• fonunda ey büt-i nev eda çalar.
  • bugün hakim kılınmak isteyen ideolojiyi idealize eden, o ideolojinin köklerini gördüğümüz film.
    filmde kurulan denklemin temelsiz olduğunu, ülkeye mal edilemeyeceğini, milli ve yerli de olmadığını düşünüyorum. fakat film teknik olarak dönemin diğer örneklerine göre iyi olabilir, kurgusu, akışı falan, bilemiyorum.
    yöneten de oynayan da çeken de iyi niyetli olabilir ama böyle bir denklemin altı yok. bazı düşünce kılıfları iç içe geçirildiği için var zannedilebilir. aslında filmin yapıcı mesajı da yok. rize'de dere kenarına yapılan apartman gibi işte. 16 yılda türkiye'nin geldiği durum da öyle bir bakıma.
    ülkemiz sanki filmin çekildiği 1970lerden 2000lere kadar bir senaryoya bağlı olarak yönlendirilmiş, manipüle edilmiş, sırf filmde işlenen denklemin altı biraz dolabilsin diye. ama türkiye bu yapay çekişmeyi sırtından atacak, zaten attı da, tamamen kurtulacak, yürekten inanıyorum.
    filmde diğer yeşilçam filmlerindeki klişeler çok yok aslında. yani bazı klişeler tekrar edilmiş ama anafikir bizatihi klişe değil yalan üzerine kurulmuş. kopyala yapıştır yöntemi ile çoğaltılan ve birbirine eklenen yanlışlar, ara ara temeli olan bazı hakikatler ve kalıp yargılarla örülmüş. oynayanlar belki 1970 yılında muhafazakarlığı temsil edebilecek bir janr olarak gördükleri için, bu türe de yer açılmalı fikri ile filmde yer almışlar gibi geldi bana, yani çoğulculuk adına, bu bakışın da bir örneği olsun diye.

    --- spoiler ---

    esas kızın yani feyza'nın anası babası kumar partilerinde, kız dans partilerinde. ama feyza hayattan zevk alamıyor. annesi onu ihmal etmiş.
    süs, eğlence, dans, hele de flört eşittir kötülük.
    esas oğlan yani bilal ise çalışkan, dürüst, temiz, büyüklerine saygılı. orta halli, eski ahşap bir evde oturmaktadır.
    feyza'nın ailesi oldukça zengin, bilal'in oturduğu eski mahalleye yapılan yeni apartmana gelmişler, apartmanı yaptırmışlar. "batı" özentiliği, batılı ülkelerdeki gibi giyinmek, batı kültürüne ilgi duymak, doğum günü kutlamak gibi alışkanlıkları var. bu alışkanlıklar kötü, çünkü filme göre "biz"e ait değiller. peki biz neyiz, bize ait olan nedir?
    biz; doğru, namuslu, değerlerine bağlı (mesela yaşlılara yardım etmek, dürüst olmak. dindar olmanın kendisi de bir değer olarak işleniyor, bunun dışında en büyük değer batı tarzını reddetmek. yani sadece reddetmek de bir değer) yoksulluğundan utanmayan insanlarız.
    çünkü inançlıyız. inançlı olmaktan öte belli bir tarzdaki müslümanız. yani bu denkleme göre inanç, her şeyin temelinde yatan ve bizi biz yapan şey. ama belli bir türdeki, belli tarzdaki inanç. bugünkü tarza çok benzeyen bir biçim.
    mahalleye taşınan yeni komşu feyza, bilal'in temizliği ve dürüstlüğü (temizlik ve dürüstlük inanç sebebiyle, inançlılıktan kaynaklanıyor) karşısında kendinden utanıyor, geçmişinden utanıyor ve şimdiye kadar yaşadığı hayatın bir yalan olduğunu düşünmeye başlıyor. filmde, bir kadın için doğruluk ve inanca ulaşmanın önemli göstergesi ise örtünmek, makyaj yapmamak, dans etmemek, sadeleşmek. eğlenceden elini eteğini çekmek. feyza "içindeki cevherin ortaya çıkması için elinden tutulmaya ihtiyacı olan bir kız".
    kadının doğum günü kutlamasından vazgeçmesi, çevresinden ve alışkanlıklarından kopması gerekiyor. hayatını karpuz gibi ortadan ikiye yarması, eski hayatını reddetmesi gerekiyor. çok keskin bir sahte dünya ve gerçek dünya ayrımı var. zaten filmde çerçevelenen sahte dünya gerçekten sahte. diğer yeşilçam filmlerindeki zengin ve kötü insanlar klişesinden beslense de onların ötesinde kötü.
    gerçek dünyada kadına biçilen rol evinin kadını, çocuklarının anası olmak, dindar olmak, filmde bilal'in feyza'ya hediye ettiği kitaplarda işlenen islam düşüncesine göre yaşamak. bir de mütevazilik, ekmeği bölüşmek.
    sahte dünya ise dans etmek, doğum günü kutlamak, zenginlik. ve insanlar bir de inançsız oldukları için bu zenginlik kötü yoldan kazanılmış.
    dürüst ve inançlı bilal, esas kızın ona başta arkadaşlarıyla girdiği bir iddia için yaklaştığını öğrenir öğrenmez kızı terk eder. feyza ona yalvarıyor, "doğruyum, istediğin gibiyim" diyor, evet herşey bir oyundu ama bu oyun bana sevgiyi öğretti diyor. ama bilal affetmez. yahu az önce evlilikten, çocuklarınızdan bahsettiniz. bu kadar büyük hayalleri kızın girmekten pişman olduğu bir iddia yüzünden çöpe atar. "doğruyum, istediğin gibiyim" diyen, onun için hayatını değiştirmenin eşiğinde olan kızı .ik gibi ortada bırakıp gider. belki de kızın dünyası çok daha farklı olduğu için ona tam güvenmez, paniğe ve komplekse kapılır, gurur yapar. gider temiz ve dindar mahalle kızı ile evlenir.
    feyza da "iş durumu iyi" olan zengin bir arkadaşıyla evlenir.
    arkadaşı ona her türlü maddi imkanı sağlıyor ama bu zenginlik kötü yollarla elde edilmiş. neden? adam inançlı değil de ondan. esas kız kendini o kadar değersiz, o kadar kötü hissediyor ki, bu mutsuz evlilik içinde duasının bile kabul olmayacağını düşünüyor.
    konumunu anlaması ve huzur bulması ise ona verilen dini kitapları okumasıyla mümkün olabiliyor:

