• bir franz kafka romanı. 20.yüzyılın en önemli eserleri arasında yer alıyor. öyle ki bazı yerlerinde ağzınız açık okuyorsunuz. çünkü karanlık bir düşüncenin, acımasızca haykırışlarını bu roman içinde bulabiliyorsunuz. kafka'nın çocukluğunda taşımış olduğu o hislerin pesimist bir vücut haliyle şekil aldığını düşünün. sisteme dair yapılan eleştiriler, zamanın her döneminde yerini ve güncelliğini koruyabilecektir. ayrıca kitabın kapağında böcek resmi olmasını istemese de maalesef bazı yayınevleri böcek resmi kullanmıştır. (bkz: her şey ticaret gregor samsa)
  • niye belirli tanımlılığı, "die" de "das" değil anlamadığım kelimelerden biri daha.

    edit: ungla bitenler hep die imiş, @daphne sağolsun.
  • belki cok taşlama alacağım ama ben anlayamiyorum boyle tarz kitapları ya! ben baya roman gibi okudum evet toplumdan farkli olanın dışlanması ve farklılık ortadan kalkınca oluşan rahatlama mesajını bende aldim tabiki. fakat ben burada yazilan bu ilginc yorumlara/düşüncelere ulaşamıyorum. ben mi cok cahilim bilmiyorum ama kitap beni üzdü. ben insanda farkli düşüncelere sebebiyet veren eserleri elbette severim fakat burda mesajların cok üstü kapalı kaldığını ve okuyan herkeste yazarın istediği düşünceleri cagiristirmadigini dusunuyorum. bence bu kadar gizli olmamaliydi mesajlar yani ben kitabı bitirdikten sonra lan ne demek istedi simdi bu herif diye iyice bunun üstüne düşünmüş bilmem araştırma yapmış edebiyatçıların yazılarını falan okumamalıyım. tabiki bunlar benim tamamen kişisel olarak bir eserden beklentilerim
    edit: kafamı ne kadar karıştırdığını siz düşünün artik :(
  • ahmet cemal çevirisinden tek solukta okuduğum kitap. "olumm bi kitao varmış, baş kahramanı hamam böceğine dönüşüyormuş"

    yok yok kafka'ya sebepsiz bir antipatim vardı. fazla popüler olan her şeye olduğu gibi. ama tam da bugün gregor samsa'nın yerinde otururken bu kitabı neden şimdi yani daha önce değil de şimdi okuduğumu anladım. dün kız kardeşimden duyduğum söz de çok güzel oturdu senaryoya. "ben bekar ablamı daha çok seviyorum"

    çünkü aslında "verdiğin" sürece kimse senin nasıl hissettiğini önemsemiyormuş. aile konusunda hep tutucuydum. benim iyiliğimi istedikleri için böyle davranıyorlar derken hiç tereddüt etmezdim. çünkü ben hep onlar iyi olsunlar diye kendimden verdim, verdim, verdim...

    bugün kitabın kapağını kapatmadan önce çevirmenin kitapla ilgili şu aon sözüne vuruldum. aslında tüm kitap boyunca verilen buydu ama bunu ben böyle güzel ifade edemezdim. o yüzden alıntılıyorum:

    "birey olmasını başaranlara düşman kesilen son toplumlar ve bu son toplumların en güçlü temeli olan, çocuklarının hep iyiliğini, gerçekte ise köleleliğini isteyen son aile yapıları yeryüzünden silinene değon, kafka'nın dönüşüm'ü geçerliliğini ve güncelliğini kotuyacaktır."

    iş değistirmek istediğimde "aman kıpırdama yerinden" diyen babam ertesi gün bana memur alım ilanı gönderiyorsa, ben bu eylemi başka nasıl açıklayabilirim..?
  • franz kafka'nın uzun öyküsü. ilk olarak 1915 yılında yayımlanmıştır. kafka'nın en sevdiğim kitabıdır. sembolizm ve soyut düşüncenin en derin şekilde işlendiği bir kitaptır aynı zamanda. böcek metaforu üzerinden, sistemin dışına çıktığımız zaman, toplumun bize karsi duymus olduğu dışlanmışlığı vurgulayan, başkalarının istediği kalıba girmedigimiz zaman yaşayacağımiz trajediyi anlatan, farklı olana karşı duyulan nefreti, ofkeyi ve tahammülsüzlüğü gözler önüne seren muhteşem bir kitap. kendi kalıplarımızın dışına çıkıp kendi yaşam eğrilerimiz üzerinden bir yaşam sürmeye çabaladigimiz zaman, en yakınımız dediğimiz ailemizin bizden sağlayabileceği bir menfaat kalmadığı bir durumda neler olabileceğini ve bireyleri bir arada tutan şeyin sevgiden çok ekonomik getiri olduğunu öyle
    güzel anlatıyor ki hayranlıkla okumuştum. her insanın mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap.

