• cehaletlerini örtmek için kullandıkları yegane özellikleri..
  • islam tarihinde tartışma olgusunun çok önemli yer tutmasından ve tartışmayı bilmemne hazretleri (yanında a.s. vb. kısalmalı anma sözü ile) karşısında kaybedip o saat imana gelen kafir hikayeleri ile dolu olmasından destek gören olgu.

    bağnazlık ve zeytinyağı misali yukarı çıkma herşeyi istediği ve işine geldiği gibi anlama gibi olgularla destekli, kafa karıştırmaya ve bu arada kendi içinde çelişmeden bir model inşasına dayanır. tüm silah kapakları açık korsan gemisi misali ne kadar haklı ne kadar ulvi olduğunu kanıtlama ve bu aradada "söyle bakalım taş niye evrimleşmedi o zaman?işte bu allahın kanıtı evrimin olmadığının ispatıdır" tarzı bir yaklaşımla karşı tarafı alt etme çabasıdır. her şart ve durumda propaganda yapma arzusunda oldukları ve propagandanın en etkili yolununda demagojiden geçtiği göz önüne alınırsa pekte yadırganmamalıdır.

    sabit düşüncelere sahip herhangi biri ile* tartışmaya girmenin her iki taraf içinde kazançlı olmayacağı gerçeği göz önüne alındığında, sabit fikirliliğinde ötesine geçmiş bir yobazla munakaşaya girmek ancak vakit kaybı olacaktır. bu nedenle ki bu tiplerle olası tartışma ve polemiklerden kaçınmak baş ağrısı çekmemek için yapılacak en doğru davranış olacaktır.

    (bkz: benden uzak allaha yakın ol)
  • söyledir ki zaten din yüzyıllardır kendisine karşı sorulan her soruya bir şekilde cevap üretmiş, her saldırıdan sonra açığını kapıyacak şekilde modifiye olmuşur. o yüzden şu anda dinciler her lafa karşılık vermede kullanabilecekleri bir ayet, bir hadis, sünnet veyahut hiç olmadı bir hazreti bilmem ne hikayesi mutlaka bulabilirler, yani bu profosyonellik dinin kendilerine bahşettiği bir özelliktir aslında.
  • muhterem canların iman etmiş mümin sendromundan mütevellit profesyonelliği. bir kere işin içinde şüpheden azade iman olduktan sonra herşeye o zaviyeden yaklaşılır ve o zaviyenin aksini düşünmenin bile insanı küfre sokacağı paranoyasıyla tek kendilerine mana ifade eden referansları ve kanıtları ile güdük bir demagoji girdabında debelenip ömür tüketirler.
  • dinin pazarlanabilmesinin ağzın laf yapması, tilki kurnazlığı ve biraz da prezantabl olmayı gerektirmesinden kaynaklanan bir gerekliliktir, nedense bir türlü prezantabl olmayı becerememelerinden genellikle çeneye ağırlık verirler...
  • (bkz: zekeriya beyaz) bunun en iyi kanitidir tartismaktan cok karsisindakini susturur bu tipler demagoji gibi gelir ama laf kalabaligidir
  • bütün dinciler için söylenebilir mi bilmiyorum, ama karşılaştığım tüm müslümanların bana açık açık gösterdiği, benim de hayretler içinde kalmama yol açmış profesyonelliktir. bunu ilkin babamla yaşadım. (babam tabii ki dinci değil, sadece "elhamdülillah müslümanım" müslümanlarından) :

    - iyi de baba, diyelim ki ben afrika'da, peygamberimizin olmadığı bir yerde doğdum. o zaman benim ne suçum var? araplar için basit, onlara peygamber geliyor, afrika'daki insanlar allah'ın varlığını, cebrail'i ve diğer melekleri, kur'an'ı nasıl bilsinler ki?

    - oğlum, allah herkese akıl fikir vermiştir. ayrıca aramaya inanmak gerekir. (burada araya birkaç tane hatırlayamadığım ayet ve hadis girecektir. ha, babam bu profesyonelliği uygularken sözlük'ten tamamen habersizdi. vallahi. ama aramaya inanıyordu. nedense.)

    - eee, diyelim ki bulamadı. o zaman ne olacak?

    - oğlum arayan bulur. hem dinimizde peygamber gönderilmemiş insanların sadece allah'ın varlığını kabul etmesi bile onları cennetlik yapmaya yetiyor (ayetler, hadisler...)

    - eee, onların işi daha basit desene. biz o kadar namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz...

    - tövbe de oğlum. (buraya kafa karıştırmak için hazırlanmış özel bir peygamber dönemi arabistan'ından hikaye monte ediliyor. hikaye uzuyor da uzuyor. e haliyle soru da güme gidiyor).

    sonraları ise biraz daha büyüdüğümde, bu durumu en bariz lisede gördüm. hem müslüman çocuklarda böylesi üstün nitelikli demagojik profesyonellikler gelişmişti, hem de tabii ki onların öğretmenlerinde.

    - iyi de hocam, o kadar katliam oluyor, allah bunların hiçbirine müdahale etmiyor...

    - sen çık tahtaya bakiiim... (baba'yla hoca arasındaki hoşgörü farkı elbette dağlar-uçurumlar kadar olacaktı... ya ne bekliyordunuz. bir adet fırça ayarından sonra hoca bu soruyu savmak için sınıfa uzunca bir musa-firavun hikayesi anlatmıştır. malum, firavun nil nehri'nde secdeye çökük vaziyette nakavt olduğundan kafada soru moru bırakılmamıştır.)

    - hocam, peki peygamberimiz neden o kadar kadınla evlendi? hem de hazreti ayşe'nin yaşının çok küçük olduğu söyleniyor (tüm bunlar feci halde bir tırsaklıkla söylenmiştir. çünkü hem sınıftakilerin şedit bakışları, hem din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilahiyat fakültesi mezunu hocasının "kanaat notu" düşünülerek sözcükler de olabildiğince özenle seçilmeye çalışılmıştır).

    - oğlum, peygamberimiz (s.a.v.) arabistan'daki kadınların durumunu önemli ölçüde düzeltti. (buradan, malum, eski arabistan'daki kız gömme geleneğini biraz da uzatılarak ve dramatize edilerek anlatımına geçilir. sonra, peygamber'in katıldığı üç büyük savaştan dul kalmış kadınların çaresizliğinden bahsedilir. ahanda zil çaldı...)

    - örtmenim örtmenim, cevap!!!
  • (bkz: straw man)
  • simitçilerin bayat simit kazıklama yetisi ile bakkalcıların veresiye silebilme özelliğini döver. ya da tersi olabilir, ne cinnahtan baktığınıza bağlı.
    (bkz: açtırma kutuyu söyletme kötüyü)
hesabın var mı? giriş yap