim. şimdi sana bi adres verecem parayı bundan sonra oraya gönder. zira bu ibne subaylar içinden çalıyor.

  • power fm'de iş çıkış saatlerinde geveze'yi dinlemeyi çok seviyorum, radyonun yeri ayrı, unutulmadı.

  • soru gereksiz ama tavırlar daha da gereksiz. ben böyle bir şey duymadım söylemindeki tavır hal ve hareketleri tipik egolu akademisyen tripleri... sen duymadıysan kesin yoktur. sunucu da çok güzel geriye çevirdi süreci...

  • tatilya projesinde yer almış olan adamın konuşmasını izlemiştim. tatilyanın neden battığını hatırladığım kadarıyla şöyle açıkladı:

    + türk ailesi çocukları için hiç bir şey yapmaz. tatilya projesi amerikan aile yapısına göre tasarlandı, her çocuk için iki yetişkinin de geleceği düşünüldü, neredeyse şehir dışına yapılması da sorun olmayacaktı çünkü aile taa beylikdüzüne kadar gitmeye çekinmeyecekti.

    oysa anladık ki türk ailesi çocuğu için o kadar uzağa gitmez. türk ailesi alış veriş merkezine kendi ihtiyacı için gider çocuğunu da avm'deki ufak oyun parklarına bırakır, kendi ihtiyacı yoksa sadece çocuğu için gitmez.