• ilk once bu kadar basarili ve onemli bir romanin sozlukte bu kadar az yer almasi eksiklik olmus, bir entry'yle de olsa kapatmaya calisayim.

    --- kismi spoiler ---

    bu kitabi iki acidan inceleyebiliriz; ilki genelde suleyman necati ve orhan uzerinden yurutulen materyalizm, milliyetcilik, muhafazakarlik gibi dusuncelerin tartismasi ikincisi ise orhan ve vedia uzerinden anlatilan kadin erkek iliskileri. ilk zaviyede diger peyami safa romanlarinda gordugumuz dusunce akisinin bir benzerini goruyoruz. ilk basta ailesine bir tepki olarak materyalizmi cok da dusunmeden benimsemis bir karakterin yasadiklari sonunda dogru yola girdigini okuyoruz, gerci o karakterin bu konudaki nihai dusuncelerini ogrenemiyoruz. lakin, burada bir surpriz olacagini sanmiyorum.

    ikinci zaviyede ise, insan tabiyatini cok iyi anlayan ve anlatan bir yazarin bu konu hakkinda yine tatmin edici seviyenin uzerinde olan tahlilerini goruyoruz. isin guzel tarafi kitabin sonuna kadar hep orhan'in kafasindaki sorunlarla muhattap olurken bir anda vedia'nin dusuncelerini arada perde olmadan ogreniyoruz. isin dikkat celbeden tarafi da orhan vedia'nin hep karakter kismina onem vermisken, kafasini mesgul eden kisimlar hep bu taraftan gelmisken; vedia'nin orhan'a evet demesindeki en buyuk engel orhan'in gorunusunun olmasi. hatta vedia kiyafet gibi degistirilmesinin herhangi bir mesaket getirmedigi evlilik tasarrufu icin nispeten onemsiz detaylara takilmis.
    --- kismi spoiler ---

    bazilari evlilikte dar kapsamli bir mantigin onemli oldugunu soylese de sahsen evlilikte mantik cercevesinin fiziksel gorunumunu de icermesi gerektigini dusunuyorum. bu roman da dusuncemi destekler nitelikte. bir bayanin evlenmeyi dusundugu erkegi fiziksel olarak begenmemesi, evlilik gerceklesse bile o erkek icin hayati bedbahtlik cukuruna cevirebilir. erkegin fizigini begenmeyen kadin bunu hal ve hareketleriyle illaki belli eder, erkegi kendinden sogutur. bu noktada erkek eger durumun farkina varirsa iliskiyi uzatmadan bitirmelidir. bitmedigi durumda kadin erkegi hic bir zaman kendine yakistiramadigindan hayati boyunca tatminsizlikler icerinde kivranip durur, erkegi de kendisinden beter hale sokar.

    allah kimseye boyle bir imtihan nasip etmesin.
  • türk edebiyatının önemli dehalarından roman alanında belkide bir iki isimden biri olmasıyla da yerini bir başka kılan peyami safa'nın olgunluk dönemi eseri olduğu söylenir. bir diğeri için (bkz: yalnızız). karakterler orhan ve necati arasındaki politika, felsefeve hayatın kendisi üzerine insanın ufkunu genişleten sohbetler romanın fikri merkezini oluşturur.. okunması tavsiye edilir..
  • olay örgüsü ve muhtevası açısından yeni dönem 'bestsellers' okuyucularına çok bir şey vaat etmese de okudukça zihnimizi açan ve dar kalıplar içerisinde seyreden yaşamımıza yeni renkler katan inanılmaz bir peyami safa romanı.

    ayrıca bu romanın 'yalnızız' ile beraber türk edebiyatının en güçlü romanlarından biri olduğunu düşünürüm. vedia ile orhan gece gezmelerinde muhabbet ederken mikrofonu bana tutsunlar isterim. daha sonra necati, orhan ve süleyman; materyalizm, komünizm, milliyetçilik, memleket meseleleri konuşurken keza bana da söz versinler isterim.

