• arkadaşlarımdan falan soğumamı sağlayan gün. arkadaş 10 yıllık arkadaş bi telefon etmez mi ota boka arayan adamlar facebooktan doğum günün kutlu olsun cnm :) yazıyolar bu ne lan.
  • yeni bir sehirde hem de pazar gunune rast gelmemesi gereken gun.
    karisiyorsun insanlar arasina ama ne mumkun tanidik birilerini gormek. herkes kendi aleminde sikila sikila donuyorsun evine, yalnizligina. ah be sehir degistirmek ne zormus.
    boyle de duygusallastim ya, hep bu dogum gunum yuzunden. yoksa...
    kutlu olsun.
  • (bkz: overrated)
  • sıradan bir günden çok daha kötü geçtiği de olmuştur.

    sene 2011..
    kahramanımızın doğum günü.. güne iyi başlar. çoktandır görüşmediği arkadaşlarından bile tebrik mesajları gelmektedir. hatta nick bulunca gelicem kişisi o gün çok sevdiği sevgilisiyle de doğum gününü kutlayacağı için ayrı bir mutludur. buluşma saatine kadar birçok arkadaşıyla yüz yüze yada telefonla sürekli konuşup mutluluğuna mutluluk katar. sevdiği insanlarla mutlu olduğu şehirdedir. buluşma saati gelip çatar ve sevgilisi onu beklemektedir. sevgili ise zaten onu her zaman mutlu eden, seven, sevgisini çok güzel de gösteren duygusal biridir. o gün çok özel çok huzurlu anlar paylaşılır. harika anılar biriktirilir. her şey çok güzeldir işte. herkes çok mutludur. akşam evde ise ailesi tamamen sürpriz bir şekilde doğum gününü kutlar. pastalar hediyeler her şey gerçekten güzeldir. zaten kimseden pahalı hediyeler, abartılı sürpriz partiler bekleyen biri değildir. her şey gerçekten tam onun istediği gibidir. mutlu bir şekilde uyur..

    sene 2012..
    tam bir sene sonrası, doğum günü. kahramanımız için bazı şeyler artık o kadar da iyi değildir. sevgilisi hala aynı sevgi dolu iyi kalpli insandır ama uzaktadır. çok uzakta. yaklaşık 8 aydır hasrettir sevgiliye. bu defa sevgiliden gelen bir facebook mesajıyla yetinmelidir. olsun yine de önemli olan sevgidir elbette kavuşacakları zaman da gelecektir. ayrıca onun varlığı bile yetmektedir. artık geçen sene olduğu şehirde de olmadığı için arkadaşlarından da telefon yada mesaj yoluyla tebrikler alır ayrıca arkadaşlardan gelen o mesaj- telefon trafiğinin yarısı bile yoktur ama olsun yine de dostları hatırlamıştır onu. sevinir kendince. fakat aile ? en basidinden her haftasonu dışarı çıkan insanların evde oturacakları tutmuştur. anne iyi ki doğdun der sadece baba onu bile demez. sonra o yalnızlık öyle acıtır ki içini saatleri saymaya başlar. bir an önce ayın 2 si olsun da bitsin bu işkence diye. garip bir psikolojidir bu ama doğum gününde bu denli sevdiklerinden uzak olmayı sindiremez işte. gece de sevgiliyle telefonda konuşup bir nebze daha iyi olur. ama nerden bakarsa baksın geçirdiği en kötü doğum günüdür.

    insan normal günlerde dertlerini, yalnızlığını bir şekilde geçiştiriyor da doğum günü başka oluyor işte. hatırlanmak istiyor, sevildiğini görmek, doğmuş olmasının birileri için gerçekten önemli olduğunu hissetmek istiyor. işte bu beklentilerin karşılanmaması, en azından daha önce alıştığı şekilde mutlu edilmemesi sıradan bir günden daha kötü olmasına neden oluyor.
  • gecen yıl 30 subat dogumluymusum gibi hissettiren gün.evet cok boktan gecmisti.bi hediye alanım bile olmamıstı.telafi etmeye calısan da yoktu.

