• poliklinik tecrübem arttıkça bu konuda söylemek istediğim birkaç şey daha oluştu. huzurlarınızda paylaşmak isterim:

    1- performans sistemi nedir?

    kulağa çok hoş gelen performans sistemi daha çok hasta bakan, daha çok işlem yapan, daha çok ameliyat yapan doktora daha çok para ödeyen bir sistemdir. her yapılan işlem, bakılan hasta, harcanan malzeme hastaneye puan olarak yazılır. ay sonunda bonuslar doktorlara ve saglık personeline performans oranında paylaştırılır. bu da kulağa hoş geliyor. sonuçta yatıp yuvarlanan doktorla çalışkan doktor farklı paralar almalıdır, herkesin yaptığı işe göre para alması adaletli gibi gözüküyor.

    halkın hükümetimizin saglık sistemini begenmesinde ve inanmasında işe yarayan üç güzel şey oldu;

    a) ssklılar, yeşil kartlılar tıp fakültelerine gidebildi ve ssk hastanelerinde sürünme dönemi bitti
    b)yakın zamana kadar özel hastanelere çok para ödemeden gidebildiler.
    c)daha şikayetin ne diye sormadan özel muayenehanesinin kartını veren ve doktorların yüzde %5lik bir kesmini kaplayıp tüm mesleğin itibarını piç eden şerefsizlerin bunu yapmaları oldukça zorlaştırıldı.

    bu değişimlerden ben de, doktorların çoğu da, biz doktorlardan yıllardır canı yanmış olan hastaların hemen tümü de memnunuz. ama hükümet ve sağlık bakanlığı yaptıkları diğer tüm değişikliklerin öncesinde kendilerini sürekli alkışlayan ve onaylayan medyaya "kuyrukları bitirdik, istediğiniz hastaneye gidebiliyorsunuz, bıçak parasından kurtuldunuz" diye bu maddeleri söyledikten sonra geleceğinizin, geleceğimizin altını oyuyor.

    2- performans sisteminin hastaya ne zararı olabilir?

    a) çünkü tıpın bir meslek değil de sanat olmasını sağlayan değerleri yok ediyor.

    bir hasta kapıdan içeri girdiği zaman doktor en az on beş yirmi dakikayı bulan güzel bir öykü alırsa hastanın hastalığını %90 ihtimalle tespit eder. daha sonra bir müddet genel fizik muayeneden (kalbi, ciğerleri dinleme boğaza bakma, iki tık tık bir şık şık yapma ) sonra hastanın şikayeti ile ilgili olan sistemi ayrıntılı muayene ederse bu orana %7-8 daha eklenir. (ayrıntılı nörolojik muayene kırk beş dakika, psikiyatrik muayene bir saat sürer mesela)

    örnek verelim: hastanın baş ağrısı var ve ben hastanın baş ağrısını ne zamandır var, nasıl başlıyor, nerden nereye vuruyor, ne kadar sürüyor, haftanın kaç günü var, tek taraflı mı çift taraflı mı, sesten kokudan ışıktan etkileniyor mu, zonklayıcı mı/batıcı mı/yanıcı mı/ bıçak saplanır gibi mi, ailede beyin tümöründen ölen var mı, görme bulanıklığı eşlik ediyor mu, ağrı kesiciye cevap veriyor mu, ilac alınca/başına tülbent bağlayınca/boynuna başına masaj yaptırınca/temiz havaya çıkınca azalıyor mu, gözüne vuruyor mu, kolunda bacağında güçsüzlük titreme uyuşma var mı....
    gibi sorularla sorguladım ve hastanın verdiği cevaplara soruları ayrıntılandırarak baş ağrısına yolacacak beyin tümörü, beyinde kanama, enfeksiyon, gerilim başağrısı küme başağrısı, migren başağrısı, boyun fıtığı, çeşitli damar hastalıkları, romatolojik hastalıkları eleye eleye gittim.
    daha sonra da çekiçle hastanın diz ve kol reflekslerine, ışıklı göz aletiyle*göz içine, baktım, kuvvet muayenesi, görme keskinliği, beyincik muayenesi (beceriklilik), duyu muayenesi, uyuşma muayenesini yaptım.

    hikaye almam on beş dakika ayrıntılı muayene yapmam kırk beş dakika sürdü ve eğer hasta baş ağrılarının %95lik kısmına giriyorsa doğru tanıyı koydum ve reçete yazdım. ya da kalan %5lik tümör, damar hastalıgı vs ise mr (emar) tomografi, kan tahlili isteyeceğim. hasta benden çok memnun kaldı, ilgimi muayenemi çok beğendi ve allah razı olsun dedi.

    ben bu hastadan bir liradan bile az kazanıyorum, çünkü ben bir saatimi harcayarak sadece bir hasta bakmış oldum, hiç işlem yapmadım ve sadece 7(yedi) puan kazandım. eger hastaya suratını görür görmez bir majezik yazıp "bunu kullan geçmezse iki hafta sonra gel mr çekeceğiz" deseydim o bir saatte 20 hasta bakabilirdim. mr çekseydim daha çok puan, iyi hikaye alıp eleyemediğim damar tıkanıklıgı var mı diye beyin boyun damar anjiyosu yaptırsaydım daha çok puan, hastada anjiyo sırasında komplikasyon (kanama, damarın delinmesi, enfeksiyon kapması gibi yan etkiler) gelişirse ve hsataneye yatarsa daha çok puan, hasta yogun bakıma düşerse daha çok puan, hastaya yogun bakımda enfeksiyon kaptırırsak ve pahalı antibiyotiklerden başlarsak daha çok puan, her deligine bir hortum takılırsa daha çok puan, hasta kalp krizi geçirir kalp masajı yaparsak daha çok puan kazanırdım.
    ölürse allah rahmet eylesin.