    "dadı: oo maşallah, aferin kızım. benim aklım fazlasına zaten ermez. sen koca koca mekteplerde okudun. ee akıllısın da maşallah. bak işte kitaplar da önünde. oku, öğren artık.
    feyza: akıl kaç para eder dadıcığım. insan sırf kuru akılla kaldı mı rezilleşiveriyor. öğrene öğrene bir bunu öğrendim ben. o da mekteplerden, öğretmenlerden değil. biraz senden, biraz da yediğim tokattan, hayatın vurduğu tokattan."

    işte bir püf noktası: akıl sadece araç olabilir. akla vereceğimiz önem sınırlı olmak zorunda. çünkü bütün o partileri, dansları, poker partilerini, ahlaksız yolla para kazanmayı bize akıl yaptırdı. imansız akıl adamı böyle yapıyor. bu düşüncenin devamını ben biliyorum. bu düşünce feyza ve bilal'den çıkıp dost sohbetlerine, eğitime aksettiği zaman pozitivizmi reddeder. bilim ve aklı küçümser ve onu en baştan aştığını iddia eder. ama bu bir yalandır.
    aziz nesin'in dediği gibi, madem tüm teknolojik gelişmeler baştan kitapta yazıyordu, o zaman yapsaydınız.

    esas kıza dinini öğretmeyen ise babasıdır. çünkü dini hurafe olarak görmektedir. yani bu yaşananların (kötü evlilik, kötü yolla kazanılan para) sorumlusu çocuğuna dinini öğretmeyen batı özentisi zengin ailedir. bu aile dinsizdir. ailenin başına ne geldiyse zaten inançsızlıktan geliyor.
    esas kız feyza bu kötülük içinde dine yönelir.
    esas oğlan bilal temiz bir kız ile evlenip para kazanmaya başlar ve tahsil görmek için avrupa'ya gönderilir (yani kuru akılla kalmak insanı rezil eder ama bir yandan batının iyi tarafları da var. bir tür gerçekçilik).
    dine yönelen esas kız kendi iradesi ile daha sade giyinmeye başlar. bu sefer eşinin tepkisi ile karşılaşır. esas oğlan bilal süse karşıydı, ikinci adam da sadeliğe karşı. biri gurur uğruna kadının sevgisini tepti, diğeri kadının dış güzelliğini kendi itibarının bir parçası olarak görüyor. bu arada feyza'nın kocasının en yakın arkadaşı feyza'ya asılıyor. çünkü inançsız ve bu sebeple de ahlaksızlar. onlar kirlidir. esas kız feyza temizdir artık. kocası ise içgüdülerinin sesine bir hayvan kadar bile hakim değildir. eşini kıskanmaz, kumara o kadar odaklanmıştır ki durumu anlamaz.
    ve sonuçta kaçakçılıktan hapsi boylar.
    uyuşturucu kaçakçılığından hapse giren kocasının ardından, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, değerleri olmayan ahlaksız ailesinden uzaklaşıp onların yardımını kabul etmeyen, işe giren, kızını kendi büyüten, ve gitgide dine yönelen bir feyza vardır.
    işi evde dikiş dikmektir. yani genç ve dul bir kadın, tahsilli olduğu halde, insan içine çıkmadan, kendi kendine çalışıyor. bir fabrikada işe girmiyor, sekreterlik yapmıyor, ya da okuduğu alanda çalışmıyor.
    yoksul, huzurlu, en önemlisi inançlı bir hayat sürüyor.
    yıllar geçer. hayat feyza ile bilal'i karşılaştırıyor. bu süreçte bilal eşini kaybetmiştir. ancak feyza bilal'i hala evli sandığı için ona yaklaşmaz, geri çevirir, reddeder. karısının öldüğünü öğrenince de ağlar, duvarlara kapanır. bilal'e gidip, bir yanlış anlama oldu senin karın ölmüş ben de boşandım, haydi gel yarım kalan aşkımızı yaşayalım demez.
    yıllar sonra cezaevinden çıkan kaçakçı koca gelip eski karısını bulur. derdi çocuğunu ve eski karısını görmek değil, onlardan para koparmaktır. çok kötü bir adam. neden? boşluğu doldurunuz: ......
    aradan zaman geçer. bu sefer de feyza'nın kızı ve bilal'in oğlu bir vesileyle tanışıp birbirlerinden hoşlanırlar.
    yani hayat bu iki eski aşığı çocukları aracılığı ile bir araya getiriyor.
    sonuçta,
    feyza, evi zırt pırt para için basan eski kocası tarafından bıçaklanır, ve kısa bir zaman sonra ölür. ölmeden bilal'le yüzleşirler, bir bakıma helalleşirler. bilal feyza'nın yaşamındaki en köklü değişimin vesilesi olmuştur. çocukları evlenir. yani esas oğlan ile esas kız çok kısa sürse de bir dünürlük süreci yaşarlar.
    onların yaşayamadığı mutluluğu çocukları yaşayacaktır.

