219123 entry daha
  • bu gece her şeyi geride bırakıyorum nihayet. nihayet yapabiliyorum...
  • neden istanbuldan bu köye taşındığımın en basit açıklamasıdır bu fotograf.
    görsel

    köyde zaten bir tane bar, bir cami, bir nalbur var başka da bir şey yok. isteyen camiye gider, isteyen bar'a. ama camiden çıkan da , bardan çıkan da birbirine saygılıdır.
    o kadar aksiyonsuz ki her yer, jandarma arasıra yolda kimlik kontrolü yapıp, muhabbete tutuyor.
    görsel

    evde su bittiğinde bakkalı arayıp açtırma lüksün var. zaten bakkalda dükkanı kapatınca bara gidip maç seyrediyor. burada yaklaşık 150 aileden fazla ingiliz yaşıyor. tek dertleri de sokak hayvanlarını doyurmak.

    ben köyün marangozuyum. gerçi dükkanın şehirde ama köy halkı marangoz olarak tanıyor.

    yaban hayatı devam ediyor. akşamları saat 21den sonra yolda bir domuzla karşılaşmanız çok normal. yani birine "ben domuz gördüm " deseniz. hiçbir tepki almazsiniz. zira domuz, tavşan, kirpi, yılan gayet var olan şeyler.
    yılanlar genelde kara yılani cinsinden, siyah renkli ve zararsız. bazen bahçeme su içmeye geliyorlardı. disarda bi yere su içmeleri için bir alan yaptım. alan dediysem de bildiğiniz leğeni toprağa gömdüm ahskakak.

    en büyük korkum bahçedeki hayvanların, dışarıdaki hayvanlara zarar vermesi. zira bahçemde "çok tehlikeli "olarak nitelendirilecek 3 köpek var. bu sebeple bir domuzu veterinere götürmek, domuz açısından da benim açımdan da baya zor olur. üstelik domuzları da besliyorum. şuan elden yemek yeme aşamasına geldik. bir domuzu evcillestirebilirsem turuf mantarı toplayabilirim aksjskkahsj.

    bahçedeki köpekler yüzünden 1.5 senedir su parası ödemiyorum. zira bahçeye sayaç okuyuculari giremiyor. kargocu hiç giremiyorum. çünkü buraya kargo hizmeti yok. bi keresinde bulasik makinesi almıştım borusan lojistik geldi. çok şaşırdım. hee gelmesi 10 gün falan sürdü ama orası önemli değil.

    en yakın migros 10, en uzak migros 1071 km. en uzak migrosa gitmek uzun süreceği için migrosa gitmiyorum. bunun yerine köylü pazarları var. ama bu istanbul'daki sahte organik pazarlar gibi değil. bildiğin adam domatesi toplamış gelmiş işte.

    neyse saçma sapan bi entry oldu. yine ekonomi meselelerine bağlamadan burada sonlandirayim.

    edit; foto ekledim

    edit2 ; arkadaşlar köyün tabiki neresi olduğunu söyleyemem.(anonimlik sorunu) ama buna benzer bir köy yaşamı istiyorsanız size başka yerler önerebilirim.
    mesela didim'den milasa akbuk üzerinden giderken çok güzel köyler var. hatta geçenlerde gittim. "kazikli köyünü" çok beğendim. arsa/tarla fiyatları benim yaşadığım yere göre çok daha uygun, köyde büyük bir okul var. denize yakın, doğal bitki örtüsü zeytin ağaçları. ve illa kazikli olmasına gerek yok. oraya giderken bir çok yer göreceksiniz.
  • tavuk döneri seviyorum

    dönerken kızarmış tarafıyla göz göze gelmek

    anlayamazsınız..
  • inanılmaz yorgunum sözlük. hem fiziken hem de psikolojik olarak.
  • bugün üniversite turnuvasında kardeşimin maçı vardı. üç dört maçtır anlatıyor ben böyle iyiyim ben şöyle iyiyim diye. dedim gidip izleyeyim.

    neyse efendim gittik, maç başladı iki takım da dandik. bizim üç yıldır top oynamayan arkadas takımını getirsem iki takımı da mahveder. dedik kardeştir destekleyelim.

    berabere bitti maç. penaltılara gitti.

    görsel

    kullandığı penaltı videosundan bir kesit. ayağı kaymış eşek sıpasının. kalecinin üstüne vurdu. maçta tek penaltı kaçıran oyuncu bizim sıpa oldu. elendiler. abisinin kardeşi tabi, hemen saç baş yoldu. işi gücü şov. yıkığız bugün.

