• dedem masasını sandalyesini iptidai de olsa kendi yapardı. her işini kendi görürdü. çimento kum karıştırmayı öğrenmiş harcını kendi karıştırır ufak tefek tamiratı kendi yapardı. zaten öyle çok estetik kaygısı da yoktu. ben de böyle birçok işimi kendim yapmayı öğrenmeye azmetmiştim.

    2000 senesinde bilgi işlem müdürümüz kafama zehir soktu. bu tür işlerle benim ilgilenmemin vakit israfı, kaynak israfı olduğunu söyledi. çünkü biz yazılımcı olduğumuz için saatlerimizi yazılımla alakadar olarak daha pahalı şekilde değerlendirmeli, oradan kazanacağımız parayla böyle küçük basit işleri ustalara para verip yaptırmalıymışız. böylece hem biz çok yorulmaz hem de o işlere ayıracağımız vakitten kendi mesleğimizi yaparak daha çok kazanıp ustaya verdikten sonra kalanını da kâr sayabilirmişiz.

    bu mantık zamanla merdiven çıkmayalım asansörü kullanalım zaman değerli, yürüme araba kullan zaman değerli, otobüs tren metro zahmetli zaman değerli anlayışına dönüştü.

    işin kötüsü bu tür işleri meslek olarak yapanlar amatörler kadar özen göstermediği için yapılan işten memnun da kalmıyorsun. mesela usta çağırıyorsun elektrikçi mesleği bu olduğu halde işi baştan savma yapıyor. badanacı öyle. fayansçı öyle.

    şimdi asansör artı araba artı her işi ustaya yaptır ondan sonra oluşan boşluğu gidermek için spor salonuna git hobi bahçesine git devri başladı. zamanın değerli o işi kendin yapma başkasına yaptır diyen adamlar spor salonu üyeliklerine hobi bahçesi, hobi atölyesi üyeliklerine para vermeye başladı.

    mesela sonra öğrendim ki bu bilgi işlem müdürüm olan zat bütün meslek hayatını bırakıp tekne yapmaya vermiş kendini.

    mesleği bırakıp gidip taşrada çiftlik işletmeye başlayanlar gibi, her şeyde artık bir geriye dönüş haleti ruhiyesi hakim olmaya başladı.