    --- spoiler ---

    filmde dindarlaşma yolculuğunda kadın karakterler yavaş yavaş kapanıyor, biçim de günümüzdekine çok çok benziyor. filmin bazı sahneleri sanki bir kurs gibi nasıl giyinileceğini gösteriyor.
    neticede belli bir tür islami yaşantının propagandası yapılıyor ama bu yaşam tarzını tüm ülkeye mal etmek mümkün olmadığı için, ve yaymak için yaygara koparmak da temelsiz olduğu için, yani aslında memlekette din elden gitmediği için, işin içine geleneklere, değerlere bağlılık, ve daha da önemlisi sınıf ayrımı girmiş. bu değerler:
    dürüstlük, uyuşturucu satmamak, sürekli eğlence düşkünü bir hayat sürmemek, yaşlılara iyi davranmak, çocuklara iyi davranmak, yoksulluktan utanmamak, okumak, çalışkan olmak. değerlere eklemlenen diğer temalar:
    makyaj yapmamak, içki içmemek, erkeklerin yanında örtünmek, batı müziğinden, doğumgünü kutlaması gibi adetlerden, partilerden uzak durmak, kadınlar için erkeğin istediği gibi yaşamak, ama bu yaşamı da iradeyle seçmek. belki "erkeğe tabi olacak olgunluğa erişmek".
    filmdeki denklemin temelsizliğinden kastım, başta saydığım değerlerin belli bir tür islami yaşam tarzı ile özdeşleştirilmesinin ve sadece o yaşam tarzı ile erişilebilecek olmasına inanmanın temelsizliğidir. sıkıntı her şeyin temeline bu islami yaşam tarzını ve sorunların temeline de onun eksikliğini yerleştirmekten kaynaklanıyor.
    zaman bize öğretti ki, filmde yüceltilen tarzda yaşayan bir aile de ahlaksızlık yapabilir. ihalelerden pay kapma yarışına girer. iradesini bir tek adama teslim edebilir. ona yağcılık yapmayı görev bilebilir. takım tutar gibi siyasi parti tutabilir. takımının şampiyonluğuna halel gelmesin diye devletin kurumlarının oyuncak edilmesine, kalitesizleştirilmesine, yani eskiden de beter edilmesine sessiz kalabilir. bu bahsedilen islami yaşam tarzı da, hızlı zenginlik geldikçe, "içkisiz" de olsa partiler, aylaklık, ikinci ve üçüncü eşler, şatafat, israf getirebilir.
    filmin çekildiği yıllarda batılı gördükleri adetlere düşmanlık eden o genç nesil artık devrini kapatmak üzere. zamanla yumuşadılar. doğum günü kutlama, son model arabaya binme, lüks apartmanda, sitede oturma, pahalı saat & takı takma, en azından bazıları için ahlaki sorun olmaktan çıktı. siyasal islamın güçlenmesiyle türkiye'nin geldiği durum ise belli. yani benim görüşüm ülkemizde her alanda büyük tahribat olduğu yönünde.
    ama yanlış anlaşılmasın. filmin ideolojik arkaplanını yapılandıranlar, yani bu düşünce biçimine sahip insanlar türkiye'nin yakın tarihinde gücü ellerine alamasalardı, zenginleşemeselerdi de onlar için sonuç değişmezdi. bu ideolojinin hiçbir türlü çıkarı yok. çünkü aklı ve bilimi yüceltmek zorundasınız. sadece sade yaşıyor, makyaj yapmıyor, namaz kılıyor diye yani belli bir yaşam tarzına göre hareket ediyor diye insanları yüceltip; aklı, bilimi