    --- spoiler ---

    "paltom bile ağır gelirken,
    nasıl taşırım koskoca dünyayı sırtımda?"
    --- spoiler ---
  • kalabalık içinde yabancılaşmanın uç noktalarını anlatan, franz kafka nın muhteşem eseri. ilk giriş cümlesi oldukça bilinir nedeni ise bana göre olağın dışı bir şeyi oldukça olağan karşılaması. bir sabah böcek olarak uyanıyorsun ama endişenlendiğin tek şey işe gideceğin treni kaçırmak. işte gregor samsa böyle bir adamdı. benliğini o kadar dağıtmıştı ki yaşaması için bir hayatı yoktu. işe gitmeliydi çünkü ailesin geçindirmek zoruddaydı. bunu ona kim dayatmıştı? kendisi değil. neyse, kimdi gregor samsa pasif, aslında yaşamayan, kendi yeraltında saklanan, hayatı olmamasını yaptığı fedarkarlıklara bağlayan biri. daha ötesi var mıdır, yoktur. işe gidip gelerek sisteme katkıda bulunduğu sürece biriydi, böcek olduktan sonra hiçkimse. devlet, iş, toplum, aile hepsi birer sistem ve bunlar insanın bir hayatı olmasını o kadar engelleyebilir ki... gregor u aşırı bulamaz kimse. hepimiz gregor gibi bir şeylere yarayacağız diye 'fedarkarlık' adı altında neler 'yapmadık', neler 'yapamadık'. gregorun ailesinin paraya ihtiyacı vardı, o da çalıştı. ama böceğe dönüştükten sonra ne oldu, aç mı kaldılar? hayır, anne, baba, kız kardeş hepsi çalışmaya başladı. gregor zaten böcekti. ezilebilen, önemsiz, tiksinç, anlamsız. sadece bir sabah içindeki böcek, fiziksel olarak da ortaya çıktı. artık tam bir böcek hayatı başlamıştı onun için. önceden sadece benliği böcekken şimdi yaşam standartları da buna ayak uydurmuştu. başlarda odasını temizleyen kız kardeşinin korkmaması için kanepenin altına giriyordu. bakılınca tam bir böcekti. iletişime de giremyordu artık. fakat şöyle bir durum var; tek kendisi mi böcekti. bir böcek her şeye rağmen bu kadar anlayışlı ve düşünceli olabilir miydi, kız kardeşinin çaldığı kemanın sesini duyabilmek için her şeyini feda edebilir miydi? hayır. belki de çevresindekiler böcekten daha aşalık şeylerdi.
  • ilk okumamdan on beş sene sonra novellayı tekrar okuyunca hikayenin artık batılılar için tam anlamıyla anlaşılamayacağının farkına vardım. novelladaki metaforu ve grotesk çatıyı bir tarafa koyalım; bu evrensellik kudretini hala muhafaza ediyor. ancak kitabın bir de gerçekçi tarafı var. sonuçta olaylar bir evde seriliyor, evde yaşayan aile üyelerinin ayrı ayrı mizaçları bulunuyor. yirmili yaşlarının sonuna yaklaşmakta olduğunu tahmin ettiğimiz (ya da sezdiğimiz) gregor samsa ailesiyle yaşıyor ve onlar için didinip duruyor. kız kardeş onun dönüşümünü kabulleniyor, fakat zamanla gençliğinin tadını çıkarma arzusu ağır basıyor, bu musibetten kurtulma arayışına giriyor. anne kendisini yatıştırmak için başına gelen bu felaketi başlangıçta inkar ediyor, daha sonra annelik güdüleri karmaşa içine giriyor. oğlunun "iyileşmeyeceğini" anlayınca kızının "istikbali"ne ve ailesinin huzuruna önem veriyor. baba en başından beri kızgın ve saldırgan. dönüşüm öncesinde de oğlunu hırpalıyordu, oğlu korkunç bir böceğe dönüştükten sonra postürüyle (beden dili, jest ve mimkleri) kızgınlığını ortaya seriyor. böcek haddini bilmeyip yerinden "kımıldamaya" başlayınca da onu yaralamaya başlıyor. velhasıl bu karakterlerin günümüzde bir alman ya da ingiliz, hatta çek tarafından ne kadar idrak edilebileceğinden emin değilim. aile yapıları tamamen değişti. fakat bir türk, iranlı, mısırlı novelladaki karanlık nağmeleri hemen yakalayacaktır. bunu tabii ki bir "göğüs kabarması" olarak belirtmiyorum. kafkaesk hayat bizde son sürat devam ederken batılılar başka bir safhaya geçtiler.
  • kitabın çevirisini yapan ahmet cemal’in can yayınlarındaki baskıda yazmış olduğu sonsözün mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum.

    bir şekilde hayat devinimler şeklinde ilerleyip gidiyor. sabah kalkıyoruz, hayatın bize yüklediği zorunlulukları yapacağımızı bilerek, yapmamız gerektiğini bilerek güne devam ediyoruz.
    yeri geliyor gün içinde diğer insanlarla olan diyaloglarımızda duruma göre silikleşiyoruz, olmamamız gereken kişi oluyoruz.belki doğru olan bu ya da biz bu olduğunu düşünüyoruz. zamanla anlamlar yüklediğimiz değerler farklılaşıyor, kendimize duyduğumuz öz saygımız azalıyor.

