• inter-disipinliner anlamda akademik olan sayılı insandan biriydi. tarih bölümüne de koysanız, mühendislik dersi de anlattırsanız, felsefe kürsüsünde de görev verseniz veya kuantum fiziği dersine hoca da yapsanız onun için fark etmezdi. bu saydığım bütün bilim dallarında ortalama bir öğretim üyesinden daha bilgili bir hocaydı.

    bir de şu var düşünce namusu konusunda taviz vermezdi. fikirlerini beğenmeyebilirsiniz, ben de her fikrine %100 katılmıyordum. ama hoca, rüzgar nereye esiyorsa oraya dönmezdi. bu yüzden dürüstlüğünü sorgulayamazsınız. o kadar ki, 20 yıl önce yazdığı bir makalede hangi değerleri savunuyorsa siyasi iktidar kim olursa 20 yıl sonrada onu söylediği sabittir. düşüncelerini söylerken laf oyunlarıyla uğraşmazdı. mesela avrupa birliği'ne karşıydı. bunu açık açık net şekilde söylerdi. yok almazlar, yok uyum sağlayamayız filan demezdi. direkt karşıyım der sonra argümanlarını sayardı.

    derse girdiğinde o hafta ülkede ne yaşanırsa direkt kendisine etki ederdi. mesela hiç unutmam, bir defasında kadın bir avrupa birliği yetkilisi türkiye'nin iç siyaseti ile ilgili yorum yapınca derse barut gibi girmişti. 30 dakika türklük ve asabiyet (milliyetçilik) kavramının ne hale geldiğini anlatmıştı ki kızgın sesi fakülte binasının her yerinden rahatlıkla duyulabilirdi.

    türkiye'nin istikbalini düşünmekten 45 kiloya kadar inip, adeta eriyerek vefat etti. allah rahmet eylesin. allah türkiye'ye onun gibi aydınlar versin, hangi fikirde olursa olsun önemli değil, kula karşı başını eğmeyen, dosdoğru, namuslu, fırdöndü olmayan aydınlar.
  • ondan ders alabildiğim için kendimi şanslı hissettiren türk düşünür.

    hiçbir sabah dersine uyanamayan ben, durmuş hoca'nın felsefe dersi saatini iple çekerdim. felsefeyi oldum olası severdim fakat bu adam bana ayrı bir şey kattı. zihnimizi kurcaladı, ufkumuzu açmaya çabaladı. arkadaşlarım sınavdan nasıl geçeceklerini düşünürlerken ben bunu kendime asla dert etmedim. zaten sonunda dersi geçebilenler sanırım sadece benim gibi düşünenler oldu. anlattıklarını dinledim, fikirlerini düşünüp tarttım, karşı çıktım, tartıştık, sert tartışmalar yaşadık. bundan hoşlanıyordu, onunla tartışmamız hoşuna giderdi. çünkü tartışan insanlar kafalarını yoruyor demektir diye düşünürdü. o adamı hep çok sevdim. molalarda çay ısmarlardım bazen, çayının yanında bir sigara tüttürmeyi severdi. beş dakika da olsa muhabbet ederdik.

    her gün yalnızca iki saat uyuduğunu, bunun ona yettiğini söylerdi. uyku yerine daha önemli şeyler olduğunu, daha bir çok kitap okuması gerektiğini, bir çok yazı yazması gerektiğini söylerdi. zaten zayıf, güçsüz biriydi. ben sağlığı bozulacak diye çok korkardım. tahmin ettiğim gibi de çok dayanamadı.

    deli dolu biriydi. öğrencilerine bir şeyler öğretebilmek için bu kadar hevesli birini hayatım boyunca görmedim. adam bize bir şeyler öğretebilmek adına liseli aşıklar gibi hevesliydi. şu çeyrek yüzyıllık hayatımda tanışmış olmaktan en memnun kaldığım insanlar listesinde kafaya oynuyor. ruhu şad olsun.
  • aşağıdaki metinleri bir makalesinde kullanmış şahsiyettir:

    "kendi zihnimizdeki 'kesin doğrular', bize sadece 'kendi içinde doğru olan'ı verir."