    okuyunuz okutturunuz abiler. zihnimiz açılsın.
  • peyami safa'nın bu romanında "aşk"ın ne olmadığına ilişkin bir paragraf vardır; çıkılan yolu ve yoldaşı sahiplenip, "bismillah"tan sonrasına "eyvallah" diyebildiğin taktirde aşıksın der:

    …sevmesini bunlar biliyor. susarak sevmesini. erkek susar, kadın da. “beni seviyor musun?”lar yok. “daha mı az, daha mı çok?”lar yok. maziden ve istikbalden şüpheler yok. emniyet yüzde yüz. fedakârlık bitirmiş. “ben seninim, sen de benim.” o kadar. “sözlüyüm” diyorlar. bitti. iki taraf da ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor. sessiz. aşk mektupları, sitemler, tehditler yok. mutfakta bir tıkırtı iclal, mustafa’nın çorbasını pişiriyor. hep onu düşünüyor. yirmi sene, elli sene hep onu düşünecek. mustafa eşikte görünüyor. sessiz. dil dökmüyor. dil olmayan yerde yalan olur mu? onun bir iclali var. dünya o. mağrur, susuyor. vazife saati. iclal daha çorbayı pişiriyor. ne ciddiyet! sevmesini bunlar biliyor. bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur. …
    bizim aşklarımız tam sevgi olmadığı için, manilere rastladığı için, taşlara çarpan su gibi kabarıyor, sıçrıyor, dağılıyor, gideceği yere rahat gidemiyor. bütün tereddütlerimiz, şüphelerimiz, korkularımız, itimatsızlıklarımız, küçük görüşlerimiz, kendimize güvenmeyişlerimiz, iç çekişlerimiz, öfkelerimiz, isyanlarımız, hepsi, hepsi, aşkımızın tam olmamasından, yolunu bulamamasından. bizimkisi aşk değil, aşk hastalığı; onlarınkisi aşk hastalığı değil, aşk.

    (bkz: kervan yolda düzülür)
  • 1959 yılında peyami safa tarafından yazılmış gayet kaliteli bir eser. hakkında bu kadar az entry girilmiş olması garip. kitabın bir kısmında siyasi içerikli fikirler çok yoğunken, bir yerden sonra aşk ve diğer birçok insan ilişkilerini konu alarak ilerliyor. zamanın istanbulunda(birinci dünya savaşı sonrası) halk arasında yaşananları da yansıtması açısından tarihi bir tarafı da var.

    yalnız benim anlayamadığım bir şey var burada. vedia'yı bu duruma iten sadece kararsızlık mı? orhana söylemediği şeyler olduğunu biliyoruz kitaptan. ****** söylenecek bir şey olup da söyleyememesi mi yoksa sadece kendi kararsızlığı için mi bilinmez ama her halükarda orhan'a (hatta bahri ve diğerlerine de) yapılan bir haksızlık ve bencillik var. ilişkilerdeki en sevdiğim söz: "nasıl söyleyebilirdim ki? benim için ne kadar zor olduğunu anlayabiliyor musun?" kesinlikle çok tek taraflı bir bakış. bahri, orhan, rüştü, ali haydar...ne olduğunu tam bilemiyoruz ama sonuçlarını düşündüğümüzde kararsızlık, bencillik veya başka bir şey bunu meşru kılmaz diye düşünüyorum.

    insan karakterine bol bol gönderme yapılan, çeşitli hayat felsefeleri arasında geçiş yapan ve bakış açıları değişen insanların olduğu, çoğu karakterin batınında yaşadıklarının zahirine aksettiği, dili bazen bir tık ağır gelebilen, sürpriz sonlu, insana bir şeyler katabilecek bir eser. okuyunuz , okutunuz.

    beğendiğim bazı bölümler:

    --- spoiler ---

    # korku ile tehlikeye doğru koştum, yani gene erken uçtum, başımın nereye çarpacağını bilemiyorum.

    # arkaüstü yatışı, ona hayatının bütün mücadelelerinde -eski zaferlerinin ruhi ganimetlerini bile iade edecek kadar- mağlup oluşunun en zelil ifadesi gibi görünüyordu. sırtüstü yere gelmişti.

