hesabın var mı? giriş yap

  • 4. sınıf ingilizce dersinde, nedense ingiliz dili tarihi üzerine atıp tutarken, nasıl coşmuşsam artık.

    - yani çocuklar düşünün 3000 yıl önceki türkçe ile şu anki türkçe aynı mıdır?
    + hocam daha 3000 yıl olmadı ki ama.
    - nasıl yani?
    + 2012'deyiz daha.

    sfdhlşkldnjfhdf hala gülüyorum lan, keşke herkes 4. sınıf olsa, böyle şirin, eğlenceli olsak.

  • muhtemelen arapça konuşmasından ziyade yüksek sesle konuşması, telefonla konuşmaması gereken bir yer ya da zamanda konuşmasından kaynaklanmış olup medyanın çarpıtması ile böyle bir habere konu olduğunu 25 yıllık türkiye tecrübemden ötürü düşünmekteyim.

  • 10 gün önce 5300 tl fiyatlı bir bilgisayar sipariş ettim buradan. normal fiyatı 6500-7000 arası. araya hafta sonu da girince 3 gün içinde elime ulaştı. akşam verdiğim sipariş akşam kargolandı zaten. o derece hızlılar maşaallah. ürün geldikten 2 gün sonra açtım ve kurdum. hem kutunun altındaki deformasyon hem de ürünün markasının resmi sitesindeki garanti süresi ( garantisi 3 ay önce başlamış ) bu bilgisayarın daha önce kullanılmış olduğunu düşündürttü bana ama bilgisayar canavar gibi.

    hemen e mail ile iletişime geçtim ve bana iade alacaklarını belirterek bir kod gönderdiler. yani eveleme geveleme yok, efenim servise gönderelim yok, siz açıp kurmuşsunuz iade alamayız yok. adamlar koşulsuz iadeyi kabul ettiler. ama burada benim mağduriyetim var tabii. bilgisayar indirimleri bitmiş ve malın fiyatı 7200 tl olmuş. diğer sitelerde en ucuz olanı 6800 tl. yani en az 1500 tl zararım var.

    sabah olunca telefon ile iletişime geçtim. durumu anlattım müşteri temsilcisine. iadeniz kabul edildi dedi. ben de iade etmek istemediğimi, indirimleri kaçırdığımı ve benim açımdan bir mağduriyet oluştuğunu belirttim. ''yetkililerle görüşüp sizinle bir saat içinde iletişime geçeceğim mutlaka'' dedi.

    yaklaşık bir saat sonra benimle aynı hanımefendi irtibata geçti. talebimin olumlu karşılandığını ve istersem ürünü iade ederek fiyat eşitlemesi ile aynı ürünü aynı fiyattan tekrar satın alabileceğimi belirtti. istersem ürünü göndermeyip kredi kartıma ürünün fiyatının yüzde 20'sini iade edebileceklerini belirtti.

    yani adamların açılmış ve kurulmuş bir bilgisayarı iade alması bile benim için çok iyiyken, yaşadığım ülkedeki alışveriş şartlarını unuttururcasına tüm mağduriyetimi farklı seçeneklerle gidermek için ellerinden geleni yaptılar.

    başka bir e ticaret sitesinden alsaydım bu ürünü, muhtemelen başıma ağrılar girene kadar sıkıntı yaşayacaktım ve çok çok büyük ihtimalle benim adıma olumsuz sonuçlanacaktı. en iyi şartlar altında hakem heyeti falan uğraşıp iade edebilecektim. geçenlerde başka ve büyük bir türk e ticaret sitesinde indirimden aldığım ürün iptal edildi ve bana tedarik sebebiyle göndermedikleri ürünü yüksek fiyattan satmaya devam ettiler . ( adı lazım değil hepsiburada )

    amazon, bana resmen müşteri memnuniyetinin zirvesini yaşattı. ben şimdiye kadar (internet alışverişini çok sık yapan birisiyim) genelde diğer sitelerden yapıyordum alışverişi. ama bu olay ve diğer sitelerdeki ufak tefek olumsuzlukları düşününce kesinlikle ilk tercihim amazon olacak. hatta ürünün fiyatı daha pahalı olsa bile ( çok ciddi fiyat farklar olmadığı müddetçe ) tercihim mutlaka amazon olacaktır.

