• işlerin yürümesi için beklemek, müdahale etmekten daha başarılı bir strateji olabilir.
  • seneler evvel entrysinde gelecek ile ilgili bir şeyler yazıp, seneler sonra o entrysini editleyerek sonucunu yazan yazarları çok büyük kıskanıyorum.

    böyle kız/erkek arkadaşlarından bahsediyorlar, seneler sonra edit: evlendik, yazıyorlar.
    evcil hayvanlarından bahsedip, seneler sonra edit: hala bizimle çılgın, yazıyorlar.

    yeter lan. yeter. kıskanıyorum!
  • hayatımın bir döneminde sevdiğim insanların yaptıkları mallıkları unutup 3-5 yılda bir tekrarını yaşıyorum.
    sonra neden zaten o kadar uzun süredir görüşmediğimi ve anılarda kaldığını tekrar hatırlamış oluyorum.
    bugün buraya bu giriyi bir tanesini tamamen hayatımdan çıkarma niyetimi unutmamak için yazıyorum.
    değmeyen herhangi bir insan için yarım saatini dahi ayırmanın bir mantığı, anlamı yok.
  • yarın ameliyat olucam lütfen ölmeyeyim
  • babaannem, bizde kaldığı zamanlarda, tipik bir babaanne gibi sabahın 5'inde uyanırdı hep.* bizler ise deli gençlik modundaydık... yani, sabaha karşı yatıp, akşama kadar uyurduk. haliyle, kadıncağız epey bir sıkılırdı evde.

    sürekli yanımıza gelip, yüksek sesle "uyuyun, uyuyun... rahat rahat uyuyun yavrularım" derdi. ama yer miyiz biz? amaç; uyanmamız için psikolojik baskı yapmaktı.* zira, ara sıra kendine engel olamayıp "cık cık cık... bu zamana adam mı kalır.. abov.. cık cık cık" diye homurdanırdı da...

    neyse. bu aralar sabahları uyanmakta epey bir zorlanıyorum. ve işe gitmek için hazırlanırken, ev ahalisini mutlu mutlu uyurken görmek sinirlerimi bozmaya başladı...

    bu yüzden, son iki gündür, tek tek kapılarına dikilip: "uyuyun uyuyun. rahat rahat uyuyun siz... ben çalışırım.... eve ekmek parası getirim... siz hiç merak etmeyin..." temalı bi psikolojik baskı uygulamaya başladım. ve inanır mısınız, bu ufak trollük güne daha neşeli başlamamı sağlıyor.*

    özetle; babaannem işini biliyormuş sözlük... cidden troll bir kadındı.*

    umarım nurlar içinde, rahat rahat uyuyordur artık.

    itiraf mı? kendisini çok özledim.
  • itiraf ve ilan ediyorum: 22.01.2019 saat 1.56 da başlamış,
    22.01.2019 saat 16.01 ve 23.01.2019 saat 2.13 te şahsıma yazılmış, her birine uzun uzun izahatli cevaplar verdiğim halde, mensubu bulunduğu yerde, bir zamanlar, belki o daha bebekken en azından çocukken yapılmış; hastayı sakat bırakan doktor hatasını anlamak istememekle kalmayıp, durmadan itiraz mesajı ile enerjimi tüketen, yoran günümüzün eğitimli genci yüzünden sözlüğü bırakmak istemiş bulunmaktayım. kendime" sen kime, ne anlatıyorsun ki, yazma!" diyorum. bitti.
  • nişanlım şehit olduğunda:
    içimden keşke ölmeseydi, yaşasaydı, benden çok uzakta olsaydı ama bilirdim ki yaşıyor, sağlıklı ve mutlu.
    sadece artık benim değil, o zaman belki katlanması daha kolay olurdu diye geçirmiştim ki, biraz sonra babaannem geldi. dileklerine dikkat et dedi,
    eksik dilek dileme, aklından geçirdiğin şey şimdi olmasa da gelecekte bir gün gerçek olabilir,
    ki biz özel durumumuzdan dolayı aklımızdan geçenlere daha fazla dikkat etmeliyiz.
    meğer ne kadar doğru söylüyormuş,
    sadece nefes alması yeterli değilmiş meğer,
    önemli olan benimle nefes almasıymış.
    şimdi, sağlıklı ve mutlu ama yanımda değil,
    üzüldüğünde, bir omuza ihtiyaç duyduğunda
    ben, yanında olmalı destek çıkmalıyken,
    uzaktan uzağa sadece kelimelerle dokunabiliyorum yüreğine.
    oysa, her zaman yanında olmalı, onu sevmeli, ona bakmalı ve onunla ilgilenebilmeliydim.
    adamın burnu akıyor, gripten burnunun ucunu göremiyor buradan ancak onu yap, bunu yap diye direktif verebiliyorum.
    önce bir kere ölmüştüm,
    şimdi ...
  • aşığım arkadaş... ama kim olduğunu söyleyemem...
  • anlayış gösterdiğinde, ılımlı yaklaştığında ve konuşmak yerine dinlemek istediğinde seni ezmeye çalıştığı gibi çok biliyorum edasıyla burnun havada konuştuğunda sana saygı gösteren ve seni yücelten insanlar var. değerli veya değersiz olma durumu kendini ne kadar gösterdiğinle, ortama pazarladığınla ilgili. ne kadar kendini anlatırsan, farklı olduğuna insanları ne kadar ikna edersen o kadar eşeysel seçilime katkıda bulunuyor ve toplumsal hayatta tutunabiliyorsun. tabi bir de iki başarı elde edildiğinde ben harikayım, ulaşılmazım, zekiyim ve çok farklıyım hallerimiz var. kendimizi övmekten gerçekleri pek görmüyoruz sanırım. böylesine muhteşem insanlarla dolu bir ülkede bir arpa boyu yol katedemiyor ve bir şeyleri değiştiremiyor olmamız çok ilginç değil mi?

    bireysel hayatlarımızda olgun görünen fakat gelişimini tamamlayamamış o "erişkin" kitleyi, umursamayı bırakıp bozmak ve küçük egolarında hasar bırakmak gerek.

    edit: düzeltme.
  • sanki bütün arkadaşlarım için birinin arkadaşıyım. x benim arkadaşım. ama aslında önemli olan y . ve zaten bende x ile y nin arkadaşı olduğum için , y ile de x in arkadaşı olduğum için arkadaşız. ben olmasam x ve y için birşey değişmiyor ama salatanın sosu oluyorum gibi.. bilemedim şu an biraz mutsuzum galiba..
hesabın var mı? giriş yap