    "hakikat'ı aynı zamanda müsademe-i efkârda aramak gerekir: popper'in 'yanlışlanabilirlik' tezine göre, her bilimsel önerme ancak muvakkatan doğru olabilen bir potansiyel yanlıştır; feyerabend'in 'anarşizm' tezine göre ise, her olgu ve olayın birden fazla açıklaması vardır, olmalıdır."

    "...elde edilen her neticenin asla ve kat'a en son, 'kesin', 'tartışılmaz doğru' olduğunu iddia edemeyecek..."

    "...ve bir de bazan ne anlama geldiği belirsiz olan 'tarih'..."

    "tebaa ve vatandaş arasındaki en önemli kavramsal fark da budur: halk, pasif, değiştirilen kitle ise 'tebaa'dır; aktif, değiştiren kitle ise 'vatandaş'tır. 'vatandaş', hakikî manasıyla, ancak 'modernite'ye has ve demokrat bir ülke ahalisi için geçerli olabilecek olan bir terimdir ve yine bunun içindir ki, demokratlaşmak, aynı zamanda tebaa'dan vatandaş'a yükselmek demektir."

    (inkılap ve devrim sözcükleri için) "bu kelimelerin her ikisi de, türkiye'de genellikle, daha ziyade, sol tarafından kullanılan ve muhafazakâr kesimde soğuk karşılanan terimler olmuştur. bunun belli-başlı sebeplerini kısaca şöyle sıralayabiliriz: evvelen: her ikisi de jakoben bir anlamla yüklü olarak algılanmıştır. sâniyen: dil tasfiyeciliğinin getirdiği soğukluk, inkılab'ın yanında devrim'e ilave bir soğukluk elemiştir. sâlisen: özellikle 80 öncesi'nin kaotik ortamında aşırı-sol'un bu kelimeye sovyetik bir anlamsal içerik doldurarak kullanması onun bu kesimlerde daha da itici olmasına sebebiyet vermiştir. ancak, bir yandan sol'un piyasa diline hâkimiyeti, diğer yandan da iran'daki rejim değişikliğinin bu piyasa dilinin jargonlarınca 'devrim' kavramı altına konması, bu soğukluğun önemli ölçüde izalesine sebep olmuştur."

    "'devlet'e yakın olmak, 'devrim'e uzak olmayı sonuçlandırır. ya da: 'devlet'e yakın olan 'devrim'e uzak olur."

    "alt'tan gelmesi gereken bir inkılabın, yani devrim'in en temel şartlarından birisi, 'etaizm karşısında özgürlük alanı yaratılması'dır. etaizm'e bağlı, bağımlı, ona karşı açık ve savunmasız olanlar devrim yapamazlar."

    "bundan böyle 'devlet'in, bu en yüce dünyevî varlığın, onun adına hükmeden, elitist-jakobenlerin toplumu formatlayan devleti olmayacağı, olamayacağı bir süreci yaşamaktayız."

    "...kant tarafından yapılan 'saat metaforu' -çalışan bir saat ile bozuk bir saat arasında, fizik kurallarına uyma noktai nazarından bir fark yoktur; yani bozuk bir saat de neticede fizik kurallarına riayet etmektedir-..."

    "bütün devrimler, etatizm'in karşısında 'bir şekilde' yaratılan özgürlük alanlarının ürünüdür."

    "milliyetçi intelijansiya kendisini çok dar kalıplara, romantizme, mitolojik ve ütopik söylemlere ve çoğunlukla mitleştirilmiş 'şahıs kültü'ne hapsetmiştir."

    "yer yürüyünce yer yerinden oynar."

    not: "düşük şiddetli devrim" başlıklı, kasım/97'de yayımlanmış bir makaleden, yazımı büyük ölçüde korunarak alınmıştır.
  • allah hocaya rahmet, yakınlarına sabir ihsan eylesin. mekanın cennet olsun hocam.

