• thomas mann'ın verfall einer familie (bir ailenin çöküşü) altbaşlığı ile kitabın genel bir özetini verdiği, oldukça etkileyici romanı. kuzey almanya'da (muhtemelen thomas mann'ın da doğduğu lübeck bölgesi) ikamet eden burjuva bir ailenin 4 kuşak boyunca yaşadıkları değişimlerin anlatıldığı bu romanda karakterlerin ve mekânların detaylı tasvirleri ile karşılaşmaktayız. böylelikle örneğin antonie (tony) buddenbrook'un dudağının üst kısmının hareketleriyle ne kadar sinirlendiğini anlayabilir ya da hanno'nun hayal âlemlerine daldığı anlarda nasıl bir sıkıntıya düştüğünü rahatlıkla hissedebiliriz. bununla birlikte karakterlerin yaşadıkları sağlık problemlerinin leitmotif tekniği ile bize gelecekte neler olacağını da bildirmesi, üzerinde durulan bunca detayın boşuna olmadığını göstermektedir:diş ağrısı çeken ya da dişlerinden rahatsız olan karakterler (ki bu rahatsızlıklardan kimi zaman 2-3 sayfa boyunca bahsedilir) genellikle ileride aynı kaderi paylaşmaktadırlar. özellikle gerda karakterinin romana dâhil edilmesinden itibaren richard wagner'in müziğinin belli aralıklarla okurlara tanıtılması, thomas mann'ın, wagner'in kullanımını meşrulaştırdığı leitmotif tekniği ile yakından ilgilendiğinin ve bu tekniği uyguladığının ispatı gibidir.
    19. yüzyıl alman burjuva yaşamının (belli yönleriyle) oldukça başarılı bir sunumu niteliğindeki bu romanın yazarı thomas mann kadar, böylesine zor bir çeviriyi gerçekleştiren kasım eğit ve yadigar eğit'e de haklarını vermek gerekmektedir.
  • cevdet bey ve oğulları' ile çok fazla benzerlikler taşısa da ışıkçı ailesinden çok daha farklı bir ailedir buddenbrooklar, cevdet bey'den çok daha farklı bir adamdır johann buddenbrook.

    cevdet bey, genel anlamda türk modernleşmesi ve buna ayak uyduramayan küçük burjuva ailesinin çözülüşünden dem vururken; buddenbrook ailesindeki çözülüş çağa ayak uyduramamanın ötesinde artık 20. yüzyıla girmeye hazırlanan modern avrupa'da bu tür büyük aileler ve bu tarz aile bağlarının imkansızlığından doğan, en lüzumlu bir çözülüştür. birindeki ayrışma bir gerekliliğin sonucu iken, diğerinde gereklilik yaratma güdüsünün sonucudur.

    sosyolojik açıdan incelenirse dönemin almanya ve avrupası hakkında çok isabetli tespitler yapılabilir kanaatindeyim. zira mann, romanı kendi yaşamöyküsünden izler katarak kaleme almış, zaten bu açıdan uzunca bir dönem almanya'da epey tepki toplamıştır.
  • esasen mann yarattığı tony (antoine) karakterine pek iyi davranmaz roman boyunca. alay edilebilecek konumların içinde tasvirini verir. özellikle iki başarısız evlilik geçiren tony’nin yapmacık görmüş geçirmiş halleri ile eğlenir. kadının tek geleceğinin evlilik olduğu ve bunun da para ile örülmüş ilişkileri ağında gerçekleştiği burjuva ailesinde özgür olmayan tek kadın sadece tony değildir, yengesi gerda’da aynı durumdadır. ikisi de kurbandır ama bunu içselleştirdiklerinden farkında değildirler.

    bana göre romanın en güzel bölümü ise hanno'nun ödevlerini yapmadan gittiği derste yapılacak sözlü yoklamada yaşadığı tipik öğrenci geriliminin anlatılmasıdır ki burada karakterin yaşadığı sıkıntı ve gerilim okuyucuyu kendi öğrencilik deneyimlerinde yaşadığı benzer sıkıntıları hissettirerek hanno'yu adeta okuyucunun kendisini hanno zannetmesine yol açacak şekilde yaşamasına olanak verir.

