• 1952 istanbul doğumlu, sırasıyla dev-genç, devrimci yol, devrimci sol ve kurtuluş hareketleri içerisinde yer almış devrimci.

    1971 yılında istanbul üniversitesi'nde önce eczacılık, daha sonra iktisat fakültesi'ne girdi. fikren mahir çayan ve thkp-c çizgisini benimsemişse de, thkp-c içerisinde fiilen yer almadı. 1974 yılında iktisat fakültesi öğrenci derneği başkanlığını kazandı. 1976'da dev-genç'in genel başkanlığına seçildi. 1977 yılında devrimci yol kadroları arasında yer aldı. 1978'de oğuzhan müftüoğlu çevresi tarafından devrimci yol'dan tasfiye edilmelerinin ardından dursun karataş ve paşa güven ile birlikte devrimci sol'un üç kurucusundan birisi oldu. bu süreç içerisinde filistin'e de giderek el-fetih kamplarında gerilla eğitimi aldı. israil kuvvetleri ile girilen bir çatışmada esir düştü. esir değiş tokuşu ile serbest kaldıktan sonra türkiye'ye geri döndü.

    dev-sol içerisinde, özellikle mahir çayan çizgisi ile ilgili fikirlerde kısa sürede başgösteren anlaşmazlıklar üzerine dev-sol'dan ayrıldı ve çayan eleştirisini o yıllarda ön plana çıkartmış kurtuluş hareketine katılarak, kısa süre içerisinde tkkkö'nün lider kadrosunda yer aldı.

    1980 darbesinin ardından yurtdışına kaçtı. almanya, "tehlikeli terörist" listesinde olduğu için kendisini türkiye'ye iade etme kararı aldı. bunun üzerine almanya'dan da fransa'ya kaçtı. daha sonra uzun süre isviçre'de siyasi mülteci olarak yaşadı. bu süreç içerisinde, türkiye'de gıyabında yapılan mahkemelerde iki kez idam cezasına çarptırıldı. hakkındaki cezalar düşünce türkiye'ye geri döndü.

    bir süre eski tkkkö kadrolarıyla hareket ettikten, onlarla da kısmen ayrıştıktan ve işçilerin sosyalist partisi içerisinde yer aldıktan sonra iyiden iyiye kürt hareketi içine dahil oldu ve kendisini halkların demokratik partisi'nde buldu.

    edit: 32. gün'de, ertuğrul kürkçü ile beraber o meşhur doğu perinçek tartışmasında, çok eski yılların tanışıklığından gelen samimiyetle "doğu doğu" derken, kürkçü ile perinçek arasında küfürler bir anda patlayınca bir saniye içinde "aaa beyefendi lütfen" kibarlaşması ayrı efsanedir.
  • 12 eylül darbesi için -ülkenin bir günde refaha kavuştuğunu sanan safdillere kapak niyetine- şunları söylemiştir..

    "bu işi olgunlaştırıp yaptılar..bütün istihbaratlar, bilgiler oluşmuştu..bilmedikleri bir şeyleri yoktu bizim açımızdan..olmuşu topladılar..silkelediler sadece ağacı.."
  • asker olan babasıyla yaşadığı bir anektod:

    “evimizde mustafa kemal resmi yoktu. çerkez’dik. o zamanlar mitinglerde konuşurum, polis beni alır, 10 gün tutar. bir gün babam ‘otur bakayım’ dedi. ‘polislerin ayakkabısını gördün mü’. evet baba, dedim. ‘nasıldı’ dedi. benimki gibi, dedim. ‘benimkine bak’ dedi. o zaman iki tür subay potini vardı. biri roosevelt, diğeri churchill. roosevelt uzun, konçlu. churciller kısa. o roosevelt giyerdi. ‘bak oğlum’ dedi. ‘öteki ayakkabı kıçınıza girerse kolay çıkar. bendeki bir girerse bir daha çıkmaz. bunu git arkadaşlarına da söyle’."

    kaynak
  • bir konuşmasında spartaküs'ün yenilmiş olduğu için ölümsüz olduğunu, yenseydi uyduruk bir roma imparatoru olarak hafızamızda yer etmeyebileceğini söylemiş.

    bu bir yenilgi kutsaması bana kalırsa. aslında devrim istemeyen sözümona bir devrimcilik. spartaküs yenmiş olsaydı kölelikten gelip çağının şartlarında büyük bir devrimi gerçekleştirmiş olurdu. mücadelesi sabit kalacağından bu yanı ile ölümsüzlüğü yine garanti altında kalır, buna gölge düşüp düşmeyeceği ise iktidarının devrimine paralleliği ölçüsünce belirlenirdi... kaldı ki tarih, şöyle olsa, böyle olurdu varsayımlarını taşıyabilen bir bilim değil.

    spartaküs bir itirazın ve bu itirazın mücadelesinin adıdır. ölümsüz olan budur. bu itiraz başarılı olsaydı ölümsüzleşmezdi demek tarihe hatalı bir bakıştır. sosyalizm çerçevesinde de bilimsel bir yaklaşım değildir.
  • '70'li yılların efsane konuşmacısı. toplantı ve mitinglerde o kürsüde konuşurken binler, on binler onun konuşmasına paralel olarak dalgalanırmış.