    diy furyası da mucitlik boyutunda olanı kastetmiyorum da kendi kendine kifayet edip akıl ve ruh sağlığını korumak için biraz da iş stresinden uzaklaşmaya bahane aramak nevinden olanı revaç buldukça seviniyorum. gerçi bu da ustaya para vermeyelim kafası ile çıkmış gibi ama benim için oturup bir işi kendi tasarlayıp yapmak zevkini ifade ediyor.
  • eng: do it yourself'in kisaltmasi
  • tarihler 1976’ı gösterdiğinde ingiltere sex pistols’la patlayan ve "sloganı kolaydı ucuzdu sen de yap" olan yeni bir kültüre tanık olmuştur. fanzinler, bağımsız şirketler gibi alt kültürel değerleri beraberinde getiren punk yaptıklarıyla anarşist ilkeleri bünyesinde barındırmıştır.“sanatçı” kavramına karşı çıkarak müzik sanayi tüketicileri ile üreticileriyle arasındaki engeli kaldırmaya çalışan “erişim estetiğini” oluşturmuşlar ve bunu müzik sanayi üretim ilişkilerine meydan okuyan bir “kendin yap” etiğiyle birleştirmişlerdir. işte tüm bunlar, teknolojik değişimlerle, kültürel değişimlerin birlikte anarşist hedeflerin gelişmesine ve toplumları daha fazla etkilemeye yardımcı olmuştur. öykünün çıkış noktası punkın özerklik ve bireycilik ilkeleriyle,düzenle uzlaşmayı reddetmesi ve başkalarının sunduğu almak yerine “kendin yap” ilkesidir. clash,sex pistols,damnedgibi grupların ortaya çıkmasıyla punk tüm dünyayı bir hastalık gibi sarmış ve bir çok insanın düzene ayak uyduran rockı reddetmesini sağlamıştır. insanlar sadece bu kültürün müziğini dinlemekle kalmamış bizzat içinde yer almak için gruplar kurmuşlar ve bizlere 3 akor içindeki başkaldırıyı göstermişlerdir. kimileri müzik yaparak bu kültürün içinde yer alırken kimileri 1976’da mark perry editörlüğünde çıkan sniffin’ glue’yu örnek alarak bir çok fanzin çıkarmışlardır . bir çok bağımsız plak şirketinin çıkması da bu döneme rastlar. müzik sanayii pastasının büyük dilimlerini ellerinde tutan (!) şirketler sex pistols gibi grupların medyadaki büyük popülerliğinden etkilenmiş, kendileri için pazar payı olmaktan ibaret olan bu grupların götlerinin dibinden ayrılmamışlardır. ehh başarılı da olarak 1977’de clashin ardından bir çok grubu bünyelerine almışlardır. onlar bunlarla uğraşırken bizim bağımsız plak şirketleri ilk plaklarını çıkarmaya başlamışlardır bile... grupların bazıları diy etiğini gerçek anlamda benimseyerek bu bağımsız şirketlerle bağlantılarını uzun süre sürdürmüş kimileri ise -acı vericidir ki- bu şirketleri büyük şirketlere geçebilecekleri bir basamak olarak görmüşler ve büyük bir şirkete kancayı taktıktan sonra nereden geldikleri unutup defolup gitmişlerdir!
    bu süreç içinde gelişen başka bir eğilimse “bir grup bir şirket”tir. bunun ilk örneğini desperate bicycles vermiştir. grup üyeleri şirketlerini kurarak ‘77de kendi şirketlerinden kendi singlelarını çıkarmışlardır. singleı çıkarabilmek için grubun basisti motosikletini satmışlar diğer grup üyeleriyse birkaç telefon külübesi soymuşlardır. işte sermaye! kurulan bağımsız plak şirketleri içinde en çok ön planda olanı rough trade’dir. bir işçi kooperatifi olarak çalışan şirket tuvaletçisinden tutunda büro çalışanına kadar herkese eşit miktarda para veriyordu. müzisyenlere kendi ürettiklerini denetleme özerkliği veren, bu şirketler anarşizm-teknoloji ilişkisini ortaya koymuştur.
    kendini zaman içinde kitle kültürü içinde bulan rock müzikçiler yüksek sanatla bütünsel olan “hakikiliğe” sahip çıktılar. punkın doğuşuyla tüm hakikilik iddiası alt üst oldu ve punk hakiki sanatçı yerine hakiki punkı koydu. teknolojik açıdan punkın hakikiliği ise egemen ideolojiye esir düşen pahalı rock ekipmanları reddetmekten geçer. punklar 16 kanallı stüdyo ya da 1000 poundluk syntheiser yerine temel müzik aletlerini –gitar,bas,davul- kullanıyor ve başkaldırısını bir kere daha vurguluyordu. bağımsız plak şirketleri de punkın başkaldırısını daha üst düzeye çıkarmak için pazarlama, ekipman karmaşıklığı gibi aciz kapitalizmin aciz değerlerini redderek bağımsız bir dağıtım ağı kurmuşlardır. rough trade de radikal duruşuyla tüm grupların ve şirketlerin örgütleyicisi oldu. sömürüden uzak bir yaklaşımı kendine tarz edinen bu şirketler bir nevi mülkiyet paylaşımına girerek plaklardan elde edilen karı grup üyeleri ve şirket arasında eşit olarak paylaştırdı. işte tüm bu hareketlerle bağımsız şirketlerde ve grupların müziğinde belirgin bir siyasilik olmasa da onlar siyasal bir akımın içinde yer aldılar. egemen ideoloji esiri büyük şirketler otoriter bir teknikle olaylara yaklaşırken bu plak şirketleri anarşist bir tavır takındılar.
    punkta önemli bir yeri olan fanzinlerde ellerinde geldiğince diy etiğini desteklediler. sniffin glue’nun editörü mark p. insanları dinleyici olmaktan çıkartıp bu iş içinde aktif olarak yer almaya teşvik etti. grupların müziğinin büyük şirketlerle çalışmaya başlayınca bittiğini düşünen mark ‘77de clash cbs ile sözleşme imzalayınca punkın öldüğünü söyleyerek dikkatleri üzerinde toplamıştır. bana kalırsa punklar üzerinde bu durum olumlu bir etki yaratmış bir çok yeni plak şirketi kurulmuştur ve gruplar bu şirketleri bir araç olarak görmekten vazgeçip amaç olarak görmeye başlamışlardır. büyük şirketlerin grubu ve müziğini öğüttüğünü düşünerek “bir grup,bir şirket” felsefesiyle hareket etmişler ve merkezsizleşme kavramına büyük ölçüde arka çıkmışlardır.
    punk sanatçıyla dinleyici arasındaki ayrımı ve performans sürecinin gizemini ortadan kaldırmayı amaç edinmişken bağımsız şirketlerde üretim süreci gizemini ortadan kaldırıyorlardı. bir süre sonra punkın erişim estetiği/kendin yap! etiği parçalanmaya başladı
    diy’ın ilk örneklerini veren scritti politi grubu kendin yap diye bas bas bağırırken birden takındığı tavrı terketmiş ve bu etiğe bağlı kalan insanlardan büyük tepkiler almıştır.
    kolay ve ucuzsa,hala ne bekliyoruz..!
  • punk felsefesidir!
  • ingilizler bayilir bu adete. haftasonlarini duvar boyamaca, mutfak yenilemece gibi aktivitelere verirler hep. bbc de changing rooms basta olmak uzere bircok programda ornekleri gozukur. alirlar hirdavati bir el atarlar, orasina burasina birseyelr takarlar boyarlar ederler yepyeni bir sey olur. genelde evde yapildigi belli olur ama bazilari da fena olmaz tabi.

