• kıyaslamak gerekirse

    canon samsung
    nikon iphone

    bu kadar net.
  • ikisinin birbirine bariz bir üstünlüğü olmadığı halde, (hele hele en çok alınan giriş ve orta seviye makinelerde) bu kadar çok karşılaştırılması gariptir. profesyonel olmayan bir kullanıcı ikisinden birinin güncel bir modelini alırsa sıkıntı yaşamaz ya da keşke diğerini alsaydım diyeceği bir durum oluşamaz. profesyonel olan ise zaten kullanımına göre kolaylıkla markasını seçer ya da halihazırda seçmiştir.

    bu arada yazılmış önerilerden biri hoşuma gitti, arkadaşlarınızda olan markayı alırsanız onların da lenslerini deneyimleme fırsatı yakalarsınız.

    ha ben olsam nikon alırım, çünkü canon'un bilmem kaç bin liralık lens satıp parasoleyini ayrı satması ya da makinelere flaş bağlantısı kapağı koymayıp onu da ayrı satması falan gibi manyaklıkları hoşuma gitmiyor. bir de nikon bana daha samimi geliyor, canon ise sanki amerikan şirketiymiş falan gibi davranıyor. ama bu canon kötü demek değildir, aksine sektöre nikon değil, canon yön verir.
  • (bkz: intel vs amd)
    (bkz: nvidia vs amd)
    (bkz: western digital vs seagate)
    (bkz: kingston vs ocz)

    bitmedi be. hayır model kapıştırsanız anlayacağım da, direkt marka kapıştırıyorlar.

    iphone fanboyu da gelmiş telefonu fotoğraf makinasıyla kıyaslamış.

    (bkz: allah akıl dağıtırken şemsiye açmak)
  • her konuda olduğu gibi fotoğraf makinesinde de öncelikli kriterimiz: (bkz: tok deklanşör sesi)

    tokluk önemli. allah hiçbir markayı açlıkla terbiye etmesin, dinimiz amin.

    .

    ek. ken rockwell diyeceğini demiş. onun lafının üstüne laf söylemeye mezun değiliz, estağfurullah.

    tıkla [ingilizce makale]

    .
  • sony aynı segmentlerde her ikisini de sollar. gerçi bu tip makinalar arasındaki farkı prof. fotoğrafçılar anlayabilir. yoksa güneş batışı, martı ve sümüklü çocuğu canon ya da nikon ile çekseniz ne fayda.
  • sen canon ile eğlenirsin ama cenazene nikon gelir.
  • canon eos 5ds gibi bir harika varken nikon demek haksızlık olur.

    not: nikon d90 sahibiyim.
  • bu karsilastirmayi ciddi olarak yapan kisi fotograftan anlamiyordur, net.
    (bkz: ekipman karsilastirma sendromu)
  • kit lensleri karşılaştırıldığında nikon'un bir adım önde olduğu karşılaştırma, gövde olarak benzer modellerinin birbirine üstünlüğü olduğunu düşünmüyorum, seçimi yaparken de hangisi elinize daha iyi oturuyorsa onu seçin diyorum, ellerim çok iri olmadığı için ben canon'u daha rahat tutabiliyorum, bu da daha rahat fotoğraf çekmemi sağlıyor... bu arada zaman içinde farklı lensler aldığınızda aradaki kit lensi farkını da elimine etmiş oluyorsunuz...
  • en bilindik cümleler ve göndermeler eşliğinde harmanlanmış bu meşhur konu başlığını yine kullanıma bağlı oluşmuş tecrübeler ışığında biraz daha farklı bir açıdan değerlendirmek lazım. zaten herkes olayı bir şekilde yazmış, anlatmış. ancak ne gariptir ki, konu yer yer ciddiyetinden saptırılıp o güzelim dslr tipi kamera ve lens teknolojileri, cep telefonu kameraları ile kıyaslanacak kadar sulandırılmış. (öyle ya. pirelli takvimleri, moda çekimleri ve ürün katalogları da zaten iphone ya da lumia'larla çekilerek hazırlanıyordu) yine bahse konu markalar, babamızın firmasıymış gibi sahiplenilip, olay duygusal boyutlara taşınmış...