    bir hastaya beş on dakika ayıracaksam, niye mesela bir psikiyatrist olarak, psikoterapi, bilişsel davranıştı terapi, motivasyonel görüşme teknikleri, cinsel terapi, aile terapisi, psikanaliz, şema terapisi gibi hastaları iyileştiren fakat saatlerimi alacak olan teknikleri öğrenmek için uğraşayım ki? yaz xanax'ı prozac'ı iyileşirse iyileşir; iyileşmezse özel bilmemne psikiyatri kliniğinde alır o hizmeti. (zenginse tabi, fakirse senin neyine terapi. devletin hasta için terapi parasını ödediği ülkeler avrupanın batısında konuşlanmış.)

    b) performans sistemi doktorun çok daha fazla hasta bakmasını gerektiriyor

    ben yukarıda yazdıgım gibi hasta muayene edip küfür yerine hayır duası yemek istememe ragmen, parayı önemsemesem bile; bana aksama kadar sekiz on hasta bakmak yerine 80 hasta yazarsanız diğer hastalardan dayak yememek için (dayak atıyorsunuz çünkü) hızlanmam gerekiyor. hızlı muayene demek bir şeylerin gözden kaçması demek. sizin hastalığınıza geç tanı konması demek, sizin mağdur olmanız demek, benim yine dayak yemem demek.

    c) bu sistemle her hastanın her hastaneye sevk zinciri olmadan başvurması sağlandı. ve bunun bol bol reklamı yapıldı. "artık istediginiz gibi fakülteye devlet hastanesine girebiliyorsunuz" diye.

    bir örnek daha vereyim: hacettepe üniversitesi nöroloji polikliniğine şu anda hastalar iki üç ay sonraya sıra alıyor. her gün bakabildiğim on on beş hastanın en az üçte biri sağlık ocağına bile gitmeden bir kez bile aile hekiminin önerdigi bir ilacı kullanmadan, şuram uyuşuyor, başım ağrıyor diye geliyor ve muhtemelen sabahın beşinde gelip sıra alamayan bir kısım insanların, beyin tümörlerinin erken evrede yakalanmasına, multiple skleroz, als, kas hastalıkları, epilepsi gibi hastalıklarına erken müdahalede bulunmasını ya da yıllardır kullandığı ve aynı etkiyi göremediği ilaçlarının dozlarının ayarlanması için kontrole gelmesini engelliyor. avrupa'da da olan sevk zincirinin amacı aile hekiminin tedavi edemediği, konsültasyon istediği, özellikli, ayrıntılı incelenmesi gereken hastanın üst merkeze ulaştırılması idi.

    aradan kafasını uzatıp "doktor bey kızım çok kötü, biz on yıllık sara hastasıyız, nöbetleri sıklaştı ilaçlarını düzenleseniz olmaz mı" diyen hastaya "acile gidin" demek zorunda kalıyorum. ya da hastayı altıya kadar bekletip tüm hastalar bitince eve gitmek yerine onu da muayene edip ertesi günü arada bir yerde hocaya danışacağım. sıra bulamayan hasta yakını zenginse özele gidecek, fakirse üç ay sonraya randevu alıp üç ay hastasının acısını yüreğinde hissedecek.

    d) bakanlık insanlar daha çok hasta olduğu için övünüyor.

    sağlık bakanı "2002de bir kişi iki yılda iki kere doktora gidiyordu; şimdi yedi kere gidiyor" diye övünüyor. bu bir insanın daha çok sağlık hizmeti alması demek değil. bu bir insan bir iki kere muayene olduktan sonra şifa buluyordu. şimdi iyileşmesi için yedi tane doktor dolaşması gerekiyor demek.

    e) giderek cebinizden daha çok para çıkacak.

    tüm gelişmiş ülkelerde yatırım hastalığı tedavi etmeye değil, engellemeye yönelik yapılır. kızamık olan çocuğu hastaneye yatırmak yerine hasta olmadan önce aşılaman gerekir. suları kontrol etmek yüz lira tutuyorsa ishal olmuş bin kişiyi tedavi etmek on bin lira tutar. (daha çok bonus, daha çok puan; "özel medishit hastanesi: ishalinizi özenle tedavi eder.")

    giderek daha çok işlem ve tedavi yapılması üzerine sistemi kuran; seçim için, oy için, düzeltmek yerine daha da bozduğu sağlık sistemini döndüremeyen hökümet yavaş yavaş muslukları kısmaya başladı. artık aile hekiminize gidip de bir reçete yazdırmanız bir yıl önce bedava iken önce bir lira sonra üç lira oldu. bunu "üç lira bişi değil ki canım, istesek almayız, aynı kişinin on kez başvurmasını engellemeye calısıyoruz" diye savunuyorlar. bu para da artacak.

    receteden üc lira kesilmesi her gün doktora giden manyak hastayı engellemez ama üç lira vermekte zorlanan ayda üç yüz lirayla geçinen cebinde gerçekten beş lirası olmayan fakir hastayı engeller evet.
    giderek ödediginiz receteler, gittiginiz özel hastanelerden kesilecek yüzdeler artacak. devlet hastanesinde cocugunuza beş dakikada bakmak zorunda oldugu için hatalı bir işlem yaptıgı için hastalıgı kötüleyen çocugunuzu özel bilmemne hastanesine götüreceksiniz, iki hafta tertemiz bir hastanede güler yüzlü hizmet gören cocugunuz devlete yirmi bin lira size üc bin lira fatura kestirtecek ve paranız yoksa senet ödeyeceksiniz.

