• bir kere tekniğini öğrenip alıştıktan sonra bisiklete binmenın en keyifli yanlarından biri haline gelen hadise. öyle ki uzun turları mümkün olduğunca rampalı olacak şekilde planlamaya çalışır, düz güzergahlardan pek zevk alamaz hale gelirsiniz. her esaslı rampayı devirdiğinizde içiniz bir neşeyle dolar. hele bol rampalı turların son kilometrelerinde gelen o "kralı gelse tanımam ulen" hissiyatı tarif edilemez bir hazdır.
    (bkz: dadını aldın mı duraman)
  • en guzeli bisikletini gezdirmeye cikarmis gibi, bisikletten inerek, cekistirmek suretiyle yokus cikmaktir.
  • bisiklet sürerken belki de en keyif aldığım zaman yokuş çıkmaktır. herhangi bir tehlikesi olmadan, manzarayı izleye izleye, düşüncelere bata çıka, bazense hiç bir şey düşünmeden sadece yola, zirveye konsantre olarak pedal çevirmek bisiklet sürmenin en keyifli anlarındandır bana göre.

    vites değiştirmeyin diyenlere itimat etmeyin. yokuş çıkarken de inerken de tabi ki vites değiştirilebilir. bu sadece sizin performansınızla ve vitesi doğru anda doğru şekilde değiştirebilmeniz ile ilgili bir durum. bütün yokuş aynı eğimde olmadığı için eğime göre doğru viteste çıkmak sizi daha az yorar. eğimin biraz daha azaldığı noktalarda biraz artırabilirsiniz vitesi, daha dikleşen yerlerde düşürebilirsiniz. vites değiştirirken zamanı iyi ayarlayın. tam pedala yüklenirken çatur çutur vites değiştirmeyin. ileriye bakın eğer eğim artıyorsa önceden değiştirin. vites değiştireceğiniz zaman pedala uyguladığınız gücü biraz azaltın ki zincirdeki gerginlik azalsın ve kolay değişsin.

    ayağa kalıp da pedala yüklenmeye çalışmayın. enerjiniz daha çabuk biter, hatta eğime göre değişmekle birlikte yüz metre sonra tıkanırsınız. bunun yerine yokuşa başlarken vitesi düşürüp, selenin ön kısmına doğru gelin, biraz öne eğilin, pedalı daha çok çevirerek ve daha düşük bir hızda çıkmaya çalışın.

    belirli aralıklarla su için. sıvı kaybedeceğiniz için bunu yerine koymak önemli.

    önünüzde sizin performansınıza yakın birisi gidiyorsa onun arka tekerleğine yapışın. yani sizin ön tekerleğiniz ile onun arka tekerleği arasında beş on santimetre olsun. bu psikolojik olarak onu takip etme içgüdüsü yaratacaktır sizde. bu da tıkanma eşiğinizi biraz yukarı çekecektir.

    pes etmeyin. çok kötü olmadığınız sürece asla durmayın. durursanız tekrar harekete geçmeniz çok daha zor olacaktır. hızınızı neredeyse sadece dengede kalabilecek kadara indirin yine de durmayın.

    yılmayın. aynı yokuşu başka zaman tekrar çıkın. üçüncü dördüncü çıkışınızda farkı fark edeceksiniz.

    bisikleti sporunu hobi olarak görmeye başladıysanız ya da bisiklete spor amaçlı binmeyi düşünüyorsanız kesinlikle spd pedal teknolojisine geçin. bu sayede hem pedala basan ayak, hem de yukarı doğru kalkan ayak güç üretmiş olacak ve daha iyi dengede duracaksınız. hem arazide hem asfalt yolda, hem yokuş çıkarken hem inerken düz pedala oranla çok daha verimlidir.