    http://www.haberiniz.com/…=view&id=19863&itemid=123

    (bkz: inna lillah ve inna ileyhi raciun)
  • tam bir yıl oldu ansızın gidişinin ardından. yokluğunu hep hissediyor, onu hep hayırla, güzel hatıralarıyla ve eserleriyle hatırlıyor, yaşıyoruz. allah rahmetini esirgemesin bu güzel insanın üzerinden.
  • --- spoiler ---

    durmuş hocaoğlu hocamızı rahmetle analım. yıllar önce bize yaptığı uyarıları hatırlayalım ve bu yazısını en az haftada bir kez okuyalım, okutturalım. lütfen paylaşın... ey türkler entellektüel, bir cemiyetin düşünen beyni ve kanayan vicdanıdır. düşünen beynidir ve bu sebeple de, kant'ın büyük bir isabetle belirtmiş olduğu gibi - ki o, henüz "entellektüel" ve "bilim adamı" kelimelerinin icad edilmediği ve bu sebeple her iki manayı da tazammun eden çağında "filozof" terimini kullanır - siyasete girmemelidir; çünkü, der kant, "iktidarın gücü, aklın muhakeme kabiliyetini ifsad eder". yani filozof da siyasete girince, her siyasetçi gibi, siyasetin mülevves çamuruna bulaşır ve "gerçeği" söyleme kabiliyetini kaybeder. halbuki, entellektüel, yine kant'a göre, "gerçeğe ihanet edemeyen kişi"dir; halbuki siyaset umumiyetle gerçeğin kaatili ve hainidir. ve yine bu sebeple, entellektüel, ancak siyasette müşavir, yani danışman, hakkın ve hakikatin yolunu gösteren ve fikirlerinin kaale alınmadığını görünce de tereddüt etmeden siyasetçiyi terkeden şaşmaz prensip sahibi er kişi olabilir; daha fazlası değil. keza entellektüel vicdandır ve vicdan olduğu için de fiziki gücü yoktur, fiziki güç siyasettedir, ancak onun da vicdanı yoktur; binaenaleyh, entellektüel ancak manevi baskı gücüne sahiptir ve onu kullanmalıdır, bu onun için bir tercih mes'elesi değil, mecburi tek istikamettir. ancak, bu da vicdanı olan bir cemiyette bir iş yapabilir. imdi, hayatı boyunca, kirlenmemek ve aklını ve muhakeme kabiliyetini fesada vermemek için aktif siyasetten uzak durmayı imanının altıncı şartı mesabesinde kesin bir prensip olarak kabul eden, cemiyetinin kanayan vicdanı olan bu hüviyetimle sesleniyorum: ey türkler! vatanınıza ve devletinize sahip çıkınız! çünkü, ey türkler; vatanınız ve devletiniz elinizden çıkma çizgisinde; ağır-ağır, usul-usul, yavaş-yavaş, ceste-ceste! ey türkler! vatanınızı ve devletinizi, bir yandan ab üyeliği safsatacılığı ile ülkenizin hakimiyetini devretmek suretiyle, bir milletler-üstü oluşumun sıradan ve parçalanmış bir eyaleti olarak ve diğer yandan da çoğu da sanal olarak icad edilmiş alt-kimlikler yoluyla içten parçalanarak kaybetmek üzeresiniz. ey türkler! ben vicdanım; vazifem ve vazifem olduğu kadar da tek imkanım, ikaz ve ihtar etmektir; bunun için de durmadan, bıkıp usanmadan sizin vicdanlarınız üzerinizde baskı yapmak mecburiyetindeyim ve bu vazife bilinciyle haykırıyorum: ey türkler! sizler ki, asya'nın çocuklarısınız; asya'nın, yani bütün büyük dinlerin ana rahmi, hikmetin kaynağı ve ahlakın menba'ı, güneş'in doğduğu bu azametli kıt'anın en muhteşem çocukları! sizler ki asya'dan kopup küçük-asya'ya geldiniz, burada bütün tarihin tanıdığı en muhteşem imparatorluğu kurdunuz ve burada kendi tarihinizin de zirvesine çıktınız; geniş ve kudretli kanatlarınızın altında dinleri, dilleri, ırkları, renkleri sulh ile idare ettiniz, sonra küçüldünüz ve tekrar küçük-asya'nıza ric'at ettiniz; edirne ile