    ünlü bir amerikan deyişi vardır. "bigger is better" diye. her ne kadar motor silindir hacimleri için söylenmiş olsa da genel kural geçerli olup, evet! büyük her zaman iyidir. dolayısıyla 35mm eşdeğeri algılayıcılara sahip dslr tip kameraları, "orta format" veya "teknik kamera"lar ile kıyaslamaya kalkmak yanlıştır. zira burada bahsedilen format, film eşdeğeri olan 24x36mm algılayıcıları ile en nihayetinde "küçük format"tır.
    basit vizörlü kameralar ile başlayıp, zaman içerisinde nikon f90x ve yeri dolduralamayan "nikon f5" gibi bir efsaneyi kullandıktan sonra, günümüz dijital kameraları gözünü negatif ve dia çekerek açan benim gibi film aşığı birine ilk etapta çok garip gelmişti. film almak, yüklemek, banyo yaptırmak, baskı almak ile en nihayetinde filmi fotoğrafçıya götürdükten sonra nasıl çıktıklarını merak etmek ve o merak içerisinde zarfı açarken oluşan heyecan... ya kötü çıktılarsa diye düşünmek, baskılara bakarken oluşan keyif. tarif edilemez bir duygu idi.
    fotoğrafçılığı kısıtlı imkanlar ile kitaplardan öğrenmek, doğru düzgün soracak insan bulamamak, ansiklopedi karıştırmak, sahada not alıp tecrübe etmek, labo ve baskı deneyimi kazanmak için yaz tatillerinde fotoğrafçının yanında çalışmak... çok değişik bir tecrübeydi.
    işte biz eskiler fotoğrafçılığı böyle her yönü ile öğrendik ve tecrübe ettik. (esasen bu işin mekteplisi değil, alaylısıyım)
    teknolojik gelişmelere paralel olarak şimdi lcd'den bakan fotoğrafçı oldu çıktı. al eline telefonu, doğrult kendine, çek fotoğrafı, bas filtre ve efekti, yükle instagram'a, gelsin beğeniler.
    allah bereket versin!
    ne kadraj var, ne ışık var, ne kompozisyon var, ne denge var, ilgi merkezi, altın kural vs. hiçbir şey yok!
    baskı yok.
    kaldı ki, lenslerin, gövdelerin, üreticilerin ve "marka"ların karakteristik özelliği sonucunda; bu firmaların kendine özgü görüntü işleme teknoloji ve algoritmalarına daha değinmiyoruz bile...

    "etkili fotoğraf" nedir, bu fotoğraf neyi anlatıyor, ne amaçla çekilmiş? konu ne? tık yok!
    bir insan fotoğraf çekmeden önce kendine şu soruları sorabilmeli;
    -neyi? (hangi konuyu),
    -nerden? (hangi açıdan),
    -ne zaman? (hangi ışık koşulunda)
    -nasıl? (hangi objektifle, hangi diyafram ve enstantane değerinde vs.)
    işte bu sayede "etkili fotoğraf" nedir, nasıl çekilir şeklinde bir şeyler öğrenilmeye başlanır ve gelişim sağlanır. elbette daha öncesinde biraz araştırmak ve öğrenmek gerekir. e biraz da sanatsal yatkınlık olması lazım. yoksa atında ferrari var şoförlük yok. araba ne yapsın?

    işte burada dikkat çekmek istediğim en önemli konu bu. eğitim yok. duygu yok, ruh yok, göz yok! ama maşallah "marka"ya gelince yağdırıyor millet.

    kısaca bakmakla görmek arasındaki farkı bilmiyorsan, yukarıda saydığım dört soruyu kendine sormuyorsan, nesneleri objektif gözüyle görmüyorsan, en nihayetinde fotoğrafın kelime anlamı olan ışıkla yazmayı yani ona hayat veren ışığı görüp yakalayamıyorsan;
    canon ne yapsııın, nikon ne yapsın?

    yoksa buradan yazmak kolay. zira laboratuvar deneyimi ile film, banyo, baskı gibi hepsinin içinden geçerek bugünlere gelenler daha iyi görürler büyük resmin kendisini. yok nikon şöyle, yok canon böyle, yok zart, yok zurt bilmem ne.
    o kadar komik geliyor ki bazen bu muhabbetler.
    bir insan gerçekten biraz fotoğrafçı olsa zaten anlar bu işlerin marka ve modelle olmadığını. iyi bir yazı yazmak için iyi bir yazı makinesi mi lazım yani? laf.

    elbette gelişen teknolojiye ayak uydurmak, nimetlerinden faydalanmak lazım. ancak unutmayalım ki, teknolojileri ve yapısal bileşenleri ne kadar gelişirse gelişsin tüm fotoğraf makineleri ya da gerçek tabiriyle kameralar aslında birer "karanlık kutu"dan ibarettir.
    fotoğrafın yapısal öğeleri de tıpkı bu karanlık kutu gibi değişmeyen değerlerdir. fotoğrafçı isteğine göre bu kurallara uyar ya da uymaz, o ayrı. ama esas bellidir.
    diyafram açıklığı gibi, f sayıları gibi, enstantane değerleri gibi...
    değişmez. ancak genişletilip esnetilebilir.