  • herşey bitti de doktorun günde 40 saat çalışıyorum lafına mı takıldınız? adam nöbet tutup ertesi gün de mesai yapıyor. ne demek istediği bu kadar belli iken hala algı kasıyorsunuz.

  • bir sinema tv öğrencisi olarak kendi edindiğim tecrübeleri paylaşacağım tavsiyeler.

    öncelikle "kısa film çekmek istiyorum, çok seviyorum." diyerek türkiye'de bulunan üniversitelerin sinema-tv bölümüne girmeyin. devlet üniversiteleri imkansızlıktan kan ağlıyor. ne yeterli ekipmanı, ne nitelikli hocayı ne de beklentileri karşılayabilecek durumda değiller. bir atölye ortamı yerine, sınıf ortamı bulacaksınız. sanatçı yerine, akademisyenler ders verecek. özel okullarda teknolojik olarak daha iyi imkanlara sahip olacaksınız, sanatçıları dersinize sokabilecekler, daha esnek koşullar sağlayabilirler. bu alanda adını duyduğum iki üniversite var. birisi bahçeşehir diğeri bilgi. yine de orada okuyanlara danışmanızı öneriyor ve sinema-tv bölümün tercih etmeme konusunda büyük oranda anlaştığımızı düşünüyorum.

    kısa film çekmek istiyorsunuz, böyle bir karar aldınız. ifade etmek istediğiniz şeyler var. ilk tavsiyem izlemekten çok, okumanız konusunda. senaryo için kısa film yazmak kitabını öneriyorum. kısa filmin uzun metraj bir film gibi kurulamayacağını ve nedenlerini anlatarak yazacağınız senaryo için ödevler vererek ilerleyen bir kitap. bu kitabı edinerek ve okuyarak senaryo ve kısa filmi yazma konularını hallettiğinizi düşünüyorum.

    "abi yazdık ama ne çekeceğiz, nasıl çekeceğiz?" diyorsunuz. sinemada kendinizi ifade etme aracınız kameradır. kısa film gibi kurgu ve görüntü ağırlıklı bir türde kamerayı kullanmayı öğrenemezseniz şansınız yok diyebilirim. temel olarak doğru pozlamanın nasıl yapıldığını ve kamerayla senaryoda yazdığınız etkiyi nasıl vereceğinizi öğrenmeniz gerekir. "adam kalabalıklar içinde yalnızdır." çok güzel bir ifade. kalabalıklar içindeki adamı hem ön plana çıkarıp, hem de nasıl yalnız göstereceğinizi bilmezseniz istediğinizi ifade edemezsiniz. aklınızdaki fikirleri cümleye dökememiş olursunuz. üst açıdan geniş açı bir lensle kendi etrafında dönen bir adamı verebilirsiniz. ya da uzaktan zoom bir lensle insanlar hareket ederken ortada sabit duran bir adamı verebilirsiniz. örtücü hızını düşürürseniz oyuncunuz daha da belirgin olur. kurguda aks atlatırsanız kaybolmuşluk hissi de ekleyebilirsiniz. kısacası kamerayı çok iyi kullanmanız gerekir "abi adam net böyle arka plan flu oluyor ya onu ben çok seviyorum." ifadesinin ötesinde kameraya hakim olmanız gerekiyor. ya da hakim olan birileriyle fikiralışverişi yaparak çekim senaryosunu oluşturmanız gerekiyor. bunu için dijital video ile sinema kitabını öneriyorum. "ben görüntüde uzmanlaşacağım abi" diyorsanız; blain brown'ın sinematografi kuram ve uygulama kitabını, ışığa hakim olmak istiyorsanız da aynı yazarın sinema ve videoda ışıklandırma kitabını öneriyorum.

