• lan iyi bir insan işte ya. ne kötüsünüz.

    bana da hitap etmiyor, ve dahi kendisinin de yüksek müsadesiyle saçını sikiyim.

    ben gülmüyorum, sen de gülme. e ama bu senle benle ilgili değil mi? ne kötülüğünü gördünüz yav.

    kibar, efendi, eğlenceli, kendi halinde temiz bir insan işte. sikerim sizin nefretinizi.
  • cem yılmaz'ın ilk yılları gibi diyenler olmuş, ama hiç alakaları yok. cem yılmaz'ın ilk stand-up gösterisindeki esprilerinin çoğu komedyenlik, ünlülük, sahne hikayeleri, ilişkiler, eğitim vs. gibi günlük hayat, kendi kariyeri ve türkler uzayda gibi mizansenler üzerindendi. hiçbir zaman sivri espri yapamadı. hatta ilk zamanlarında da şimdiki gibi "şöyle demiyorum" diye açıklamalar yapardı. bu açıklamaları espriye dahil edebiliyordu, ama yine de esprilerindeki en ufak sivriliği bile düzeltirdi.

    deniz göktaş doğrudan siyaset tarihi, güncel politik durum, azınlıklar, teoloji gibi yerlerden alıyor esprilerini. kürtler, ermeniler, cumartesi anneleri, alevilik, kadın erkek eşitliği, veganlık, erdoğan ve kılıçdaroğlu, hatta tecavüz gibi hep köşeli konulara gidiyor. açık şekilde politik bilinç sahibi ve hayata, dünyaya, ülkeye bakışı bu bilinciyle şekilleniyor.

    sahnedeki duruşları arasında da çok büyük farklar var. cem yılmaz'ın aksine, deniz göktaş esprilerini kendi de gülerek anlatmıyor, sahneye "şalteri indirip" çıkmıyor ve dinleyicisinden bunu talep etmiyor. bütün kimlikleriyle çıkıyor sahneye ve dinleyicisini de kedi kimliklerinden, hayatta durdukları yerlerden yakalıyor. bu nedenle bir eğlence unsuru olarak değil, dünyaya baktığı yerden çıkardığı esprilerin anlatıcısı olarak, sahnede ne kadar olunabilirse o kadar kendi olarak duruyor sahnede.

    kendisini komik bulmayanların gülmeme nedeni de tam olarak bu. hiçbir kimliği merkezin dışında olmayan, günlük hayatın haricinde çok fazla meselesi olmayan, kendi hayat sıkıntıları ve özel ilgi alanları dışında ülkeyle ya da dünyayla ilgili takip ettiği konular olmayan birinin deniz göktaş'ta gülebileceği çok az şey var. böyle birinin "tespit yapıyor ama komik değil" demesi çok doğal, çünkü o tespitlerdeki komedi unsurunu oluşturan detaylar zaten meselesi değil, ona herhangi bir yerden dokunmuyor, bu nedenle onun için sadece veri niteliğinde. "selam selam" adlı gösterisinde esprisi olmayan ünlü "vegan" videosuna bakın mesela. deniz göktaş "vegan oluyorum kebabı" dediğinde gülenler arasında bunun gerçek olduğunu bilenler ya da olabileceğini düşünenler var. hayatında veganlıkla hiçbir teması olmamış, vegan tanıdığı olmayan, veganlık üzerine düşünmemiş birinin gülebileceği espriler değil o videodakiler de, ama meselenin farkında olanlar için çok komik bir sekans.

    ben bu nedenle cem yılmaz'dan bile çok daha başarılı olacağını düşünüyorum, çünkü espri kaynakları günlük hayatın akışı ve türkler'in geleneksel davranış kalıpları gibi görece sabit bir alan değil, ülkede ve dünyada olup bitenler gibi çok daha dinamik meseleler. bu durum gelecekte varacağı yerle ilgili büyük bir farka da karşılık geliyor, çünkü insan yaşlandıkça günlük meselelere dair alışkanlıkları daha da değişmez olur, mizahı da orta yolcu olunca sonunda esprileri sıradanlaşır. ama deniz göktaş gibi ülke ve dünya gündemini meselesi edinen, bunlarla ilgili de okumayı, araştırmayı seven biri yıllar geçtikçe bakış açısını daha da zenginleştirir, bir de üstüne orta yolculuk yerine "ofansif" mizahı tercih ettiğinde hem kaynaklarının dinamikliği hem bakış açısının zenginleşmesiyle çok daha rafine espriler üretir. açıkçası bunun cem yılmaz tarzından çok daha zor olduğunu düşünüyorum, çünkü sadece iyi gözlemler yapmak ve onlardaki komedi unsurlarını bulmak yetmiyor, değindiği alan hakkında birikimli olmayı ve rahatsız edici olmaktan rahatsız olmamayı da gerektiriyor. çok daha kaygan bir zeminde çok daha beceriyle ilerlemeyebilmeyi gerektiriyor. o yüzden ben deniz göktaş'ın türkiye'de uzun süre 2000'lerde çıkmış en iyi komedyen olacağını düşünüyorum.

