• vincent gallo gercek hayatta babasini cok sevmektedir, ve fakat babasi aynen buffalo 66da portre edilen baba figurudur, surekli oglu vincent'i asagilar.
    vincent babasina olan sevgisini icine atar ve bir gun babasi evde bir sarki soylerken dandik bir teyple babasinin sesini kasede ceker gizlice dinlemek icin. ve o an karar verir bu sarkiyi milyonlara dinletecek bu sarkinin filmini cekecektir.
    filmdeki babanin ricciye soyledigi sarki iste bu sarkidir ve o ses gallo'nun gercek babasinindir.
  • bu filmde mevcut olan profil çizme hadiseleri için eğer psikoloji veya psikiyatri konusunda uzman bir karakterden yardım alınmamışsa, helal olsun bu senaryoyu böyle yazana ve filmi bu halde sunabilene. yardım alındıysa da helal olsun. kurban/rehine psikolojisini, aile içi ilişkilerde ezilen çocuk profilini, bireyin toplum içindeki davranışlarına yön veren çevresel olaylar sonucunda ortaya çıkması muhtemel sonuçları bu kadar başarılı bir şekilde ortaya koyan çok fazla film görmedim(ben görmedim, ama belki vardır da ben bihaberimdir).

    oyuncuların ufak tefek hatalarını gözardı edersek, üstlerine geçirecekleri karakter kisvelerinin öylesine güzel oturmasını sağlamışlar ki, insan "acaba kendi karakterlerinde değişiklik yaparak mı bu hale geldiler de böylesine güzel canlandırıyor?" diye kendine sormadan edemiyor. ha, kendime sorsam ne kazanırım? hiçbir şey, ama olsun, ben yine de sorayım.

    neyse, uzatmadan söyleyeyim ki; her kolleksiyoncunun, her sinefilin arşivinde bulunması gereken, gayet lezzetli bir filmdir efenim.
  • çocuksu bir hüznü, açık mavi renkte dokunaklı sahnelerle anlatan; güzel ve değişik bir film. vincent gallo'nun "eski manitası"yla karşılaştıkları kült sahneden hemen sonra tuvalette yalnız başına ağlayışı, layla*'ya ürkek, çekingen ve kararsızca sarılışları, ne kadar da tanıdık bir hüzünlü isyan, ne âşina bir kırılganlık...
  • ağlamak bi yana her rahatlatıcı işeme eyleminden sonra arabadaki ohhlama sekansı aklıma gelip yanımda kim varsa gözlerinin içine içine ohhluyorum ya, içten içe cok yarılıyorum buna.
  • bu film esasında bir intikam öyküsüdür. başlayalım.

    --- spoiler ---

    intikam alınan kişi scot wood değildir, birkaç yazar onun billy'nin baba imgesi olduğunu söylemişler. bu yorum doğru ama ayakları yere basar hale gelmesi için adler'in intihar tanımına eğilmek durumundayız. adler'e göre intihar, bir intikam eylemidir. intikamın kimden alındığı ise eyleme en çok üzülen kişiye bakılarak anlaşılabilir.

    billy'nin asıl amacı scot wood'u değil, kendisini öldürmektir aslında ve böylece sadece babasından değil, hem babasından hem de annesinden intikam alacaktır. tetiği çekmeden önce kafasında bir kurgu yapar, ölmüştür ve mezarının başında annesi maç dinlemekte, babası da acıktım gidelim demektedir. billy o an anlamıştır ki kendisini öldürmesi sonucunda ailesinden intikam almış olamayacaktır, onun alabileceği en güzel intikam yaşamaktır, çok güzel yaşamak. herif bunu anlamıştır ve dışarı çıkıp güzel hayatı leyla'sıyla kurmak üzere ilerlemektedir.

    şimdi detaylar: billy'nin hayatını buffalo takımı çalmıştır. bu bahis olayı bir simge gibi düşünülebilir. önemli olan şey beş yılını neyin çaldığıdır. buffalo takımı ile anne özdeştir. billy annesine bahis oynamış ve kaybetmiş bir çocuktur. annesi onu doğurduğu günü pek hoş anmamaktadır. billy buna rağmen, buffalo sürekli yenilmesine rağmen yani, yine gidip annesini seçmiştir ve kaybetmiştir. burada bir masumiyet var. çok hoş bir senaryo var.

    billy için masumiyetin ölümü anasınıfındaki kız üzerinden resmedilmiştir. billy masumiyeti bırakamayan bir heriftir, kızın sokağında sürekli dolaşması bundandır. okul ve kilise gibi iğrençliklerin ortasındaki masumiyettir o kız. ona tutunmuş ve ondan başka herkese sırt çevirmiştir billy. wendy isimli bu karının ne kadar bayağı olduğu ise yıllar sonraki karşılaşmada anlaşılır, fiilen ölmüş olan masumiyetin resmen ölmesi gibi bir şeydir bu.

