• bir zamanlar kadınların ewden kaçmak için gerek duydukları tek madde.
  • kelimenin kokeni "bogca" - yumusak g ve noktali c - . bogmak'dan geliyor ve "2 veya 4 tarafindan sarilip baglanmis , dugumlenmis bag veya denk" anlamina
  • sait faik'in semaver (yayınlanmış ilk eseri aynı zamanda) adlı kitabında yer alan; okuması üç dakika, bıraktığı hüzün iki şişe bira mesafesi süren kısa öyküsü.
    anlatıcının (küçük bey) önceleri alay edip hor gördüğü sonra yavaş yavaş tutkuyla bağlandığı besleme kız ve bohçası.

    "kız sen de benim hoşuma gidiyorsun. hem de her gün yiyip sana vermediğim çok sevdiğim şamfıstıklarından daha çok. ama ben, hoşuma gidiyor diye, seni kabuklarından sıyırıp şamfıstığı gibi yeşil ve tatlı içini yiyor muyum ?.. "
    "evde bir şey kaybolduğu zaman, evvela gizlice bu üzeri kırmızı, beyaz,sarı, lacivert yamalı bohça aranırdı. aradığım bohçayı, sandık odasının naftalin kokan köşesinde bulamadım."
  • lise yillarindan bir ogretmenin okul cantasi yerine kullandigi kelime..
    -cekin bakayim bohcalarinizi surdan!??(bkz: yuh)
  • türk argosu sözlüğüne göre; "kıç, makat" .
  • ana konu (muz). ana haber bültenlerinde bile. bu kadar.
  • hamurişleri ve tatlılarda katlama stili olarak da kullanılır.

    misal, yayılan yufka dış kısımlarından tutulup tüm taraflar ortada toplanacak şekilde içeri katlanır. böylece karemsi bir şekil oluşur. içeriye de önceden malzeme konuşmuşsa buna "bohça biçiminde katlama" denir yiyecek yapımında.
  • sait faik'in ilk kitabı -diğer kitaplarına nazaran sınıfsal ilişkilere daha fazla yer veren- semaver'de yer alan, hüzünlü öykü.
  • türk öykücülüğünün sabahattin ali ile beraber zirvesinde oturan sait faik abasıyanık'ın semaver isimli kitabında yer alan muhteşem öyküsüdür.

    bir-iki cümlesi insanı darmadağın etmeye yeter, yoksul olmanın nasıl da sürgün olmak, tutunamamak ve en sonunda layık görülmemek olduğunu insanın kafasına sert bir keresteye kör bir çiviyi çakar gibi çakar.

    "bohçasının sandık odasının bir köşeciğinde olduğunu evde herkes bilirdi. evde bir şey kaybolduğu zaman, evvela gizlice bu üzeri kırmızı, beyaz, sarı, lacivert yarmalı bohça aranırdı.
    aradığım bohçayı sandık odasının naftalin kokan köşesinde bulamadım."

    ruhun şad olsun sait faik.
  • ''ben ne hain bir burjuva çocuğuydum, bilmezsiniz.''

    ''ikimiz de bir çocuk cılızlığı içinde facan ve ele avuca sığmazdık. o, siyah fistanının göğsünde, daha doğrusu uzun ve kemiksiz boynuna çok yakın bir yerinde, bir kırmızı turp kadar büyük memeleri, güneşten uçları sararmış saçları, yüzünün esmerliğine nazaran fevkalade beyaz, muntazam çıplak ayaklarıyla bir kış gecesi rüyama girdi.''

    ''...rüyamın bu kadarını hatırayabiliyorum. bir yemişi yemeden evvel alınan ihtisaslar, onu yedikten sonra alınan lezzetten daha berrak ve vazıhtırlar. ben de, rüyamın nihayetinde acayip, cennetten insanları kovduran acayip bir yemiş yediğimi hayal meyal hatırlıyorum.''

    ''kafası dizimdeydi, kokusu burnumda ve annem bizi bu şekilde yakaladığı zaman bir yaz öğlesiydi.''
hesabın var mı? giriş yap