    edit: "özel ilgi alanları" eklemesi, "ülke ve dünya gündemini meselesi edinen, bunlarla ilgili de" düzeltmesi. bahsettiğimin doğrudan türkiye'nin ve dünyanın siyasi, toplumsal dertleri olduğunu tam ifade edememişim.
  • dün zurich'te gösterisi varmış. tesadüfen gördüm instagram'da. youtube'dan baktım fena değil, aldım bileti gittim ve abartmıyorum gülmekten karnım ağrıyordu gösteri sonrası. bol bol siyasi gönderme yaptı yine, üzdü, düşündürdü ve güldürdü. biraz dark comedy denedi (bu sefer cidden dark), izleyenler gülersek günaha mi gireriz falan diye ikilemde kaldı. isviçre'de de olsa, türk toplumu olarak çok hazır değiliz galiba buna. ama hepsi cok iyiydi. komik olmayan, iyi dusulmemis bir şakası yoktu. benim en sevdiğim olay, hikaye anlatimi ve bütün şovun bir giriş, gelişme ve sonuç ile güzelce bağlanmış olması. bill burr bunu çok iyi yapar, david chapelle de. onun disinda, ben sevmiyorum oyle etliye sütlüye karismadan komedi yapani. eskiden trevor noah'i çok severdim ama adam çok kibar, bir yerden sonra meriç tadi veriyor. deniz bill burr kadar agresif değil ama bir umut var.
    cem yilmaz ile direk kiyaslama falan yapmak istemiyorum, tarzları farkı, biri zaten halka mal olmuş bir sanatçı, deniz kardesimiz daha genç. ama sunu belirteyim, en son cem yilmaz fundamentals'da bu kadar gülmüştüm ve kiyaslama yaparsam, deniz'in son gösterisi çok daha eğlenceliydi benim için. umarım daha iyi yerlere gelir. ınteraktif için de ayrica teşekkür ederiz deniz!!(eğer okuyorsan) her zaman yaptığı bir şey değilmiş.
  • youtube'a yüklemiş olduğu ''selam selam'' gösterisinin büyük çoğunluğunu gözlerimi kocaman açarak tam konsantrasyon dinlediğim insan olmuştur. normalde konsantre olmakta zorluk çeken, dikkati çabuk dağılan biri olarak bana kendisini bu şekilde dinletmiş olması ne kadar başarılı ve samimi olduğunun en büyük kanıtıydı bence. keyifsiz halime de oldukça iyi gelmiştir üstelik, çünkü kendisini izlerken bir anda o moddan çıktığımı ve kafamdakileri unutup, istemsizce gülümsediğimi fark ettim. bence bu gibi işler tamamen şahsi yorumlanan şeyler zaten. güldüyseniz ve iyi hissettiyseniz, anlattıklarını kayda değer bulduysanız bu sizin için yeterlidir. ama tam tersi düşünenler de olacaktır, çünkü her birimiz farklı bir dünyayız sonuçta. ve her dünyanın kendi etrafında dönenlerle ilgileniyor olması gayet normaldir. belki de kendisinden keyif alamayanlar olduysa bu ayrı dünyaların insanı oldukları içindir :)

    bir de ''bu tarihi bir açıdan hatalı bir şaka bu arada. kenan evren çocukken trt yoktu. ama ne oldu birinin canını mı acıttık yani, güldük.'' demesi gösterisindeki samimiyeti en tatlı yansıtan anlardan biriydi bu arada.

    sözün kısası, yolu açık olsun ve sağ olsun, çeşitlilik güzeldir.

    edit: bu yazıya ilaveten şunları da söylemek istedim:
    bence stand up denen gösterinin sadece bel altı espirilerden oluşmadığını göstermiş olması bile yeterince özel. ülkeye dair bir derdinin olması ve o dertleri kendisinin olmaktan çıkarıp insanların gülüşlerine ve düşüncelerine katarak paylaşması da çok güzel. hepimizin kendince dertleri var ve elbette ki deniz göktaş'ın da var. o ise dertleriyle başa çıkmanın en anlamlı yolunu sahnede bulmuş demek ki. bu yolda hep gülmesi ve güldürmesi dileğiyle...
  • kendi deyimiyle büyük sahnedeki ilk büyük performansına şahit olmak 20 kasım 2022'de kendisini bkm'de izleyenler için bir şans olsa gerek. zira bu akşam izlediğim deniz göktaş, meşhur olmasını sağlayan 40 kişilik kadıköy bar sahnelerindeki mıymıy depresyon hırkalı tuhaf tip performansını akıcı ve vurucu bir stand up gösterisine dönüştürmeyi başarmış. sahne hakimiyeti, jest, mimik ve en önemlisi diyafram kullanımı, ihtiyacı olan şov etkisi için geliştirmeye ihtiyacı olan noktalardı. hepsini çok iyi kullanıp mizah anlayışını daha büyük kitlelere duyurmayı başaracağının önemli bir kanıtıdır bu.