    leyla ise billy için hayatın ta kendisidir aslında. leyla'nın söz dinlemesi bu anlamda önemli bir detaydır. bir emir-komuta durumu söz konusudur. billy isterse hayata da söz geçirebileceğini leyla üzerinden dolaylı olarak etüt etmekte ve anlamaktadır. film boyunca "bana dokunma" demesi, kendisini bir intikam eylemi olarak öldürmeye karar vermiş billy'nin hayatla temas etmeme inadı olarak okunmalıdır. sırf ailesine şekil yapmak için hayata temas ediyor görünmüştür ve kendisi öldükten sonra da bu rol sürsün diye fotoğraf çekilmiştir leyla'yla.

    bu film sadece billy gibi insanlara değil, aslında hepimize bir şey söylüyor. yaşamınızın üzerinde tahakküm kurmuş olan "egemen figür"ü düşünün. bu sistemdir, kız/erkek arkadaşınızdır, ailenizdir, şudur, budur, fark etmez. konu bağlamında en temel gerçek şu ki pes eden her insan zaferidir muktedirin. dolayısıyla en güzel, en ihtişamlı intikam yaşadığınız hayata hakkını vermenizdir. sistemle hayat birbirine karıştırıldığı için, çok kötü bir yanılgı olarak sistemin kurallarına "hayatın gerçekleri" dendiği bir dünyada sizin kendi kurallarınızı sistemin kurallarına karşı dayatabilmenizin, yani intikamınızı alabilmenizin tek yolu yaşamaktır; iyi, coşkulu ve şiirsel bir yaşamdır. işte başlangıç: size sunulan gerçeği reddedin. onun karşısına kendi gerçeklerinizi koyun. yazın bir parkta sevgilinizle bira içerek geçirdiğiniz bir gün, ay sonunda aldığınız yüklü maaştan daha güzeldir ve daha gerçektir. bunun için yaşanır, maaş için değil.
    --- spoiler ---
  • entryleri okuyunca tek aglamak isteyenin ben olmadıgımı görüp birazcık da olsa rahatladığım, izlerken fazlasıyla burkulup düşüncelere daldığım mavi gözlü dağınık adam filmi.
  • filmin sonuna kadar billy karakterine sinir oluyorsunuz ama son sahnede iki kalpli kek ile sıcak çikolata aldi diye bir anda adam gözünüze melek gibi görünüyor.

    yonetmen burda stockholm sendromunu uygulamali göstermiş. bir insana sürekli iğrenç davranirsaniz en ufak bir guzel davranisinizda size tapar. aynı filmin sonunda seyircinin yasadigi gibi.
  • çizgi roman kahramanları gibi vincent gallo ve christina ricci.

    hapisten yeni çıkan billy brown ailesiyle tanıştırmak üzere layla adındaki bir kızı kaçırır. kaçırır demek belki biraz garip olur çünkü layla kaçmaya razı bir tip görünümündedir. sevgisiz ve monoton modern amerikan ailesini başarılı bir dille anlatması bakımından buffalo 66 mühim bir film.

    çizghi roman tekniğine dayalı anlatım biçimi, diyalogların renkliliği, iç burkucu ilişkiler, başarısızlıklar, sevgisizlik, özlem, kırılganlık filmin anahtar mesajları.

    çocuklukla birlikte geçmişinden getirdiği hayal kırıklıklıkları ve başarısızlıkları billy borown'u layla'ya karşı ilgisiz kılmaktadır. yani şöyle ; brown, frijit bir erkek kimliğinde hayatına girmek üzere olan dünyalar tatlısı layla'da bir anne kucağı aramaktadır. nitekim filmin bir sahnesinde yatakta kıza dokunmadan yatmaya çalışırken, bir diğer sahnede bu fobiyi kırmakta ve cenin pozisyonunda layla'nın kucağına kıvrılmaktadır.

    güzel bir film... izlenmeli
  • vincent gallo işerken ricci'nin geldiği ve gallo'nun rahatsız olduğu ve yatakta gallo'nun ricci'den uyuz kaptığı yerler çok eğlenceli. sanki kadın ve erkek karakterler yer değiştirmiş gibi. ricci bütün film boyunca kendisini kaçıran gallo'yu taciz ediyor!
  • bowling salonundayken layla nın bir ara etrafından soyutlanıp dans ederken fonda ona eşlik eden parçanın moonchild * olması da hoş bir sürpriz idi.
hesabın var mı? giriş yap