    "ajitatör" derdik eskiden ama anlaşılıyor ki ajitatör ve ajitasyon kelimeleri kötü anlamlar kazanmış zaman içinde. "ajitasyon ve propaganda" genelde birlikte kullanılan kelimelerdi. ilki kitleleri, grupları benimsemiş ya da benimsemeye teşne oldukları bir doğrultuda harekete geçirmek, yönlendirmek amacıyla yapılan ateşli konuşmayı, ikincisi, yani propaganda ise dinleyene, okuyana bir görüşü benimsetmek amacıyla yapılan çalışmayı ifade ederdi.

    bugün ajitasyona tanım olarak "gaza getirmek" bile dense razıyım ama her yerde "kışkırtmak" diye karşılandığını görünce buz gibi soğudum.

    neyse konumuz bu değildi. bülent uluer o yıllarda devrimci yol'dan devrimci sol'la birlikte ayrılmış, ama daha sonra kurtuluş'çu (bkz: kurtuluş sosyalist dergi) olmuş bir abi. 12 eylül'den sonra avrupa'ya çıktı. orada da siyasal faaliyetlere devam etti. türkiye'ye '90'larda dönebildi. ödp kurulurken galiba yasal olarak yönetici olamadı (sabıka meseleleri) ama fahri ünvanlarla onurlandırılanlardan biriydi, diye hatırlıyorum. (not: ödp deyince bugünkü ödp anlaşılmamalı. ödp kurulduğunda kurtuluş ve kurtuluş'tan doğmuş troçkist gruplar dahil pek çok sol grubun ortak partisiydi, ama ortaklık birkaç yıldan fazla yürümedi. bugünkü ödp baştaki gruplardan sadece birinin partisidir).

    şimdi cnn türk'te gördüm kendisini, hatırladıklarımı da buraya dökeyim dedim. kendisini ilk kez izliyorum. dile hakimiyeti ve iyi bir hatip olduğu çok açık.
  • 5 dk boyunca 'ulusalcılığın', 'ulusal olanın' sol için ne büyük bir tehlike olduğunu anlattıktan sonra, bugün türkiye'de solun en önemli dinamiklerinden biri kürt ulusal hareketidir diyen adam. bir takım ezberleri tekrarlıyor..
  • doğu perinçek ev adresini paylaşıp, kendisini anarşinin başı ilan etmiştir.
  • uzun sure önce siyasetten kopmus, yurtdisinda yasamis, karakteristik biyiklariyla taninan kisi.
  • sekiz yaşımdan beri tanıdığım, çocukluğumda ağabeyim ve arkadaşlarının hemen her gece sabahlara kadar süren politik tartışmalarında düşünceleriyle bugünkü sosyalist dünya görüşümün oluşmasında en büyük etkenlerden biri olan hem sevgili arkadaşım şebnem'in hem benim ağabeyim, centilmen ve kibar denildiğinde aklıma gelen ilk kişi, milyonlarca yıllık dostum, yoldaşım bülent uluer abim rahatsızlanıp kozyatağı acıbadem hastanesi' nde bilinci kapalı olarak yoğun bakım servisinde yatmaktadır.
    çok üzgünüm.

    - seni yazacağım
    dedim.
    - ben ölmeden yaz.
    diye güldün.
    - sen güçlüsün ölmezsin neleri atlattın. hele yirmi yıl sonra yazarım acelen ne?
    dedim.
    piponu içerken gene güldün.

    haydi bülent abim çabuk uyan. beraber yine kahvemizin yanında nargile içelim.
    her zaman buluştuğumuz akdeniz kafe'de bekliyorum.
  • hitabet yeteneği ve konuşma becerisi üst düzeydedir.. 80 öncesi yaşamış olsam bülent abi'nin fraksiyonuna dahil olurdum kesin. hala;

    doğu perinçek'e "sen değil misin lan benim resmi yayınevini anarşinin başı diyerek ihbar eden." lafı aklımda.. bu akşam bir yandaş kanalda kendisine rast geldim oradan yazıyorum..
hesabın var mı? giriş yap