    # her tesadüfümde bana ahvali alemi sorar. başka mevzuu yoktur. sormaktan maksadı anlatmaya vesile bulmaktır.

    # çok doğru söylüyorsunuz...evet canı sıkılanlar sevmeyenlerdir. çalışmak! evet, ruhumuz da çalışır; evet, aşk...ruhumuzun meşgalesidir.

    # bütün büyük kadın meseleleri, bizi içine almak için, mukavemetimizin en az olduğu günleri beklerler. o anlarda ruhumuzun topuzları gevşeyen kapıları en hafif rüzgarla açılır ve içeriye, bir gün her şeyimiz olmaya namzet kadın giriverir.

    # kederin insanları somnambül haline getirdiği büyük ümitsizlik anlarında, yabancıdan gelebilecek tesellilerin hepsi, yaşanan facianın dehşetini daha çok hissettiren yalan merhemlerden başka ne idi? yaranın üstüne sürülürken parmağın ilave edeceği acıdan başka ne tesiri olabilir?

    # (...)fakat sana bir tavsiyem var: kızda bu kararsızlık fazla devam ederse göründüğü kadar enteresan bir ruh olmadığını hemen anla ve vazgeç. onun için şimdiden pek derine dalma. tecrübe et. kararsızlığa fazla müsamaha etme. çünkü anarşi hiçbir kıymeti temsil etmez; ahenkten başka aşkınıza layık olabilecek hiçbir şey yoktur. ahenk idealinden şaşma. **

    # "sevgi ne demek bir kere. bin hali bin nev'i var..." dedi kendi kendine.

    # işte, vediacığım, sevmesini bunlar biliyorlar. susarak sevmesini. erkek susar, kadın da. “beni seviyor musun?”lar yok. “daha mı az, daha mı çok?”lar yok. maziden ve istikbalden şüpheler yok. emniyet yüzde yüz. fedakârlık bitirmiş. “ben seninim, sen de benim.” o kadar. “sözlüyüm” diyorlar. bitti. iki taraf da ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor. sessiz. aşk mektupları, sitemler, tehditler yok. mutfakta bir tıkırtı iclal, mustafa’nın çorbasını pişiriyor. hep onu düşünüyor. yirmi sene, elli sene hep onu düşünecek. mustafa eşikte görünüyor. sessiz. dil dökmüyor. dil olmayan yerde yalan olur mu? onun bir iclali var. dünya o. mağrur, susuyor. vazife saati. iclal daha çorbayı pişiriyor. ne ciddiyet!

    sevmesini bunlar biliyor. bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur. anladın mı vedia hanım? günde on defa chopin çalsan bunu onlar kadar anlayamazsın.

    bizim aşklarımız tam sevgi olmadığı için, manilere rastladığı için, taşlara çarpan su gibi kabarıyor, sıçrıyor, dağılıyor, gideceği yere rahat gidemiyor. bütün tereddütlerimiz, şüphelerimiz, korkularımız, itimatsızlıklarımız, küçük görüşlerimiz, kendimize güvenemeyişlerimiz, iç çekişlerimiz, öfkelerimiz, isyanlarımız, hepsi, hepsi, aşkımızın tam olmamasından, yolunu bulamamasından. bizimkisi aşk değil, aşk hastalığı; onlarınki aşk hastalığı değil, aşk.