    gerçekten çok az kaldı, olacak bu. hatta kimi örneklerini görüyorum. neyse

    f) bir başka dezavantaj, puanların saçma dağıtılması.

    diyelim ki cocugunuz böbrek yetmezliginden muzdarip, böbrek de bulundu, takılacak. ürolojinin en büyük ameliyatlarından biri olan bu ameliyat 250 lira kazandırıyor doktora. (böbregin diger sehirden getirilmesi getiren ekibin karnının doyurulması bile kimi zaman doktora ait neyse)

    bu böbregi en iyi takacak olan o sehrin en iyi cerrahı diyor ki; ben bu altı saat süren riskli ameliyatı yapıp iki yüz elli lira kazanacagıma o vakte kadar on tane sistoskopi (idrar torbasına ışıklı boruyla bakma) işlemi yapıp beş yüz lira kazanırım. riski de sıfıra yakın, hiç başım ağrımaz.
    piyasada yakınınıza böbrek takacak doktor kalmıyor. peki kim takacak?

    özel bilmemne hastanesindeki prof. dr. bilmem kim. devlet birazını ödeyecek siz birazını. hastanenin sizin payınıza düşen on bin lirayı artık kredi çeker ödersiniz. saglık bu boru degil.

    dramatize etmiyorum, artık büyük ve riskli ameliyatlar üniversite hastanelerinde degil özel hastanelerde yapılmaya başlandı. kanser cerrahisinin %80i tıp fakültesindeki profesorlerce yapılırdı. yüzde onu devlet hastanesinde, yüzde onu özelde. şimdi yüzde atmışı özelde yapılıyor. paranın çoğunu devlet ödüyor. şimdilik.

    hoca diyor ki yirmi saat beyin tümörü yapıp kursunlanma tehlikesi atlatıp devletten üc yüz lira alacagıma üc tane bel fıtıgı yapıp daha çok kazanırım.

    pratisyen hekime uygulayalım: yedi tane hastayı bir saat muayene edip bakmakla bir hastadan bir tane kene çıkarmak aynı puan (iki kene ısırmıssa çıkarması 14 hasta muayenesi kadar puan), gelen bir kesige üc dikis atmak yerine bes dikis atmak daha çok puan.

    15 dakikalık işleme verilen puan 15 saatlik işleme verilen puanın ücte biri olunca özellikli işlemler yapılmıyor yani.

    g) son gelen degisikliklerle muayenehane açmayı düsünmeyen bir sürü hoca muayenehane açmak zorunda kaldı.

    yıllardır ders veren hasta bakan bilim üreten bazı manyak ve idealist hocalar üniversiteden aldıkları yedi sekiz bin lira ile idare ediyorken (bunu çok görebilirsiniz ama dünyada hareket bozukluklarında en iyi doktorlardan biri olan bülent elibol amerika'da olsa yılda milyon dolarlar kazanırdı) aldığı maaşlar üc bin dört bine indi. birçok yerdeki aile hekiminden az. bu hocalar eski yaşam standartlarını yakalayamayınca muayenehane açmak zorunda kaldılar.

    bölümlerin en genç hocaları bölüm başkanı oluyor çoğu yerde. ve bu yeni muayenehane açan hocaların hasta bakması yasaklandı muayenehanesi var diye. igne bile yapamıyorlar. yine özele gideceksiniz. her insan para kazanmak istiyor. doktorlar da. siz de doktor olsaydınız birinci sıraya hasta hayatını koyardınız, ama zengin olmak da isterdiniz. doktorun iyisi ya da hırslısı bunu bir şekilde her sistemde yapacak. ama zararı halk, devlet, ve yine doktorlar ödeyecek. kazanan sağlığa yatırım yapan tüccarlar olacak.

    h) devlet parayı kısmak için dört yer buldu: hastalar, doktorlar, eczacılar, ilaçlar

    hastalardan katılım payı,
    doktorlardan düşen maaşları,
    eczacılardan azalan kar
    ilaçlardan ise firmalara emrivaki yaparak "şu fiyata satmazsanız ödemem" yaptı. bu oldukça işe yaradı, eskiden 50 liraya satılan antibiyotikten 15 liraya satınca bile ilaç firmalarının kar yapabildigini gördük. devlet yıllarca kazıklanmış. bu tabii ki iyi bir şey. ama bazı firmalar da bazı restleri görmedi. "kurtarmıyorsa getirmem kardeşim, kapatırım o ilacın fabrikasını siz de sürünürsünüz" yaptı.

    mesela biperiden etken maddeli akineton ilacını üreten bir firma var; ve "o fiyata kurtarmaz. bu ilacımı piyasadan çekiyorum, diğerleriyle işi götürürüm" dedi. bu şekilde piyasadan yok olan 150 kalem ilaç var bu bir iki ay içinde. hastalar hocam bu ilaç depolarda yokmuş diyorlar. akrabası olanlara yurtdışından getirttiriyoruz. olamayanlar kalıyor. olan hep imkanı olmayanlara oluyor bu sistemde.

    3- performans sisteminin doktora ne zararı olabilir?

    şu anki sistem insanların daha çok doktora başvurması (hasta olması da denebilir) daha çok işlem yapılması, on yılda özel hastanelere trilyonlarca bina, cihaz, donanım yatırımı yapan tüccarların müşterisiz kalmaması lehine işliyor.
    hocası olmayan yere tıp fakültesi açılıyor. yüzlerce binlerce iyi yetişmemiş doktor piyasaya salınıyor. her vilayete tıp fakültesi açılıyor. ama hoca bile atanmıyor.

    bu doktorların baktıkları hastalar zarar görecek, sorumlusu devlet değil o hatayı yapan doktor olacak (haliyle) sonra kimse sebebini düşünmeyecek, neden bu doktorlar, yorgun, ilgisiz, bilgisiz, sinirli, suratsız demeyecek, dayak atacaklar, vuracaklar, dava açacaklar.

    sağlık bakanlığına değil doktorlara.