    bu yenileme yonunun disinda da bauhaus gotzen gibi yerlerde satilan yapi malzemeleriyle evde kendi kutuphaneni, kendi badanani yap cinsi de vardir. ingiltere almanya gibi yerlerde dogal olan insanlarin kendilerinn bu gibi isleri yapmalari oldugundan, tamirci gibi yardimciyapicilar cok pahali olur.
  • bizzat kendi hayatımdır. eldeki imkanlarla bu kadarını yapabildim. youtube kanalıma beklerim. şaka lan şaka beklemem, yok ki.
    her diy projesi başarılı olacak diye bir şey yok. ben de bu projede batırmış olabilirim. önümüzdeki hayatlara bakalım.
    (bkz: reenkarnasyon)
  • kapitalist sisteme karsi kurulmus punk felsefesi.tamamen kendin pisir kendin ye mantigiyla cikmistir.marka ve popülerizmin kesinlikle karsisinda olan bu felsefede kaset fanzin gibi tüm ürünler hicbi legal firmaya bagimli olmadan kendi olanaklariyla hazırlanir.satilan ürünlerin üzerine kar konmaz.makasla kes,yapiştir mantıgı yaygindir.zaten adı üstünde do it yourself in açılımıdır. (bkz: extreme response)
  • (bkz: masturbasyon)
  • kendi evimde kullandığım firewall, nas, switch ve diğer donanımlar için bir u rack kabinet almayı düşüyordum. bilmeyenler için söylüyorum bunlar anlamsızca pahalı ürünlerdir. metal bir dolap için 2000 lira veremezdim. o yüzden başka yollar aradım.