    senaryoyu yazdık, görüntüleri çektik bunları birleştireceğiz bir de değil mi? görüntüleri kes yapıştır gibi gözükse de sinemayı sinema yapan şeydir. "abi adamı buradan çektik, biraz da buradan çekelim." dediğinizi duyar gibiyim. ama o iş öyle olmuyor. temel kurgu prensiplerini gözetmeden görüntülerinizi oluşturur ve sıralarsanız yaptığınız film hiçbir şeye benzemez. (ne yaptığınızı bilmediğinizi varsayıyorum. yeni bir dil oluşturuyorsanız deneysel sinema yapıyorsunuz demektir. bu da büyük oranda tecrübe gerektiren bir iş.)

    kurgu için önerebileceğim bir kitap ne yazık ki tam olarak yok. görüntüler kafanızda oluştuğunda bunların sıralanış biçimine de kafa yormanız gerekir. tanrı'nın kuralları olmasa da temel kurgu prensiplerini öğrenmeniz şart. sinema ve televizyonda görüntü kurgusu kitabını edinin, yazarı aleksey georgiyevic sokolov. ayrıca walter murch'un göz kırparken kitabını öneriyorum. son derece akılcı bir adam. kurgu hislerle yapılır diyor, fakat referanslarını bilimden veriyor.

    ne saydık şimdiye kadar? senaryo, görüntü, kurgu. bu işin bir de ses boyutu var. sesi düzgün almak ve tasarımını yapmak hiç de sandığınız kadar kolay değil. düzgün bir türkçe kaynak ne yazık ki yok.

    teoriden bahsettim biraz da pratikten bahsedeyim. oyuncu yönetimi var bir de bunlara ek, bir de bulmanız gereken oyuncular. "abi film çek ben oynarım ya." diyen insanları film çekeceğiniz zaman etrafınızda bulmanız oldukça zor. onları istediğiniz gibi oynatmanız daha da zor. başta mecburen bu yola başvuracaksınız, fakat bir şeyleri çözdükçe oyunculuk deneyimi olan insanlara ulaşmaya çalışın.

    "bir kısa film çekeceğiz dedik, hevesimizi kursağımızda bıraktın." diyor olabilirsiniz. fakat film çekmek gerçekten çok zor, bir o kadar da kolay bir iş. hem matematik, hem edebiyat, hem de iletişiminizin çok güçlü olması gerekiyor. fakat bunlar sizi korkutmasın. eğer gerçekten ben bu yola baş koyacağım diyorsanız sonuna kadar imkanlarınızı zorlayın. başlangıcı ise ödül almış ya da beğendiğiniz kısa filmleri izleyerek yapın. ben bunu neden beğendim? ve gerçekten böyle bir şey çekmek istiyor muyum? anlatmak istediğim ney? sorularının cevaplarını vermeye çalışın.

    temel olarak başlamanız gereken kitabı ise benimle aynı bölümden mezun olan ilker canikligil'in yazdığı dijital video ile sinema kitabından yapmanızı öneriyorum. ortak değilim, birebir görüşmüşlüğüm de yok. fakat birinci sınıftan ikinci sınıfa kadar okuduğum sinema bölümündeki derslerin özeti niteliğinde bir kitap. anlatımı da oldukça açık, o nedenle onu öneriyorum. bu arada sinema tv bölümünden bir şeyler öğrendiğimi fark ettim. fakat kitaplarda yazan şeylerin dışında kayda değer bir şey öğrendiğimi söyleyemem. o nedenle ömrünüzü burada heba etmek yerine, sinemayı kitaplarla ve kendi çevrenizle öğrenmenizi tavsiye ediyorum. lisans eğitimi oldukça önemli, düzgün bir üniversitede, düzgün bir çevrede yapmanızı öneriyorum. sinema türkiye'de okullarda öğrenilecek bir sanat değil.

    bu arada kitapların hepsini sipariş verip, bu entryi favorilere atıp bir daha yüzüne bakmama yapacağınız bir eylem olabilir. buna dikkat edin. kitapların hepsini aynı anda sipariş vermenizi tavsiye etmiyorum. okudukça bir yenisine göz atın ve diğer insanların tavsiyelerine de bakın. entryi favorilere ekleyecekseniz de bir kere okuduktan sonra eklemenizi öneriyorum.