    odamızda gördüğümüz yaşamak için debelenen küçük böcekten farkımız kalmıyor. çevrede ne olduğunu biliyoruz, belki geçmişi özlüyoruz fakat o ince kara bacaklar yüzünden harekete geçemiyoruz.

    insanların bizi anlaması gerektiğini düşünüyoruz fakat konuştuğumuzda farklı hırıltılar dinletiyoruz insanlara.
    yaşamamız için bize yemek veriyorlar, fakat alıştığımız dört duvarı değiştirmeye de dünden razılar.
    hayatlarından bir şekilde çıktığınızda anlık vicdan azabı dışında bir etki yaratmıyorsunuz. yok olmanızla kalıyorsunuz, dünyadan gelip geçen herhangi bir böcekten birisi olarak...

    franz kafka’nın eseri. türkiye’de dönüşüm ve değişim adlarıyla çeşitli yayınevlerinde yayımlanmıştır.
    1986 yılında can yayınlarında ilk baskısı yayımlanmış.
    ahmet cemal’in çevirisiyle can yayınlarından yayımlanmış hali mevcuttur. ahmet cemal, çeviriyle ilgili yazısında tezer özlü’nün kafka sevgisinden bahsetmiş, erdal öz’ü de anmıştır. güzel bir çeviridir.

    --- spoiler ---

    franz kafka’nın dönüşüm’le ilgili nişanlısı felice bauer’e yazmış olduğu mektuplardan biri: “ağla sevgilim, çünkü ağlamanın zamanıdır şimdi! küçük öykümün kahramanı bir süre önce öldü. eğer bir teselli olacaksa senin için, o zaman bil ki yeterince huzurlu ve herkesle barışık olarak öldü.
    --- spoiler ---
  • roman değil uzun hikayedir. ecnebice novella denen cinsten...asıl olayı şudur. gregor samsa aslında önce insan formundan sonra böcek formuna geçmiyor. o gece her ne oluyorsa görünürdeki insan kostümünden, maskesinden, kabuğundan sıyrılıp özdeki esas böcek formuna, yani aslına rücu ediyor. hikayedeki diğer elemanların dehşete kapılıp olaya bu kadar aşırı tepkisinin nedeni ise kendilerinin de bir gün gelip asıl hallerine rücu ettiğinde nasıl bir forma sahip olacakları gerçeği ile yüz yüze kalmış olmaları.

    bence yani...
  • kafka'nın bu ünlü kitabı aslında gregor samsa adında ailesiyle yaşayan normal bir adamı anlatır. olaylar kendini olağanüstü bir durumda bulmasıyla başlar, bir gün uyandığında artık bir böceğin vücuduna sahiptir. bu duruma rağmen düşündüğü ilk sorun işe geç kalmaktır çünkü kendini para kazanabiliyor olmakla anlamlandırır. halbuki hem işine hem kendine hem de ailesine çoktan yabancılaşmıştır(alienation). çok fazla seyahat etmesini, erken kalkmasını ve acımasız bir patrona dayanmasını gerektiren işini bir adanma olmadan sadece para kazanmak için yapar. sistemdeki yeri bir makinedeki vida gibi olduğundan yerine geçecek birileri kolayca bulunabilir ve bu onu korkutur. ailesi bir sorun olduğunu fark ettiklerine oğulları için endişelenmek yerine onun işini kaybetme olasılığı yüzünden endişelenirler. annesi doktoru çalışmasına bir engel olmadığını kanıtlaması için çağırır. anne oğluna bakmaya tahammül edemiyor, baba ise onun artık kendilerini anlamayacağını düşünüyordur.diğer yandan çok sevdiği kız kardeşi başta onun bakımını üstlenir ama bir süre sonra onu ihmal etmeye başlar örneğin; başta gregor' un seveceği yemeği bulmak için çeşitli şeyler getirirken daha sonra bir şey yeyip yememesini umursamaz. sonunda eğer hala gregorsa çoktan ölmeyi tercih etmiş olması gerektiğini söyler. yani ailesinin gregor ile ilişkisi ona olan ihtiyaçlarına göre şekillenir. ne zaman ki gregor işlevsiz hale gelir o zaman onların tavırları da hızlıca değişir. gregor da ailesine sabır göstermesi gerektiğini para kazanamazken sadece sırtlarına yük olduğunu düşünür. bütün bunlar gregor'un ihmaleden ölmesiyle sonuçlanır. açlık, ailesinin tutumu ve işe yaramaz hissetmek sonunu getirir.
    sonuç olarak bütün bunlar alienation kavramına örnekler olarak görülebilir. kapitalist sistem insanları ailelerine, kendilerine ve bütün hayata karşı yabancılaştırabilir çünkü insanın değeri sahip olduğu özelliklerle ve yaratıcılığıyla değil aileye getirdiği para ve patrona kazandırdığı kar ile ölçülmeye başlanır.
hesabın var mı? giriş yap