    # (...)bu zarif kalıbın içine ruhum dolmaya başladı. sanki ben orhan'ın ruhundan biraz alıp rüştü'ye doldurdum; rüştü'nün şeklinden biraz alıp orhan'a verdim. onları birbirine benzetiyorum. halbuki onlar başka başka güzeldiler. ikisini de öldürmüş olmuyor muyum?
    --- spoiler ---
  • peyami safa insanı tanıyor, insanları tanıyor.
    bu kitabında da pek çok kitabında rastladığımız doğu - batı mukayeseleri ve sentezilerine rastlıyoruz.
    harikulade kalemiyle insan ruhunun en karanlık dehlizlerini ışıtıyor.
    vedia'nın yaşadığı çelişkiler öylesine bilindik ve tanındık ki insan bunları böylece düşünebiliyorken, bu şekilde de romanlaştırabilir sanıyor ancak yanılıyor hem de fazlasıyla yanılıyor. işte peyami safa'yı peyami safa yapan da herkes yanılıyorken onun yanılmaması oluyor.
    gerçekten insanı çok iyi teşhis etmiş bir isim peyami safa. politik görüşleri, içtimai fikileri tartışmaya açık olsa da insana dair muazzam tespitleri, muhteşem teşhis yeteneği ve sezgisi ile apayrı bir kalem olduğunu çok yoğun bir şekilde hissettiriyor.
    peyami safa yanılmıyor zira o gerçekten de düşüncelerini hakkıyla romanlaştırabilmiş bir adam.
    biz insanlar, yalnızız ile birlikte, bence peyami safa'nın en okunası eserlerinden.
    okumalı, okutmalı.
  • edebiyatın en önemli eserlerinden olup klasikler listesine girebilecek kadar sağlam bir romandır.

    çünkü

    romanda her kişilik bir karaktere oturtulmuş ve daha önemlisi her karakter bir maksat çerçevesinde. herkes toplumun bir kesimini temsil ediyor.

    ayrıca

    olaylar insanı yormayacak ve yine hep bu maksat çerçevesini tamamlayacak ölçüde bir ritim tutmuş. kadercilik yok, tesadüflerle geçiştirilen veya önem verilmemiş tek sahnesi yok. bu nedenle ambiyansıyla akılda kalıcı portreler tesiri yapıyor.

    ve en önemlisi

    kitabın geneli iğreti durmayan ve başından sonuna topyekun bir eser, bir resim gibi, bir heykel gibi yekvücut. olayların baştan sona bütünlüğü ve okuyucusunu yormayacak şekilde gelişmesi yanında alttan alttan orhan'ın ruhsal olgunlaşması ve değişimi de çok iyi işlenmiş ve esasında olaylar da bu ruhi değişimi besleyecek şekilde dizayn edilmiş.

    (bkz: peyami safa)
    (bkz: sözde kızlar)
    (bkz: fatih harbiye)
    (bkz: dokuzuncu hariciye koğuşu)
    (bkz: bir tereddütün romanı)
    (bkz: yalnızız)
  • ubor metenga'nın 13. bölümünde (23 temmuz 2002 gecesi) peyami safa'nın "sokakta kalan şair" adlı hikâyesini incelediklerinde ayfer tunç'un hem düşünce açısından, hem karakterlerin kurgusu açısından "gaddar" olarak nitelediği [yalnızız'la beraber] peyami safa romanı.
  • az önce son sayfasında yazılanları okurken içimi bir huzursuzluğun kapladığı kitap. onbeş yıl önce almışım, ilk sayfasına düştüğüm tarih notuna bakınca. ıki üç defa okumaya yeltenmis olsam da bitirememiştim, yarım kalmıştı.. çok uzun süredir klasik türk edebiyatı eseri okumamıştım. okul yıllarıma dönmemi, o yıllarda aldığım keyfi içimde yeniden duyumsamamı saglamis kitaptır.gerek dönemi gerek ilişkileri analiz ederek kendi üslubunda aktarmış peyami safa .

    orhan icin hiç öngörmedigim bir son ile beni boş bakan gözlerle bıraktı, nasıl ya diyorum.. ekleyecegim pek cok altı çizili yer var..
  • çok güzel kitap.

    çok beğendim.

    bayıldım.

    çok sevdim.

    kütüphaneden ödünç aldığım için geri vermek zorundayım ama kendi kitaplığımda da bulunsun isterdim.

    *

    orhan bir öğretmen.

    bir gün okulda cemil adlı çocuk, tahsin adlı çocuğa “eşek türk” diye hakaret ediyor, tahsin de cemil’e taş atıyor.

    tahsin fakir bir çocuk. annesi ölmüş. babası mustafa hapiste.

    cemil ise zengin bir çocuk.

