• 20 şubat konserine 2 biletimin olduğu, aldığım fiyattan ufak bir miktar ucuzuna bırakacağım konser
  • beşinci kez dinleme fırsatını teptiğim grup. her ne kadar tüm yaptıkları albümleri ayrı sevsem de yirmi üç albümü çok farklı bir düzeydedir.
  • dünkü istanbul konserlerinde dripping ve in particular gibi parçalarını çalmamış grup. üzdünüz be.
  • mart sayısında tuhaf dergi'den muhsin topyıldız'a konuşmuş müzik grubudur.
  • 2004te istanbulda verdikleri konser sonrası ilk kez 14 yıl sonra 2018de ülkemize gelip beşiktaş if performance hall'da konser veren grup. büyük fangirlleri olmama rağmen canlı performanslarını pek iyi bulmadım maalesef, özellikle kazunun konserin 3/2sinde elinde tutup asla çalmadığı gitar beni bi parça üzdü. ikizlere diyecek laf yok, yaş almışsınız ama iş bitmemiş çocuklar, öpüyorum
  • (bkz: falling man)'leri güzeldir. hüzünlendirir.
  • ergenliğimin grubu. artık eskisi kadar dinlemesem de kazu'cuğumun o tırtıklı sesini 3 kilometre öteden tanırım. severim. allahına kadar, arabeskin dibine kadar severim. sesini.
  • albüm dinleme alışkanlığım yokken bu grubun (bkz: misery is a butterfly) albümü sayesinde bu alışkanlığı edindim. öyle bir albüm ki içinden herhangi bir şarkıyı seçemiyorum, bir diğerine kötü diyemiyorum. herhangi bir şarkılarına laf eden, sevmeyen olursa sinirleniyorum.

    fan club'ı kurulursa beyaz show'a bile çıkarım.
  • spotify'imin bas kosesinde yeri ayrilmis, depresif anlar icin birebir olan grup. ozellikle misery is a butterfly albumlerindeki her sarki birbirinden guzel.

    for the damaged coda, rick and morty'de kullanildiginda efsane guzeldi ama simdi bakiyorum instagram'da sacma videolarin arkasinda ayaga dusmus sarki iyice. yapmayin cocuklar.
  • amedeo ve simone pace italya'da yaz tatilindeyken oradaki arkadaşları japon bir kızdan bahseder "birlikte müzik yapmak hoşunuza gidebilir, new york'a yeni taşındı" der. amedeo new york'a döner dönmez ilk işi kazu ile tanışmak olur. ama garip bir şekilde bir süre sadece kendisi kazu'yu tanımaya çalışır, birlikte müzik yapmaya başlar ve kazu amedeo'dan gitar dersleri alır. ancak bir süre bu şekilde takıldıktan sonra kardeşinden bahseder. ardından simone da onlara katılır.

    bir gün konser için gazeteye bir reklam vermek gerekir ancak henüz grubun adı yoktur. kazu sabırsızdır, "hadi ya, yazalım bir şey gitsin!" der ve dna şarkısı blonde redhead'i yazarak grubun ismini belirler. bunun için pişman olduğunu da itiraf eder.

    ***

    "simone ve ben, hiç kimsenin müzik yazmadığı bir yerden geldik" der amedeo, "öğrendik, geliştik. sonra bir gün kazu gitar çalmak istedi, biz de basitçe şarkılarımızda bunun için bir yer açtık. "

    stüdyoda mı yoksa canlı mı çalmayı tercih edersiniz sorusunaysa hislerime tercüman olan şu yanıt verir:

    "ikisi çok farklı şeyler. kayıt yapmayı seviyorum ama bu ikisini nasıl kıyaslarım bilmiyorum. pişirmek ve yemek gibi (güler).

    ikisi de eğlenceli. ama canlı çalmak beni geriyor. keşke böyle hissetmeseydim. bazen kaçınmak istiyorsun. bir konser iptal edildiğinde rahatlamış hissediyorum. çünkü hazır değildim. canlı çalmaya hiçbir zaman hazır olamıyorum. benim için çok zor.

    kayıt daha ilginç. o korkuyu hissetmiyorsun ve yeni şeyler deneyebiliyorsun."

    kazu'da sahne korkusu yoktur ama utangaçtır ve "sahnede, insanların karşısında performans gösterecek son kişi ben olmalıyım" diye düşünür. "böyle hissediyorum, çünkü içimde yok" der; "gerçekten eğlenceli değilim, içe dönüğüm. daha çok inek (nerdy) sayılırım. ama bir kez sahneye çıktığımda, orada rahat hissederim. ama çok konuşmam, oraya çıktım diye şov yapmam. benim doğamda yok."