    şu anda hastanelerde yataklı servislerdeki asistanlar vakitlerinin çoğunu hastayı muayene etmek ve hocasından ders almakla değil epikriz yazmakla ve onam formuyla geçiriyor. çünkü sürekli dava ediliyoruz. yaptığımız şeyleri açıklayıp, eksikleri kapatmamız gerekiyor ki davaları kaybetmeyelim. acillerde doktorun birinci düşüncesi hastanın ölmemesi, kalıcı hasar görmemesi değil, ölmesi/zarar görmesi halinde hatalı bir şey yapmadığını belgeleyecek şekilde davranabilmesi, gerekli kayıtları tutması.

    işin acı yanı doktorların çoğu bunu görüyor, cılız birkaç protestodan başka bir şey yapamıyor, hükümetin icraatını anlattığı başarıyla anlatamıyor gerçeği. bunu düzeltemezsek ilerde "biz söylemiştik" diyemeyeceğiz. suçlunun kim olduğunu sorgulamayacaksınız.

    orospu çocuğu doktorlar başlığına her gün yeni entryler yazılacak. bizim en büyük kaybımız da bence para değil budur. gelecekte bir doktor olarak son model bir araba, şehrin merkezi semtinde bir ev, belek'te fethiye'de bir yazlık alamayacağımı, çocuklarımı özel okullarda rahatça okutamayacağımı biliyorum ve bu fikre hazırlandım. ama hizmet verdiğim, ömrüm boyunca yapacağım mesleğimi uyguladığım hastalarımın gözlerindeki nefreti her gün görmek, buradan okumak, beş dakikada bir hasta bakacağım için çok güzel verebileceğim hizmeti oldukça kalitesiz vermek... bunları hazmedemiyorum. ben yüz tane çoğu hasta olmayan hastaya beş dakika ayırmak istemiyorum, on tane gerçekten hasta olan hastaya elli dakika ayırmak istiyorum.

    derdim budur. diğer her meslekteki gibi bir kısmı şerefsiz olan doktorların çoğunluğunun da derdi budur. başka bir düşüncem varsa ya da bu düşüncelerimde samimi değilsem allah belamı versin. yarını görmeyeyim.
  • haksız eylem diyenlerin haklı veya haksız değil sadece bilgisiz olduğu eylemdir. sebebi de bakanlık tarafından çok güzel bir göz boyama yapılmasıdır. vatandaşa lanse ettirilen şu:

    "zaten artık istediğiniz hastaneye sevksiz mevksiz gidiyorsunuz; bundan sonra cepten ekstra para ödemeden profesörü karşınızda bulacaksınız, doktorlar özel muayenehanesinde hastayı soymayacak, paşa paşa hastanesinde tam gün çalışacak. çünkü en düşük doktor maaşını 6000-6500 lira yapıyoruz. profesorler filan için bu daha da fazla, 17 bin lirayı bulacak.

    bunu begenmeyen doktor da hasta da nankördür değil mi?

    oysa kazın ayağı öyle değil. aslında olan şu: devlet maaşlarda %15-20lik bir yükseltme yapıyor, ama yasaya göre bundan sonra doktor sağlık sigortasının yarısını maaşından ödeyecek, (yani belki verilen zamdan fazlası gidecek). söylenilen 6000 6500 17 000 rakamları da alınabilecek maksimum dönerler. ama hiç kimse alamayacak, o parayı kazanabilmek için bir doktorun günde 24 saat çalışması bile yetmiyor. on yedi bini alabilen doktor bütün türkiye'de görülmedi.

    eskiden profesöre muayene olmak isteyen hasta fakülteye 150 lira ücret yatırıyor bunun da 20 lira gibi bir kısmı profesöre kalıyordu. aslında komik bir para, bırakın üniversite hocasını, özel muayenehanesinde çalışan işininde iyi bir doktor bir muayene için bundan kat be kat fazla alır. neyse. artık o yirmi lira da yok. hastalar profesöre görünmek için hastaneye para ödemeyecek (ne güzel), bu parayı sosyal güvenlik kurumları hastaneye ödeyecek ama yine profesöre gitmeyecek.
    yeni yasaya göre zaten üniversitelerin asıl gelir kaynağı olan tıp fakülte dönerlerine şimdi artık bir sürü kalem ihtiyaç eklendi. ziraat fakültesinin önüne yapılacak çeşmeyi bile profesör hasta bakarak, asistan nöbet tutarak ödeyecek.

    iyi, güzel, zaten şerefsiz doktorlar çok para kazanmıştı di mi? biraz da hizmet etsinler. hala öyle değil. eskiden aldığı kuş yeminden bile mahrum olan hoca tabii ki hasta bakmayacak. asistanına, yavrucum git bak diyecek. eskiden ben profesöre muayene olmak istiyorum 150 lira bişiy değil diyen hasta artık isteğini gerçekleştiremeyecek. (hatta belki el altından aynı bıçak parası gibi steteskop parası diye bir şey de çıkar.)

    yani hem devlete hem hastaya hem de (çok kötü bir şekilde) doktora giydiren yasadır. tek yararı medicana medipol gibi özel hastanelerin sahibi olan tüccarlaradır (bkz: kim olduğunu bilirsin sen). eskiden mesela iyi bir kardiyoloğa ayda on beş bin veren özel hastane, zaten hiçbir yerde bes bin bile kazanamıyorsun gel ben sana sekiz bin vereyim altı bin vereyim, işine gelirse diyecek. özelde eşek gibi çalışan uzmanın maaşı belki yüzde elli azalacak.