    yalnızmısım resmen ben..
  • bugünün tarihini yazarken, kendi yaşınız kadar yıl öncesinin tarihini yazmanız oldukça mümkün olan gündür. sonrasında 1 ve 9 sayılarının üzeri 2 ve 0 ile karalanır.
  • an itibariyle hayiflanmama sebebiyet veren gündür. bi allahin kulu da asagidaki can yucel siiriyle kutlamadi ulen dogum gunumu su seneye kadar. simdi aklima gelmisken yazayim dedim. her can baba siiri gibi sukela imis. sosyal alemde ayaga dusurmeye araci olacagim galiba ama olsun. buyrun:

    bu gün dünyayı istediğin bir renge boya
    rengarenk batan günü al karşına
    bir renk de kendinden kat
    çocuklar gibi saf, temiz ve berrak
    kapat gözlerini bir hikaye yarat
    vazgeçme hissedilir biraz da sıcaklığını kat
    kalbindeki elleri bırakma sıkıca tut
    çünkü varlıktır sevgiye en güzel kanıt
    yalnızlığın saltanatını sür, sür ama
    birikmiş sevginden, herkese bir parça ver
    bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
    mutlu yıllar, mutlu yıllar sana …

    edit: bugun dogum gunum degil dunyanin en nazik insanlari, badileri. aklima geldi yazdim. bir basak burcu olarak yeni yasa epeyce var daha :)
  • 25 yaşına kadar güzel, daha sonraları kabus olmaya başlayan gündür.
  • sevgilisinin yaklaşan doğum gününün ağırlığı altında ezilen genç benjamin, uzun uğraşlar sonucu ele tutuşturmalık bir hediye ve günün anısına atılacak havai fişekler almıştı. ya da hikaye türkiye'de geçtiği için bünyamin diyelim...

    olay günü, kıyamete koşturup duran saatin alarm sesiyle, halihazırda heyecanlı uyanan bünyamin, beraber yiyecekleri akşam yemeğinin zamanı üstüne yürüdükçe daha bir heyecanlanıyor, daha bir kıpırdanıyordu. "ya sevgilim beğenmezse?" fikri bir kıvılcım gibi parlamış, sonradan sonraya bir orman yangını gibi alıp yürümüştü... öyle ya ayıyla güreşen insanlardan türeyen nesiller derece derece yumuşamıştı ve artık sevgilisinin kaş hareketlerini bile ölüm kalım mevzusu yapan neslimiz hüküm sürmekteydi. neyse ki kalp krizi gelip çatmadan buluşmuştu sevgilisiyle...

    akşam yemeği için karadeniz'in sularını boğaza boşalttığı rumeli feneri kıyısındaki küçük balık restoranına gitmişlerdi. sevgilisinin mutluluğunu maksimize etmek için henüz doğum gününü
    kutlamayan bünyamin, yemeğin sıradan bir akşam yemeği olarak geçmesini sağlamıştı. halk arasında "eşeği kaybettirip sonra buldurma" olarak bilinen çakal taktiğini uyguluyordu ki sevgilisi artık unuttuğunu düşünüp derbedere dönecek, gecenin ilerleyen saatlerinde unutulmadığını fark ettiğindeyse dev mutluluklar doğuracaktı.