    piyasadaki yeni nesil komedyenlerden en büyük farkı ofansif mizahı sadece güldürmek, dalga geçmek ya da sansasyonel olmak için değil, savunduğu değerleri iletmek ve onlara dikkat çekmek için kullanıyor olması.

    ofansif mizaha gülerim, kendisinin de söylediği gibi üzerine şaka yapılmayacak hiçbir şey yok bence de. ama şehrimin güzel insanları kısmında anlattığı tiplemelere katıla katıla gülemedim çünkü toplumun, istanbul'un yozluğunu, kokuşmuşluğunu, çarpıklığını öyle sade anlatıyor ki güldürürken düşündüren değil düşünmekten gülmeye fırsat bırakmayan bir hale sokuyor.

    sanat sanat içindir ama derdi olan sanat herkes içindir. bu adamın bir derdi var, böyle bir misyon üstlendiğini sanmıyorum ama derdini mizah penceresinden anlatmayı seçmesi cesurca. belirli riskli durumlarda uyumlu olmayı tercih eden biri için takdir edilesi bir tutum; helal olsun.
  • nihayet canlı izleyebildim, çok beğendim.
    uzun zamandır tanışmak sohbet etmek istiyordum, fırsat da oldu, fakat sosyal fobisinden öyle çok bahsediyor ki, rahatsız etmemeye karar verdim. zaten selamlaşınca nazik bir insan olduğu hissediliyor. nazik insanlara ince davranmak lazım.

    şakalar sağlam, hikaye anlatımı sürükleyici, bir şaka / bir vurucu ifade diye sırayla giden anlatım biçimi leziz. iğneleyici ama kaba olmayan tarzı kendine özgü. yeni nesil standupçılar arasında en kendi tarzını yaratmış kişi diyebilirim, kimseye benzemiyor. aksan şakaları yapma kolaycılığına düşmüyor, zihin oyunlarıyla güldürmeyi tercih ediyor. ağıt şaka ifadesini literatüre sokmakta. aynı şova bir daha olsa bir daha girerim, bence kaliteye kıyasla bilet fiyatı ucuz kalmış.

    saçlarını kestirip bıyığı bırakınca orta asyalı'ya çok benzediğini farkettim; nihal atsız'ın ıslak rüyası espirisini ise yapmak istemiyorum, zira adam beşikten solcu.

    bu arada yanındaki kıvırcık hanım bahsettiği kız arkadaşıysa, gerçekten biraz benziyor ronaldinho'ya, şaka değilmiş.
  • iddia ediyorum (evet sadece iddia),
    eğer odtü,itü, boğaziçi vb. bir tür okulda okuduysanız, bu adama gülersiniz.
    çemişkezek'de okuduysanız veya keza harvard'da falan okuduysanız da muhtemelen gülmezsiniz. hani çok zeki olmakla alakalı bir şey değil bu söylediğim, onu anlatmaya çalışıyorum. hayatta gözlemci olarak durduğu yer, bu dediğim tayfanın hayatta oturduğu koltuklara çok yakın. haliyle az buçuk onun gördüğü yerden gördükleri için, bu adam aha bak şurda ne var diye anlatıp gösterince bu tayfa da görebiliyor.
    bu okullarda okumamış ama aynı ortamda aynı arkadaş çevresinde de büyümüş olabilirsiniz, o zaman da gülersiniz. ama işte hayatta durduğunuz yer çok farklıysa, kendisi ne anlatırsa anlatsın, size hikaye gelir muhtemelen, sizin görüş açınız içinde olmayabilir. iyi ya da kötü manasında söylemiyorum bunu.
    bu bahsettiğim tayfanın içinde biri olarak, anlattığı şeyler bana çok yakın, çok gerçek. aynı şeyleri ben de gözlemliyorum ama onun gibi yorumlayamıyorum, ya da bunu düşünmeye bu kadar vakit harcamamışım. o anlatınca farkedip görüyorum ve gülüyorum.
    ve bence kendisi inanılmaz zeki, gözlem yeteneği inanılmaz yüksek bir arkadaş.
  • ‘ kürtler…başımızın tatlı belaları. ‘ kısmında güldüm ya duyarınız batsın komik abi gül işte.
  • ekşi sözlüğün ilk yılları gibi bir arkadaş. (bunu iltifat olarak söyledim.)