    hastaların özel hastanede cebinden ödeyeceği para artacak. sadece özel hastanesi olan üc bes tüccar daha fazla kazanacak.

    ha bu arada emekli olmuş bir pratisyen hekimin emekli maaşı yaklaşık aylık 700 lira oluyor (asgari ücretten biraz yüksek) emekli profesörün maaşı 1100 1200 civarı.

    bu arada yasada uzmanlık sınavını kazanmış asistanların alacağı maaşa bakacağı hastaya dair hiçbir ifade yok. ne olacakları belirsiz. (sadece nöbet ücretleri artırılacak diyor. eskiden ayda 15 gün hastanede yatıp 120 lira aliyolardi şimdi 300 500 olur belki)

    ben ise lise yillarimi öss çalışmakla 18-24 yaş aramı tıp fakültesinde sürünerek, 24-26 yaş aramı zorunlu hizmette geçirmiş biri olarak ya 26-28yaş aramı askerde doğuda geçireceğim, ya da sonumun ne olduğunu bilmediğim uzmanlığı kazanmak için ders çalışmalıyım. diğer doktorladan daha fazla soru çözüp daha fazla puan almam lazım.

    sonra belki uzman olup uzmanlık zorunlu hizmetine giderim. belki üniversitede kalip çok güzel şartlarda hoca olurum. bazı doktor forumlarını karıştırdım dün. ilk defa para kazanmaya başlayacak olan 45 yaşında bir profesör şöyle diyordu: hayatımın %85i bok gibi geçti. şimdi kalan %15i için ilk defa umutlu iken şimdi hiçbir beklentim kalmadı." hocaların bile psikolojisi böyle iken üzülmek benim ne haddime?

    benim şu anda hayatımın sadece %40-50lik bir kısmı bok gibi geçti hemen yorulmamak lazım.

    ama iyi oldu oh oldu şerefsiz doktorların gözü doymak bilmiyor yahu... hep hasta mı çekecek biraz doktorlar da çalışsın.

    not: bu söylediklerim yasayı biraz okuduktan sonra anladıklarım ve yorumlarımı barındırıyor. benim iyi anlamadığım bir yer varsa ve beni düzelten suser kardeşim olursa buraya eklerim..
  • başlarına neler geleceğini bilen doktorların haklı olarak yaptığı, doktorların başına ne geleceğini bilmeyen insanların da haklı olarak karşı olduğu protesto.
  • bazı ampul ve ampul yandaşlarının içeriğini bir türlü anlayamadığı, badem bıyıklıların gazıyla bütün doktorların ayda 20 bin 30 bin kazandığını zanneden dilbazların ağızlarından köpük saçarak klavyelerine sarılmasını sağlayan protesto. bahsi geçen devlet hastanesindeki hastasını muayenehaneye çağırıp oradan parasını düdükleyen meslektaşlarımın değil şimdiye kadar diğer doktorlarla protesto okey oynadıklarını bile görmedim. onlar bencil, paragöz ve buralarda klavyelerine köpükler saçan bazı hükümet yalakaları gibi para yalakasıdırlar. ellerini oğuşturup diğer meslek gruplarındaki şerefsizler gibi sadece kendi işlerine bakarlar. o zaman kimdir protesto edenler? gomünüstler mi? kılıçdaroğlu hayranları mı?

    esas tartışılması gereken 8 yıl önce doktorların nerede olduğuyla şu an nerede olduğudur. özlük haklarıdır. bugün üniversitesini bitirdiği halde diplomasını kullanamayan tıp dışında herhangi bir branş var mı? bugün doktor maaş net 1500 liradır ve lise mezunu polisin maaşının altındadır. tam gün yasası bu maaşı 2400'e çıkarmayı taahhüt ettiği halde doktorlar tarafından istenmemektedir. çünkü hazırlanan zemin doktorların badem bıyıklı sermayelerin hastane gruplarında zorunlu düşük maaşlı işçi olarak çalıştırılması kavgasıdır. bilgiye sadece gazete manşetinden ulaşan halkımız için sağlık bakanının olayı muayenehane kapatmak gibi yansıtmasıyla hükümetin doktor karşıtı politikası büyük destek görmüştür. dünya sağlık örgütünün belirlediği güvenli sağlık hizmetleri için öngörülen mesainin 2 katı çalışması istenmektedir. emekliliği neredeyse bir hayal haline getirmiştir.

    hastasını öyle ya da böyle düdükleyen doktor her türlü yasa altında sizin rüyalarınıza giren parayı kazanmaya devam edecektir. çünkü o adam doktor olduğu için değil, üç kağıtçı olduğu için para kazanmaktadır.