    bu kişisel isyanlardan sonra kısaca özetlemek gerekirse;
    nikon (1917), canon'dan daha eski bir firmadır. pek çok ölçüm sisteminin öncüsüdür. ancak sektörde ilk olmanız her zaman en iyisi olacağınız anlamına gelmez.
    örneğin, dslr tipi kameralarda video çekimi özelliğini ilk ekleyen "d90" ile nikon'dur. ama ortalığın amına koyan "eos 5dmark ii" ile canon olmuştur. günümüzde "a7 s ii" ile hepsini şamarlayan ise sony'dir. fakat hiç bir zaman bir "arri" ya da "red" olamayacaktır. zira sensör üretmekle ya da dxomark gibi nikon yanlısı(!) bir firmanın verdiği test sonuçları ile olmuyor bu işler. özünüz belli olacak.
    -profesyonel stüdyolar ile renkleri biraz daha çizgi film tadında daha doygun isteyenler genellikle nikon der.
    -doğa, yaban hayatı, spor ve hız isteyenler ile renkleri biraz çamur tadında daha doğal isteyenler ise canon der.
    -fotoğrafçılık için tasarlandığından dolayı özüne bağlı olarak kalmaya çalışan nikon daha keskin görüntüler sunar.
    -gelişen video sektörüne paralel olarak biraz daha video konusuna ağırlık veren canon ise blur etkisi verip keskinliği biraz daha azaltılmış görüntüler sunar.
    -lens konusunda ise hiç bir zaman bir "zeiss" olamayacakları için burada söylenecek fazla bir şey yok. ancak cine lensler dışında kalan tüm canon ve nikkor fotoğraf lensleri renkleri gerçeğe en yakın verme, iç yansıma (alev görüntüsü), kaplama (coating) ve kontrast gibi konular başta olmak üzere diğer emsal özellikler neticesinde neredeyse aynı sayılırlar. zira kullanılan elementler ve teknolojileri arasında pek bir fark kalmadı.
    -nikkor lensler merkezde verdikleri üstün keskinlik ve kontrastı kenar ve köşelere doğru biraz kaybeder.
    -canon ise merkezde sunduğu keskinlik ve kontrastı nikkor gibi davranmadığından dolayı karakteristik olarak bir miktar yumuşatır ve bu sayede her noktada eşit tutmayı başarır.
    -nikkor lensler kontrastı biraz daha abartır.
    -sıcak ve nemli ortamlarda canon lenslerin kauçukları nikkor lensler gibi gevşemez.

    -full frame (ff) sensörün büyüklük avantajlarına istinaden verdiği seçici veya sığ alan derinliği (shallow focus) ile kullanılan lenslerin sinematik etkiyi güçlendirmesi neticesinde dslr tipi kameralar pek çok genç ve ileri yapımcının imdadına yetişmiş ve gayet güzel yapımların oluşmasına imkan tanımıştır.
    burada zaten lider olan canon, yasal olmayan magic lantern yazılımı ile çıtayı daha da yükseltmiştir. (ancak şunuda belirtmek isterim ki, full frame sensörler, 35mm film kameralarının filmi dikey yollu kullanmasından kaynaklanan "süper 35" etkisini verememektedir. bu durumda benzer etki aps-c sensöre sahip kameralar tarafından elde edilir.)
    -"dslr killer" lakaplı sony a7 s ii ise ortalığı dağıtmıştır.
    -canon çıkartmış olduğu "c" serisi film kameraları ile sektörü ikiye bölmüş, binlerce dolarlık "c" serisi kameraların satışını baltalamamak için ise kasıtlı olarak canon eos 5d mark iv gibi mid-size gövde dslr tipi kameraların video yeteneklerini ve performanslarını "sınırlı" tutmuştur.
    -öte yandan sony tarafından geliştirilen alpha "a7" serisi aynasız (mirrorless) tip kameralar ile dslr tipi kameraların tahtı sallanmış, bu teknolojik hamleler karşısında gerek canon ve gerekse nikon gibi sektör öncüleri doğal olarak aynasız tip gövdeler ile yine buna uygun mount ve lens sistemleri geliştirip piyasaya sürmek zorunda kalmışlardır.

    esasen artık bağımsız sinemacılık ve video ile ilgili çalışmaların ön plana çıktığı günümüz ortamında, dslr ve ekipmanlar hakkında detaylı ve ek bilgiler için şu ve şu blog sitelerine bir göz atılabilir.

    genel olarak oluşan ihtiyaçlar ve ekonomik planlamalar doğrultusunda yapılacak marka ve model tercihleri bir kenara bırakılıp esasen konuya dönüp yine bu kadar kadar sözü söyledikten sonra başlığa uygun bir şekilde örnek verip yazıyı sonlandıralım...
    "milyonlarca sinek yanılıyor olamaz" sözünden hareketle,
    özellikle futbol müsabakalarında köşe vuruşu yapılırken, orada bulunan foto muhabirlerinin ağırlıklı olarak kullandığı kamera lenslerinin renklerine bir bakın bakalım.
    beyaz mı? siyah mı?
    yani ve yine;
    canon mu? nikon mu?

    edit: link yenilendi ve yenisi eklendi..
hesabın var mı? giriş yap