• anarsist antropolog, ama bugun duyduguma gore yayinladigi bir makale yuzunden yale'den ucurulmus kendileri. isin ilginc tarafi yazdigi makale de internet ortaminda bulunamiyor. isine geri donebilmesi icin imza kampanyalari, yale'i protesto eden mesaj kampanyalari filan baslatilmis.
  • narsist anarsist:
    uc yil once ortak bir muhabbeti pic etmis, dort saat civarinda beynimizi ne kadar mukemmel bir hoca, akademisyen, aktivist, antropolog olduguna dair siktikten sonra su cumlesi gonulleri fethetmistir:
    -beni yale'den atmak isteyen cok, ama atamazlar, cunku ben cok iyiyim.
    (stg icinden, "cusss, yavas gel be arkadas!")

    bu tatsiz muhabbetten iki yil sonra, engels'in anti-duhring'inin onsozunu okurken bu vatandas geldi aklima; engels de duhring'in isten atilmasina ne kadar uzuldugunu soyluyor, ama bunun kritigine halel getirmeyecegini vurguluyordu. generalin bu satirlari yazarken kis kis guldugunu dusundum.

    neyse, biz de uzulduk tabii tenur alamamasina, ne de olsa (coook) uzaktan kuzen sayiliriz.

    bir de birikim'de yazisinin cikmasina anlam veremedim-yediremedim; belki editoryal kadro graeber arkadasin -ve zmag surekasinin- alenen anti-komunist oldugunu bilmiyor-ya da bilmezden geliyor.
  • anarşist aktivist ve new anarchist adlı mükemmel yazının sahibi. most oppressed ve non(veya less)-alienated workerları devrimin kaynağı olarak görmektedir.bunu marx'ın commodification theory'sine de benzetmek zor olmasa gerek.bu teoriye göre kapitalist sistem, işçileri bulunduğu işe, yaşama, çıkardıkları ürüne ve kendilerine yabancılaştırmakta ve çarkın bir elemanı yapmaktadır. graeber da aynı noktadan yola çıkarak işçilerin kapitalist sistem tarafından sömürülürken bir yandan da kendilerine yabancı hale geldiğini vurgulamıştır ve sistemi benimseyen işçilerin devrimin kökeni olamayacağını söylemektedir.

    yine aynı yazıdaysa amerika'nın kültür ve fikir ihracatçısı olduğunu ama güney ülkeler olan arjantin kolombiya
    meksidan da aktivizm denilen olguyu ithal ettiğini belirtmiştir.ayrıca hükümetlerin şiddetsiz eylemlere yapacak bir şey olmamasını da zapatista'nın silah bırakma eylemine bağlamıştır sonlarında.
  • the baffler'daki of flying cars yazisi guzeldir. kac yil once cizgi filmlerle tasvir edebilmemize ragmen neden hala bir jetgiller dunyasinda yasayamadigimizi inceler; insanligimizin kar gayesiyle nerelere gittigi, zamaniminizin ne kadar cogunun burokside kaybolduguna guzel isik tutar:

    http://thebaffler.com/past/of_flying_cars
  • siyaset, şiddet ve sanat üzerine olan makalelerini bir araya getirdiği kitabı revolutions in reverse'ü(tersine devrim) everest yayınları'ndan çıkan anarşist.
  • dolaşımdaki türkçeye çevrilen son yazısında bahsettiği gelişmeler mühim. örgütün geçmişini tasvirlediği kısım sorunlu bir şekilde eksik. örgüt marksist-leninist olmakla özetlenebilecek bir yapıda, söylemde, pratikte hiçbir zaman olmadı. bizzat buna ters hareketleri, söylemleri ve işbirlikleri var. kendisinin bir antropolog olduğu da düşünülünce örgüte dair nüanslı çelişkilerini barındıracak kesintili bir anlatı yerine adeta bir çırpıda akıcı tutarlı ilerlemeli bir tasvir çizmiş olması ilginç.
  • pınar öğünç'ün kendisiyle yaptığı söyleşinin ikinci bölümü evrensel'de yayınlandı.

