• kusura bakmayın şöyle bi atarlanıp çıkıcam:
    niye, kim/kimler tarafından, ne zaman, ne uğruna kaldırıldığını anlamadığım yitirilmiş değerdir çıkma teklifi.
    ne oldu iyi mi oldu böyle? mutu musunuz şimdi?
    çıkma teklifinin sağladığı o ferahlığı, o kafa netliğini, sen sağ ben selamet huşusunu yakalayabildiniz mi bi daha?
    koca bir nesil "akışına bırakalım" akıntısında boğuldu.
    nice dağ gibi gençlerimiz “isim koymayalım” pususunda yitip giderken son söyledikleri isim ‘elizabeth’ oldu.
    ilim ırfan yolunda yıpranmayan matematikçiler “(x) öpüşme + (y) sevişme + (z) like + (t) comment=ilişki” 4 bilinmeyenli denklemini çözme yolunda saç baş yoldu.
    yani kaldırdınız da ne oldu? böyle iyi mi oldu?
    dünyanın en keskin cümlesini, en net, en amacına hizmet eden istek cümlesini yerle yeksan ettiniz, itin götüne soktunuz.
    yazık günah ya.
  • saçma sapan bir anlaşma ilk adımıdır. evlenme teklifini anlarım da çıkma teklifi nedir şu yaşıma kadar çözemedim. gençken de çözememiştim. elis sevişelim mi? kadar abukdur. tabi gerçekten bir yere yada bir yerden çıkılacaksa makul karşılanabilecek tekliftir. bu film sarmadı çıkalım mı? sigara içmek için dışarı çıkalım mı? kabul edilebilir çıkma teklifleri olabilir.

    abuk tabiriyle karşı cinsle birşeyler yapmak istiyorsan zaten, yapmak istediğin şeyi teklif edersin. sinemaya mı gitmek istiyorsun bir cafede oturup sohbet etmek mi istiyorsun onu teklif edersin. eğer bir uyum yakalamışsan ilişkin kademe kademe ilerler, bakmışsınız çocuğun ismini tartışıyorsunuz.

    hayatımda çıkma teklifinde bulunmadım ama merak da etmiyor değilim şöyle bir diyalog mu yaşanıyor.

    - elif benimle çıkar mısın?
    - ah ben de bunu teklif etmeni bekliyordum, evet çıkarım!
    - hadi o zaman sevişelim. (bkz: çakma teklifi)

    son not: ayrılma kararı da bir o kadar gariptir. zaten ayrılacak noktaya gelmişsen ve yasal bir bağın da yoksa ufak ufak ayrılırsın sert geçişlere ne gerek var. evet hiçbir zaman ayrılmayı da teklif etmedim zaten bazı şeyleri zamana bırakınca karşılıklı ayrıldığınızı er geç anlıyorsunuz.
  • keşke bu olay kalkmasaydı.
  • yerini şimdi biz neyiz almıştır.
  • öğrencilik dönemim için rezil bir istatistiğe sahip olduğum teklif türü,
    istatistik verecek olursak ;

    ilkokul : 0/0

    ortaokul 0/3

    lise : 0/3

    üniversite : 0/2 olmak üzere toplamda sekizde sıfır gibi bir istatistik.

    içlerinden birine yirmi kusur defa teklif ettiğimi düşünürsek olay daha acıklı bir hal alıyor.

    ama tüm bunların içerisinde istatistiklere yansımayan bir de gurur madalyam var ki onu anlatayım.

    bu rezil istatistiğin 0/0 olduğu daha hiç kimseye teklif etmişliğim olmadığı dönem.

    yıl 1989. orta-2’ye gidiyorum. bizim sınıftan ayşegül diye bir kızı seviyorum. ama teklif etmek filan nedir bilmem içten içe seviyorum öyle.

    almanca dersinde hoca ödev veriyor, bir erkek bir kız bir karşılıklı diyalog yazacaklar diyor.

    tamam da kim kimle yapacak ? hoca diyor ki erkekler kızlara teklif edecekler.

    ee benim bu durumda ayşegül ile yapmam lazım ödevi. lazım da nasıl söyleyeceğim ben bunu. onun başka biriyle diyaloga girmesini de kabul edemem zaten.

    bir öğlen okul çıkışı, tam da barış manço’nun domates,biber,patlıcan şarkısında söylediği gibi tüm cesaretimi toplayarak arkasından yanaştım ve çantasından tuttum. ayşegül dedim, almanca ödevini beraber yapalım mı ?