    2. el sitelerine baktım ilk önce. insanların "ikinci el" kavramını anlamadıklarını gördüm. örneğin, bir şeyin kullanılmamış fiyatı ortalama 1000 lira ise ikinci eli de o kadara satılıyordu. hatta sıfırından pahalı satanlar da vardı. herhalde "ben, muhteşem kişiliğimle kullanıp değerini artırdım, neden bunu paraya çevirmeyim" diye düşünüyorlardı. ya da, zaten devasa olan kabineti demonte edip uygun bir şekilde kargoyla göndermeyi düşünmüyordu biri. bir buzdolabı büyüklüğündeki kabinete, kibrit kutusu muamelesi yapıyordu. bu şekilde yüzlerce lira da kargoya ödemem onun umrunda olmuyordu. böyle nice olumsuzluklarla karşılaşıp 2. el almaktan da vazgeçtim.

    sonra şununla karşılaştım. memlekette çoğu insan için en büyük özelliği "gavur" olan bu birey, benim tam da yapmak istediğim şeyi yapıp bunu nasıl yaptığını en ince ayrıntısına kadar belgeleyip onu da bir siteye koyup insanlığa, minicik de olsa, bir fayda sağlamış.

    işin daha ilginç yanı ise bunu 2006'da yapmış ve hala sitesinde barınıyor. bilmeyenler için; bir forum sitesine koyulan resmin 4 ay sonra kurbağa olduğu bir dönemde, tamamen kendi yaptığı siteyi 10 yıl kadar ayakta tutmuş bu adam. bence bu hepsinden daha ilginç.

    hemen bu malzemeleri arayamaya başladım. hepsi 50 kilo etmeyecek profil demirleri bulmak zor olmasa gerek diye düşündüm. fakat bu durumun da öyle olmadığını gördüm.

    internetten bulduğum yerler genelde sitelerinde fiyat vermiyordu, mesaj atmak gerekiyordu ama ya cevap vermediler, ya da "öyle bir fiyat çekeyim de uğraştırmasın bizi piç" diye düşünüp ufak bir prefabrike ev yapacak kadar para istediler. daha sonra çıkıp bu tür malzeme satan yerleri dolaştım. 30x30 profiller var evet ama bunları u birimine göre delecek usta bulamadım. daha önce yaptırdığım metal ayaklı masadan deneyimlediğim kadarıyla, ortalama bir usta ezberlediği şeyin haricinde hiçbir iş yapamıyordu. yaparım, deyip her şeyi piç edebiliyordu. ölçüleri bir kağıda yazılı olan 10-15 parça demiri kesip birleştirmeyi beceremeyip bütün malzemeyi sikertebiliyordu. tekrar 2 boy profil alıp başka bir demirciye gidip başında beklemek, hatta işi kendim yapıp adama para vermek zorunda kalıyordum. o arkadaş da, defalarca selülozik boya rağmen, sentetik boya alıp masa ayağına sıkmış, ıslak boyayı geri çıkaramadığımız için de, demir malzeme 2 gün orada bekletmiştir.

    bu işi ahşap malzemeden yapmayı düşünüp marangozları gezdim. onlar da demircilerden pek farklı değildi. hepsi arasında anlaşmış gibi bunu neden yaptığımı sorguluyorlardı ve esnaf olarak hepsinin ortak yaklaşımı "en fazla kazığı nasıl atarım" şeklindeydi. evet, yaptığı işi, dersini çalışmayıp sözlüye kalkmış bir öğrenci edasıyla yapan bu esnaflar, para konusunda sırtlanlaşıyordu. çoğu ne istediğimi anlamıyordu bile. mala bağlamak deyimine örnek olacak kadar derine iniyorlardı. "mutfağa mı koyacan? yatak odasına mı?" diyenler, ölçülerini açıkça yazdığım şeyden bilgisayar masası çıkarmaya çalışanlar... 200 liradan pazarlığa bağlayıp 35 liraya inenler*...

    düşündüğüm şeyi yapmaktan vazgeçmesem de epey yavaşlattım. insanların böyle olması gerçekten çok canımı sıkıyor. bir şey yapma isteğim ölüyor. bir gün zengin olursam yapacağım, söz veriyorum.

    link
hesabın var mı? giriş yap