    fakat ne yazık ki kahramanımız yolun hemen aşağısındaki balıkçı barınağında fişek atmak için izin alamamıştı. sürprizi bozmamak için barınağın bekçisiyle "yelkenli için yıllık kira sorucam" yalanıyla konuşabilen bünyamin sessizce sorusunu sormuş, adamın "geçen de attılardı burda da bi tenesi ağların üstüne düştü, yandı hep buralar" başlıklı hikayesinin tufanında kalmış,
    yakında bekleyen sevgilisinin duymaması için el kol hareketleriyle zor bastırmıştı. arada az ilerdeki kalede atabileceği, fakat jandarmanın geleceği, bu yüzden önce jandarmayla konuşmasının iyi olacağı bilgisini alan bünyamin, araca geri dönmek üzere yollandı. sevgilisi ne konuştunuz diye sormasın mı? "adam deli galiba, kira fiyatını sordum, yangınlardan bahsedip durdu. deli bu kesin, deliyi koymuşlar buraya..." diyerek epey bir günaha girdi. köyün hemen çıkışındaki jandarmaya da "marinaya jandarma bakıyomuş. oranın geliri jandarmaya gidiyomuş, nasıl oluyosa, bi uğrayıp onlara sorucam." masallarıyla yanaşan bünyamin tam bir günahkara dönüşerek cehennemi de bir akşamda garanti etmişti.

    jandarmanın tüm istanbul'da havai fişek atmanın yasak olduğu, atarsa dev para cezasına çarptırılacağı uyarısına, "komutanım ben atsam da siz yakalayamasanız" gibi yalaka bir teoriyle direnmeye çalışan bünyamin, "156'ya ihbar düşüyo, yakalayamazsak oyarlar bizi" gibi bir yanıt alarak, atması durumunda kurşuna dizileceğine ikna oldu.

    sevgilisine "komutan doğum gününü kutluyo, havai fişek atıcaktık, attırmıyolar, al, bu da doğum günü hediyen!" diye tafralı tripli dönen bünyamin öpücüklere boğulmuştu. sürpriz olmaktan çıkan havai fişek olayı da artık sevgilisinin nazına kalmıştı. bölgedeki ormanlarda sessiz sedasız atıp kaçmak da sevgilisinden öneri olarak geldi... hikayenin bundan sonraki bölümlerinde sevgili artık "orman katili" olarak anılacak.

    ********************************

    çatalca, uzun boylu yeşilliklerin ve istanbul'dan kaçamak yapan balıkçıların uğrak yeri büyükçekmece gölünün batı kıyısına kurulmuş huzurlu bir yerleşim birimidir. burada rüzgarın yapraklara söylettiği şarkı efsanedir. ve bir akşam zalim havai fişeklerle bölgenin dev huzuru bozulmuştur. havai fişek atmanın cezası 18.000 liradır.

    bünyamin denize ceset atan bir katil psikolojisiyle karanlıkta ve göl kıyısında hazırladığı taştan yuvanın içine havai fişek kutusunu oturtmuş, ateşlemiş ve kendini ele veren bir aceleyle mekandan kaçmaya başlamıştır. 100 metre ötede peşine bir araç takılmasın mı? bir gözü yolda, bir gözü dikiz aynada ne kadar hızlı gitse de araç yaklaşmaktadır. bünyamin'se kalp krizi geçirsin ama sağa yanaştırılmasındır.

    epey bir kovalamaca oynadıktan sonra gözünü kestirdiği bir hastaneye bodoslama dalmış, usta bir suçlu gibi farları ve motoru kapatmıştır. o sırada orman katili havai fişek kutusunda kalan parmak izlerinden ve peşlerindekinin muhtemelen sivil polis olduğundan söz edip durmaktadır. aman allah'ım suç dehamız bünyamin ardında kendine ait deliller bırakmıştır. bu delilleri almaya ne kadar niyetli olsa da orman katilinin yüreği olay mahalline dönmeyi kaldırmayacaktı. gelirken takip eden aracın dönüş yolunda yine peşlerine takılması ve garip garip kornalar çalıp, dörtlü lambalarını yakması ikisini de epey bir huzursuz etmişti.