    öte yandan grubun ortak görüşü, müziğin yaratılmasına şahit olmanın hem müzisyen hem de seyirci açısından benzersiz bir deneyim olduğu yönündedir. bir grup olarak sahneye adım attığınızda boşluğa ulaşmış olursunuz. ses yoktur, arka plan yoktur, dikkat dağıtacak hiçbir şey yoktur. boş bir kanvas gibidir ve onu yavaş yavaş sadece sesle boyamaya başlarsınız. çok güçlüdür ve korkutucudur aslında. bazen "bunu başarabilmem mümkün değil" diye düşünürsünüz.

    ***

    kazu ekibi, gölün üzerinde hiçbir yere bağlı olmadan duran çiçeklere benzetir. iki italyan, bir japon new york'ta yaşarlar ve ingiliz bir yapım şirketiyle çalışırlar. ikiz kardeşlerle çalışmayı ise iki kez vurgulayarak şöyle tanımlar: "ıt’s tough. ıt’s tough." bunun sebebi tabii ki ikiz olmaları değil, alışılmadık insanlar olmalarıdır. şöyle devam eder:

    "ama bilirsiniz, bu noktada benim için... net bir şekilde içeride bir şey gördüm ve çıkabileceğim zaman çıkmadım... evet bazen hapsolmuş hissediyorum. ama ne yapabilirsiniz ki."

    kazu'ya göre ikizler -tabiri caizse- kontrol manyağıdır. biri bir şeyi kontrol ederken diğeri başka bir alanı kontrol eder ve bu şekilde bütün ortamı kapsarlar. ama o kontrol edilmekten nefret eder. zaten bu şekilde birbirlerini çekerler. halen ikizler kazu'yu kontrol etmeye çalışır, kazu kendini kontrol ettirmemeye çalışır ve yuvarlanıp giderler. zaten ekipte çıkan problemlerin çoğu kazu'yla değil, ikizler arasında cereyan eder. kazu için onların fikir ayrılığı mücadelesinde kendilerini ve birbirlerini yıpratmalarını izlemek acı vericidir. öne çıkıp olayı çözmelerini sağlamak ister ama bu yapmak isteyeceğiniz son şey olmalıdır. "ölümün öpücüğü" diye tanımlar kazu. çünkü her zaman sonunda barışırlar ve tek haksız taraf sen olursun.

    ***

    amedeo, blonde redhead'i tanımayanlara öncelikle ilk albümden girl boy şarkısını tavsiye eder. bu, onun yazdığı ilk şarkıdır. evde, odasında kaydeder ve sonra üzerine söylemesi için kazu'ya verir.

    ardından sırasıyla bipolar, down under, elephant woman, dr strangeluv ve sonraki dönemlerden dripping, the one ı love gibi şarkıları tavsiye eder.

    müzikle yeni ilgilenmeye başlayanlara ise "sınırlarınıza sarılın" diye seslenir. ona göre geliştirmekte olduğunuz yetenek ve özelliklerinizden en derin olanlara inmeli ve orada kendinizi bulmalısınız. en derin yanınız en kötü yanınız olsa bile dibi görmelisiniz.

    gruba göre şarkı üretme motivasyonu, güzellikle çevrili olmaktan gelir. asla ölmeyecek bir şey yaratma arzusu, bir güzellik yaratma ihtiyacı sorumluluk hissetmenize sebep olur. aldıklarınızın karşılığını vermek istersiniz.

    ***

    grubun her şarkısı için koydukları bir kod adı vardır (örneğin en particulier'ın kodu xx'dir). bunun en önemli sebebi sahneye çıkarken setlist oluşturma ihtiyacı hissetmemeleridir. spontane çalmayı severler ve sahnedeyken birbirlerine "haydi hated because of great qualities" çalalım demek yerine "xx" gibi kısa uyarılar verirler.

    ***

    kazu'nun kafasında her şeyin görsel bir çevirisi vardır (ben bunu anlayabiliyorum). bazen sesleri renk olarak görebilir, bir melodiden "o yeşil şey" diye bahsedebilir. söz veya müziği yazmadan önce hikayenin görsel kurgusu zihnine gelir. bu hikayeyi izlerken sözleri yazmak çok daha kolay olur.

    ***

    kendi tavsiyelerimi de yazının sonuna bırakmak istiyorum:

    * hated because of great qualities
    * falling man
    * the dress
    * astro boy
hesabın var mı? giriş yap