    http://www.evrensel.net/…n-daha-kotusu-de-gelebilir
  • kapitalizm hakkındaki görüşleri:

    "kapitalistler son 30-40 yılda insanları var olanın, kapitalizmin de değil, kapitalizmin bugün hasbelkader içinde yaşadığımız olağanüstü bir hale gelmiş, finansallaşmış, yarı feodal biçiminin yegane ekonomik sistem olduğuna ikna etmek için muazzam bir enerji harcadı. buna aslında işleyen küresel bir kapitalist sistem yaratmak için sarf ettiklerinden daha fazla çaba gösterdiler. sonuç olarak kimsenin başka bir şey tahayyül etme kabiliyeti kalmadığı noktada da sistem her tarafımızda çökmeye başladı. bence şu aşikar ki 50 sene içinde, bildiğimiz kapitalizm formları, muhtemelen tüm formları bitmiş gitmiş olacak, yerine başka bir şey gelecek. bu illa ki daha iyisi olmak zorunda değil. kapitalizmden daha kötüsü de gelebilir."
  • kapitalizmin iş düzeni üzerinden kurduğu siyasal ve psikolojik tahakküm ilişkilerini kusursuz bir biçimde açıklayan antropolog.

    graber, mayıs 2012’de istanbul ’a gelmişti. hrant dink anısına düzenlenen, “toplumsal protestoların yeni biçimleri” konulu çalıştayda konuşmuştu. “wall street’i işgal et” hareketinin nasıl finans kapitalizminin kalbinde, birdenbire “hayatın olağan akışını” altüst ettiğini, finans emme-basma tulumbası içinde gününü bütünüyle anlamsız işlerde didişerek tüketen insanların, nasıl bu protesto eylemiyle birlikte kendilerini, rutinlerini, yaptıklarının anlamını sorgulamaya başladıklarını anlatmıştı. sihirli bir değnek değmişcesine, böyle bir eylemle her şeyin bir anda değişeceğini beklemek elbette aptallıktan başka bir şey olmaz, ama değişim de her şeyden önce insanların tahayyül dünyalarını sarsmakla, doğal ya da olağan kabul edilenin sorgulanmasıyla başlar.

    pırıltılı b.ktan işler

    graeber, ingilizce başlığı ‘bullshit jobs’ olan yazısında, karın tokluğuna, hatta yarı aç çalışılan kötü, tehlikeli ve yorucu işleri ele almıyor. tersine, günümüz toplumunda arzulanır iş konumunda olan saygın işleri ve bunların toplumsal yararını sorguluyor. son 40 yılda finans, pazarlama, iletişim, şirketler hukuku, insan kaynakları, halkla ilişkiler, vb. alanlarında istihdam hızla arttı. bunlar pırıltılı meslek olarak algılandılar. graeber, bu mesleklerin insanlara, topluma “hizmet” sektörü içinde sayılmalarının yanlış olduğunu, aslında geniş anlamıyla idare sektörünün parçası olduklarını belirtiyor. olmasalar eksiğini duymayacağımız işler olarak tanımlıyor. günlerini bu anlamsız ve gereksiz işlerde harcayan insan sayısı arttıkça, onların zamanları kalmadığı için karşılayamadıkları ihtiyaçları sağlayan anlamsız bir hizmet yan sektörü de buna katıyor. “gereksiz, anlamsız” bu işlerde istihdam bir yüzyılda baş döndürücü biçimde artarken, topluluğa gerçekten yararı olan işlerde ise aynı hızda azalma olmasına dikkat çekiyor. tarımda, sanayide, eviçi hizmetler alanında hızla artan emek üretkenliği istihdamı azaltırken, keynes’in 1930’lardaki öngörüsünün somut koşulları 20. yüzyıl sonunda yerine gelmesine rağmen, neden gerçekleşmediğini sorguluyor.
    keynes, yüzyıl sonunda teknolojik gelişmenin sanayileşmiş ülkelerde haftada 15 saat çalışmaya olanak sağlayacağını öngörmüştü. graeber, teknolojik değişimin bunu sağlayacak olanakları gerçekten yarattığını ama nedense teknolojinin hepimizi daha fazla çalıştıracak şekilde düzenlendiğini hatırlatıyor. bunun için, gereksiz, anlamsız, -argo diliyle b.ktan- işler icat edildiğini iddia ediyor. insanların giderek artan bir bölümü gelişmiş ülkelerde, içten içe gereksiz, anlamsız buldukları bu idari işlerde çalışıyor. graeber, bunun sonucunun ahlaki ve düşünsel bir yıkım olduğunu vurguluyor.

