• inanin hic sevmiyorum ama kendimden ornek vermek zorundayim:

    hayatimda en cok zorlandigim seydir ceviri yapmak. ben ki yaklasik yirmibes dili su gibi konusuyorum (musluk sesi), yuzaltmis tanesinde derdimi anlatabilirim (are you sex), her milletten insanla duzeyli iliskilerim oldu (760 mm hg); ama gel su paragrafi tercume et deseler omrumu curutmeden yapamam.

    isbu yuzdendir "ceviri ne ki", "altinci kuru bitirdim hemen ceviri isine basliyorum" diyen insani saatlerce doverim. size de tavsiyem budur sevgili suserler. tercumeyi sevin, tercumeyi koruyun, tercumeye ilgi gosterin. ama olur da onu dil bilmekle ayni tutan olursa; vurun beline odunu. budakli mese odunu.
  • emek=karşılık dengesinin en adaletsizce ölçüldüğü ızdırap işlerden biri. evine kapanır eşek gibi beyin yorarsın. kıçın sandalyeye yapışır, geceleri uyunmaz. kafein bağımlısı olunur. hatta uğruna kilo verilir. ona rağmen kimseye yaranılmaz, "alt tarafı oturdun masaya beş on sayfa bişi çevirdin" diye geçiştirir insanlar. alınan üç kuruşluk para da cabası. aslında bilseler o sayfalardaki tek kelime üzerine yarım saat kafa patlatıldığını. ah ahh.. aşırı sabır, yorulmayan bir beyin, yerlerde sürünen bir ego ve karşılıksız aşk gerektirir çeviri yapmak. olunmaz doğulur derler ya. gerçekten öyle..
  • sömürünün anavatanı eskişehir'de kendi çapımda yapmaya çalıştığım iş.

    nefret ettirdiniz beni. başka şehirlerde aynı profesyonel seviyedeki çeviriye insanlar 300 lira alırken ben burada 40 lira bile alamıyorum. bu da ingilizcesi iyi olduğu için çeviri yapabileceğine inanan "cep harçlığım çıksın"cı öğrenci popülasyonundan kaynaklanıyor. yurt dışına gidip akıcı bir şekilde konuşmak makaleleri türkçeye ya da ingilizceye çevirmeye benzemiyor ne yazık ki.

    siz insulin-like growth factor'e "insülin hoşlanır büyüme etkeni" yazıp nasıl benim işlerimi baltalıyorsunuz anlamıyorum. "bu kız 10 liraya yapıyor, şurada 5 liraya yapan var aynı işi. gider ona veririm" diyor adam. sonra ben de her terim için tek tek araştırma yapıp zaman harcadığım çevirim için sizin özensiz işinize istediğiniz paranın aynısını istemek zorunda kalıyorum. emeğimin hepsi boşa gidiyor.

    girmeyin bu işe arkadaşım! nasıl ki bana kaç kere "biyolojiden özel ders ver, bırak şu çeviriyi" dediklerinde (ki bölüm mezunları öğretmenlik mezunlarına göre daha ayrıntılı öğrenirler), "ya ben yapamam. öğrencinin psikolojisini bilmem, öğretme tekniği bilmem, hangi konular çıkacak sınavlarında bilmem. ya eksik anlatırsam, ya fazla anlatırsam da zamanını ve parasını çalarsam..." deyip öğrenci geri çevirdiysem, siz de şunu yapın ya. her işi yapamazsınız.

    gerçi tübitak'a hayvanat bahçesi müdürünün atandığı bir ülkede kime dert yanıyorum ki? sırf bu kafalar yüzünden ülkeden çıkan küçükten büyüğe her iş kalitesiz.

    neyse, ben bunu demeye gelmedim. bu derdi çoktan aştım ve kaderime boyun eğdim. bu şekilde yaşıyorum.

    şimdi yeni bir modamız var. "merhaba bunu ingilizceye çevirir misiniz? ben 1 sayfa yazdım ama 3 sayfa olsun dediler. siz de eklersiniz biraz di miiii?" ya da "merhaba bunu türkçeye çevirir misiniz? makale çok uzun. siz kendinizce önemli gördüğünüz yerleri derler misiniz? ben sunum yapacağım da onlardan!"

    yeak yaaaaa! hem üç kuruşa çeviri yapacağım hem de bir de senin ödevini düşüneceğim, üzerine kafa yoracağım. bir de onun için ekstra araştırma yapacağım. öyle bir şey tabii ki olmayacak. ama senin bunu düşünemeyip bana söylemen bile yeteri kadar kötü. kendimi değersiz bir köle gibi hissediyorum sizin yüzünüzden. üç kuruş paranız var diye her şeyi yaptırabileceğiniz biri gibi...