    bedbaht ve huzursuz genç, orman katilini "yaaa gideyim de nolacaksa olsun artık, içimiz rahat etsin. fişek attık diye kurşuna dizmezler ya..." diye yatıştırıp evine bıraktıktan sonra kendine ait delillere doğru yelken açtı. o güne dek huzur, esenlik ve sefa içinde yaşamış meğer bünyamin. her şeyin değeri yoksulluğunda bilinir ya... bir şeyleri, birilerini kaybetmiş, bir masada yalnız rakı içen adam gibi ne efkarlıdır, eski huzurlu günleri için neler vermez şimdi. anlamış ki bir şeylerden kaçarak, ya da bir şeylere koşturarak yaşamak hayat değil, endişeyle zamanın geçirilmesidir. tabi ki bu demek değildir ki çiçek gibi vatandaş olun, kim ne derse dinleyin... söz konusu rahatlığın ve huzurun sınırlarını belirleyen kanunlar iyi gözden geçirilmeli, eğer masum huzur ve rahatlığı baltalıyorsa bizzat kendilerine işkence edilmeli!

    gibi aklında tepinen deliliklerle olay mahalline yaklaşmıştı bünyamin. uzaktan kesebildiği kadarıyla bereket versin ki mekanda kimse yoktu ve gönül ferahlığıyla gidilebilirdi. daha da bereket versin, fişek kutusu, itinayla hazırlanmış yuvasında hiç dokunulmadan bekliyordu. "canım parmak izlerim" diye kutuyu samimiyetle bağrına bastıktan sonra aracına koydu ve diğerlerinin içinde seçilme ihtimali olmayan taşları sağa sola fırlattı.

    gecenin finali olarak da bu yaşadıklarını bir güzel yazdı ve o gün kullanılmak üzere çaldığı gariban ibbet'in aracına "kardeş aracı belaya karıştırdık kusura bakma, belki plakayı almışlardır, ona göre..." notu ekleyerek bıraktı. ertesi gün aracı 2 gün önce bıraktığı yerde bulan ibbet notu okudu ama ne olduğunu anlayamadı bile. "vay arkadaş neler yaşanmış..." diye iç geçirdi sadece. araç çalınıp bulunduğuna göre, biraz da bünyamin'i samimi bulması nedeniyle polise ihbar etme gereği duymadı.

    not: yani o akşam çatalca'da havai fişek patlatan bünyamin'di, ibbet değil. plakaya aldanmayın amirim.
  • bu sene hem en buruk geçen hem en sevindirici geçen günümdü.

    ailemle oldum olası aramız iyi değildir. annem doğum günümü kutlamadı o derece kötü.

    o gün arkadaşlarımla toplandık dersten sonra. doğum günü klişesi olarak pasta sürprizleri oldu. mumları üfledim. bunu da yıllardan sonra ilk defa yaptım. çocuk gibi heyecanlı heyecanlı üfledim mumlara.

    sonrasında evlere dağılma vakti geldi. gerçi daha saat çok erkendi ama işleri güçleri olanlar vardı. neyse otobüste telefonum çaldı. annemdi. "dışarda mısın hala" direk duyduğum söz buydu. ben zaten kutlamamasından dolayı doluyum. iyice sinirlendim.
    otobüs kalabalık. "bugün benim doğum günüm anne" dedim ve kapattım telefonu. sanırım herkes duydu sesimi.

    otobüste de yakınlarımda bir arkadaş grubu vardı. ben telefonu kapattıktan bi' beş dakikada kadar sonra
    yavaştan yükselen "heypi börtdey tu yu" nidası duydum. bana dönmüş hepsi doğum günüm kutluyor. uzun süredir beni böyle gülümseten bir şey daha olmamıştı. hatırlayıp hatırlayıp mutlu olacağım bir gün olarak kalacak hep.

    hani facebookta da doğum günü kutlama samimiyetsizliği deniyor ya samimiyetsizlik de olsa insanı mutlu ettiğini düşünüyorum.
    diyeceğim o ki doğum günleri önemlidir. insanın yılda bir kere farklı hissetmesini sağlıyor. yakınınız olup olmamasına bakmayın. kutlayın.
hesabın var mı? giriş yap