    kitapta ölümler boldur ve bu ölümlerin görünüşte bir ilginçliği yoktur. hiçbir karakter idealize edilmez, ölümleri de öyle. ama az önce derste sözlüde öğretmenin kendisini ayağa kaldırmasından korktuğu için kıvranan hanno'nun günlük sıradan hayatı verilmişken hemen bir kaç sayfa sonra ölümünün mezarına yağan yağmurdan dem vurulmak yoluyla ilan edilmesi okuyucuyu biraz ters köşeye yatırıyor. öte yandan bir önceki bölümde dersteki sözlü krizini atlatırken özdeşleşme yaşayarak bağlanabileceğimiz hanno, ölümü ile üzüyor. mann bunu murad etmişse gayet iyi başarmış durumda. böylesi bir romanda ağlayabileceğimi hiç sanmazken hanno'nun ölümü iki gün boyunca her aklıma geldikçe ağlamama neden oldu. çünkü dersteki sözlüde hanno'ya bağlanmıştım. sanırım mann'ın başarısı da bu. mann romanda hiçbir karakteri korumuyor ve kayırmıyor. hayat nasılsa romanın kurgusu itibarıyla doğrudan onun aktarıcısı oluyor. olayları, karakterleri gözlemci gibi, geniş tasvirler, psikolojik çözümlemelerle derinlemesine verirken, duygularınızı kışkırtarak boşandıracak hiçbir klişe, acıma, idealleştirmeye başvurmadan kendi duygularınızı özgürce oluşturmanızı sağlıyor. olaylar ve karakterlerle doğrudan karşı karşıyayken yazarın sunduğu alaycı mizahtan keyif almak da olayların, karakterlerin davranışlarının birbiriyle ilintisinde saklı. hanno'ya üzüntüm beni etkilendiğinden hep onu yazdım oysa romanda geniş yer verilen hanno'nun babası thomas'ın debelendiği ruhsal bunalımlar esnasında yaşadığı bir aydınlanma anının ertesi sabah yerle yeksan oluşunun mizahi olarak verilişi bence yazarın varoluşçu çizgisinin en belirgin olduğu kısım.
  • detaylı yazacaktım, vazgeçtim. aşağıdaki kısım immanuel wallerstein ve etienne balibar'ın yazmış olduğu ırk ulus sınıf isimli eserden spoiler.

    düz mantıkla yorumlayacak olursam, o da üstte belirttiğim eserden hareketle, burjuvazinin aristokratlaşması bazlı bir eser olduğudur. thomas mann'ın kitap hakkında demiş olduğum -aklımda kaldığınca- bir anda tutması ve çok satılması da sanırım uzun dönem boyunca avrupalıların aristokratları benimsemesidir. burayı çok uzatmıyorum yoksa konu dağılır, ben haklıyım ama rahat olun.

    --- spoiler ---

    ve kuşkusuz, thomas mann'ın buddenbrooks'ta betimlediğinin de zengin aile hanedanlarının toplumsal kalıplarında, büyük girişimciden iktisadi bütünleşmeye (konsolidasyon), oradan sanat hamiliğine, nihayet günümüzde ya dekadan bir ahlak düşkününe ya da yoldan çıkmış idealist bir hedoniste doğru izlediği tipik dönüşüm çizgisi bu olduğu söylenebilir. (sf.173)

    kapitalizmin mantığı, perhizci püritene, hatta noel'i bile çok gören türden bir kanaatkara gerek duyar. bununla birlikte, para-nın güç ölçüsü olmaktan çok, inayet işareti olduğu yerde, kapi-talizmin psiko-lojiği, zenginliğin teşhisine, bundan dolayı da, "gösterişli bir tüketim"e gerek duyar. bu çelişkiyi içeren sistemin işleyiş biçimi, söz konusu iki eğilimi kuşaksal bir ardışıklığa, buddenbrooks olgusuna dönüştürür. başarılı girişimcilerin yo-ğunlaşmasının görüldüğü her yerde, buddenbrooks tiplerinin de yoğunlaştığını görürüz. nitekim, geç 17. yüzyıl hollandası'ndaki burjuvazi aristokratlaşması buna örnek olarak gösterilebilir. bu bir fars gibi tekrar ettirildiğinde, buna burjuvazinin tarihsel rolüne ihaneti diyoruz — bunun için de 20. yüzyıl mısır'ı örnek olarak verilebilir. (sf.188)

    --- spoiler ---
  • schopenhauer'in da ilham aldığı, thomas mann başyapıtıdır.
  • ilk 500 sayfasını çok hızlı bir şekilde okuduğum fakat son 300 küsür sayfayla haftalardır elimde sürünen nobel ödüllü kitap.
  • özellikle alman edebiyatında önemli bir yer edinmiş olan bildungsroman türünde yetkin eserler vermiş olan thomas mann'in kendi ailesini örnek alarak oluşturduğu ilk romanıdır. buddenbrook ailesi'nin konusunu, kuşaklar boyunca burjuvazinin yozlaşması ve böylelikle köklü gibi görünen meşhur bir ailenin çöküşü oluşturur.

    bu noktada (bkz: cevdet bey ve oğulları) bakınızı vermek adettendir, zira pambik romancımız da bu ilk romanında bu eserden ziyadesiyle etkilenmiş görünmektedir; olsun varsın onun kıymetini azaltmaz bence.

    romanın bazı tanıtım bültenlerinde 666 sayfa olduğu söylense de can yayınlarından çıkan 5. baskısı 831 sayfadır. bu anlamda sırt üstü yatarak okumayı sevenlerin beyin kıvrımlarıyla birlikte kol kasları da gelişir.