    lan üniversite okumuş adam diyorsun, adaletlidir diyorsun. ülke şartlarını görüp daha duyarlı yaklaşıyordur diyorsun ama yok. hepsi sömürgen. bir allah'ın kulu da demiyor ki, bu iş zaten zaman alıyor, zaten üç kuruş para alıyor, böyle bir şey istemek de ayıp olur diye.

    bir tanesi var mesela şimdi. okuldan arkadaşım. sunum yapacak, bir makale verdi, çevireyim diye. arkadaşım diye isteyemedim para. bir de üstüne gelmiş bana "yok sen okur çıkartırsın sana göre önemli kısımları, bakarsın sen" falan diyor.

    yok yok mallık bende ya, vizyon falan yok bende. adam gibi iş yapamıyorum, ticaret kafam zaten yok. sonra ona buna sallıyorum buradan. olmaz bu iş böyle. olamaz.

    bırakıyorum lan işi! bitti yani. geri dönün google translate'den bozma çeviricilerinize. ben ayrılıyorum.
  • tanıdığım dilcilerinin genelinin aksine inanılmaz keyif aldığım iş. hayatımı çeviri yaparak mutlu bir şekilde yaşayıp yüzümde ebleh bir sırıtışla ölebilirim. niye gülüyo la bu mal derler arkamdan.

    bir kere çeviri bir yerden sonra bulmacaya benzemeye başlar. cümle kalıplarına aşina olunca kafa otomatiğe bağlıyor. 8-10 saatin ardından kafa öyle donuyor ki beyin kullanımı sıfıra iniyor ve işi sadece eller yapmaya başlıyor. adımı yazmaya çalışsam kırk yerde hata yapıyorum ama eller klavyede, göz çevrilecek metinde, beyinsiz bir şekilde, satırlarca harf hatası bile olmaksızın gidiyorum. tabii bu durum edebi çeviriler için değil, tez&ödev çevirilerinde ve akademik çevirilerde geçerli. yani genel yapısı, tarzı belli metinlerde.

    ne var ki çeviriyle karın doymuyor. sadece çeviriyle ilgilenmek isteyen biri ete süte ara verip kağıda tamah etmeli (saman kağıdını öneririm, kepek ekmek gibi bi tadı var).
  • hayatta en iyi yaptığım şey.

    çeviri yapmaya 10 sene önce canım sıkıldığı için başladım. önceleri halihazırda çevrilmiş metinleri aldım elime, bitince kontrol ediyordum ne kadar yanlış yaptığımı. sonra bir cesaret internet üzerinden ilan verdim. aylar sonra birileri aradı, iki sayfalık patent çevirisini kabul ederken ağzım yüzüm yamuldu heyecandan. sonra aynı firma aralıklarla iş göndermeye başladı. arada bir tanıdık yaklaşık 300 sayfalık sınava hazırlık belgeleri gönderdi, 15 gün içinde günde 1 saat uyuyarak başarıyla (acaba?) tamamladım. böyle böyle derken şu anda hukuk ve şirket sözleşmeleri konusunda uzman olup çıktım. iyi günümde 50 sayfa yaptığım oluyor, tabi ertesi günlerde beynimdeki yanma dinmiyor. ne geciktirdiğim çeviri oldu ne de çok hatalı denip geri gönderilen. çünkü çeviri yapmayı çok sevdim. yaparken trados gibi yardımcılar kullanmıyorum, onu öğrenmek daha zor geliyor. işimi düzgün yapmak için uykumdan da, çocuklarımdan da, ev işlerinden de feragat ettim/ediyorum. uzun veya kısa bir çeviriyi bitirip gönderdiğimdeki haz anlatılmaz. bütün o beyin yanmaları, uykusuzluk, ihmalkarlık önemini yitiriyor.
    çok uzun süre iyi kazanmadım. çünkü diğer çevirmenlerin ne kadar kazandığından filan habersizdim. daha doğrusu, ilaç niyetine bir tane çevirmen tanıdığım yoktu. sonra birtakım gruplara üye oldum ve öğrenci parasına düzgün çeviri yaptığımı, dahası piyasayı düşürdüğümü fark ettim. zam isteğime karşılık alamayınca yıllardır çalıştığım firmanın telefonlarına bir daha çıkmadım. şimdi istediğim ücreti çok bulan hiç kimseyle muhatap olmuyorum.
    başladığımdan beri çeviriden hiç soğumadım. bana önemli olduğumu (işe yarıyorum ulen), bir işi iyi yaptığımı (genellikle yarım yamalak yapıyorum her şeyi), düzgün bir çalışan olabileceğimi (sorumluluk sahibiymişim meğer), istemediğimde ya da uygun olmadığımda çalışmayabileceğimi (öncesinde 9-6 ofis çalışanıydım), para kazanma ahlakını (çok çeviri yapıp daha çok kazanmaktansa yettiği kadar yapıp keyfini sürmek) filan fark ettirdi sağ olsun. yakın zamanda, sürekli çalıştığım firma beni sigortalı da yaptı, daha ne isterim.
    işin tuhaf bir tarafı da var, gerektiğinde 6-7 satırlık tek cümlelik paragrafları çevirebiliyorum ama hala ingilizce konuşamıyorum. yabancı birine çevirmenim demeye utanıyorum. olsun, zaten türkçe konuşmada da çok başarılı olduğum söylenemez.
    çeviri yapmak isteyenlere kolay gelsin, ha deyince olmuyor ama yapan yapıyor işte, abartmaya gerek yok.
  • "her şey ayrı yazılır." diye itiraz ettiğimiz bir çeviri örneğinin başlığına "valla bence ayrı yazmak çok saçma, ben inadına birleşik yazıyorum." diyen sığırların yapmaması gerekendir. maalesef bunlar çeviriyi yapıyor, geliyor bir de üniversitede eğitimini vermeye kalkıyor. bundan alacağım eğitimi hiç almayayım daha iyi anasını satayım.