    *

    orhan, cemil’in ailesi ile konuşmaya gidiyor.

    zengin bir konak.

    o dönem istanbul ingiliz ve fransız işgali altında. bu konağın hanımı samiye hanım’ın da bu yabancılarla yakınlığı var.

    *

    orhan bu evde vedia ile tanışıyor. vedia, yengesi samiye hanım’dan farklı. yabancı hayranlığı yok. aklı başında bir kız. yalnız çok hassas, çok kırılgan.

    *

    orhan kendisini sevdiriyor konak halkına. vedia’dan da hoşlanıyor.

    vedia da orhan’dan hoşlanıyor ama bir de rüştü var. vedia’nın aklı zaman zaman ona da gidiyor.

    *

    kitapta orhan, arkadaşı necati ve arkadaşı olmayan süleyman ile materyalizm, muhafazakarlık, milliyetçilik üzerine konuşuyor.

    vedia ile de kadın-erkek ilişkileri hakkında. ve bu konuda son derede doğru tespit ve tahlillerde bulunuyorlar.

    *

    vedia orhan ve rüştü’yü kıyaslıyor.

    orhan fakir, görünüşü cazip olmayan, ortamlarda sönük kalan ama konuştuğunda akıllılığı ile göz dolduran bir tip.
    daha sonra amcasından mirasa konup zengin oluyor. zenginliği ile aldığı yeni eşyaları, yeni giyimi vedia pek şık bulmasa da yine de seviyor orhan'ı.

    rüştü ise tersi olarak zengin, çekici, daha aktif ama pek akıllı değil.

    neden bütün iyi özellikler tek bir erkekte olmaz ki diye düşünüyor vedia:

    "niçin bu erkekler yarım yarımdırlar? kimi tüccar, yahut da mirasyedidir, cebi dolu ve kafası boştur; kimi tersine..."

    vedia iyi eğitimli, görgülü ama sevme konusunda zayıf. bunun da farkında. hizmetçileri iclal ise eğitimsiz ve görgüsüz olmasına rağmen sevmeyi becerebiliyor. vedia takdir ediyor bunu:

    "iclal gidiyor. işte, vediacığım, sevmesini bunlar biliyorlar. susarak sevmesini. erkek susar, kadın da. 'beni seviyor musun'lar yok. 'daha az mı, çok mu?'lar yok. maziden ve istikbalden şüpheler yok. emniyet yüzde yüz. fedakarlık bitirmiş. 'ben seninim, sen benimsin.' o kadar: 'sözlüyüm' diyorlar. bitti. iki taraf da ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor. sessiz. aşk mektupları, sitemler ve tehditler yok. (...) sessiz. dil dökmüyor. dil olmayan yerde yalan olur mu?

    "sevmesini bunlar biliyorlar. bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur. anladın mı vedia hanım? günde on defa chopin çalsan bunu onlar kadar anlayamazsın.

    bizim aşklarımız tam sevgi olamadığı için, manilere rastladığı için, taşlara çarpan su gibi kabarıyor, sıçrıyor, dağılıyor, gideceği yere rahat gidemiyor. bütün tereddütlerimiz, şüphelerimiz, korkularımız, itimatsızlıklarımız, küçük görüşlerimiz, kendimize güvenemeyişlerimiz, iç çekişmelerimiz, öfkelerimiz, isyanlarımız, hepsi, hepsi, aşkımızın tam aşk olamamasından, yolunu bulamamasından. bizimkisi aşk değil, aşk hastalığı; onlarınki aşk hastalığı değil, aşk."

    hay ağzın bal yesin vedia.

    yalnız kitabın sonu beklenmedik şekilde bitiyor. mutlu sonla bitse ölürsünüz değil mi? bu açıdan bana hemingway'in "silahlara veda"sını hatırlattı. seven kavuşsun sevdiğine. litfen.
hesabın var mı? giriş yap