    --- spoiler ---

    çöküşün finalinde hanno'nun kırılgan, içine kapanık, müzisyen ruhunun bu ailenin isminin altında ezilmesi ve bu yükü taşıyamayarak tifodan ölmesi diğer aile bireylerinin ölümünden farklı anlatılır. bilhassa hanno'nun okulda geçen bir gününde yaşadığı stres, biz zavallı okurları oldukça germiş ve ziyadesiyle yine biz zavallılara derinden dokunmuştur.

    -ah bu stresi tüm hücrelerimde hissettim; ah benim şair telâşım!

    --- spoiler ---

    “insanın yaşı, ruhunun gençliğine veya ihtiyarlığına bağlı. emin ol, bir emel uğruna çok uzun savaştın mı, bu seni öyle bir hırpalar ki, hedefine vardığın vakit hiçbir zevk duyamaz olursun.”

    "iyi şeyler hep gecikir zaten, hep geç gelir ve geldiği zaman da sevinemezsiniz, bir türlü sevinmek gelmez içinizden..."

    ''oğlum, gündüzleri çok çalış ki geceleri rahat uyuyabilelim.''

    "demek ki insanların bizim acımıza saygı duymasını ölüm sağlıyor, en hazin acılar bile ölümle saygınlık kazanıyordu."

    "biz, bütün insanların özgür ve eşit haklara sahip olmasından, kimsenin bir başkasına köle olmamasından ve insanların yalnızca yasalar önünde eğilmesinden yanayız!.. artık ayrıcalıklı ve her istediği şeyi yapan insanlar olmasın istiyoruz!.. herkes, devletin yasaları önünde eşit haklara sahip olsun istiyoruz. tanrı ile kulları arasına girilmesini istemediğimiz gibi, birey ve devlet ilişkileri de aracısız yürüsün istiyoruz!"
  • özgün adı buddenbrooks verfall einer familie olup türkçeye buddenbrook ailesi diye çevirilen 1901 doğumlu thomas mann romanı. çöküş romanı olduğuna göre aynı zamanda bildungsroman olabilir mi?
  • evet, çok güzel kitaptır. fakat okuması ciddi bir emek, yoğun bir işçilik ister. çünkü "görünürde" hiçbir şey olmaz, insanlar doğar, büyür, evlenme, boşanma, suç işleme gibi dünyevi meşgalelerin içine girerler.

    ama okuyucunun merak duygusunu gıdıklayacak olağanüstü bir olay yaşanmaz. günler birbirinin aynı zaman akıp geçiyor sonucuna varan okur bu noktada kitabı terk edebilir. oysa kitabın sırrı tek tek olaylarda değil, bütündedir.

    nasıl diyorlar? yazarın, okurdan beklediği "büyük resmi" görmesidir.

    not: ah hannocum, kadersizim
  • thomas mann'ın otobiyografisidir aslında bu kitap. kitabın sonunda güçsüzlükten ölen karakter mann'ın ta kendisidir.
    bilindiği gibi thomas mann üst düzey bir ailenin çocuğudur. tüm ailesi kuşaklar boyu tüccarlıkla ilgilenirken son halka olan mann edebiyatçı olmuştur.

    kitapta adından da anlaşılacağı gibi bir ailenin çöküşü anlatılmaktadır. bu aile burjuva bir ailedir. yıllar önce zenginleşen dedelerinden kalan şirketi yöneten bu aile son halka olan hanno'nun da ölmesiyle resmen bitiverir.

    kitap aynı zamanda almanya'nın(ya da avrupa'nın) bir dönemine de ışık tutmaktadır. o dönemin yaşam tarzı, kültürü, avrupanın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durumunu kitapta bulabilirsiniz.

    mann'ın henüz 26 yaşında yazdığı bu kitap ona nobel edebiyat ödülünü de getirmiştir aynı zamanda.

    kitabın türk edebiyatı için de büyük önemi vardır. çünkü nobel edebiyat ödüllü tek yazarımız olan orhan pamuk'un ilk romanı cevdet bey ve oğulları bu kitabın yoğun etkisi altındadır. denilebilir ki bizim mann'ımız orhan pamuk'tur. gariptir ki her iki yazar da 52 yaşlarındayken nobel almışlardır.
hesabın var mı? giriş yap