    aynı sığır geçenlerde de edebi çeviriler konusunda tavsiye isteyen bir arkadaşımıza şunu söyledi:
    "valla çocuklar ben edebi çevirilere yorum katma işini biraz abartıyorum, yazarın uslubuna hiç aldırmıyorum, kendim yazıyor gibi cümleleri baştan aşağı değiştiriyorum. ihihihii." git yazarın adını da sil kendi adını yaz o zaman kitabın altına dingil. böyle saçma bir yöntem edinmişsin kendine, bir de utanmadan ileride bu işten para kazanacak olan gencecik insanların beyinlerini dolduruyorsun. senin vereceğin tekniği de tavsiyeyi de reddediyorum, kendi kendimi geliştiririm daha iyi, öğretmen müsveddesi.

    sözlük, seni de ağlama duvarına çevirdim biraz ama, affedersin artık.
  • çevirme yapmak çok kolaydır ama iyi çeviri yapmak gerçekten çok zor iştir. bir cümlenin aynısını başka bir dile tam olarak aynı anlamı vermek kelimelerle oynamak cidden çok zor iş.

    her ülkenin kültürü aynı olsaydı belki kolay olurdu. ama değil. mesela ingilizce'de kalıplaşmış ama bizim kullanmadığımız bir çok sözcük var. cümleyi tam olarak anlıyorsun fakat ingilizce anlıyorsun. türkçe'ye çevirmek anlamak kadar kolay değil maalesef. bence iyi bir çevirmenin en önemli özelliği çok iyi yabancı dili olması değil çok iyi türkçe'si olması. çünkü sözlük yardımıyla, örnek cümlelerle kelimelerin anlamı çıkarılabilir fakat türkçe'ye çevirirken doğru kelimeleri bulmak o kadar kolay değil.
  • yaşamda belki de en nefret ettiğim şey. her dilcinin kaderidir, arkadaşınız, ve hattâ arkadaşınız falan olmayan öylesine bir tanıdığınız selâmsız sabahsız paragrafı ya da daha da kötüsü sayfa/sayfaları dayayıverir önünüze: "şunu çevirsene!"

    dilci olmayanlar bunu çok kolay, bak çevir biçiminde bir şey sanırlar. arkadaşım geçen sene kız arkadaşının 17 sayfalık istatistik yüksek lisans ödevini bir gecede, evet aynen öyle, bir gecede çevirmemi ricâ etmişti. sabaha dek 3 sayfayı zor çevirdiğimi gözleriyle görünce de "bakıp hemen yazıveriyorsun sanıyordum." demişti.

    yapmayın etmeyin güzel kardeşim, her dil okuyan çeviri yapamaz. çeviri bir kültür, ilgi ve beceri meselesidir.
  • monitör karşısında göt çürütmenin para kazandırması olayıdır.
  • cevirmen arkadaslar gücenmesin ama ceviri siir icin ya sair olmak lazim ya da cevirdiginiz dildeki ülkenin siirini ciddi anlamda yemis yutmus olmaniz gerek ki bu tür insan nadir bulunur. cünkü efendim niye, siirin derdi baska, sirf icerigini aktarmis olmamiz yetersiz.
    cocuk kitabi ceviriyorsan biraz cocuk olacaksin, felsefi bir metin ceviriyorsan filozoflasmadan olmaz, asiksan gidip konusacaksin. bu isler böyle.
hesabın var mı? giriş yap