    ve protestoyu yapanlar siz kapısını tıklayıp içeri girdiğinizde " tam gün yasası çıktı gördün mü ebenin a.. pardon eteklerin tutuştu" diye cahil salyalar saçarken yine de sizi güleryüzle karşılayıp, elinden geleni yapıp ve zaten yasa öncesinde de ya sadece devlette ya da sadece özelde çalışan doktorlardır.
  • bütün bu bokluk yasanın arkasına sığındığı isminden kaynaklanıyor. doktorlar "tam gün" çalışmayı protesto etmiyorlar arkadaşım. lütfen ordan yardırıp saldırmayın. hükümet yetkilileri halkı kandırıyor resmen. doktoru halkla karşı karşıya getirmek için uğraşıyor, burdan nemalanmaya çalışıyorlar ve başarıyorlar. ilk olarak dediğim gibi yasanın ismini öyle bir şeçmişler ki protesto etsen neyi protesto ettiğini belirtmen anlatman gerekecek ki bunu dinleyen insan dahi bulamazsın karşında.. hımm tam gün çalışmak istemiyor ibneler vurun la vurun.. değil işte..!! bu yasa ile birlikte getirilecek olan düzenlemeleri bekledi doktorlar ve hükümet çıktı açıklama yaptı "doktor mayışlarına %40 ila %80'e varan zam yaptık." arkadaşım nerde ne yaptın ben hiçbir şey göremiyorum. zaten doktora yeterli maaş veremediğin için sistem muayenecilik diye bir kavramla kendini kurtarmaya çalışıyordu aslında o da değil samimi söylüyorum parasızlıktan ağzı kokan doktorlar 20-30 tl'ye devlette tuttukları nöbetin yanında özelde nöbet tutuyorlardı ki kazandığını harcamaya bile vakti kalmıyordu böylece ama sen yine halkı kandırarak zam yapmış görünümünün arkasına sığındın fakat hiçbir şey yapmadın. döner sermayenin anasını ağlattın. doktorları açlık sınırının üstünde yaşamaları için şaka değil günde 18 saat çalışmaya mahkum ediyorsun ve bunu halka karşı sanki "iyileştirme yapıyoruz yaranamıyoruz ibnelere" şeklinde yansıtıyor, yalan söylüyorsun!!!

    arkadaşlarım tüm samimiyetimle söylüyorum doktorluk çok yüksek meblağlarda para alsanız dahi -ki böyle bir parayı doktorların %10'u bile almıyor- yapılası iş değildir. ben idealist olarak başladığım yolda en fazla saygınlığına hayran kaldığım bu meslek için şimdi çocuğuma dahi önermem ve elimden ne gelirse karşısında dururum. yaptırmam arkadaş. gitsin ticaret yapsın, sanatla uğraşsın ama ne kadar para kazanırsam kazanayım çocuğum doktor olmasın. hastanın gelip doktora it muamelesi yaptığı, halkın bilip bilmeden veryansın ettiği bir güruh olarak kaldı doktorlar.

    kimse bilmiyor "gün aşırı nöbet" kavramını. arkadaşlarımın ayda 15 gün sırf duş ve yatmak amaçlı kullanabildikleri/uğrayabildikleri evleri olduklarını bilmiyor. kimse "tus" derdini, pratisyenlikte ayrı zorunlu, uzmanlıkta ayrı zorunlu ve bir de erkeksen askerlik yapman gerektiğini bilmiyor. bu devlete her bireyin borcu vardır bir şekilde ve en fazla 15 ayda asker olarak öder fakat doktorların ne kadar borcu varmış ki en az 12 ay pratisyen hekim olarak, 24 ay uzman hekim olarak, 12 ay da asker olarak devlet borç kesmiş başta bu topluluğa.. yaşıtları mühendis olarak okurlarsa şayet kısa dönem askerlikle beraber 24 bilemedin 25 yaşlarında hayatlarını oturtmuş olurlarken sen var hesap et verdiğim donelerle kaç yaşında adam olabileceğimizi..

    sonra çıldırınca, çıldırdı oluyor valla..

    bir asistan abimin uzun vadeli planı vardı bu hususta.. zeki ama parası olmayan çocukları alıp yetiştirip psikopat doktor yapacak. ardından zamanı gelince emir verip acil servislerde cinayetler işletecekti.. belki o zaman gazetelerde "doktorlar çıldırdı" şeklinde manşetler atılır ve belki o zaman doktorların durumu ayan beyan ortaya çıkar diye düşünüyordu. çok gülmüştüm bu plana ama şimdi gerek kalmamış.. yakında çıldıran doktorlar görürsünüz acil servislerde elinde bistüri ile.. yetti be..!!

    saygılar.

    dip not: en önemli noktayı es geçmeyelim. yukarıda bahsettim ama yine de derinleştirip elle tutulur bir şeyler vermek lazım;

    yasaya neden karşı çıkılıyor?

    tasarı insanca yaşanacak bir özlük hakkı içermiyor.

    tasarı günlük 8 saatlik mesainin üzerine aylık 130 saat nöbet, 120 saat icap nöbeti tutturup parasını ödeyeceğini, aylık 160 saatlik normal çalışma süresinin üzerine 250 saat de fazla çalıştıktan sonra daha da fazla çalıştırabileceğini ancak bunun parasını ödemeyeceğini söylemektedir.

    uluslararası çalışma örgütü (ilo) sözleşmeleri herhangi bir meslek mensubunun fazla çalışmasının yılda (dikkat ayda değil) 270 saati aşamayacağını söylüyor. tasarı bir yıllık toplam fazla çalışma süresini sadece bir ayda yaptırmayı öngörebiliyor.

    mesleki değerler, performans ödeme sistemi koşullarında “ne kadar tetkik / ameliyat o kadar kazanç” anlayışıyla iyice tükenecektir.

    bu durum tıp eğitiminin bütün aşamalarını (sürekli mesleki gelişim etkinlikleri vb.) olumsuz etkileyecektir.

    kamu/özel bütün hekimlerin, ücretinin düşürülmesi demektir.

    uzun süre çalışmayı ve niteliksiz hizmeti doğurur. hastaların sağlık hakkını tehdit eder.
  • hakkaten ibretle izlediğim tepkilere neden olan tıbbiyeli eylemi.