    tamam olur dedi ayşegül. kanatlanarak eve vardım sonrasında.

    sözleştik, bir araya geldik ve beraber yaptık ödevi.(hafızamı zorlayınca böyle bir an gelmedi aklıma, sanırım ayşegül diyaloğu kendisi yazdı ve sen bunları bunları söyleyeceksin dedi. öğretmen çocuğu, başarılı bir öğrenci idi. tabi ki o yazabilir değil mi, sıkıntı yok bunda)

    ilk teklifin bu olduğunu düşünürsek ve dönemin zorlu koşullarını da hesaba katarsak bu teklifi çıkma teklifi kategorisinde değerlendirilebilir buluyor ve sekizde sıfır olan istatistiğimi dokuzda bir olarak yeniliyorum.

    not : ayşegül 1 sene sonra orta üçte reddetti o ayrı.
  • doksanlı yılların ilk yarısında, o zamanlar genç bir hakimken ben, tecrübeli hakimin gölgesinde katıldığım bir mahkeme sahnesini anlatmak istiyorum.

    vaka: kız kaçırma.
    müşteki: kızın babası.
    mağdur: 16 yaşındaki kız çocuğu.
    davalı: henüz 18'inde bir izmir bitirimi.

    cumhuriyet savcısı mütalaasını verdikten sonra davalı genç dinlenir:
    hakim: anlat evladım niye kaçırdın kızı?
    genç: kız kendi isteğiyle geldi ben kaçırmadım.
    h: kaç gün seninle kaldı?
    g: üç gün hakimim.
    h: bozdun mu kızı?
    g: yok abi niye bozayım.
    h: nasıl oldu anlat bakalım?
    g: mahalleden tanışırız. çıkıyorduk biz bu kızla.
    h: çıkıyorduk?
    g: çıkıyorduk işte, sonra kendi geldi.
    h: nereye çıkıyordunuz lan, ağaca mı? belçika mı lan burası orospuçocuğu.

    ————
    tabi ortalık buz kesti bi an. o zamanlar tabi toyuz, kızdık ama daha sonraları edindiğimiz tecrübelerden anladık ki hakim haklı. burası belçika değil.

    olay açığa çıktı sonunda; zorla kaçırma, alıkoyma, cinsel saldırı, iğfal vs vs.
  • çıkma teklifi bitti mertlik bozuldu
    şimdilerde kim kiminle flört ediyor belli değil
  • bir an önce geri gelmesi gereken şey.
    kim kiminle takılıyor, ortada bir ilişki var mı yok mu artık anlam veremiyorum. çıkma teklifi geri gelsin.
  • cevabının hemen verilmesi gerekmeyen bir tekliftir. mesela ben bir süre önce aldığım çıkma teklifinin cevabını doçent olana kadar bekletmeyi planlıyorum. yer yer "ya şaka yapıyorsun şapşal!" gibi aşırı tepkilerle, yer yer "nereye çıkacağız? asansörle mi çıkacağız ehe ehe." şeklinde yersiz şakalarla bayağı bir idare edip bu zamana kadar geldim. ara ara "linusçım benim bi teklif vardı, ne oldu, bir sonuca bağlandı mı acaba? :/" diye mesajlar alıyorum. cevap : "canım ben simdi semiotik zeminimiz olarak ardımızda kalması gereken şeyin nasıl oldu da amerikanlar tarafından bir ideal olarak geleceğimize yerleştirildiği ve dolayısıyla yorumlama ve anlama gücümüz ve sürecimizin nasıl romantikleştirildiğini kanıtlamakla meşgulüm, sana döneceğim, öpt kib by." bir daha mesaj gelmiyor. böyle böyle gidebileceğim yere kadar gideceğim. yalnız umarım teklifin son kullanma tarihi falan yoktur. tam cevabımı vereceğim gün çıkma teklifinin süresi bitti, mundar ettin güzelim tekilifi falan denirse çok üzülürüm. gerçi şimdi düşündüm de, bunun daha 2 yıl zorunlu görevi, post-doc'u falan var, ben en iyisi açık olayım, ne zaman çıkmayı planladığımı söyleyeyim. bu sefer de kesin "ben doçentle çıkmak istemiyorum ya, şimdi bir tane, iki tane falan, azıcık çıkalım nolur! " diye trip atacak. oysa ki doçentle kim çıkabilmiş, sorarım! anca asansörle çıkmışlardır. semiotik zemin? :(
hesabın var mı? giriş yap