hesabın var mı? giriş yap

  • mevzu kendi hayatları olunca ne kadar da anlayışlı talepkarlar. ulan sen subay eşlerine söylediklerini ne çabuk unuttun terbiyesiz

  • 5bin ve altı maaş alan insanların 1 milyon lirayı kazanmak için 200 ay yani, takribi 16 sene boyunca çalışması gerektiğini unutanların eleştirdiği insan.

    1 milyon lira o adam için 16 senesine tekabül ediyor, 16 sene boyunca her gün nefret edip işe gitmek mi? yoksa 16 sene boyunca var olan vaktini daha değerli şeylere harcamak mı?

  • insanlarin imajlarini korumak adina icine dusebildikleri bir yanlilik cesidi. egolarini korumaya yarar. basarisizliklarindan cok basarilarinin sorumlulugunu almaktir. soyle orneklenebilir: diyelim poker oynuyorsunuz. kazandiginiz zaman "ben superim" dediginiz gibi kaybettiginiz zaman "basarisizligimdan oldu" diyememenizdir. "sansim yaver gitmedi" demektir adeta. ya da en tipik ornek sinav ve ogrenciyi dusunelim. sinavdan iyi alinca sinavin gercekten ogrenciyi iyi sinadigini ve adil oldugunu deklare ederken kotu not alinca "hoca cok kazik sormus" demektir. kendini degerlendirmeyi ogrenememis insanlarda daha cok gorulur. mesela turklerde feci sekilde bu yanlilik goze carpar. turke bisey olmaz mantigi yani.

    cesitleri de vardir bunun. bir deney anlatayim.

    mesela ilac ve entelektuel performans etkilesimli bir deney yapilmistir. deneye katilan insanlara tahmin ederek ve mantik yuruterek cevaplarini bulabilecegi sorular sorulmustur. sorular sorulan her kisiye deney sonunda "tebrikler, en yuksek puani siz aldiniz" denilmistir, oyle olmadigi halde. bir sinav daha yapacaklarini soylerler fakat bu sinav ilacli olacaktir. ilaclardan birinin entelektuel performansi arttirdigini soylenirken digerinin de dusurdugu soylenmistir ve deneye katilan kisilerden bu iki ilacin arasindan bir secim yapmalari istenmistir. ve neredeyse hepsi performanslarini dusurecek ilaci secmistir. cunku nasi olsa en iyi puani aldilar, zeki olduklari kanitlandi. simdi basarisiz olursalar sucu da ilaca atacaklar. sinsiler.

    (berglas & jones, 1978)

  • adamlar gote got demisler, ailenizi yaniniza alip hakkariyi gezmeye gider misiniz buna cevap vermek cok zor olmasa gerek. birde uzerine dagcilikla alakali bir spor icin ne desin adam kevlar yelek giy yanina da keleş mi al desin.

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/