• aşk sahneleri son derece sıkıcı olan film. bu kadar klişe sahneler barındırmasaydı çok daha iyi olabilirdi. manzaraları çok güzeldi o ayrı.
  • kendi hayat hikayesinin de,romanları gibi etkileyici olduğunu anladığım film.
  • --- spoiler ---
    filmin en unutulmaz sahneleri ve replikleri arasında tom un jane`e ben tamamen seninim demesi (ki bir erkeğin bunu söyleyebilmesi olağanüstü güzellikte, sanki roller değişmiş ve kadının yerine bir erkeğin kendini teslim ediyor olması çok güzel), amcasının evinde defalarca aynı sahnede gidip gelmeleri ama bir türlü öpüşmeye cesaret edememeleri, jane evine geri dönerken tom`un arabanın camından görünen yürüyüşü ama sonrasında umutsuzca duraklaması, tom nişanlandığı zaman jane le ormanda karşılaşması ve aradaki dilsiz adama karışmaması için yalvarırcasına lütfen demesi bu ve bunun gibi pek çok sahne...filmin replikleri gerçekten çok güzel...normalde aşk filmlerine tahammül edemeyen ben bile gözlerim dolu dolu izledim. gerçi filmde yaşanan zamanın çok eskilerde kalmış olması da benim ilgimi çeken en önemli ayrıntı. ama daha yoğun olabilirmiş sanki biraz boşluklar hissetmedim değil ama yine de güzel film.
    --- spoiler ---
  • jane austen gibi bir ilaheyi harcamis olan yapimdir. elizabeth bennet, emma woodhouse, fanny price gibi sahane, guclu kadin karakterler yaratan bir kadin- ki kendisi kisacik yasaminda 6 adet sahane eseriyle ingiliz edebiyatina buyuk katkilarda bulunmus ve bir suru -basarili guncel yazarin da dahil oldugu- yazara (bkz: helen fielding) ilham kaynagi olmus, bir suru disi kisinin de hayata ve aska bakisini soyle-boyle sekillendirmis bir insandir- bu kadar aciz ve saf bir kisi olarak resmedilmemeliydi diye dusunuyorum nacizane. bu aciz yansitilma durumunun daha once sylvia plath'in de basina geldigi dusunuldugunde emily dickinson'un hayatini konu alan bir film cekilse neler olur dusunmek bile istemiyorum sahsen.
  • erim erim eritmistir icimi o dans sahnesi, the last king of scotland dan sonra ilk kez karsilastigim son gozdem james mcavoy un iskoc dan donme british aksani ve salas edalari esliginde..

    eger o ask bu ask in yakinindan gecebildiyse, jane olmakla takasin sorgusunu dahi manasiz hale getirmekte. kimse bana ama english literature ama sense of humour ama mesmerizing irony demesin pls. tum bunlarin, bir yazarin olumsuz karakterleri yerine bir kadinin siradan ve gecici hayatinda yasamalari cok daha guzel.
  • herkesin diline, gözüne dolanmış unutulmaz bir dans sahnesine sahip hayali-gercek olabiliteli film... jane austen birdenbire sosyetenin en merak edilir simalarından birine mi dönüşmüştür acaba? filmin güzelim doğası, tek tek arayıp tarayıp bulduğum dinlenesi müzikleri, güzelim oyunculuklar vs vs derken herbiri bir yana en merak ettiğim hakketten de dans sahnesi, ama sahneyi nası oynamışlar, nası dans etmişler, ne şirin gülmüş filan değil çalan müziğin kime ait olduğu... mozart mı, strauss mu, ya da herhangikimseyse... çatlayabilirim...
  • herhangi bir zamanda izlenmiyorsa etkileyebilecek bir yaşam hikayesi, film. örneğin daha fazla aşka inanmıyorum zırvalıkları içinde beklemekten yorulmuş, bulamamaktan korkmuş ve tercihlerinden emin olmayan birinin halet-i ruhiyesi ile izlendiğinde durup düşündüren bir hikaye. zira hikayedeki aşk üzerine yapılan onca yorumdan öte en çarpıcı kısmı jane austen ve kardeşinin yaptığı tercihtir. özellikle de 1790'lı yıllar göz önüne alınırsa, jane' in aldığı kararlar cesurca ve en azından vicdanen sorgulamaya maruz bırakmayacak tercihlerdir.

    (bkz: evlenmemek/@zminrna)
  • sahane bir regency duzenlemesi icinde, hampshire'a ve jane austen'in jane austen olmadan evvelki hayatina konuk oldugumuz bir film. gercek hayatta thomas lefroy ve jane austen arasinda tam neler gectigini bilemiyoruz, ama jane, kardesi cassandra'ya yazdigi sayisiz mektuptan bazilarinda tom'dan ve flort edislerinden bahsediyor. filmin guzel hatirina bunun bir ask hikayesine cevrilmesi gerekli tabii, ama o meshur dans sahnesi basladigi andan itibaren, ki ben sahsen biliyorum ki, jane austen hic evlenmemis ve gencecik yasinda olmustur, benim icimi bir huzun kapliyor. bu is olmayacak! asik olmayin! kahretmeyin ekran basindaki izleyiciyi! ama dinleyen yok. yakisikli degil ama sempatik ufak tefek james mcavoy kiza karanlik bahce koselerinde sozler verdikce, gulucukler attikca, kacamak elini tuttukca icim daraliyor. oldular olmadilar. boyle bir ayrilik sevdaya dahil, gozyaslarimizi bitti mi sandin'lar.

    bir de hepsinin neticesinde, bir elizabeth bennet, elinor dashwood, anne elliot olamamak; jane olmak, kuruyup kalmak, gencecik yasinda olup gitmek var. cok korkuyorum be atam.

    uyanis editi: son paragrafla omrumun premonition'i odulunu aliyorum. bes ay sonra bizzat jane'in gittigi hodgkin lenfoma teshisinin konmasi ile bir austen olumu ile arama giren tek sey modern tip oldu. ama kimse benim mathews review'larimi, constantine ve tarih yazimi makalemi falan okuyup arkamdan aglamazdi, bu net. o zaman neymis? yasasin abvd.
  • dişi izleyicilerin, sinema salonundan, hayat boyu mutsuzluğu goze alıp "jane olmak istiyorum" diyerek çıktığı film.
hesabın var mı? giriş yap