• en güzeli, okula başlarken öğretmene, müdüre teyze amca demek.

    yok yok, daha güzeli var, o da ilerleyen zamanlarda okula aşı için filan gelen doktora, okulda çalışan memura filan da "öğretmenim" diye hitap etmek... öyle bir dünya ki, her yabancı her memur öğretmen! allaam nerde kaybediyoruz bu muhteşem kafayı bi bilsem...
  • yıllar geçsede utandıran, söylemekten çekindiğiniz abukluklardır. nasıl olur da emrah' ın ` : bildiğimiz acıların çocuğu `imzalı kasetine sahip olunur ya?
  • annenin iş arkadaşlarından en karizmatiğine aşık olmak..

    sonra bigün tüm cesaretini toplayıp "ben sana aşık oldum burak abi!" demek.. adamı da panikletmek.. sonra seni nişanlısıyla yemeğe götürmesi.. nişanlısının "evleniceksin ama aşık olduysan!" diye tehdit etmesi.. evlenmeyi göze alamamak, aşkından vazgeçmek..
  • lise çocukluk çağı sayılır mı? yaşın alıp başını gitmiş; o zamanın iki katını bulmuşsa neden sayılmasın?! (tek avuntum bu; o yüzden çocukluk çağı sayılmak zorunda!) işte, o zamanlardan birinde ankara tüyap kitap fuarına gidilir. fuarda rahmetli aziz nesin kendisine ayrılan masada, yanında bir güvenlik görevlisiyle oturmaktadır. kuvvetle muhtemel imza günüdür; yoksa niye gelsindir. yandaki arkadaşla aziz nesin'in yanına gidilir. imza istenir. imza neye istenir? kitaba. lakin kitap mitap yoktur elde. utanmadan lise defterine imza attırılır. adamcağız tabi ki kırmaz. bu salağın boş bir defter sayfasına imza atar. ancak; defter o kadar kötü bir haldedir ki koskoca aziz nesin'den deftere kötü muameleden bir güzel ayar yenir. utanç içinde bi daha yapmayacağım diye özür dilenir. rezil rezil uzaklaşılır.
  • alacakaranlik kusagi ni herkese inat gizli gizli izlemek, dizinin bir bolumu yuzunden uzun zaman karincalardan korkmak.
    seker dukkanindan alinan 1 kilo sekeri bir gunde biriktirmek, akabinde feci alerji olmak.
    4 yaslarindayken saatlerce yurudukten sonra bir yere oturmak, dusunmek. aramalar sonrasi polisin aksam sizi hala dusunmekte oldugunuz yerde bulmasi, annenin korkudan sinir krizi gecirmis olmasi. olayin cok sik olmaya baslamasi yuzunden bir sure sonra kimsenin fazla umursamamasi.
    roller skateinizin uzerine poponuzun sigabilecegi bir tahta koymak, uzerine oturup dimdik park yokuslarindan kaymak. bir keresinde yokus sonunda patenin tahtadan kurtulmasi ve dank diye yere gumlemeniz, kayarken tahtayi kavradiginiz icin altta kapan parmak kisimlarinizin mosmor olmasi, uzun sure aci icerisinde kivranmak.
    cok kucukken masasinin uzerinde duran ütünun sicak olup olmadigini anlama fetisine sahip olmak, bunu anlamak icin akillica bir yol secmek yerine her seferinde eli acip utuye yapistirmak, ardindan ciglik cigliga aglamak. annenin kremler surmesi.
    annenin agda yapmak icin malzemeleri pisirdigi tavadaki sekerli karisima dayanamayip parmak sokmak, feci yanmak, acidan cigliklarla salona firlayip dairesel hareketlerle kosmak, pesinizden gelen annenizin ayni dairesel hareketlerle kosarak sizi yakalamaya ve krem surmeye calismasi.
    -bu devamli kazalara ragmen guzel parmaklara sahip olabilmek cok ilginc.
  • doktor hap mı iğne mi diye sorduğunda, hap yutmaktan korktuğu için iğneyi seçmek.
  • abukluklar zincirlemesine sahne olan bir ilkokul gezim olmuştu.