ardahan arasına, bu gayri tabii hudutlara sıkıştınız. ey türkler! ya ikinci endülüs, ya da ikinci ergenekon olma çizgisindesiniz. ey türkler! anadolu, küçük-asya, dikkatli olmazsanız sizi boğacak bir tuzağa, ikinci endülüs'e dönüşmek üzeredir. çünkü ey türkler, millletlerin yükseldiği yerden düştüğünü unutmayınız! sizler ki asya'nın bağrından kopup gelerek tarihinizin zirvesine burada çıktınız, amma, burada düşmek üzeresiniz; burada "efendi" oldunuz, amma, burada "kul" olmak üzeresiniz. ey türkler! tarih'te bir kazananlar vardır ve bir de kaybedenler ve dahi, tarih, kaybedenleri değil kazananları baş tacı yapar. imdi sizler, kaybedenleri oynuyorsunuz; ikbal yıldızınız sönmek üzere. ey türkler! keza tarih, merhametsizdir; yere düşenlerin üstüne basarak ilerler. imdi sizler, yere düşmek üzeresiniz. yere düşmeyiniz! aksi takdirde, tarih, ağır gövdesiyle sizi de ezer geçer ve çöplüğüne atar. ey türkler! gökler'i veyer'i yaratan ve onları direksiz ayakta tutan rabbim, ki amenna ve saddakna, her şeye gücü yeter, amma, kendisini değiştirmeyenleri kendisi değiştirmez; ol sebebe binaen kendinizi değiştiriniz, değiştiriniz de elinizi kolunuzu bağlayarak boş yere dua etmeyiniz; burası duanın hükmünün batıl olduğu noktadır. ey türkler! ve dahi yine o, halık-ı zü'lcelal, devirleri insanlar arasında döndürür, bazan birini yükseltir, bazan da diğerini; liyakatini kaybeden, uyuşan kavimleri yere indirir, genç ve dinamik olanları tepeye çıkarır. onun için, vicdanınız olarak haykırıyorum: ey türkler! liyakatinizi kaybetmek ve uyuşmak üzeresiniz. sakın ha! ey türkler! bu da geçer" demeyiniz! sakın ha! aksi takdirde, elbet de geçer; lakin unutmayınız ki, "geçer amma deler de geçer" ve ölüyü diriye, geceyi gündüze dönüştüren rabbim, efendileri kula, kulları da efendiye dönüştürür; sizi indirir, ve hatta yere çakar, çakar da dün yönettiklerinizi başınıza geçirir. ey türkler! milletler yükseldiği yerden düşer; amma, düştüğü yerden de yükselir. ey türkler! sizlerde yükselecek güç var; sizde her şey var. yeter ki gerçek ile sahteyi, gerçek aydın ile propagandistleri ve lobicileri, gerçek lider ile fareli köyün kavalcılarını ayırdedebilecek bir bilinç ve ferasete kavuşunuz; gücünüzü keşfediniz ve iradenizi hareket geçiriniz. *** ey türkler! bu bir manifestodur. sizi, kanayan vicdanınız olarak, hiç rahat bırakmayacağım.
    --- spoiler ---

    büyük bir türkçüymüş. geç tanımama üzüldüm. allah rahmet eylesin.
  • bir zamanlar bir durmuş hocaoğlu vardı,var olsun, ab dağılacaktır diyeli bin yıl filan olmuştur herhalde.rahmete gitmeseydi pek güzel analiz ve makalelerle durum tespiti yapardı.kendisini tanımış olmanın haklı sevincini bir nebze de olsa fikirlerinden faydalanabilmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum!!
  • ardından kaleme alınmış bir yazı;

    http://www.haberiniz.com/…=view&id=19874&itemid=123
  • bilimin içindeki felsefenin güzelliklerini görmemi sağladığı dünyaya ender gelen insanlardan biri...
    allah rahmet eylesin...
  • marmara üniversitesi'nin kıç kadar olan göztepe kampüsünde yapılan sözde bahar şenliklerine isyan eder 'burayı çingene panayırına çevirdiler' derdi hep rahmetli. hiç bir dersinde öğrencisini formüle, tanıma boğmaz; anlattığı şey neyse mantığını kavratana kadar konuşurdu.
hesabın var mı? giriş yap