ve çalışkanlığı geri tutarsan, iktidar olmasan da, zenginleşemesen de sonuç değişmiyor. çünkü bu çizilen dünyada kadınlar asla toplumsal eşitliği sağlayamıyor. dolayısıyla insanlar birey olamıyor, toplum topal kalıyor. o yüce aile, tüten ocaklar, kadın birey olamazsa, yetiştirdiği evlatlar birey olamazsa, vatandaşlık ve demokrasi bilinci geliştiremezse, bir boka yaramıyor (sağ iktidarları ve dinibütün siyasileri düşünelim. islami camiada zenginleşme son on beş yılda katlansa da aslında şimdi iktidarın bahsettiği tarzdaki mağduriyet hiçbir zaman o şekilde yoktu. sınıf temelli olabilir. kasaba- köy - kent temelli olabilir. ama inançlı inançsız olarak, yani din temelinde, filmde çizildiği gibi büyük bir ayrışma bence yok. yani feyza'nın pokerci ailesi hem dindar hem dindar olmayanlar tarafından eleştirilecek bir aile zaten. feyza'nın ailesi belki büyük şehirdeki küçük bir kesimi temsil edebilir, bence onu dahi edemez).
    sorun zengin/inançsız ve yoksul/inançlı ayrımı ile çözülmez, işte bu yüzden filmdeki denklemin tutarı yok. şimdi tutmuş gibi görünse de bir yandan bu ideolojinin çöküşünü de izleyebiliyoruz (artık tek başına ayakta kalamayacağı için milliyetçi ideolojiye yaslandı desek). bu tür "islami" yaşam tarzını temize çıkarmak ve dahası empoze edebilmek için her zaman farklı düşmanlıklar yaratmaya muhtaçsın. çünkü batı özentisi olmamanın, özgünlüğün karşılığı bu yüceltilen yaşam tarzı değil. en azından tek karşılığı bu değil, olmayacak da.
  • muhafazakar türk sinemasının ilk örneklerinden, 1970 tarihli, türkan şoray'lı, izzet günay'lı bir film. türkan şoray için tülbent tercih edilirken, kızı için "emine erdoğan" türbanı uygun görülmüş. (bu bağlama şeklinin 70'lerden bu yana uygulandığını görmek ilginç geldi, ben emine erdoğan'ın icadı sanıyordum.) gelinliği kapatmak için bir pelerin kullanılmış. anne-kızın başbaşa olduğu sahnelerde baş örtüsü yokken, mekana bir erkek girdiğinde kapalılar. son sahnede türkan şoray ölüyor ve izzet günay kedi sevmeyen birisi kediyi nasıl tutarsa sevdiği kadını öyle tutup, bakakalıyor, çünkü karısı değil, nikahsız öldü. kadın düştü düşecek derken film bitiyor.
  • tam da ben, odtü ' de cemaatçi kadınların cemaat evleri reklamı için açtığı stand çevresinde karşı eylem yaptıktan(döviz açtılar) sonra ne gerekçe ile olduğu belli olmayan bir şekilde onlardan birisi gözaltına nisan yiğit alındı ve diğeri de aranıyor olarak duyurulan heyem yiğit şokundayken

    http://www.radikal.com.tr/…_yakalama_karari-1149743

    bu sabah kanal de bu filmi gördüm, baştan sona izledim. filmde aslında psikolojisi bozuk, aidiyet duygusu yaşayan, boşlukta bir kadının aşk uğruna yaşam biçimini değiştirme öyküsü olduğunun farkında değiller.... bu ve benzeri öyküler tarihte çoktur tahtından tacından ya da servetinden, statüsünden vazgeçen kadınlar bilinir.