    vaktinde aklımı başıma erken devşirdiğim için doktor olmadım. niye? gözümün önündeydi, gördüm çünkü, belki evet dünyanın en yüksek iq'larına sahip değillerdi, ama eşşek gibi çalıştılar kardeşim, ben yatarken, ben yaz tatili yaparken, ben eğleşip keyfime bakarken, ben ders çalışırken... onlar hep çalıştı. evet mühendisler de, evet öğretmenler vs de çalıştı, ama lisans düzeyinde 6 sene eğitim alma zorunluluğu bir tek onlarda vardı. bunun 3 senesi uygulamalı, üstüne 2 sene de zorunlu hizmet. etti mi sana 8 (yazıyla sekiz) sene. sadece lisanstan mezun olup çalışmaya başlamadan önce, diğer insanların yüksek lisans sahibi olabilecekleri sürede, ancak hayata dönebiliyorlar.

    tus kazanmayanlara para yok bu memlekette. ya o beğnemediğiniz ve mecbur kalmadıkça -sizin diyerek yazar burda kategorize ediyor- gitmediğiniz devlet hastanelerinde acil doktorluğu yapıyor, nöbetlerden nöbetlere koşuyor 3-5 yerde birden. ya da hayvan gibi kasıp tus gibi yök tekelindeki saçma bir sınavdan geçmek zorunda kalıyorlar.
    hadi kazandı diyelim; asistanlık döneminde eğitim ne kadar mükemmel değil mi ? uygulamalı eğitim hastanesi de neymiş, bu çocukları kim eğitiyor umrunuzda değil, onların profesörleri muayenehanelerine geçecek şimdi, ve zaten mükemmel olan eğitimleri tam anlamıyla kusursuz olacak eet.

    düşünün:
    sabah 8 de işbaşı yapıp, gün içinde çalışıp, gecesinde sabaha kadar çalışıp, ertesi gün sabah tekrar normal mesai çalışıp ertesi gün akşam 5 te belki eve gelebilen bir grup insan var burda söz konusu. hani bu 33 saatin de taş çatlasın 1 saati yemek, dinlenme ve tuvalet için kullanılabiliyor. bunu bi de işte bir gün var bir gün yok şeklinde düşünün. yani eve gelip uyuyorsunuz, ertesi gün tekrar 33 saat çalışıyorsunuz.
    baktığınız şey de araba motoru değil. insan bedeni, sağlığı.
    hastalar sizi beğenmez, sen misin doktor sen git başkası gelsin der, erkek doktor istemem kadın olsun der, kadın doktor bakmasın erkek isterim der, kocasından ilgi göremeyen gelir, o gelir bu gelir, hepsine sabırla laf anlatılır, bir de halk eğitim görevi üstlenilir.

    sizin iki tık tık bi şık şık diye aşağıladığınız, suratıma bakmadan gönderdi diye beğenmediğiniz bu adamlar 35 yaşından önce normal insanlar gibi bırak para kazanmayı yaşayamıyorlar.
    bu yüzden kusura bakmayın da, kazansınlar anasını satym. en basitinden o yaşa kadar onları desteklemek zorunda kalan ailelerine bi yerden sonra bakmak zorunda kalıyorlar. 30 yaşında ailesine mecbur kalmak kim ister? benden çok kazanabilirler, helali hoş olsun.

    asıl mesele bu değil, doktorları acındırıp "onlar bu kadar çalıştılar, hak ettiler bıdıbıdı" yapmaya gerek yok. herkes neyin ne olduğnu biliyor zaten.

    devlet tutmuş, etraflıca incelersen senin sağlık sisteminin içine edecek bir yasayı dayamış burunlarına, protesto ettikleri için suçluyorsun. sen alışmışsın çünkü ensene vursunlar ekmeğini alsınlar.
    senin ekmeğin az olduğu için başkaldırmaktansa, "ben bilgisayar mühendisiyim, o kadar çalıştım mezun oldum, onlar kadar kazanmıyorum, onlar da kazanmasın ipneler" diyebiliyorsun.
    benim anlamadığım mantık bu.

    doktorlardan günahım kadar hazzetmem, mümkün olduğunca samimi olmamaya çalışırım şahsen. sosyal anlamda en tercih edilir insanlar olmadıkları kesin. e napsın, sosyal gelişiminin en güzel çağlarında kendini adamışsın okumaya, sosyal hayat mı kalır. hastaneden başka bişey konuşmazlar, şöyle bi hasta vardı, şu vaka vardı bilmemne.
    e napsın adam, hayatında hasta ve hastaneden başka bişey olma şansı yok ki

    doktorlardan hazzetmem, ama bizim memleketimize hakkaten böyle göte böyle doktor kardeşim. sepetteki çürük elmalar dedik o kadar, onları da siz zengin ettiniz, o ayrı da, o adamlar o raddeye gelene kadar ne eğitimlerden geçmek zorunda, yok efendim amerika'da bilmemne semineri, avrupa'da yeni şu çıkmış cartcurt. hani "sıradan" doktorların kolay kolay fırsat bulamayacağı imkanlara bileklerinin hakkıyla kavuşup, uzmanlık üstüne uzmanlık yapıp, ömür boyu eğitim görerek o hale geliyorlar.-yine diyorum, iyi yere dükkan açan şanslı doktor ve ticari dehaları tenzih ederim-