    görsel

    bu da evden bir foto. derdi çok büyük. hüzün dolu ev.
  • uzun zaman sonra sanırım yine o saçma sapan, nedenini bile bilmediğim sonsuz boşluk hissi ruhuma sızmaya başladı. böyle dönemlerde hep ruhum nefesimi keser. hayat çok güzel olsa bile yaşamak yükü ağır gelir bazen. hatta bazen çok güzel olduğu için ağır gelir zaten. kendimi bildim bileli bir şeylerin eksikliğini hissediyorum. sanki bir şey olsa ya da biri çıkıp gelse tamamlanacağım ve her şey çok güzel olacak gibi. çok uzun zamandır ne olduğunu bile bilmediğim o şeyi bekliyorum ve bilirsiniz, iyi şeyler bu kadar bekletmez insanı... hiç tanımadığım biri, hiç gitmediğim bir yer, hiç yaşamadığım bir zaman, hiç hissetmediğim hislerin özlemiyle doluyum. ama bir yandan o kişiyi de, o mekanı da, o zamanı da ve o hissi de sanki çok iyi tanıyorum. gitmeli buralardan, bu zamandan, bu insanlardan, bu boktan duygulardan. ama nereye? nasıl? kiminle? bilemiyorum altan bilemiyorum...
  • zaman akıp geçiyor,
    bitmez dediğim şeyler bitiyor, geçmez dediğim şey geçiyor sonuç ise geçmiş, şimdi ve gelecek arasında anlam arama çabasına girerek anı yaşayamam hayatımın özeti galiba bu şekilde.
  • yıl 2000 lerin başlangıcı..

    ben o zamanlar lisedeyim ve acayip basketol hastasıyım.
    bulunduğum ilçe ve lise oldukça belalı olduğundan basketbol beni birçok pislikten korumuştur.

    allen iverson hastasıyım o zamanlar. o seneler şimdilerde olduğu gibi nba oyuncularının formalarını bulmak kolay değil. belki de vardı ama ben bulamıyordum bilmiyorum.
    bulmak için günlerden birgün yine eminönünü gezerken houston rockets forması görmüştüm.

    içeri girdim ve sixers forması sordum. sonrasında ise hayatımda hiç unutamadığım bir kazıklanma yoluna girmişim.

    o orospu çocuğu mağaza sahibi (ya da satıcı) bana iverson'ın houston'a 20 milyon dolara transfer olduğunu ve bu formaları da zaten o yüzden getirdiğini söylemişti.
    15-16 yaşındayım. 20 milyon dolara neler alınabilir bir fikrim yok

    tabi bende gözler fal taşı gibi açıldı..

    o zamanlar internetim de yok evde öyle haberleri takip edeyim vs imkanlarım yok.
    aylık pivot dergisi alıyoruz ancak öyle haber alabiliyoruz nba'den.

    inandım o orospu çocuğuna. forma için biriktirdiğim parayı ona verdim.

    okula gittim, beden eğitimi dersinde gururla giydim, millet iverson hastası olduğumu biliyor herkese neden o formayı aldığımı açıklıyorum vs...

    kısa bir zaman sonra dolandırıldığımı anladım.

    içimden gidip o orospu çocuğu ile yüzleşmek de geçti aslında ama ne diyecektim gidip...

    genç bir insanı kandırarak elde edeceği bir forma parasına muhtaç mıydı o piç bilmiyorum ama hala hayattaysa bir kuru ekmeğe muhtaç olarak geberir umarım.

    uzun yıllardır ara ara hatırlayıp küfür ederim kendisine.

    hayatımdaki ilk ve en büyük yediğim kazıktır.

    ama daha da önemlisi o hatayı yapmanın getirdiği utancı hiç bir zaman atamadım üzerimden..

    utanması gereken ben miyim onu da bilmiyorum ama bu salak hikayem beni hep hüzne boğar hatırladığımda.

    çocukların hayalleri ile oynayan herkesin canı cehenneme..
  • birilerine iltifat etmek çok hoşuma gitmeye başladı. ne kadar güzelsin ya da ne kadar zekisin dediğim kişilerin yüzündeki o anki mutluluğun sebebi olmak bayağı güçlü hissettiriyor.

    hepimizin farkında olmadığı sihirli bir gücü var yeni keşfettim.
  • aşk konusunda yaptığım tüm çabalar boşuna.
    çabalamam daha da.
54615 entry daha
hesabın var mı? giriş yap