    emekçilere kin

    bir yanda insanlar acımasızca işten çıkarılırken, diğer yanda “evrak işleriyle” meşgul insanların sayısının artmasının arkasında herhalde bir neden var. gerçekten işlerin yürümesini, topluluk için somut yararı olan işlerin yapılmasını sağlayan emekçiler mecburi işsizliğe, düşük ücretlere, sürekli sosyal hak kırpılmalarına mahkum olurken, bu idari nitelikteki işlerle meşgul olanlar haftada 50 saatten az çalışmıyor ve sayıları sürekli artıyor. graeber, aslında bu işlerde çalışanların gerçekten 15-20 saat çalıştıklarını, zamanlarının geri kalanını motivasyon seminerleri düzenlemek veya bunlara katılmak, facebook profillerini yenilemek, tv dizilerinin sezonluk paketlerini indirmek ve türlü çeşit sitede dolaşmakla geçirdiklerini iddia ediyor. o zaman neden ortalama çalışma süresinin azalmasına direniyor kapitalist sistem? bir yandan üretken emeği giderek devredışı bırakırken, diğer yandan neden parıltılı gereksiz işler yaratıyor? graeber bu çelişkili durumu, egemen sınıfın mutlu ve üretken bir topluluğun boş vakti olduğunda son derece büyük bir tehlike arz ettiğini zaman içinde anlamış olmasıyla izah ediyor. aynı zamanda, bu yönetici, beyaz yakalı sorumlu konumunda, görünüşte cafcaflı işler yapan kişilerin büyük çoğunluğunun aslında yaptıkları işlerin değersizliğinin, anlamsızlığının da farkında olduklarını belirtiyor. bu nedenle de gerçek, üretken emekçilere karşı kin ve öfke duyuyorlar.
    onların daha fazla ezilip sömürülmesine yol açacak politikaları destekliyorlar. mali kapitalizmin egemenliği bu toplumsal yarılma sayesinde devam ediyor. “egemen sınıfın duyarlıkları, perspektifleri ve mali simgeleriyle özdeşleşen bireyler yaratmak için tasarlanmış pozisyonlarda, esasında hiçbir şey yapmadan para kazanan ama aynı zamanda toplumsal kıymeti inkâr edilmez işler yapanlara kin güden” bu geniş toplumsal tabaka ile acımasızca sömürülen ya da işsizliğe mahkum edilerek terörize edilen bir toplumsal kesim arasındaki yarılma bu. zannetmeyin ki sadece ileri kapitalizm ülkelerine özgü bu durum. etrafınıza bu gözle bakın, insanları bu perspektiften bir konuşturun, ne kadar çok boş ve anlamsız ama adı prestijli işlerde ömür tüketildiğini ve çoğu insanın aslında bunun farkında olduğunu göreceksiniz.

    graeber, çalışma ideolojisini sorgulamanın kapitalizmin en güçlü siyasal temellerinden birini sarsmak demek olduğunu bize hatırlatıyor.
  • pkk sevicisi bir yabancı.
hesabın var mı? giriş yap