    bu yüzden bu adamlar benden daha zeki oldukları için değil, belki bi gün çok para kazanırım motivasyonuyla da olsa hakkaten benden çok çalıştıkları için çok da kazanabilirler abi. niye kendimle birlikte aşağı çekmeye çalışayım ki??
    hayır zaten bu adamlar artık bu kadar para kazanamicaz diye protesto etmiyorlar, sağlık kalitesi düşecek, eğitim kalitesi düşecek diye protesto ediyorlar, sen hala vay efendim ben kazanmıyorum o da kazanmasın, zaten düzgün işlemeyen sağlık sistemimiz de çöksün umrumda değil kafasında...
    müstehak size valla müstehak.
  • kaliteli doktora ulaştırmayı orta sınıf açısından zorlaştıracak yasanın protestosu. nihayetinde ortadirek dediğimiz vatandaş 150-200 tl bir parayı üniversite ya da muayenehanede ödeyip işin ehli bir doktora muayene olup memnun kalabiliyordu. garibanlar açısından bu yasa zaten bir şey ifade etmiyor, onlar 3-5-8 ytl farkı poliklinik ya da tıp merkezlerine vermemek için acil servislere başvuruyorlar. yine gidecekleri yer devlet hastanelerinin acilleri, poliklinikleri. çok ciddi bir hastalığı varsa süreç içinde üst basamak tedavi imkanlarına sahip olabilirler. bu da çok mümkün olmuyor. acil ve poliklinikler genellikle yoğun yerlerdir ve sizi çok detaylı araştırmadan ayakta tedavi edip bir an önce evinize yollamaya çalışırlar. getirilmeye çalışılan aile hekimliği sistemi de aynı işi daha ucuz maliyetlerle yapmaya çalışacak bir sistem. bu durumda sözlük populasyonunun çoğunu oluşturduğunu düşündüğüm orta-alt, orta, orta-üst gelirli grup bu yasadan mağdur olacaktır. tatmin edici bir sağlık hizmetine kavuşabilmek için süreç içinde özel hastanelerde ciddi farklar ödemeye başlayacaklar. sanırım birkaç sene sonra " bu ipna doktorlar elbette tam gün eşek gibi çalışacaklar" söylemi "abi eskiden ne güzel üniversite özel muayenelerinde, ya da klinik şeflerinin özel muayenehanelerinde 200 ytl yi bayılıp işimizi görüyorduk, şimdi nedir bu rezillik, nerede bu devlet" yakınmalarına bırakır.
  • çoğu kişinin bilmeden, önyargıyla yorum yaptığı protestodur.

    bizim milletimizin bilmediği konularda yorum yapmakta üstüne yoktur zaten.sanki doktorlara her türlü şartlar sunulmuş 1 hastaya bakması için bol keseden 1 saat verilmişte doktorlar bakmamıs gibi suçlanıyolar. sanki reçeteye yazdığı ilacı devletin ödememesi de doktorun sucu. acaba şunu düşünemiyor mu insanlar ;muadili olmayan bir ilacı devlet niye ödemiyor ? belki ilaç şirketleriyle anlaşan, etik davranmayan doktorlarda var ama bu hepsini suçlu yapmaz ,her meslekte boyle insanlarla zaten karşılaşıyoruz.
    neymiş efendim doktorlar, diş hekimleri eczacılar cok para kazanıyormuş, insanlar dışarda işşiz miş. hayır benim anlamadığım zaten bu meslek grupları da eskisi gibi cok paralar kazanmıyor artık ne istiyorsunuz ?siz işşizsiniz diye onlarda mı işşiz kalsın ,para kazanamasın.?bizim vergilerimizle maaş alan yetmezmiş gibi karısını ,oğlunu ,kızını, damadını, eniştesini vs. tüm akrabalarını zengin edenler suçsuz da; bir yeriniz ağrıdığında sizi iyileştirsin diye kapısına kostuğunuz, canınızı emanet etiğiniz insanların çok para kazanması suç.
    korkarım yakında ekonomik krizi de, işşizliği de doktorların çıkarttığını savunacaksınız
  • doktorların fazla kazanmasının neden bu kadar garipsendiğini* anlayamadım. arkadaşım madem kıskanacaktın 6yıl tıp okusaydın. sonra pratisyen olsaydın. yetmeseydi, uzman doktor olacam diye tusa girseydin. tusu da kazansaydın, onca tıpçının arasından derece yapsaydın. kazandığın bölüme göre, 5-6 yıl da uzmanlık okusaydın, bir asistan olarak günaşırı bak, ayda 3-5 demiyorum günaşırı nöbet tutsaydın. sonunda uzman olduğunda devlet seni anadolunun bir köşesine şutlasaydı. 1buçuk 2sene mecburi hizmet yapsaydın. bu arada evlendiysen eşini çocuğunu gittiğin yere götüremeseydin, tüm hayatını 2yıl askıya alsaydın. her gün 90dan fazla hastaya bakmak zorunda olsaydın, her kültüre ait insanla muhattap olsaydın, erkeksen üzerine bir de uzun dönem askerlik yapsaydın. ne oldu? zor mu geldi? sus o zaman. hayatında bir tane salak doktor tanıdın diye tüm sektörü karalama. ha inşallah senin çoluğun çocuğun doktor olur da neyin ne olduğunu anlarsın.

    not: "ben hayat kurtarıyorum ama" diyenler sayesinde hayatta olan, doktor olmayan biriyim.
  • aynı gün tekel işçileri, hrant dink suikastinin faillerinin bulunmamasının eylemi, ogün samast'ın yıldızlaştırılmasını kınayan öldürülmüş gazeteci yakınlarının protestosu ile beraber devam eden haklı eylemdir. bu kadar isyan ve eylemin aynı anda olması genelde sesini çıkartmaktan aciz ülkemizin ne hallere düştüğünün ve memleketin nasıl yönetildiğinin bir anlatısıdır. anlaması gerekenler kulaklarını tıkayıp görmem duymam şeklinde gezmeye devam edebilirler. arkaları sağlam nasıl olsa.
hesabın var mı? giriş yap