• dudak yarası, kalp yarası gibi. en ufacık bir konuşma coşkusunda, su içerken, yemek yerken, öylesine dururken birdenbire yakıveriyor, acıtıyor.

    olmadık zamanda içini cız ettiren kalp yarası gibi. sızısı zor geçiyor, tam bitti sanıyorsun, birden kahkahayla gülerken yara cart diye tekrar açılıyor, bu açıdan bakınca tıpkı unuttum dediğin anda hatırlamak gibi.

    yediğin yemekten, içtiğin rakıdan keyiflenememe sebebin oluyor. gece yastığa başını koyduğunda sızlamasından uyku girmiyor gözüne.

    komik işte; "altı üstü bir dudak yarası, bana niye bu kadar eziyet etsin ki?" diyebilirsin.

    bu, yıllar sonra, canını çıkaran insanı gördüğünde "peh! onun için mi harap ettim kendimi?" demekle bir değil mi?
  • dudak yarılması diye de tanımlanabilecek yara türü. dudak kuruduğu anda fütursuzca hareket ettirilirse acısı 100 kata kadar çıkabilir.
  • vücuttaki demir eksikliğinden mütevellit beyaz yaralara dönmek suretiyle aft olur. acısı göz yaşartır, hayatı zindan eder.
  • uyutmayan bi sızısı olan yara. karbonat iyi geliyor diyorlar ama sakın denemeyin. karbonat sürülen açık yaranın acısı insanı bayıltır, hastanelik eder. bal önerilmiş. deneyip ediyleyeceğim.
  • dudaklarını yiyen* insan evlatlarının en önemli sorunlarından biri. dil yarası kadar acıtmasa da insanı yeri geldiğinde hayattan soğuma noktasına getirir. bir şey yemek için ağzı açınca acıtır, dudak ıslatma seansı yapmak zorunda bırakır. bir de iyileşmeye başladığı sırada üzerini örten ince zar tabakasını da yerseniz her şey başa sarar.

    ama güzeldir.
hesabın var mı? giriş yap