    filmde islamik muhafazakar yaşamı yüceltirken, muhafazakar yaşam dışındakileri ötekileştiren, aşağılayan yozluk, hiçlik, kötü bir yaşam olarak sunan gösteren din ve namus kavramını doğrudan kadın bedenine ve başörtüsüne endeksleyen bir film.

    edebi nitelikten ve ve politik bilinçten son derece yoksun senaryolu bu film de türkan şoray neden oynamış şaşırtıcı, diğer oyuncular için bir rol, bir o an gelir olarak görülme olasılığı ile affedilebilecekken t. şoray için aklım karıştı.. bir yandan uçansüpürge dahil pek çok kadın hakları ve feminizm savunucusu ve orijinli çalışma yapan stk'larla etkinliklerle zaman geçirir öte yandan bu filmde oyna..

    dahası bu filmin başka bir önemli yönü de var. senariste esin veren hikayenin yazarı şule yüksel şenler ise tr de türbanı var eden kadın. ilk türban bağlayan yani bu şekilde baş bağlayan kadın, yoksa tr de baş örtüsü son derece sınıfsal anadolu'da köylü ya da yoksul kadın hep başını bağlamış. hatta istanbul'da ya da çeşitli şehirlerde sosyete ya da üst sosyal sınıf 1940-55 arasında holywood gazı ile eşarp kullanmış başıbağlı, spor otolarında giderken doğa gezilerinde vb eşarp modası gelmiş..

    neyse filme dönersek film son derece küçük akılla senaryolaştırılmış, politik islamın ilk icraatlarından birisi olarak aslında önemli bir yer eder. türk sinemasında ilk türban kullanılan filmidir.
  • kanal 7 bu filmde türkan şoray tesettüre giriyor diye pek sever, neredeyse her hafta yayınlar.
  • birleşen yollar filmi, necip fazıl kısakürek ve yücel çakmaklı'nın fikri temelini oluşturmaya çalıştığı milli sinema anlayışının ilk örneği olarak kabul edilir.

    yönetmen: yücel çakmaklı, senaryo: bülent oran, yücel çakmaklı

    "şule yüksel şenler'in "huzur sokağı" adlı romanından sinemaya uyarlanan birleşen yollar; üniversitede okuyan iki gencin öyküsünü ele alır.
    avrupai düşünceli zengin kızı feyza ile fakir ve muhafazakar bilal, farklı çevrelerde, farklı değer yargılarına göre yetişmiş iki gençtir. önceleri arkadaşlarıyla girdiği bir iddia sonucu bilal'e yaklaşan feyza, zamanla onun görüşlerinin ve değer yargılarının etkisinde kalarak havai, batı özentisi yaşam tarzından uzaklaşmaya başlar. fakat kendisine oynanan oyunu öğrenen bilal, feyza'dan ayrılır. okul bittikten sonra da
    iki genç kendi kafa yapılarına uygun evlilikler yaparlar. sosyetenin yozlaşmış yaşam tarzı ve yaptığı evlilik feyza'yı mutsuz eder, milli değerlere göre yaşayan bilal ise mutludur. manevi değerleri uyanmış feyza, mutluluğu kocasmdan ayrılarak islam'a
    dönmekte, kızını bu tarz yetiştirmekte bulur."

    (bkz: esin coşkun) türk sinemasında akım araştırması sf. 77/78 phoenix
  • insan sirf kuru akilla kaldi mi rezillesiyor diye bir lafi vardi ki filmin en can alici yerlerinden biridir. yillar once adamlar kati rasyonelizmin elestirisini genel izleyici kitlesine yonelik bir filmle yapmislar helal olsun.
  • siyasal islam belasının ilk temsilcilerinden.

    izlerken kusasım geldi...

    an itibariyle 360 tv'de.
  • filmin yapımcılarından ali osman emirosmanoğlu'nun ülke tv'deki tahta köprü adlı programda söylediğine göre: 800.000 lira maliyeti olan filmde sadece türkan $oray'a verdikleri para 150. 000 liraymı$.
  • şule yüksel şenler'in huzur sokağı isimli romanından yücel çakmaklı tarafından beyazperdeye uyarlanmış bir film. başrollerde izzet günay ve türkan şoray oynamış. (bkz: huzur sokağı)
hesabın var mı? giriş yap