  • son zamanlarda internetten temel fizik anlatan bir video ders serisini izlemeye basladim. hatta videolardan birini az once bitirdim. oyle youtube'taki "nukleer atiklari gunes'e gonderebilir miyiz" temali videolardan ya da kanallardan degil. hareket konusundan baslayarak lise duzeyinde fizik dersi anlatiyor cesitli hocalar. uzaydaki konum nedir, hiz nedir, grafikle nasil gosterilir, denklemle nasil ifade edilir diye anlatiyorlar. position, velocity, motion derken bayagi bayagi anliyorum ve bu beni cok mutlu ediyor. tabii bunlar sizin icin cok basit olabilir ama, en son 15 yil once lise 1'deyken fizik dersi gormus bir psikoloji bolumu mezunu oldugum icin bunlari anlayabilmek, hareketsiz bir topun konum-zaman grafiginde nasil ifade edilecegini kestirebilmek benim icin oldukca onemli ve keyif verici. kendi alanimla sinirli kalmaktan hoslanmiyorum. cevremde olup bitenleri anlamayi seviyorum. icinde yasadigim dunyaya ve evrene farkli acilardan bakarak daha butuncul bir anlayis gelistirmeyi seviyorum. hep sevdim.

    ama benim demek istedigim baska. videoyu izlerken bir seyi fark ettim. bence anne babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miraslardan biri, yaşam boyu öğrenmedir. kisinin surekli gelisim halinde olarak kendisine oldugu kadar ait oldugu topluma da katki yapabilmesi bir tarafa, bence ogrenmeyi bir yasam bicimi haline getirmek koruyucu ve kurtarici da bir etkiye de sahip. en azindan bende bu yonde islemis hep ve hala da oyle isliyor.

    zift gibi koyu bir karanligin icindeyken bile herhangi bir seyin nasil isledigini anladigimda ya da yeni bilgi ogrendigimde iyi hissedebildiysem bence bu, salt ogrenmenin verdigi mutluluga, ne kadar ciliz da olsa, siginabildigim icindi; cunku ogrenmek her yerde, her zaman ve her bicimde, hep birlikteyken ya da tek basimayken mumkundu. kosullarim ne olursa olsun yasama tutunmami ve onu sevmemi de sagladi ogrenmek.

    "ogretmenler bir aractir. ogretmeni sevmek zorunda degilsin. sen ogrenmenin kendisini sev. seni ogrenmek mutlu etsin. hep ogren; cok calis." dendi bana cocuklugum boyunca. ogrenmeyi oyle cok sevdim ki yasama sevincim haline geldi. kendi dunyamda karanliklara gomuldugumde bile bilginin ve bilimin yaktigi bir mum isigiyla aydinlanabiliyorsam bu, ogrenmeyi cok sevdigimdendir. anne ve babamin bana biraktigi en guzel miraslardan biridir.

    bilmedigimiz seyler hep var olacak belki ama, sorgulayacak, arayacak ve ogrenecek seyler de hep var olacak demek oluyor bu. basli basina yasama sevinci. benim icin oyle.

  • beş milyon suriyeli ülkede yeni bir demografik sorun oluşturacak dediğimizde bir şey olmaz abartmayın, diyen karaktersizler neredesiniz.

    onlar bizden bir, biz onlardan bir can alsak ne olacak.

    türk çocukları, suriyeli düşmanı; suriyeli çocuklar, türk düşmanı olarak yetişecek.

    yatacak yerin yok recep.
    bu 40 milyon insanın ahı öbür tarafta seni ne duruma sokacak acaba.

  • bu uygulamada kendimi yaşlandırıp anneme yolladım. şu an yaşlılığını gördüğümüz dedemi bile tekrar yaşlandırmak zorundayım. bütün sülalemi yaşlandırdım. anneyi böyle şeylerden haberdar etmek pişmanlıktır.

  • pandemi hastanesinde çalışan bir sağlık çalışanıyım ve istifa etmek istiyorum... neden mi?