    (bkz: bisiklet /@lonelycowboy)
  • dışarıdan bakan biri için dik bir üçgenin hipotenüsü olan eğik bir düzlemde sürekli pedal çevirir bir halde sabit bir noktada durmaktır. tam olarak tarif edecek olursam nefes nefese çemberini çeviren bir adet hamster. yokuşun tam ortasındasın. pedalları çeviriyorsun ama gücün yalnızca seni olduğun noktada tutmaya yarıyor, ilerliyemiyorsun. daha kötüsü pedalları çevirmeyi bırakacak olsan ayaklarını yere sürtmeye çalışsan bile gücün yetmeyecek, geriye doğru bir uçuş gerçekleşecek. ne ileri ne geri, öylesi bir durum. bir zaman geliyor, "ne olursa olsun, bırakıyorum pedalları" dediğin anda gelsin moraran bacaklar, derisi sıyrılan dizler, toz, toprak, kan ve göz yaşı. kendini yerde bulmanla etraftan "eyvah koşun çocuk düştü" sesini duyman bir oluyor. bu kaçıncı oldu bilmiyorum ama, bu yaşımda, düşüşlerimin niteliğinden midir, bedenimin çelimsizliğinden midir nedir, her düşüşümde " çocuk düştü!" diye bağırılarak yardım ediliyorum. sonra acıdan boncuk boncuk yaşlar süzülürken "kaldırın çocuğu yerden kaldırın" diye telaşla bağırarak yanıma seğirten teyzeler sayesinde kahkaha atmaya başlayınca durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. bedeni benim kadar başına buyruk davranan, bilinicinin bedeni üzerinde bu kadar az kontrolü olan başka insanlar var mıdır kim bilir. varsa toplanalım, dinozorlar gibi toptan yok olup yer yüzünü dengeye kavuştururuz. yaşam mücadelesinde çevreye uyum sağlayamadığımız için çoktan elenmiş olmalıydık. ne oldu da hala hareket ediyoruz bilmiyorum. bir de kendimizden emin bir şekilde bisikletle yokuş çıkmaya falan çalışıyoruz, komik oluyor. sonra düşülüyor tabii, bacaklar kollar eczanede hızlıca ve bol bol sürülen batticondan sapsarı, saç baş dağılmış, burunda kan kokusu, akademik makale yazmaya gidiliyor. bisiklet sağa çekiliyor, itekleye itekleye düşülen yokuş çıkılıyor. suratta alık bir ifade. yalnız batticon diyorum. batticon. düşen çocuk değil de ne?
  • arkadaşın bisiklet mağazası var. çinden elektrikli bisiklet kiti getirmiş eski muadillerine göre baya küçük ve anlaşılmıyor elektrik motoruna disk fren gibi şekilde vermişler bisikletin parçası gibi gözüküyor. göt, göbek, boy bende hallice olduğu için deneme sürüşü bana düştü bende sıkıntı olmazsa tüm insanlık aleminde sıkıntı olmaz mantığıyla test sürüşüne çıktım. ankara çiğdem mahallesi taraflarında bisikleti deniyorum yokuşlar 70 derece bırak bisikleti yürürken bile nefes nefese kalıyorsun. bir baktım yokuşun ortasında odtü bisiklet klübünden 8-10 genç giymişler kıyafetleri, kaskları, taytları tosur tosur çıkıyorlar. yaktım sigarayı, taktım vitesi bire, verdim bisiklete voltajı bir de çakmasınlar diye yavaş veriyorum gücü o sırada da pedal çeviriyorum. sigarayı çeke çeke kenara çekilin, yolu kapatmayın gençler diye yanlarından geçtim. yokuş o kadar dik ki normal olarak gençler cevap bile veremiyor oksijen yetersizliğinden, yorgunluktan. yokuşun ortasında durdum hadi la hadi la diye bunlara tempo tuttum en öndekileri hocalarıymış bisikleti dehşet aluminyum karbon alaşımlı 1 kilo bisiklet nerden baksan 10 bin tl si var hoca da tam fit . yanıma geldi benim bisikletime baktı 90 model komple dökme demir 30 kilo ben 110 kilo. ''aslanım sen napıyorsun kırarım ben bu biskileti bırakırım bu işleri'' dedi. ya ''bırak hocam allanı seversen'' dedim. ''sporu gösteriş için yapmayalım'' falan deyip sırıtıyorum adamı iyice delilendirdim ''siktir lan'' deyip gitti. biraz bekledim yokuşun sonlarında haliyle gene yakaladım sırıtıp ''hadi hadi'' deyip kaçıp dükkana döndüm.
    bu yazının ana fikri nedir? bisiklet götü göbeği eritmek için birebir birşey hele yokuş çıkmak tam bu iş için. yokuş çıkarken temponuzu kaybetmeyin ve sakın durmayın. durduktan sonra tekrar hareket etmek için harcayacağınız enerjiyle zaten o yokuşu çıkarsınız.
  • götünden solumakla eş değerdir.. zirveye çıktığınızda adrian diye bağırmak farzdır
  • onuncu km'den sonra insanın içini sıkıyor biraz, bayan aktivite evet... götten solumak bir yana, dağ bisikleti ile haftada bir kez uzun yola gidebilen biri 10 km/s hızın üstüne pek çıkamıyor; yavaş. aktif dinlenmeli bir parkur ise, yani arada eğim azalıyor artıyorsa işte o zaman keyifli oluyor. ha bir de bacaklar bir süre sonra spartacus bacaaa oluyor, özellikle bünye ağırsa.
  • avrupalı bunun için icat yapmış (bkz: bicycle lift) (bkz: norveç) buradan izleyin

    tabi güzelim ülkemizde öncelikle bisiklet yolumuz olsun da, 1. viteste çıkarız o yokuşu ya da yaya olarak.
hesabın var mı? giriş yap