• (bektaşi) veya (nazenin), kâmil insan demektir.
    bektaşilik dış (zahir) yüzünden halka ve iç (batın) yüzünden hakk’a bakan iki yönlü büyük bir kavşak (berzah) ı noktasıdır. bektaşilik batın manayı sembol ile zahir manayı da misal ile yani lâhutiyeti sembollerle, meşhudâtı da misal aleminden bildirir. bektaşilik, gereceği anlatabilme yolunda her dille konuşur ve her renk ile renklenir.
    her şeyi kendisinde ve kendisini de her şeyde görür ve gören de görünen de (benim) der.
    bektaşiliğe göre suretler ve isimler açısından (allah, muhammed, ali) 3 tek bir nurdur, mertebeler bakımından insanlığın son noktasıdır; yani, hakk'ın tam zuhurudur. hakk’ın her sıfatta ve sıfatla zahir olduğu da bektaşilikte şu nefesle işaret edilmiştir:

    aynayı tuttum yüzüme
    ali göründü gözüme

    (melamilik ve bektaşilik- prof. dr. cavit sunar-a.ü.yayınları-1975)
  • 13. yüzyılda horasan'dan anadolu'ya gelip yerleşen hacı bektaşi veli tarafından kurulmuş bir tarikattır. zaman içerisinde batıni bir karakter kazanan bu tarikatta hurufillik, babailik, ahilik, abdallık gibi akımlar etkili olmuş; ayrıca şaman gelenekleri de kısmen devam etmiştir. tarikatın aslındaki bireysel özgürlük, halka dönük yüz ve dervişlerin propaganda yeteneği tarikata osmanlı imparatorluğu içinde büyük bir yayılma kapasitesi kazandırmıştır.

    (alıntı: temmuzda kar satmak / tunca kortantamer)
  • bektaşicilik olmuştur artık. sağcılık, solculuk, mevlanacılık gibi...
  • tekke ve zaviyelerin kapatılması rezaletinden sonra türkiye'de bektaşilik* fiilen bitince günümüzde merkezi arnavutluk'a taşınmış.* arada gerçi enver hoxha da boş durmamış, o da zulmetmiş bektaşilere. şu video'dakileri dinlerken vay be; tekkelerin kapatılmasına bize özgü eğreti ''şehirlileşme'' de eklenince sadece yüzyılların pratiği değil kültürü, geleneği de kayıp gitmiş ellerimizden dedim. tetovo, kalkandelen'deki* arabati baba tekkesi'nden bir derviş balkanlardaki bektaşilerin ahvalini anlatmış. video eski lakin yine de izlemeye değer.

    ek: şurada da dede baba'yla (bkz: edmond brahimaj) ilgili nispeten daha yeni bir video var. http://www.youtube.com/…xztvl1m-mgi&feature=related
  • bir yerlerden duymuştum da şimdi nerede ne zaman hatırlamıyorum, "herkes kendi zaafının orucunu tutsun" tarzı bir yorumu varmış. (tamamen uydurma da olabilir, bir kaynağım yok)

    hoşuma gitti ama. önce kendini bileceksin diyor. insan dediğin sıfat ve özne. kendine münhasır. zaafın olan, sana zarar verdiğini gördüğün şey ne mesela: "çok konuşmak", "boş boş oturmak", "sigara", "dedikodu", "çok yemek", "çok çalışmak", "af dilenmek", "sevgili",...

    nasıl oruç tutacağın sana kalmış artık.
  • sultan ikinci mahmud döneminde, bu tekkeye yönelik bir "karalama" faaliyeti başlıyor, malum.
    1826 tarihi ve bektaşiliğin başına gelenler uzun mesele, benim derdim onu tartışmak değil.
    ama "ibret" alınacak bir "karalama" var ki, sünni islam-devlet aklı, binyıllardır ne kadar benzer yöntemler izlemiş, göstermesi bağlamında enteresan.
    dönemin vakanüvislerinden "sahhaflar şeyhizâde esad efendi" şöyle demiş:

    "helalarında zuhur eden testilerin ağzına neuzubillahi teala mushaf-ı şerif evrakını tıkaç yaptıklarını hedmine memur olanlar görüp haber vermişlerdir."

    yani diyor ki beyimiz;

    "bizim bir arkadaş" bu bektaşileri görmüş, tuvalette kutsal kitap kullanıyorlar. bunlar manyak.

    he babam, he paşam.
  • mevlevilik islam içerisinde nerededir, sosyal statü olarak nerededir, siyasal olarak nerededir? bu sorulara bir cevap bulunduğunda, bektaşilik için aynı cevaplar kullanılabilir. mevleviliğe bakıldığında görülenlerle, bektaşiliğe bakıldığında görülenler aynıdır (önyargısız gözle). sadece bazı ritüellerde farklılık vardır.

    nasıl mevlevilik ve mevlana islamiyetten ayrı/aykırı düşünülemezse, bektaşilik ve hacı bektaş ta düşünülemez. şu kıssa ile aralarındaki benzerliği ve birbirlerine duydukları saygıyı anlatmış olalım.

    bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu hacı bektaş veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. (o zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.)

    durumu hacı bektaş veli'ye anlatır ve hacı bektaş veli helâl değildir diye bu kurbanı geri çevirir.

    bunun üzerine adam mevlevi dergahına gider ve aynı durumu mevlana'ya anlatır,
    mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. adam aynı şeyi hacı bektaş veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve mevlana'ya bunun sebebini sorar.

    mevlana şöyle der:
    - biz bir karga isek hacı bektaş veli bir şahin gibidir. öyle her leşe konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir...

    bunun üzerine adam üşenmez ve kalkar tekrar hacı bektaş dergahı'na gider. hacı bektaş veli'ye, mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de hacı bektaş veli'ye sorar.

    hacı bektaş da şöyle der:
    - bizim gönlümüz bir su birikintisi ise mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul
    etmiştir.
  • bir dönem osmanlının resmi mezhebidir. zamanında kılıç kuşanma "hü" çekerek yapılırdı.
    askeri açıdanda önemli idi. (bkz: yeniçeri ocağı)
  • alevi-bektaşilik'te "ben" kelimesi yoktur. "ben" yerine "can'lar" vardır.
hesabın var mı? giriş yap