    1. herkes söylüyor bende tekrar etmek istemiyorum ama 2 hafta oldu hala koruyucu ekipman yok. kendi imkanlarımla 2 kutu cerrahi maske 1 tane n95 maske bone ve siperlik alabildim. tek kullanımlık olması gereken çıkar at önlüğü ve maskeyi üstüme zimmetlediler 2 haftadır mecburen kullanıyorum.

    2. geçen cuma 38.5 ateş ve soğukkanlı şikayetlerim oldu test yaptırmak istedim sağlık çalışanına tarama yapma durumumuz yok dediler. corona mıyım bilmek istiyorum aileme ve hastalarıma karşı sorumluyum dedim, kendini corona virüsü kapmış farzet çift maske tak çalışmaya devam et dediler.

    3. okullar tatil edildi 6 yaşındaki oğlumu bakacak kimsem olmadığı için 17 yaşındaki yeğenime bırakıp çıkıyorum. izin almam bir çözüm sunulmadan yasaklandı.

    soruyorum size bu koşullarda nasıl çalışmalıyız? oluşturdukları çaresizliğin farkındalar ve biz pes etmeye başlamadan onlar önümüzü kapattı. mecbur bırakılıp bu koşullarda çalışsamda süreç biter bitmez diplomamı yırtıp atacağım lanet olsun sisteminize...

    edit: öncelikle özelden destek mesajı atanlara canı gönülden teşekkür ediyorum.

    1. koruyucu ekipmanlar konusunu biraz açmak istiyorum malzemeler çok kısıtlı 2 haftadır sabırla ekipmanların gelmesini bekledik ama hala imza karşılığı günde 1 cerrahi maske veriliyor ve ısrarlarımız sonucu kullan at önlüğü 1 defalığına alabildik. acil servis ve klinikte tanı konulmuş hastalara müdahale edenler dışındakilere koruyucu ekipman verilmiyor ama hastanenin diğer bölümlerinde de hastaya temas ediyoruz etmeyede devam edeceğiz daha dün bile 2 gün boyunca tedavisiyle ilgilendiğim hasta corona pozitif çıktı pandemi kliniğine alındı halbuki hasta böbrek taşı düşürüyor risk taşımıyor gözüyle bakılıyordu. virüs yayılımı bukadar yaygınken kimin taşıyıcı kimin hasta olduğunu tespit etmek mümkün değildir buyüzden hastanede çalışan hastaya temes eden herkese koruyucu ekipman sağlanmalı. işten kaçmak gibi bir niyetim hiç olmadı yasal zorunluluktan ötürü değil işime karşı hissettiğim sorumluluktan dolayı zaten çalışıyorum ama çalışırken kendimi güvende hissetmek istiyorum.

    2. sağlık durumumu soranlara teşekkür ederim şuanda iyiyim, ateşim sadece 1 gün oldu belkide sıradan bir soğukalgınlığıydı yada coronayı böyle geçirdim bilemiyorum ama hastalık konusunda çok baskı var tek akciğer lobu olmayan sürekli öksüren ve ateşi yükselen iş arkadaşıma dahi rapor verilmedi gebe olan çalışma arkadaşımız göreve çağrıldı. tek istediğimiz insanca muamele fazlası değil .

    3. koruyucu ekipmanı hadi kendim birşekilde temin etsem hissettirdikleri değersizlik duygusunu içselleştirmeden aşmanın yolunu bulsamda çocuğumun bakımı konusu beni çaresizleğe iten en önemli etmen maalesef ve benimle aynı durumda olan birçok sağlık çalışanı var. eşimde özel sektörde sağlık çalışanı ve yayınlanan genelge bizi kapsamıyor kapsasa dahi yıllık izin kullan diyor senede 20 gün izin hakkımız var okulların açılıp açılmayacağı belli değil. özel kamu üniversite ayırımı yapılmaksızın ilk okul çağında çocuğu olan her aileden birine talebi doğrultusunda idari izin verilmeli. buna başka nasıl bir çözüm yolu bulurum inanın bilemiyorum.

    destek veren herkese teşekkür ediyorum.

    bu başlıklara da destek vermenizi rica ediyorum.

    (bkz: sağlık çalışanlarına ekipman sağlansın)

    (bkz: sağlık çalışanlarına covid-19 testi yapılsın)