    selam selam'ı açınca saçı, bıyığı, kazağı, konuşması, ama en çok da saçını düzeltme tarzı (kulak ardına itmeden, sadece az geri itmek) yüzünden kendimi 2002-2005 arasına ışınlanmış gibi hissettim. (yine iyi anlamda dedim, arkadaşlarımı görüyor gibiydim.) sonra esprileri de gelince “haaaah tam!” dedim, keyfim iyice yerine geldi.

    neden bu hissi verdi? zira şu anda “dark hümor aağğbiii, ofansif mizahhhh” diye böğüren ama aslında saplantılı şekilde kadın, azınlık, vegan vs. üstüne oynayan tiplerin aksine adam hem herkese laf söylüyor hem de bunu saplantılı biçimde yapmıyor. birkaç sene önce yazdığım bir entry'de demiştim, insanların çoğu “dark humor” esprilere uyuz olunuyor sanıyorlar ama değil, orada uyuz olunan o değil, tavır. sadece sürekli ama sürekli aynı şeyleri temcit pilavı gibi ısıtanlara uyuz oluyoruz oluyorsak. yoksa coupling ya da black books çok mu politically correct'ti, yooo, sadece şahsi nefretini “mizah” kisvesine sokmaya çalışan denyoların mahsulü değildi onlar. hayattaki her şeyle az çok dalga geçebiliyorlardı, kadının külodunun sıkılığı da buna dahildi. (yeni nesil bir ilişkinin seviyesini külodun sıkılığından ölçme esprisini bilmeyebilir, search coupling canlarım.) hah işte bu çocukta da aynısı var, o açıdan beğendim.

    “ekşi sözlük'ün ilk yılları gibi” dememin diğer sebebi de, o zamanlar “heeeğğ türkler üstünden espri kolay de mi, kürtler üsdünden de yabsana yiyorsa, balkanlar'dan gelenler üsdüne de yabsana” diyen denyoların henüz bizim ortamlarımıza (sanal veya gerçek) pek dahil olmamış olmasındandı. tabii ki mizah herkese saplasa da orantıya vurulursa en çok egemen grupları eleştirir, hiçbir ülkede bunun aksini gösterecek hiçbir mizah oranı bulunamaz, öyle olmayınca misvak olunuyor zaten. ama bundan bihaber şekilde oksijen tükettiği yetmiyor, gelip bir de yazıyor özgüvenli sığır şskdlfşfş şimdi 90'ların mhp ülkü ocağı'nda çay içenlerden pek az farkı olanları, sırf spotify, netflix, iphone falan kullanıyor, plazada çalışıyor ya da parası var diye kendini “kültürlü, eğitimli, alternatif kuşak” zannediyor. mini tosuncukların kablosuz kulaklık kullandı, beyaz atkı ve siyah takım elbise giymedi, hatta mhp'lilerle kendi de dalga geçiyor/hoşlanmıyor diye çok farklı olduğunu, kültürel açıdan sınıf atladığını düşündüğü, tosuncuk bile olduğunun farkında olmadığı bir dönemde yaşıyoruz sonuçta. oysa çocuk tam eski suser'lerin yapacağı tarzda her şeyin esprisini yapan bir tip. (suser neydi kız?!)

    nasıl bazılarının yemek yerken aradığı üstüne bir ton dandik kaşar eritilmiş kalitesiz et ve kalitesiz on beş farklı yancıyla sofrayı donatıp “göz doyurmak” değil, düzgün malzemeyle doğru yapılmış, az çeşit ama kaliteli yemek yemekse, stand-up'tan aradığım “boğulurcasına gülmek” olmadığından gayet memnun kaldım kendisinden. aynen devam, ileride daha da iyi olur eminim…

    (bu arada kendisini deniz göktaş'a ayıracak vaktim yok adlı podcast serisinden kendisini biliyormuşum, hakkını helal etsin, zira podcast dinleme konusunda pek iyi değilim, beğensem bile zor devam edebiliyorum. selam selam youtube'a yüklenip herkes paylaşmaya başlayınca “dur izleyeyim” deyip öyle fark ettim. daha iyi takip edicem artık işalla.)
  • kendine has bir tarzı bu arkadaşımızın. özellikle klişe standup jestlerinden, cem yılmaz özentili cahil kadın tonlaması gibi klişe tonlamalardan uzak. chapelle gibi tiyatral bir tarz veya son dönemde tercih edilen doğu demirkol tarzı alık, aptal, donuk kişiyi oynayarak da güldürmeye kasmıyor. sahneye yakışan ve de gayet cool gözüken yeni nesil komedyenimizdir. yolu açık olsun iyi yerlere gelir umarım.
hesabın var mı? giriş yap