    çanakkale'ye okul gezisine katılmıştım. ilkokul 3. veya 4. sınıf olmalıyım. vapurla karşıya geçiyoruz, çanakkale boğazının o taraflardan. hocalardan biri bir bilet vermişti bana. bir tiyatro bileti gibi bişey. çok sevinmiştim, sanki ne yapacaksam. o yaşta alıp bir başıma o etkinliğe katılacak halim mi var? herneyse ben sevinmiştim, e diğer ipneler de beni kıskanmıştı. sevincimi bozmak isteyen fırlama piçlerden biri dikkatlice bilete baktı, "ahahaha bunun tarihi geçmiş olm!" dedi. öyle deyince ben de baktım, "evet!", hakkaten de tarihi geçmişti biletin. yıkılmıştım! salaklık işte, sanki gidecen salak! ama tek salaklık bende de değil. be amına kodumun hocası, tarihi geçmiş, çöp olmuş bileti sen ufacık çocuğa niye verirsin?! tüyü bitmemiş veleti niye önce heyecanlandırtıp, sonra göt ettirtirsin! atsana çöpe amcık oğlu!(çok afedersiniz ama küfür edilmeyecek gibi değil!) orada anladım zaten herkese güvenilmeyeceğini, hele hele hocalara hiç güvenilmeyeceğini, kutsal olmadıklarını falan filan.

    herneyse, bizim karizma çizildi. epey rezil olduk elaleme. ama asıl salaklık bundan sonra.. vapurdayız, turistler filan da var.. e o zamana kadar yabancı insan görmüşlüğümüz yok. televizyonda izleye izleye, hepsini film oyuncusu sanıyorum. hepsi önemli insan, sanatçı filan sanki! bütün veletler onlarla bir iki laf edebilmek için heyacanlı ama kimse belli etmiyor. onlarla konuşunca sanki bi bok olacan! sanki karizma yapacan!

    ben gittim bunların yanına, imza aldım turist karı kocadan! inanabiliyor musunuz? turistlerden imza aldım! ulan salak! götüne mi sokucan adamın imzasını? kim lan o? allahım yarebbim! hatırladıkça kızıyorum bak..

    imzayı, o tarihi geçik bilete attırmıştım.. ne kadar salaklık diyeceksiniz siz de şu an ama, yaşıma göre normal karşılanabileceğinin kanıtı olan bir olay ile son buluyor bu hatıra.

    "ahahaha bunun tarihi geçmiş olm!" diyen fırlama eleman imzaya bakmak için bileti aldı daha sonra benden, ve geri vermedi! kıskanmış çocuk! yedi o bileti benden. bildiğin "artık benim!" filan yaptı. o tarihi geçik bilet ve üzerindeki salak imza değerliymiş demek ki o ortamdakiler adına. benimki salaklıksa onun ki daha salaklık hani... yediğin şey adam gibi bişey olsa bari!

    konuyla alâkasız bonus not: çanakkale'de bir arkadaş boklu dereye düşmüştü. dönüş yolu boyunca hocalar çocuğun üstüne kolonya dökmüşlerdi. gezinin yıldızı olmuştu.**
  • annem aldığı pirinçi kurusun diye tepsiye yayardı. bi tepsiye neredeyse taşacak kadar konan o pirinçler okadar ilgi çekiciydi ki başlardım oynamaya, parmağımla yollar, zigzaglar, garip garip şekiller çizmeye. daha sonra düzeltirdim elimle tarlaya dönen pirinç yığınını; dümdüz bi zemin olurdu pirinçlerden. sonra yine şekiller yine anlamsız ama yine bişeye benzetmeye çalıştığım şeyler çizerdim.

    nezaman sıkılıp bırakırdım hatırlamıyorum ama ani bir hareketle tepeleme duran pirinçleri istemeden etrafına saçarcasına döktüğümü hatırlıyorum. sanırım ozaman bırakırdım*.
  • tv kumandasının çekme potansiyelini ölçmek için çizgi film karakteri pozisyonları almak
  • sokaktan birkaç adet kartopu alıp eve girmek ve anneye "bunları buzdolabına koy sonra da oynarım." demek.
hesabın var mı? giriş yap